Şimdilerde olduğu gibi, o vakitler nerede ayakkabı bolluğu! Bir çift ayakkabıyı bir yıl kullandığımız idareli (!) yıllar. Büyüklerimiz ‘boya ayakkabının ömrünü uzatır’ diye öğretti. Boya, badem yağıyla karıştırılıp ayakkabıya sürülürse deriyi besler, üstüne çekilen cila ise pırıl pırıl yapardı. Uzun yıllar ayakkabılarımı kendim boyadım, keyifle, tütün tiryakisi misali kokusunu içime çeke çeke.
Sonra diğer kokulu “boyar maddeler” girdi peyderpey, hayatıma. Katran, kına, vernik, yağlıboya, kök boya… Ahşap evimizin kuşkonmaz yeşiline dönüşmesi bir hafta kadar sürmüştü. Kokusu ise hala burnumdan gitmedi. Yeşilin her tonu en sevdiğim renktir.
Zihnimin paletinden silinmeyen ana renkler kök boyalara aittir. Odun ateşi yakılır, büyük bir kazana su doldurulur, ardından kök boya boca edilirdi. Halı dokunacak yün yumakları kaynayan kazana atılır, bir sopa ile yüzeye çıkması engellenirdi. Bir süre sonra kazandan renkli iplikler çıkarılır, etrafa kesif bir duman yükselirdi. Yün ve kök boya karışımından oluşan buhur köşe bucağa sinerdi. Buhur, çivit mavi veya sarıyla karışıksa çiçek, koyu kırmızıysa tahıl kokardı. Kumaş ve ip boyayan iş yerlerinin müşterisi hiç de az olmazdı. Onlar galiba kimyasal boya kullanıyordu. Ne zaman önlerinden geçsem renkleri başımı döndürür, ekşi koku yüzünden fazla oyalanmadan uzaklaşırdım.
Çocukluğumda doyasıya boyayacak kitabım da olmadı, karalayıp çöpe attığım defter, kitap da… Okuduğum renkli ve kokulu güzel kitaplar arasında Boyalı Kuş, Koku, Parfümün Dansı, Benim Adım Kırmızı ve Kırmızı Saçlı Kadını sayabilirim. Boyalı filmler de izledim; Mavi En Sıcak Renktir ile kaç kez izlediğimi unuttuğum Üç Renk üçlemesi (Blue-Red- Blanc) favorilerim arasındadır. Saçı boyalı kadınlar da girdi hayatıma. Her biri gitti, kokuları miras kaldı.
Devamı: https://www.maarifinsesi.com/kiz-kulesinin-boyasi-fanatiklerin-foyasi/
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.