• İstanbul 17 °C
  • Ankara 26 °C

Mesut BİLGİNER: Deprem Günlüğü 3. Bölüm: Arif Nihat Asya’nın Güvercinleri

Mesut BİLGİNER: Deprem Günlüğü 3. Bölüm: Arif Nihat Asya’nın Güvercinleri
Meydancı Dede’nin Deprem Günlüğü ’nün üçüncü bölümüyle devam ediyoruz:

              Arif Nihat Asya’nın Güvercinleri

Çocukluğumda mahalledeki bazı ağır abiler güvercin beslerdi. Bazılarının belki yüzlerce güvercini olurdu. Bu ağır abiler hemen her mahallede olur ve onlara “mırtık” denirdi. Evin damının üstüne derme-çatma oda gibi inşa edilen kuş yuvaları onların da mekânıydı. O güvercinlerin gulgule şeklinde ötüşleri Maraş’ın alâmet-i fârikası gibiydi. Ah, bir de ne dediklerini anlayabilseydim. Hani, Kuran-ı Kerim’de “kâinattaki canlı cansız bütün mahlukâtın Rabbimizi zikrettiğini” anlatılır ya. Hani Hz. Yunus, “ Süleyman kuşdilin bilir dediler, Süleyman var Süleyman'dan içerû” buyurmuştu, ya.  O sebeple soruyorum kendime; acaba güvercinler ne diyor? Ah bir anlayabilsem. İsmail Hakkı Bursevî Hazretlerine sual edebilsek, güvercinlerin sırrını bizimle de paylaşıp “Yeri-göğü mahlûkatla dolduran Rabbimi noksan sıfatlardan tenzih ederim” dediklerini gönlümüze fısıldar mı?

Bu gün eski mahalleleri dolaştım. Kuyucak ve Divanlı mahalleleri harab olmuş. Divanlı Camii de kısmen yıkılmış, kullanılamaz halde. Çocukluğumda oturduğumuz evimiz Buluntu’lar, Şirikçi’ler, Maşallah’lar ile birlikte Divanlı Camiinin tam karşısındaki sokaktaydı. Yaşar Alparslan Hoca’nın kütüphaneye dönüştürdüğü ev de tam bizim evin karşısındaydı. Yerle bir olmuş; depremde Yaşar Hoca da göçmüş, kitapların bir kısmı kurtarılmış. Bizim eski evimiz yıkılmamış ama ayakta zor duruyor.

42235f34-e271-462d-89a5-35045fe3532c.jpg

Sokakları adımladım ama güvercin gulgulesini duyamadım. Hani Arif Nihat Asya merhumun anlattığı güvercinler! Niye duyamadım sizleri? Yoksa sizler de mi terk ettiniz Maraş’ı? Hani ‘Maraş Türkiye’nin temel taşı’ydı? Hani ‘Maraş Türkiye’nin kalem kaşı’ydı? Üstad size böyle mi tembih etmişti? Niye bırakıp gittiniz Maraş’ı? Hâlbuki bize:

“Konsun yine pervazlara

Güvercinler;

"Hu hu"lara karışsın âminler.

Mübarek akşamdır;

Gelin ey Fatiha’lar, Yasin’ler!” demişti

            “Mübarek akşamdır; Gelin ey Fatiha’lar, Yasin’ler!”

Kadim geleneğimize göre perşembeyi cumaya bağlayan Cuma geceleri camiiler dolar-taşar. Yatsı namazından sonra cumhuren tevbe istiğfar edilir ve salât-ı münciye okunur. Eğer Mevlid-i Şerif ve Hatim varsa “nûrun âlâ nur” olur. Şimdi artık Maraş’ın camiileri mahzun, Maraş’ın camiileri metruk, Maraş’ın camiileri garib; kimisi yıkılmış, kimisinin cemaati kalmamış.

Bu akşam Cuma gecesi olduğu için bizim Dernekte bol kepçe muhabbet olur. Akşam namazı, usûlü ve duasından sonra lokma dediğimiz yemek ikram edilir, sonra da cumhûren Edirne’li Hamdi Bağdadî Hazretleri’nin segâh makamındaki yemek duası okunur:

Allah bize lütfetti, şükür elhamdülillah,

Ni’metine gark etti, şükür elhamdülillah…

Yiyelim ni’metini, analım Hazret’ini,

Umarız rahmetini, şükür elhamdülillah…

Muhammed kadem bastı, şefi’ olmakdır kasdı,

Hakk’ın sevgili dostu, şükür elhamdülillah…

Bağdâdî’nin bu sözü, kabûl eyle niyâzı,

Dergâha sürdüm yüzü, şükür elhamdülillah

Allah, lâ ilâhe illallah, lâ ilâhe illallah.

0bca402f-0893-49e0-84e2-aea4cc7b82e6.jpg

Lokmadan sonra demli-demsiz, şekerli-şekersiz çaylar koyulaşan sohbete misafir edilir.

Yatsı vakti Yasin-i Şerif okunarak önceden tamamlanan Hatm-i Şerifler önce Rabbimize ve Efendimizin (SAV) ruhaniyetine arz edilir;  sonra da bütün göçmüşlerimizin aziz ruhlarına ikram edilir. Depremde ahirete göçenlerin ruhu için dua edilirken hâzîrûnun gözyaşları gözpınarlarında donar kalır, hıçkırıklar da boğazlarda sıra sıra düğüm olur.

Yatsı Namazından sonra Rabbimizin emrettiği usüllerden biri ile zikir icra edilir.  Hani Rabbimiz Âl-i İmran Sûresi’nin 191. âyetinde buyuruyor ya:  “Onlar, ayakta dururken, otururken ve yanları üzerine yatarken dâimâ Allah'ı zikrederler…”.  Hani Sevgili Peygamberimiz, “Cennet bahçelerine uğradığınız zaman onlardan istifade edin.” buyurdu, ya!  Rabbim o bahçelerden istifade etmeyi bize de nasip eylesin, inşallah. Öyleyse hadi buyurun; Abdülahad Nuri Hazretlerinin davetine uyalım:

“Semâdan sırr-ı tevhîdi duyan gelsin bu meydâne
Derûn içre bugün Allah diyen gelsin bu meydâne

Gönül maksûdunu buldu cihân envâr ile doldu
Bugün Nûrî imâm oldu uyan gelsin bu meydâne”

d9ba54f1-615c-456e-914a-74ced1c933af.jpg

Önce oturarak tevhid sürülür, sonra devran ve kıyam zikri için ayağa kalkılır; Zâkirler bendir ve halile eşliğinde ilahinin birini bitirir, diğerine başlar. Kasidehanlar birbirinden lezzetli Naat-ı şerifleri irticalen okur:

“Bu cismim âteş-i aşkınla yansın yâ Resûlallah,

Dü çeşmim hâb-ı gafletten uyansın yâ Resûlallah

Boynumda zincîrle varsam "Ravza-i Pâk"e

Görenler hep beni dîvâne sansın yâ Resûlallah

Kulun Leylâ’yı mahşer günü ehline eyleme rüsvâ,

Günâhından bu dünyâda utansın yâ Resûlallah.

Ah Leyla Anne ah.

Merhamet Peygamberinin ümmetinden bu Naat-ı Şerif’i yazabilen bir dervişenin günahı ne kadar büyük olabilir ki? Rabbimizin sonsuz ve sınırsız merhameti karşısında deryadaki bir kum tanesi kadar m?

Sonra da gülbang çekilir: “Allah Allah eyvallah, vakt-i şerifler hayrola, hayırlar feth’ola, şerler def ola…” Gülbang çekilirken ihvan-ı yârân karar perdesinden ism-i celal okur.

Hani güvercinlerin gulgulesi var ya, gülbang çekilirken ihvan-ı yârânın ism-i celal gulgulesi de öyledir…

             Ve Kedi Dostu Can’larım

Bahaeddin Baba ve Fatih Babayla ortak dostlarımızdan biri de mimar Ahmet Can’dı. Kahramanmaraş Lisesi’nden dönem arkadaşımdı. Çocukluğunda “büyüyünce ne olacaksın?” sorusuna “Hoca olacağım” dediği için, bir ömür boyu dostları ona “Hoca” demişlerdi. Ofisi, uzun süre Büyükşehir Belediyesi’nin karşısındaydı. Yaklaşık 8 sene İstanbul’da yaşadığı halde Maraş ağzıyla konuşmaktan asla vaz geçmeyen, çay ve cigaradan asla taviz vermeyen, cömert, eli ve sofrası açık bir dostumuzdu. Çok merhametliydi, gördüğü bütün kedileri sanki kendi beslemek zorundaymış gibi davranırdı. Kedilere bakmakla görevli diğer bir dostumuz da, Can Mimarlığın müdavimi, Belediyeden emekli Mustafa Yalım kardeşimizdi.  Kasapları dolaşır, kedi yemi toplar sonra da doyuracak kedi ararlardı. Her ikisi de hak-hukuka riayet eder, kul hakkından çekinirlerdi.

Ahmet Can, kurucusu olduğum Avşar Kampüsü’ndeki Kahramanmaraş Teknokent Yönetici A.Ş’nin mimari projesini üç otuz paraya çizmişti; “Maraş’a Sanayi Bakanlığı destekli bir tesis kurulacak, 200-250 yazılımcı-arge’ci genç çalışacak, iş kuracak, iş bulacak” diye sevinmiştik. Daha tören yaparak Teknokent projesine destek veren proje ekibine plaket takdim edecek, baharda Teknokentin bahçesinde çay-cigara içecektik. Hayallerimiz yarım, ağzımızda buruk bir tat kaldı. Aile dostlarımız Ahmet Can, eşi Perihan Hanım ve oğlu Burak göçük altından sağ çıkamadılar.  Oturdukları bina Sütçü İmam Mahallesindeydi, bina yerle bir olduğu için hiçbir şey yapılamadı. Bize de oğlu Miraç’la ağlaşmak düştü. Birkaç gün sonra Mustafa Yalım’ın da kurtulamadığı haberi geldi, Hastaneden.

Eşimin “emmioğlu” Halil Tarakçıoğlu, babadan kalma evleri yıkılınca enkazdan Annesini ve kız kardeşini çıkarabilmek için kendi kullandığı iş makinasıyla günlerce çabaladı. Annesinin naaşını maalesef bulamadı; hâlâ bulunamadı.

Aynı şekilde Mesut Akben kardeşim, eşi Mine Hanım, oğulları Turgay ve Atilla da enkazdan sağ çıkarılamadı. (Akben’lerle ilgili yazımız Yitiksöz Dergisi’nin Şubat 2024 özel sayısında yayınlandı).

4579492c-b08d-4bcf-aceb-43f952e011b2.jpg

            Avşar ve Karacasu Kampüsleri Tıklım Tıklım

Mensubu olduğum KSÜ, depremden hemen sonra yemekhaneyi ve salonları açarak çok önemli bir hizmette bulundu. En büyük çadır kentlerden ikisi KSÜ’nün Avşar ve İstiklal Üniversite’sinin Karacasu Kampüslerinde kuruldu. Bu gün Kızılay yöneticileri geldi, yemekhanemizi Kızılay devralıyor; her gün binlerce kişiye yemek çıkaracaklar. Avşar Kampüsünün nüfusu 30.000 kişiyi bulmuş. Kampüsün her bölgesinde yemekler pişiyor; Mehmetçik sofrası, Baykar sofrası, ismini duymadığım ama koşa koşa gelen STK’lar.  Kampüs kampüs olalı böyle kalabalık görmedi. Karacasu Kampüsünün de hâli aynı;  orası da çok kalabalık. En büyük konteyner kentlerden biri de oraya kuruluyor.

İzcilik Federasyonu Genel Başkanı Hasan Subaşı ve ekibi geldi. Avşar Kampüsü’nü gezdirirken, çadırların ve konteynerlerin düzenine ve lojistiğine “uluslararası standartta” dediler. İzciler’i Teknokent arazisine yerleştirecektim ama oraya konteynerler kuruluyor. “Bulunduğumuz yerde kalalım” dediler.

İİBF İşletme Bölümündeki Hocalarla Zoom’da toplantı yaptık. Hocalar “okul ne zaman açılır?” diye sorunca, şöyle cevap verdim: “Özel yurtların ve öğrenci evlerinin çoğu ağır-orta hasarlı olduğu için kullanım dışı kaldı. Sadece Avşar Kampüsü’ndeki KYK yurdu sağlam, orayı da yardıma gelen memurlar ve bazı resmi daireler kullanıyor. 1 yıldan  önce konutlar bitmeyecekse, yeni yurtlar açılamazsa güz döneminde yüz yüze eğitime geçemeyiz gibi görünüyor”. İnşallah açılır, ama olmadı.

Şartları değiştiremezsek sonuçlar kendiliğinden değişmez ki!

               Sağlıkçılar da Uykuyu Unuttu

Megapark Hastanesi ve Vatan Hastanesi çökünce bütün yük (Karacasu NFK’de sadece acil açık) KSÜ Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesi’ne ve NFK Devlet Hastanesi’ne bindi. Sağlıkçılar da uykuyu unuttu.  İstanbul’daki hekim yeğenim Ahmet Halil dedi ki: “Amca, gönüllü meslektaşlarla gelmek istedik, Adıyaman’a yardım götüren uçağa bindirdiler, Maraş’a gelemiyorum, Adıyaman’da hizmet edeceğiz”

Dışarıdan yardıma gelen sağlıkçılarla birlikte sağlık sistemi çökmesin diye herkes çabalıyor. Bütün Hastanelerin koridorlarında cesetler sıralanmış, bekliyor. Kimliği belirlenenler defin için götürülüyor. Bütün yataklar dolu, her an yüzlerce yaralı getiriliyor. Yaralılar acil müdahaleden sonra çevre illere yönlendiriliyor.

               Mâli Müşavir Meslektaşlarım Ayakta Kalma Çabasında

Bu gün Bahçelievler’in bir kısmını dolaştım, depremde hemen yıkılan binaların yanı sıra ağır hasarlı görünen birçok bina var, bunların yıkılması aylarca sürebilir. Kahramanmaraş Mâli Müşavirler Odasına uğradım. Maraş ve ilçelerinde 270 kadar meslektaşımızın ofisi tamamen yıkılmış. Depremde vefat eden SMMM listesine baktım; 17 meslektaşımız vefat etmiş,  bizim okulun mezunlarından da vefat edenler var. 4 sene boyunca hemen her gün gördüğümüz, dersine girdiğimiz mezunlarımızın adlarını listede görmek çok üzücüydü. Başkan Abdullah Kalın ve gönüllü meslektaşlar kendi derdini bırakmış daha zor durumda olan kardeşlerine yardım ediyor. SMMM Odası hem yatakhane hem de erzak-giysi dağıtım merkezi olarak kullanılıyor. Başkanımız, ofisi yıkılan herkese konteyner ve dizüstü bilgisayar verileceğini söyledi.

TÜRMOB Genel Merkezinden ve İzmir Odası’ndan aradılar; yardım teklif ettiler. “KSÜ’ deyim, fakülte binamız sağlam, bilgisayarımız var, evi ve ofisi yıkılan meslektaşlara yardım gönderiniz” diye cevap verdim.  İnsanın hiç tanımadığı dostlarının olması ne güzel.

                Lider kimdir? Yönetici Kimdir?

Krizler ve kaotik ortamlar turnusol kâğıdı gibidir; yöneticilerin dirayeti ve çapı, insanların kalitesi ortaya çıkar. Fakültedeki bir Hocamız bir gün: “yalın liderlik kursu açacağım” dedi. Ben de “liderliğin kursu olmaz, oyun oynayan üç çocuğa bak; biri diğer ikisini ve oyunu yönetir; o çocuk doğuştan liderdir.” dedim. Ziya Paşa Terkib-i Bentte “kabiliyet dâd-i Haktır, herkese olmaz nasip” der. Liderlik doğuştandır ama eğitimle geliştirilebilir. Lider yönetici krizlerde inisiyatif alır, çözüm üretir. Yeteneksiz yönetici ise krizler de donar kalır.

Ya Rabbi, Sen; Semî, Habîr ve Basîr’sin; her şeyi duyuyor, biliyor ve görüyorsun. Bizim de idrâkimizi genişlet, basiretimizi aç; Maraş’taki ‘derdi Maraş olan’  lider yöneticilerin sayısını artır, lütfen!.   

KSÜ’ den İsmail Göktürk Hocam A Haber’de canlı yayına çıkıp “Maraş’ın tarihsel süreç içinde de hep ihmal edildiğini ve arada kalmışlık yaşadığını ve deprem sürecinde de aynı hâlin tekrar yaşandığını” anlatırken yüzde yüz haklıydı. Daha bitmedi söyleyeceklerimiz ama susup dilimizi ısırıyoruz. Konuştuğumuz zaman “Kol kırılır yen içinde” diyorlar. Ya kırılan kalpler ne olacak? Ya giden canlar ne olacak?

                Öz eleştiri yapmalı mıyız?

Biz sıradan insanlar da öz eleştiri yapmalıyız. Neleri doğru, neleri yanlış yaptık? “Kaotik ortamlar insan kalitesini ortaya çıkarır” dedik. “Ya da kalitesizleri mi?” deseydik. İlk günlerde zincir marketlere girip yiyecek-içecek alan oldu ama sonradan gidip aldıklarının parasını veren dostlarım oldu. Pekiyi, minibüsle gelip yazar kasayı ve rafları sökenlere ne diyelim? Evet, deprem bölgesine giriş-çıkışlar denetlenmeye çalışıldı; asker-polis devriye gezmeye başladı ama soruyu tekrar soralım: biz sıradan insanlar neleri doğru, neleri yanlış yaptık? Hangi dersleri çıkardık?

            Daha bitmedi söyleyeceklerimiz.

Deprem bölgesindeki herkes kendi imtihanını yaşadı, herkesin anlatacak bir hikâyesi var. Bendeniz kendi penceremden gördüklerimin bir kısmını yazmaya çalıştım.

Ne denir ki? Kâinatın Hâlıkı ve müstakilen Mâliki O; mülkünde istediği gibi tasarruf eder.  Bizi yaratırken bize sormadı ki, ruhumuzu kabzederken bize sorsun.

Bizden evvel göçenlerin hepsinin ruhları revân, menzilleri mübarek, mekânları cennet, makamları âlî ola inşallah.

                                                                                       Mesut BİLGİNER

 

Bu haber toplam 723 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim