İsrail Filistin’de barbarlığın, vahşetin, gözü dönmüşlüğün, pervasızlığın, alçaklığın her yöntem ve şeklini uyguluyor. Binlerce bebek ve çocuk öldürdüler. Kadınları katlettiler. Okulları, hastaneleri yıktılar. Üç milyon insanı açlığa, susuzluğa, soğuğa mahkûm ettiler. Soykırımcı barbarlardan tüm bu ve benzeri insanlık dışı suçları işlemeleri beklenir. Ancak İsrail vahşet çıtasını daha yukarılara çıkartıyor: Buldozerlerle cesetleri çiğniyor, mezarları kazıp ölüleri çıkarıyor, cesetlerden organ çalıyor ve Gazze sokaklarında köpekler cesetleri yiyor.
İçinde birazcık merhamet olan insan cesetlerin dokunulmaz olduğunu idrak eder. Ceset, her din, her inanç mensubu için masumdur. Çünkü o artık ölü bir bedendir. Ondan zarar gelmez. Üzerindeki tüm sıfatlar, tüm etiketler artık düşmüştür. Yaşarken ne yapmış olursa olsun, seküler hukukta dosyası kapatılır, dinen de dosyası öbür tarafa intikal eder. O artık Yaradan’ın hükmündedir, Mahkeme-i Kübra’nın elindedir.
İsrail, cesetlere saldırarak, cenazelerin kaldırılmasına dahi mani olarak, en temel, en kadim bir dokunulmazlığı ihlal ediyor. Tahrif edilmiş bir dinin körüklediği öfke ve nefret ile alçaklıkta nasıl sınır tanımadığını tüm dünyaya gösteriyor.
Meselenin bir de “geride kalanlar” boyutu var: Savaş meydanlarında ölüye işkence yapanlar, aslında geride kalanların canını acıtmaya çalışıyorlar. “En sevdiklerinizi öldürmekle kalmadık, cesedini de parçalıyoruz” diyerek yaşayanlara mesaj veriyorlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.