• İstanbul 16 °C
  • Ankara 24 °C

30 Yıl Sonra Cahit Zarifoğlu

Mahmut BIYIKLI

Ömrünü kültürümüze, değerlerimize, çocuklara adayan gıpta edilecek bir vefanın örnek alınması gereken dostluğun sahibi olan muhterem Mustafa Ruhi Şirin’in öncülüğünde dün Küplüce Mezarlığında buluştuk. Gözler nemli duygular dün gibi taze eksilmeyen bir özlem aramızdan ayrılışının 30. yılında Şair Cahit Zarifoğlu’nun huzur yayan mezarının başında toplandık. Çocuk Vakfı, Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi gibi kurumların yanında şairin ailesi dostları okurları yakınları da servilerin gölgesinde okunan Kuranı Kerim’e edilen dualara eşlik etti.

Küplüce’de en çok dikkatimi çeken husus anma programına gençlerin yoğun bir katılım göstermesi oldu. Zarifoğlu okuyan gençlerin sayısı her geçen yıl daha da artıyor. Bu sebeple Zarifoğlu daima genç ve dipdiri eserleriyle yeni nesillere ışık olmaya devam ediyor. Kabrinin hemen yanındaki ilkokula isminin verilmesi de ince bir düşünce olmuş. Zira Zarifoğlu sadece büyükler için yazdıklarıyla değil çocuklar için yazdıklarıyla daima önde olmuş ufuk açıcılık vazifesi üstlenmiştir.

Zarifoğlu edebiyatımızda özgün bir yere sahiptir. Gerek yazdıkları gerekse yaşadıklarıyla zihinlerin ve gönüllerin gündeminde  kalmayı başarmıştır.

Modern Türk şiirinin öncü şairlerinden olan Cahit Zarifoğlu, sıkça zikredildiği üzere “artist” değil derviş bir şairdir. Fethi Gemuhluoğlu'nun tabiriyle yerinmenin ve sevinmenin ötesindedir. Övgüye de, kınamaya da, yergiye de aldırmaz. Hayattayken şiiri üzerine yürütülen eleştirilere takılmaz.

İnandığı, doğru bildiği düzlem üzerinde istikametini bozmadan kalemin yükünü kuşanır. Dünya ve dünyalıklar karşısında imtihanını kaybetmemek için sağlam direniş sergileyerek mümince bir tavır içinde ömrünü güzelleştirir. İnanmadığı sözü söylemek de cömert davranmaz. İnandıklarını heyecan içinde yaşar ve söyler.

Şahsiyet sahibi bir şair

Dışarıdan bakıldığında kendisini tanımayanların rahat bir şekilde soğuk birisi olarak tarif edebilecekleri bir kişilik fotoğrafı belirirken içeriden bakıldığında ve yakından tanındığında yufka yürekli, ince düşünen, merhametli, şahsiyet sahibi olduğu hemen anlaşılır. 

Vazifeli şairlerimizdendir. Razı olmasını bilmiş, rıza makamını içselleştirmiştir. Yeryüzünde bulunmak vazifesinin sırrını keşfetmiş ve bu sırrın ruhuna uygun olarak yazmış ve yaşamıştır.

Naif bir tavsiye

Kendisine büyük bir iştahla şiir yollayan, edebî tavsiyeler isteyen genç edebiyat heveslilerine beklenenin aksine edebiyat havarisi kesilmemiş, artistlik yapmadan kitabın ortasından öğütlerde bulunmuştur. Onlara edebi yönlendirmelerin dışında tasavvufi kitaplar okumalarını, misvak kullanmalarını, sünneti yaşamalarını da  öğütlemiştir.

Hikmetin izinde

Yine şiirlerinin bütününü titizlikle incelediğimizde hikmetin derin izleri hemen kendisini gösterir. Hikmetin izlerinden kastımız şudur: Şairin şiirinde tasavvufi öğreti sloganik bir abartıda değil ince işçilikle şiire yerleştirilmiş olmasındandır.

“Yukarı sola ve aşağı /Verildikçe kondukça alan kalbe” mısralarıyla başlayan şiirinde “nefyü isbat” zikri tasvir edilmektedir. Bu dünyayı bilmeyen okur için bu ve benzeri şiirler kapalı ve anlaşılmaz olarak algılanmış ve anlatılmıştır.

