Okuma düzeyiniz hangi daire içinde kalıyorsa o kadarlık bir alanda başarı elde edersiniz. İnsan kaderin kendisine yazmış olduğu hikâyeyi anlamakla yola çıkar.
“İlim kendini bilmektir” ifadesiyle başlayan ve devasa bir yolculuğun çıkış noktası olan “ben”i ya da “ego”yu anlamak, sahip olunan en büyük maharettir. Sosyal bilimlerdeki bütün köşe ve kilit taşları kendini bilen insanın bu bilinirliğini sistematik bir üslup içinde bir başkasıyla paylaşmasıyla oluşur. Konfüçyüs’ten Sokrates’e, Descartes’tan Kant’a, Marx’tan Nietzsche’ye, Wittgenstein’dan Derrida’ya aklınıza gelebilecek bütün filozofların yaptığı tek şey arzularını, tutkularını, inançlarını, zaaflarını hâsılı bütün duygusallıklarını ifade etmenin ötesine geçmemiştir. Onlar bizlere bir şeyler kanıtlamaktan ziyade kendilerini anlatmayı tercih ettiler. Bizler de onlarda kendimizi bulduk. Tanımlayamadığımız tutkularımızı onlarda ortaya çıkardık. Freud’u psikanalizin merkezine koyan şey onun kendini cesurca ifade edebilmesinde yatar. Bütün bu cesur lakin sistemazite edilmiş duyguların ifşası diğer insanların kendi egolarıyla yüzleşmelerine vesile olur. Filozof ve psikologlar bizlere ya yeni hikâyeler kurguladılar ya da kabullendiklerimizi sil baştan yazdılar. Yeniden tasarımın öncüleriydi onlar.
Bir insanın ruhsal donanımını oluşturan din ve kültür, ideolojik söylemlerle birleştiğinde ortaya çok farklı kişisel ve toplumsal hikâyeler çıkar. Tanrısal ve yaşamsal şartların bizde oluşturduğu duyguların ideolojik yansımalarına dair hikâyeleri çoğumuz fark etmeden yaşar gideriz. Ancak kimileri var ki bu hikâyelerin kaynaklarını, nerede ve nasıl oluştuğunu, sizde veya toplumda nasıl tesirler bıraktığını ziyadesiyle iyi bilir. Siyasetçi ve stratejisti ortaya çıkartan en temel güç, bu hikâyelerin en iyi şekilde okunmasında yatar.
Devamı: https://fikircografyasi.com/makale/en-iyi-siyasetci-en-iyi-hikaye-okuyandir
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.