• İstanbul 13 °C
  • Ankara 13 °C

Yasin Aktay: Ramazan sosyolojisi

Yasin Aktay: Ramazan sosyolojisi
Modern dönemlerdeki bütün kendiliğinden sekülerleşme süreçlerine veya zoraki sekülerleştirme çabalarına rağmen Türkiye’de din bütün görünümleriyle, inanç ve pratikleriyle toplumsal hayatı etkilemeye devam ediyor. Özellikle Cumhuriyet döneminde ortaya konulan siyasal ve toplumsal hayatı tavizsizce dinden temizleme çabalarına karşı dinin hayatiyetini sürdürmesi bazı kurumların direniş gücüyle ifade edilmişti. Ramazan’ın tek tek insan eylemlerini aşan, onların ötesindeki direnişi başlı başına irdelenmeye değer bir konudur.
Laikçiler aslında kelimenin tam anlamıyla bir laik toplum oluşturmayı hedeflemediler. Bilakis onlar laikliğin bir din gibi, kendi inanç, ritüel, sembolizm ve peygamberleriyle işleyeceği alternatif bir din pratiği ortaya koyuyorlardı.
Kâbe Arabın, Çankaya bizim olacaktı. Gökten inmiş vahiy değil, kaynağı beşerin bilimi olan bir liderliğin ilhamları ve mürşitliği esas olacaktı. Birçok insanın “ben laikim” deyişindeki dinsel tonlamayı dikkatini veren herkes rahatlıkla fark edebilir. Ünlü İngiliz antropolog Ernest Gellner bu durumu, “Türkiye’de (sözümona) İslami fundamentalizme karşı ortaya konulan alternatif sekülerist fundamentalizm oldu” şeklinde ifade ediyor. Bütün eleştirelliğine rağmen Gellner’in Türkiye için kendi tercihi de tabii ki ikincisi olacaktı.
Bugünlerde gençlerin dindarlıktan ateizme veya deizme kaydıklarına dair birilerinin çaldığı tehlike çanlarına karşılık yüz yıla yakın bir süredir nesillerimizin zaten ne tür inanç baskıları altında yetişmiş olduğunu hatırlatmakta fayda var. Tam bir fundamentalist laik anlayışla Türkiye’de ateist de, deist de az miktarda yetişmedi. İmam-Hatip liselerinin bir noktadan sonra gittikçe artan varlığına ve okullardaki din derslerine, sivil İslami eğitim çalışmalarına rağmen örgün eğitimimizde hala İslami inançlarla ve tarihi bilimsel gerçeklerle telifi gayrı kabil hurafelerle dolu bir müfredat yürürlüktedir.

Bu eğitimden geçen insanların sağlıklı düşünebilmek için önce zihinlerini bir sürü hurafeden, o hurafeyi üreten paradigmadan arındırmaları gerekiyor ki, imkânsız olmasa da çok zor bir iştir.

İşi kolaylayan bir husus bu dinin zihinlerden kolay kolay sökülüp atılamayan köklü varlığıdır. Zihinlerdeki varlığı da büyük ölçüde vazgeçilemeyen, bir kültür haline gelmiş pratikleriyle temin edilmektedir. Namaz, Cuma namazı, zekat, ezan ve tabii ki Ramazan ve onunla birlikte gelen bütün pratikler gibi. Bunlar tek tek bireysel varlıkların katılımına bağlı olmaksızın toplumda zihin ve davranış kalıpları inşa eden birer habitus olarak sosyolojik işlevlerini yerine getirirler.
 
Bu haber toplam 208 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim