• İstanbul 16 °C
  • Ankara 15 °C

Bilal Kemikli: Ağamız

Bilal Kemikli: Ağamız
Minnetsizce odasına gidip halleşeceğiniz, bir bardak çayını içip dertleşeceğiniz dostlarınızın olması büyük bir nimettir. Böylesi vasfı haiz güzel insanlar, her kurumda olabilir.

Minnetsizce odasına gidip halleşeceğiniz, bir bardak çayını içip dertleşeceğiniz dostlarınızın olması büyük bir nimettir. Böylesi vasfı haiz güzel insanlar, her kurumda olabilir. Onlar samimi, diğerkâm, hüsnüniyet sahibidir. Bu sebeple de bulundukları kurumda şanları, şöhretleri, mevki ve makamları olsun yahut olmasın daima sığınak olmuşlardır. Bu türden insanların bulundukları mekanlar, “buluşma yeri”dir.

Bir yönüyle tekke, bir yönüyle liman…

Bizim Fakültemiz, bu vasfı taşıyan güzel insanların buluşma yeridir. Dekanlık dönemimde şunu söylerdim: “Burada Beyler Beyimiz var, Ağamız var, Türkmen Beyimiz var, Şeyhimiz var, Kutbumuz var, Bursa beyefendimiz var… Eh, işte bir de Dekanımız var!” Bu cümleyi laf olsun diye kurmadığımı dostlarım bilir. Dekanlık bir vazifedir, zamanlı bir vazife; gelir geçer. Ama beylik, ağalık öyle mi? O kişiyle devam eden bir unvandır. Bey olunmaz, bey doğulur. Şimdi burada kimleri kastettiğimi, bilenler bilecektir. Bilmeyenler de zamanla öğrenecekler. Lakin mesele şu ki, bu güzel insanlar birer birer “mütekait” sınıfına iltica ediyorlar. Bırakılan boşluklar doldurulabilir mi? Herkes kendi mayasını taşır. Elbette beyler de ağalar da çıkacak. Yeni kuşaklar kendi şarkılarını yazacaklar. Biz biraz arada kalıyoruz; gidenler gidecek, birkaç sene temaşa edeceğiz o bırakılan boşluğu, sonra biz de o gidenler safında yerimizi alacağız.

Pek uzak değil artık, ayrılış zamanı. Yıllar yel gibi gelip geçiyor. Bir dem gelecek, biz de gideceğiz. Mesele geride hayırla anılacak işler bırakmak… Hayırla anılacak hayırlı iş derken, zinhar sadece idari imkânlarla yapılan işleri kastetmiyorum. O “hayırlı iş” başka… Öyle kolay bir mesele değil. Mesela buradan beni takip edenlerin zaman zaman adını andığım Ağamızın bıraktığı hayırlı işi kaçımız yapabiliriz? Epistemik kibirle, görmezden gelen, yok sayan o gururla Ağamızın yaptıklarına ermemiz mümkün mü? Peki, ne yapıyor Ağamız? Sadece çay mı? Evet, çay deyip geçmeyelim. Onu aşkla demliyor. Keza o çayı takdim ederken de sevgiyle sunuyor misafirine. Bilemem, başka şekilde tecrübe edenler olabilir; ama ben hep bu muameleye tanık oldum. Kendi gözlemlerimden hareketle onunla ilgili şu sıfatları not ederim: Mütebessim. Saygılı. Hürmetli. İzzetli. Misafirperver. Hizmet ehli. Mütehammil. Ve müstağni… En önemlisi, dinlemeyi bilen bir dost. Şimdi istedim ki bu dostumuzla alakalı bir vefa kitabı hazırlayalım. Ama o müstağni davrandı, istemedi. Madem istemiyor, ben de en azından burada dostlarımla derdimi paylaşayım istedim. Belki her şeyi burada yazamadım; ama o güzel dostluğa dair burada birkaç cümle kurmuş olayım. Kim bilir, belki Ağamızın kadim dostlarından birisi tutar burada bir vazife çıkarır da şöyle samimi hatıralardan oluşan bir kitap ortaya çıkar.

Sıhhat ve afiyet diliyorum Ağamız; hocalığın emekliliği olmaz… O yılların tecrübesiyle biriken cümleleri artık kâğıda dökecek zamanlara erdin. Hak yolunu açık eylesin.

Bu haber toplam 241 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim