Aklının bir kenarında bir cennet taşıyan kaç insan kaldı? O, kafasında bir cennet taşıyordu. Cennet, bedeli ödenmeden kazanılmazdı. Bir erik dalı kadar somut, bir kertenkele kadar hareketli, bir deniz dalgası kadar alımlı, yalnızken sıkıcı, dostlarla bir bağ evi kadar sıcaktı.
Evet, başında rüzgârlar esse de kendini bildi bileli kafasında bir cennet taşıyordu. Zaman zaman meydana iniyor ve sesleniyordu: “Ey insanlar! Dostlarım, kardeşlerim, sözüme kulak asmayanlar! Gelin, cehennem pahalı, cennet ise ucuzdur. Vazgeçtiğiniz kadar cennette; hırslandığınız kadar cehennemdesiniz” diye haykırıyordu. Sonra utanıyordu. Gerçeği çırçıplak anlatmak kadar tehlikeli bir hal yoktu. Gerçek, sıradanlaşıyordu. Cennet tasvir edildiğinde, cehenneme dönüyordu. O ise her seslenişinden sonra içine dönüyordu. Dünya dönüyordu. Yüzüne bakanlar dönüp gidiyorlardı.
O, bitimsiz bir oruç tutuyor, iftarın nasıl olacağını bile düşünmüyordu. Asıl mesele yolda olmaktı. Cennet, cenneti düşünmekti. Düşüne düşüne inşa olurdu cennet. Öyle bir gün geldi ki cenneti bulmanın yolunun cennetten vazgeçmek olduğuna karar verdi. Arzulamak cennete vurulan en büyük darbeydi. Arzulamaktan vazgeçti.
Devamı: https://www.dirilispostasi.com/makale/7397760/zeki-bulduk/cennet-cennet-dedikleri
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.