“Efendim” başlıklı şiiri tasavvufi edebiyatımıza sunulmuş en güzel hediyelerden biridir.

Tasavvuf, talibe iddiasından vazgeçmeyi, benlikten sıyrılmayı, nefsini aşmayı, derin sulardan geçmeyi, ismini örtmeyi, afişlerden sıyrılmayı öğütler. Övgü aldığında da yergi aldığında da kalp atışlarının değişmemesini tembihler. “Ben” diyenlerin benlik imtihanında kaybolup gittiğine dair sayısız menkıbelere anlatılır. Şair bu terbiyeyi özüne yerleştirmiş, kabullenmiş, acziyetinin farkına varmıştır. “Sultan” şiirinde bu hâlini şu mısralarla örmüştür:

Seçkin bir kimse değilim

İsmimin baş harfleri acz tutuyor

Yunus Emre aşkı

Zarifoğlu şiiri  geleceğe kalacak bir şiirdir. Çünkü yaşamadığı hâlleri, hissetmediği duyguları dile getirmeyi, şiire dökmeyi vebal olarak görür. Bu vebalin altında kalmak istemez. İşte bu durum tasavvuftan nasibini almış mümin bir şairin tavrıdır tarzıdır. 

Zarifoğlu için Rasim Özdenören, “Her zaman ‘âşık’ biri olarak yaşadı.” der. Zarifoğlu'nda aşk, irfani geleneğin öğretilerindeki derinlikli, kimlikli aşktan başkaca bir şey değildir.'

Nitekim, “Eski şairliklerim gitti gözümden/ Gayridir bir başka hal kuşanıyorum” ve “Bir Yunus Emre olmak isterdim” diyen şâir, Yunus'un kendini bulduğu aşka taliptir.

Örnek ve öncü

Çağdaş edebiyatı çok iyi bilen ve şiirlerinde çağdaş şiirin imkânlarını ustalıkla kullanan  Zarifoğlu, şiirin gücüne inanır fakat nefsinin peşine takılan, edebiyat olsun diye edebiyat yapan, edebiyatı putlaştıran, gereksiz bir şekilde kutsallaştıranlara karşı da sözünü esirgemez ve şöyle der: 

‘Dünyayı olsa olsa şiir kurtarır. Azizim, şiirin dünyada müstesna bir yeri vardır. Ne yaparsın ki şairler çok kötü.’

     Derviş mütevekkil

Günümüz şairleri maalesef tasavvufi deryadan yeteri kadar faydalanma, şiirlerinde bu sahih damardan beslenme noktasında ketum davranmışlardır. Bu durum “Derya içredirler deryayı bilmezler” sözünün hakikatini bize göstermektedir. Zarifoğlu bu kısırlığı daha erken yaşlarda kırmış, tasavvufun zengin imkânlarını şiirinin sanatına dâhil etmiştir. Burada yine bir Zarifoğlu farkını belirtelim ki o da şudur; Zarifoğlu tasavvufu sadece edebiyatının içine değil hayatının tam merkezine yerleştirmiştir

Ersin Nazif Gürdoğan, Zarifoğlu'nun derviş yönünü şu sözlerle ifade eder: 

‘Zarifoğlu, dervişçe hayatın erişilmez örneklerinden biriydi. O, verene verildiği için vermeyi hayatının vazgeçilmez bir eylemi hâline getirmişti. Çünkü o, öğrendiğine inanır, inandığını yapardı. İnandığı hiçbir şey hayatının dışında kalmazdı. Dünyadaki bütün insanların derdiyle ilgilenirdi’

Zarif öğütler

Cahit Zarifoğlu çağın sanatçılara yüklediği komplekslerden kendisini korumasını bilmiş, yanına gelen edebiyat heveslisi gençlere de Müslümanca duruşun örneklerini en güzel şekilde sergilemiştir. Yazımızı yine onun derviş kimliğini yansıtacak Müslüman sanatçı portresine layık şekilde gençlere sıkça verdiği bir öğütle bitirelim:

‘Okuyun: İmam-ı Şarani, Mevlana, Yunus, Reşahat, Eşrefoğlu Rumi… İpuçları, sırlar, edep, adap oralarda ve hadislerde. Batı tipi şiir, hikâye ve romandan sıyrılmak gerekiyor.

Gerçekleştirilmesi gereken tam anlamıyla “Müslüman sanatçı olmaktır.’

Bu yazı toplam 1044 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim