Araç ilçenin ana caddesinde cesetleri sürükleyerek defalarca tur atar. Bana bu olayı anlatan, AK Parti’de milletvekilliği de yapmış görgü tanığı, “Bahçesaray terör örgütüne mesafeliydi, o günden, o manzaradan sonra maalesef sempati arttı” demişti.
80’lerin başında meşhur Diyarbakır Cezaevi’nin çocuk koğuşunda işkence görmüş değerli gazeteci dostumuz Abdürrahim Semavi anlatmıştı: “Cezaevinden çıkışımda babam karşıladı. Mütedeyyin, beş vakit namazında bir adamdı babam. Sarıldık. Kulağıma eğildi, ‘dağa mı?’ diye sordu. ‘Hayır. Okula’ dedim. Babam çok şaşırdı.”
Onlarca, yüzlerce örnek var.
Oysa insan ve toplum her zaman bu düz mantığa aykırı hareket eder. Evet korkar, ürker, siner, çekinir. Ama otoriteye karşı bütün muhabbetini kaybeder. İçinde bir öfke, bir nefret büyümeye başlar. İçindeki fırtına, içinde büyüyen volkan, fırsatını bulduğu ilk anda açığa çıkar.
Bugün olduğu gibi 80’lerde, 90’larda da terörle mücadele edenlerin hemen hepsi vatanseverdi. Ülkelerine, milletlerine aşkla bağlıydılar. Türkiye için can feda etmekten çekinmeyen kişilerdi. Ancak terör karşısında akıllarına ilk gelen yöntemi uygulamayı tercih ettiler. “Sallandıracaksın üçünü beşini, bak bir daha yapıyorlar mı” diyorlardı. İşkence yaptılar, köy boşalttılar, köylüye dışkı yedirdiler, asit kuyuları açtılar, beyaz Toroslarla zanlıları enselerinden kurşunladılar. Böylece teröre, teröriste ve sempatizana korku saldılar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.