• İstanbul 13 °C
  • Ankara 14 °C

D. Mehmet Doğan'dan: Malazgirt: İklim-i Rum’u Tutan Cihangir Savleti!

D. Mehmet Doğan'dan: Malazgirt: İklim-i Rum’u Tutan Cihangir Savleti!
Yahya Kemâl “Alp Arslan’ın ruhuna gazel” şiirine şu mısra ile başlıyor: İklim-i Rûm’u tuttu cihangir savleti/Cihana hükmeden hükümdarın hücumu Anadolu’yu tuttu...

İkinci mısra: Tarih o işde gördü nedir şîr savleti/İşte o zaman tarih arslan hücumunun ne olduğunu gördü...“ Arslan hücumu” ile aynı zamanda Büyük Selçuklu Sultanı Alp Arslan’a atıfta bulunuyor.

Birileri bizim günlük hadisat içinde debelenmemizi istiyor. Bugüne mahkûm ederek yarınımızı çalmak, emelleri bu... Dünümüz yoksa bugünümüz sahih değildir, yarınımızı belirlemek gücünü de kaybetmişiz demektir.

Bugün Malazgirt Zaferi’nin yıl dönümü... 944 yıl önce, Mehmed Alp Arslan, Büyük Selçuklu Devleti’nin ikinci hükümdarı, Anadolu’nun kapısında durdu ve bir kutlu savaş için hayatını ortaya koydu. Bilinen şudur: Doğu Roma’nın muazzam ordusu ile savaşa karar veren Alparslan şehadeti göze almıştır. Ölünce kefeni olacak beyaz elbisesini giymiş, muharebeye bir sultan olarak değil, bir nefer olarak katılacağını gösteren yakın döğüş silahlarını, kılıcını ve gürzünü kuşanmıştır. Askerlerine bu mealde bir konuşma yaptı... Şehid olduğu yere gömülmesini, oğlu Melikşah’ı hükümdar tanımalarını vasiyet etti... O kutlu Cuma günü bütün İslâm beldelerinde Abbasi halifesinin buyruğu ile Alp Arslan’ın ordusunun muzaffer olması için dua edildi...

Elbette savaşın safahatını anlatmayacağız... 200 bin kişilik Bizans ordusuna karşı 50 bin kişilik Selçuklu ordusu muzaffer oldu... İmparator Diyojen esir düştü, Hakan’ın huzuruna çıkarıldı. Alp Arslan ona mağlup bir kumandan değil, eşit bir hükümdar muamelesi yaptı. Savaştaki hataları hakkında konuştu ve kendisine nasıl davranacağını tahmin ettiğini sordu. Onun tahmini dönemin uygulamalarına uyumlu idi: Öldürülecek veya zincire vurulup şehir şehir gezdirilerek teşhir edilecekti...

İmparator ümitsizce temennisini de, çok zayıf bir ihtimal olarak, Alp Arslan’ın alicenap tavrının da etkisiyle, söylemek cesaretini gösterdi: Serbest kalmak...

Alp Arslan, mağlup imparatora serbest bırakılacağını söyledi. Bu Alp Arslan’ın dönemini aşan büyük ruhunun bir ifadesi idi...

Anadolu, yani Rum ülkesi, baştan beri Selçukluların hedefinde idi. Tuğrul Bey, Malazgirt zaferinden 10 yıl önce bölgeye gelmiş, bazı fetihlerde bulunmuştu. 1064’te bu sefer Alp Arslan, Selçuklu’nun Anadolu seferlerini sürdürmek için harekete geçti. Ermeni ve Gürcü prenslerinin tabiyetlerini kabul etti. Orta zamanlarda önemli bir merkez olan ve ele geçirilemez bir yer olarak anılan Ani kalesini fethetti. Bölgedeki fetihlerini Abbasi Halifesine ve Müslüman hükümdarlara mektuplarla duyurdu. Halife Kaim Biemrillah Bağdat’ta ve İslâm beldelerinde şenlikler yapılmasını emretti ve Alp Arslan’a Ebulfeth (fethin babası) unvanını tevdi etti...

Alp Arslan üç yıl sonra yine Anadolu kapılarında idi... Bu arada Alp Arslan’ın görevlendirdiği Selçuklu şehzadeleri, başta Kutalmış’ın oğulları ve diğer beyler, Anadolu’nun içlerine kadar akınlar yapıyorlardı. Bizans İmparatoru ülkesinin bu bölgesini akınlardan korumak için harekete geçti. İşte Malazgirt savaşı bu düğümü çözen ve tarihin akışını tayin eden bir muharebe oldu.

Bizans mağlup edildikten sonra, Kutalmış Oğlu Süleyman şah, 4 yıl içinde Kostantiniye’nin burnu dibindeki İznik’e ulaştı ve Anadolu Selçuklu Devleti’ni burada kurdu... Hani şu Osmanlıların efsanevî atası ile adı birleştirilen Süleyman Şah budur işte...

Rum ülkesinin, yani Anadolu’nun fethi neden önemliydi?

İslâm orduları büyük bir hızla doğuya ve batıya doğru yürümüş çok sayıda ülkeyi fethetmişti... Fakat Anadolu’nun fethi bir türlü mümkün olmuyordu. Ne Emeviler ve ne de Abbasiler bir hayli gayret sarf etmelerine rağmen bunu başaramamışlardı. Alp Arslan’ın zaferi, hicretten 463 yıl sonra artık Anadolu’nun İslâm’a açıldığını ilan ediyordu...

Anadolu’nun fethinde düşmanımız Bizans’tı... Bu vatanı onlarla savaşarak kazandık; bütün Müslümanların yurdu yaptık. Sonra azgın haçlı dalgalarına bu topraklarda göğüs gerdik. Malazgirt zaferinden 851 sonra son Haçlı saldırısını, Yunanlıları Anadolu’nun batısında mağlup ettik...İki zaferin aynı güne denk gelmesi elbette boşuna değil..

Bu kutlanası bir zafer değil midir?

Bugün Malazgirt’te muhteşem kutlamalar yapılması gerekmez mi?

Çanakkale’de mağlup ettiğimiz Anzaklar her yıl bir kaç kere mağlup oldukları yere gelip o günleri anmıyorlar mı? Biz neden zaferlerimizin kıymetini bilmiyoruz?

Meğer Muş valiliği bir kutlama yapıyormuş Malazgirt’te...

İşte açıklama: “Malazgirt ilçesinde Malazgirt Zaferi’nin 944. yıl dönümü kutlamaları münasebetiyle 26 Ağustos 2015 tarihinde saat 16.00’da at yarışları düzenlenecektir. Yarışlar üç kategoride yapılacak olup, tüm kategorilerde ödül olarak birinci gelen at sahiplerine 3 tam altın, ikinci gelenlere 2 tam altın ve üçüncü gelenlere 1 tam altın verilecektir. At yarışlarına katılmak isteyen at sahipleri 21 Ağustos 2015 tarihine kadar Malazgirt İlçe Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü’ne müracaat etmeleri gerekmektedir.” 

Siz buna sahiden ”kutlama” mı diyorsunuz? Eğer bugün bir devletimiz varsa, onun temelleri Malazgirt zaferiyle atılmıştır. Bunu unutursak, köksüzlüğe mahkum oluruz. Öyle anlaşılıyor ki, devlet bunun idrakinde değil...

Peki, resmi kutlamalar böyle, ya her fırsatta milliyetçilik tafrası satan, mangalda kül değil ızgara bırakmayanlar nerede?

26.8.2015 - Vahdet Gazetesi
Bu haber toplam 1347 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim