Cumhuriyet bu sene yüz yaşına giriyor.
Memlekette yaygın bir cumhuriyet övgüsü var, bu yıl kim bilir kaça katlanacak.
Cumhuriyet övgüsü esas olarak 1950’ye kadardır.
1950’da halkın seçimle iktidarı değiştirmesi elit cumhuriyetçileri bozguna uğratmıştır. O yüzden cumhuriyet değerlerinin çiğnendiği iddiasını yükseltmeye başlamışlardır. 1950’ye kadar gerçek cumhuriyettir, ondan sonra tahrif edilmiş cumhuriyet!
Neden böyle denilir?
Sistem seçime rağmen ideolojinin devamı üzerine kurulmuştur. Halbuki 1950’de halk ideolojiyi reddeden bir seçim yapmıştır. Bu redde rağmen ideolojiye dokunulmamış, Demokrat Parti böylece yoluna devam edebileceğini sanmıştır.
10 yıl sonra darbe! Buna “10. yıl darbesi” diyebiliriz! “On yılda darbeciyiz her rütbeden!” İdeolojiye rağmen Türkiye’yi yönetmeye çalışan seçilmiş iktidar alaşağı edilmiştir.
Benzer müdahaleler (12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 15 Temmuz ve çok görünür olmayanları) seri halinde devam etmiştir.
Cumhuriyetin. 100. yılında farklı bir darbe ile karşılaşma ihtimali vardır.
Cumhuriyet tarihini, resmi ideolojinin mahiyetini en doğru şekilde kavramak için D. Mehmet Doğan’ın kitaplarını size tanıtıyoruz.
Beşinci kitap: Millî Mücadelenin Zaman Akışı
Sipariş
Kitapla ilgili Maraş depreminde vefat eden değerli yazarımız Ahmet Doğan İlbey’in yazısını takdim ediyoruz:
Ahmet Doğan İlbey: Ezber bozan bir kitap: “Millî Mücadele’nin Zaman Akışı”
Fakîri sevindiren hâdiselerden biri de elinde kitap paketi olan postacının kapımı çalmasıdır.
Güleç yüzlü postacının elime verdiği paketten “Millî Mücadele’nin Zaman Akışı (Cihan Harbi’nden Cumhuriyet’e /1914-1923)” adlı kitap çıktı. Türkiye Yazarlar Birliği Şeref Başkanı D. Mehmet Doğan’ın 32. kitabıydı.
1975 yılından bu yana 31 adet kitap yazmıştı. Dil, kültür, medeniyet ve lügatımız üzerine ayrı ayrı hususiyete sahip ve genelde birbirini mütemmim cüzü olan yayınladığı kitapların listesi uzun. “Batılılaşma İhâneti”, “Büyük Türkçe Sözlük” (25.baskı), “Câmideki Şair Mehmed Âkif”, “Yüzyılın Soykırımı”, “Mağlubiyet İdeolojisinin Sonu”, “Bir Lugat Bulamadım”, “Türkiye Cumhuriyeti Tarihine Giriş”, “Kelimelerin Seyir Defteri”, “Neden Klasiklerimiz Yok” bu listedeki birkaç kitabın adıdır. Çeşitli yayınevlerinde defalarca basılan 32 kitabın bir kısmı Yazar Yayınları etiketiyle yeniden yayınlandı.
Başucumuzda olan “Millî Mücadele’nin Zaman Akışı” adlı kitap da (Ankara, Aralık 2019) Yazar Yayınları’ nın (www.yazaryayinlari.com-yazar@yazaryayinlari.com) 32. yayınıdır. D. Mehmet Doğan Külliyatının 24.dür.
Bir gün elbet resmî eğitim müfredatında kalkacak olan çarpıtılmış yakın tarih ve Kemalist Cumhuriyet tarihinin yerine okullarda okutulması gereken kitaplardan biridir bu kitap. D. Mehmet Doğan’ın kitaplarının çoğu Türkiye’nin yakın tarihi olarak lise ve üniversitelerde âcilen okutulması elzem olan kitaplardır.
D. Mehmet Doğan’ın diğer kitaplarının künyesinde olduğu gibi, “Millî Mücadele’nin Zaman Akışı” nın künyesinde de “Bu kitapta TDK imlâ kuralları dikkate alınmamıştır” ibaresi yazılıdır.
Kitabın “İçindekiler” kısmında Birinci Cihan Harbi ve Cumhuriyet (1914-1923 yılları) arası yer almaktadır. “Sunuş”u “Millî Mücadele konusunda ideolojik ‘gerçek’lere teslim olmak” başlığıyla başlıyor: “Birinci Dünya Savaşı’nın resmî sona eriş tarihi Osmanlı Devleti’nin 30 Ekim 1918’de imzaladığı Mondros mütarekesi kabul edilebilir. 2018 Mütareke’nin 100. Yılı idi, bizim için kara günlerin başlangıcı pek hatırlanmak istenmedi. Mütareke’yi Osmanlı Devleti adına imzalayan Rauf Bey’e göre, o sırada çok fena hâlde idik., bu mütareke’yi imzalamaktan başka çaremiz yoktu. Genel Kurmay Başkanlığı’nın İstiklâl Harbi kitabında, ‘müzakerelere başlandığı sıralarda Osmanlı orduları sanıldığı gibi büsbütün güçsüz değillerdi’ denilmektedir. (C.1, SF.49). Vahidetdin, daha sonra Mütareke’nin zaruri hâle gelmesini ‘M. Kemal Paşa’nın kumandası altında olan kuvvetlerle ‘Toros dağlarına zelilâne sığınması’na bağlar. (…) İstanbul başta olmak üzere Türkiye’nin bazı bölgeleri işgal edilir. (…)
“Lord Kurzon: ‘Türk devleti Anadolu yarımadasında kurulmalı, başkenti Bursa veya Ankara olmalı”
18 Ocak 1919’da Paris Konferansı’na İngiliz Hariciye Nazırı Lord Kurzon, şu çözümü teklif eder: ‘ Müstakil bir Arabistan ve Ermenistan’dan başka müstakil bir Türk Devleti kurulmalı. Bu devlet geçmişte olduğu gibi, Anadolu yarımadasının sınırları içinde kalmalı ve başkenti Bursa veya Ankara olmalı.’ Daha o zamandan ‘Bağımsız Türk Devleti’ ve İstanbul’un başkent olmadığı bir çözüm teklifi ilgi çekici değil mi?” (s.5)
“M. Kemal Paşa’nın Anadolu’ya görevlendirilmesi hurafe yumağı”
“Sunuş” yazısında resmî tarih kalıplarını kıran bilgiler peş peşe veriliyor. Birkaç bölüm daha nakledelim: “Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya görevlendirmesi meselesi yine hurafe yumağı hâlinde önümüze konuluyor. Bu hurafeyi Paşa’nın Nutuk’la kendi beyanlarıyla beslediğini de hatırdan çıkarmayalım. Padişahı kandırmak bir yana İngilizleri atlatarak Karadeniz’e açılma, Bandırma vapurunun takibi ve her nasılsa yakalanmama gibi efsaneler hâlâ ders kitaplarında durmaktadır. Oysa Samsun iki ay önce, mart ayında bir İngiliz birliği tarafında işgal edilmiştir! Bu demektir ki, İngilizler isteselerdi Paşa’yı Samsun’da engelleyebilirlerdi. (…) Erzurum Kongresi’nin Kemal Paşa tarafından toplanmadığını Nutuk fanatiklerine nasıl kabul ettireceğiz?” (s.6)
Atatürkçü tarih kitaplarından yalanlar okuyanlar sıkı dursun şimdi. Kitaptan ezber bozan kısa bir bilgi aktarıyoruz:
M. Kemal’in Nutuk’da yer almayan sözleri
“Erzurum Kongresi ile ilgili Nutuk’ta yer almayan şu iki paragraf bilhassa önemlidir: ‘Anadolu’daki memuriyetime, bilhassa İngilizler tarafından hazm ü tahammül olunmayacağı ve dâhilden de birçok ifsadat (fesat çıkarma) ve tezviratın karışacağı, daha o zaman kestirilerek; alenen gerek Sadrazam Paşa’ya ve gerekse rical-i marufa-i devlete(meşhur devlet yöneticilerine) söylenmiş ve bilhassa Zât-ı Akdes-i Hazret-i Padişahi’ye de bilmünasebe (bu münasebetle), maruzatta bulunmuş idim. Bu konudaki sırların ve haberleşmelerin ve mukaddes padişahın şahsı ile ile geçen maruzat ve görüş alışverişlerinin, şimdilik yayılması uygun olmayıp, inşallahü teala, mübarek vatan ve milletin, bilfiil kurtuluşa erdiğini idrak edince, kitap halinde yayını ve o zaman bugünkü Kongre muhterem heyetini teşkil buyuran kıymetli kişilere de millî hatıra olarak takdimi düşünülmektedir’ (Fahreddin Kırzıoğlu, Erzurum Kongresi, sf. 21-22)” (s.7)
“Sunuş” kısmı kitabın gayesini ve konusunu şöyle hülâsa ediyor: “Bu kitap, esasen Türkiye Cumhuriyeti Tarihine Giriş kitabımızın kronoloji bölümünün gözden geçirilip bazı ilâveler yapılması ile oluştu. Kronolojiler pek baştan sona okunmaz, gerektiğinde bakılır. Biz diyoruz ki bu zamansırası / kronoloji bakılmak için değil, okunmak için hazırlanmıştır. Dönemin zamansırası ile okunması konuyla ilgili bütünlüklü bir bakış için büyük önem taşıyor. Bilhassa şu hususlarda görüşler berraklaşıyor. İlk önce Osmanlı Devleti ile ilgili İngiliz siyaseti yerine oturtulabiliyor. İngilizler İstanbul’daki yönetimi desteledi mi veya nereye kadar destekler göründü, Anadolu’daki oluşumla iligili tavırları ne yönde seyretti? Aynı şekilde İngilizlerin Anadolu’da Yunan harekâtı konusundaki tutumları da zamanın akışı içinde net olarak görülebiliyor. İtilaf devletleri arasında bulunan Fransızların, İtalyanların bize karşı ve birbirlerine karşı tutumları da yine kavranabiliyor. Yunanistan’ın Anadolu’da sonuç alabilme kapasitesi, iç çatışmalar, Yunan kıralının ölümünden sonra ortaya çıkan durum mutlaka dikkate alınmalı. Em önemli mesele, Vahidetdin-Mustafa Kemal, İstanbul hükümeti-Anadolu hareketi ilişkilerinin seyrininin doğru kavranması. Bu aynı zamanda Millî Mücadele’de Osmanlı Devleti’nin konumunu da ortaya koyuyor. Osmanlı Devleti Millî Mücadele’yi, bilhassa Batı Anadolu’daki direniş hareketlerini, Kuva-yı Milliye’yi her şekilde destekliyor. Bu desteğe Anadolu’da nizami kuvvetlerin duruma hâkim olmasından sonra ihtiyaç kalmıyor. Bundan sonra da mânevî desteğin sürdüğünü söyleyebiliriz. Tabiî Mustafa Kemal Paşa’ya ve Anadolu hareketine karşı bir takım tavır ve uygulamaların uzun süreli olmadığını, esasen başarı maksatlı yapılmadığını söyleme imkânı veriyor. En meşhuru Kuva-yı İnzibatiye’nin durumudur. İki aylık bu uyduruk silahlı hareketin baştan itibaren sonuç alıcı bir nitelik taşımadığı anlaşılıyor.” (s.10-11)
Yakın tarihle ilgilenenler için, Birinci Cihan Harbi de dâhil Millî Mücadele’ye dair resmî tarih kalıplarını kıran kitaptan tarih sırasına göre dikkat çekici birkaç daha paragraf aktaralım:
“Tehcir Kanunu iddiası yersizdir”
“1914 /19 Mayıs ‘Tehcir Kanunu! Olarak lanse edilen Kanun-ı Muvakkat, Yâni geçici kanun. ‘Savaş sırasında hükümet uygulamalarına karşı gelenler için askerî açıdan alınacak tedbirler’le ilgilidir. Askerî birliklere, savunmayı aksatıcı, asayişi bozucu muhalefet ve silahlı tecavüz gibi durumlarda köyler ve beldeler halkı diğer yerlere sevk ve iskân edilebilecektir. Bu kısacık metinde hiçbir etnik veya dinî topluluk zikredilmemiştir. O yüzden ‘Ermeni Tehciri Kanunu’ iddiası tamamen yersizdir. (Bkz: Salâhaddin Kardeş: ‘Tehcir’ ve Emvâl-i Metruke Mevzuatı, Maliye Bakanlığı y., 2012)” (s.16)
“Kudüs’ün işgalinde Şerif Hüseyin’in askerleri de vardı”
“1917/ 8 Aralık İngilizlerin Kudüs’ü işgali. General Allenby’nin ordusunda Şerif Hüseyin’in askerleri de vardır. (…) Şerif Hüseyin İngilizlerden 200 bin kişi için para almış, Haşimî kontrolündeki kabilelerden 15 bin kişi toplayabilmişti. Hüseyin’in askerleri Cidde, Taif ve Medine’ye saldırmış, Medine’de Fahreddin Paşa’nın müdafaasını aşamamıştı. Hüseyin’in tek başarısı, Akabe’yi ele geçirerek İngilizlerin Kudüs’ü almalarını sağlamak olmuştur!” (s.22)
“M. Kemal Paşa Vahideddin’e: “Ben sizin kurmay
başkanınız olurum”
“1918/ 5 Ocak Mustafa Kemal’in Vahideddin’in maiyetinde Almanya gezisinden dönüşü. Almanya seyahati M. Kemal Paşa için hayli verimli olmuştur. Be vesile ile geleceğin padişahı ile yakınlaşmaya muvaffak olmuş, hattâ ona sözünü dinletir hâle gelmiştir. Vahideddin’le aralarında şöyle bir konuşma geçer:
‘-Henüz padişah değilsiniz, fakat Almanya’da gördünüz ki, imparator, veliahd ve prensler hepsi iş üzerindedir. Neden siz bütün işlerden uzak kalasınız?
-Ne yapabilirim?
-İstanbul’a gider gitmez bir ordu komutanlığı isteyiniz, ben sizin kurmay başkanınız olurum.
-Hangi ordu komutanlığını?
-Beşinci Ordu komutanlığını.”
Bu ordu, Liman von Sanders’in emrinde bulunan veya bulunması lâzım gelen ve Boğazları müdafaa edecek orduydu.’
“Vahideddin: ‘M. Kemal her fırsatta şahsıma bağlılığını ve sadakatini ispat ediyor”
Vahideddin’in bu seyahat dolayısıyla yakından tanıdığı M. Kemal ile ilgili görüşleri şöyledir: ‘Çok büyük bir zekâya sahipti. Nitekim daha sonra onun zekâsını değerlendirmeye çalıştım… asıl alâkamı çeken tarafı daha yükseklere çıkma tutkusu ve Enver Paşa’ya karşı duyduğu sınırsız nefretti… yolculuk boyunca Enver Paşa aleyhine konuştu, onun hareketlerini ve büyüklük kompleksini eleştirdi, hattâ Osmanlı hanedanını yıkmaya çalıştığını bile ileri sürdü. Almanya’dan dönüşümde kıs bir müddet sonra, tahta çıkar çıkmaz, eğer kabul ederse onu kendime yaver yapmaya karar verdim. Her fırsatta şahsıma bağlılığını ve sadakatını isbat ediyor, Almanlara karşı duyduğu nefreti saklamıyordu.’ (Şerif Paşa’nın Vahideddin’den tuttuğu notlar, Şahbaba,434)” (s. 24)
“1918 / 10 Şubat Son büyük Osmanlı hükümdarı Sultan 2. Abdülhamid’in vefatı. (…) Sultan Abdülhamid’in siyaseti konusunda Osmanlı Donanması’nın ıslahı için uzunca bir süre Türkiye’de bulunan İngiliz amirali Henry E. Woods hâtıratında şöyle diyor: ‘Abdülhamid tahttan düşürülmemiş olsa idi, Avrupa devletlerinin halen yaralarını sarmaya çalıştıkları o büyük âfet (1. Dünya Savaşı) meydana gelmiş olmayacaktı. Aksini farz etsek bile Abdülhamid, büyük bir ihtimalle Türkiye’nin tarafsız kalmasını sağlıyarak memleketine bir zafer hediye etmiş olacaktı.’ (Henry F Woods: Türkiye Anıları 1869-1909. Sf. 116)" (s. 25)
“1918/ 4 Temmuz Veliahd Vahideddin’in Osmanlı tahtına oturmaya hevesli olmadığı anlaşılmaktadır. Sadrazam Talat Paşa, Enver Paşa ve Şeyhülislâm
Hayri Efendi, Sultan Reşad’ın vefatını bildirmek üzere ziyaretine gittiklerinde, Talat Paşa biat etmek isteri fakat o acele edilmemesini, kendisine süre verilmesini talep eder. (…) İttihatçılar Vahideddin’in kendilerine karşı olduğunu bilirler. Hattâ, bir onu halledip Abdülmecid’i tahta çıkarmayı düşünürler. Vahideddin bir suikast sonucu öldürülecek, yerine Abdülmecid geçirilecekti. Bu proje Abdülmecid’in kabul etmemesi üzerine uygulamaya konulamaz.” (s.27)
“1918 / 30 Ekim Mondros Mütarekesi’nin imzalanması. (…) “Rauf bey hâtıralarında durumu şöyle tasvir ediyor: ‘Müzakereler başlanıldığı sıralarda Osmanlı orduları sanıldığı gibi güçsüz değildi. (Türk İstiklâl Harbi, C.1, sf.49) Padişah Vahideddin, Mütareke’nin zarurî hâle gelmesini M. Kemal Paşa’ nın kumandası altında olan kuvvetlerle ‘Toros dağlarına zelilane sığınması’na bağlar. (BKZ. 13 Nisan 1923 olayları, sabık padişah Vahedditdin’in İslâm âlemine beyannamesi).”
“Millî Mücadele’nin organizasyonunda İttihatçıların Karakol Cemiyeti”
“1918 / 13 Kasım İtilaf devletleri donanmaları İstanbul limanında. (…) –Millî Mücadele’nin organizasyonunda önemli rol oynayan Karakol Cemiyeti’nin kurulması. Kuruluş için ilk adım Ekim ayında Enver Paşa’nın evinde Talat Paşa’nın da bulunduğu bir toplantıda atılmıştır. Karakol Cemiyeti kurduğu menzil teşkilatıyla Anadolu’ya çok sayıda önemli şahsiyetin geçişini sağlamıştır. Karakol’un başarıları arasında Damat Ferit’in evinde istihbarat kaynağı bulundurması, Gelibolu’da Akbaş Cephaneliği baskını ve buradan çok sayıda silah ve mühimmattın Anadolu’ya geçirilmesi sayılabilir. E.J.Zürcher’e göre, Millî Mücadele’deki rolü gözardı edilmiş olan ‘1918 Ekiminde İttihatçı lider kadrosunun kurduğu bu örgüt, eski İttihatçıları çatısı altında topladı, direniş şebekeleri kurdu ve Anadolu’ya adam ve malzeme kaçırdı. Bu iş için geniş ölçüde Enver’in 1914’de kurduğu Teşkilât-ı Mahsusa’nın kaynaklarından ve uzmanlığından yararlanıldı. (Millî Mücadelede İttihatçılık)” (s.35
M. Kemal, İngiliz gazeteciye: “İngilizler Anadolu’da sorumluluğu almak niyetinde iseler, yardım arzedebileceğimi ve bir makamla temas geçmek isterim”
“1918/ 14 Kasım M. Kemal Paşa’nın Pera Palas’ta İngiliz gazeteci Ward Price ile görüşmesi. ‘Eğer İngilizler Anadolu’da sorumluluğu üzerlerine almak niyetinde iseler, tecrübeli valilere ihtiyaçları olacaktır. Bu sıfatla yardım arzedebileceğimi bir makamla temasa geçmek isterim. (L.Kinros S, sf., 231)” (S.35)
M. Kemal Paşa ve arkadaşları İhtilâl Komitesi kuruyorlar
“1919 / Ocak M. Kemal Paşa’nın, Fethi, İsmail Canbulat, Kara Kemal ve Rauf Bey’le ihtilal komitesi kurma teşebbüsü. Sadrazam Tevfik Paşa şoförü elde edilerek İstanbul’dan uzaklaştırılacak ve kabine düşürülecek. Yeni, daha aktif bir hükümet kurulacak. Padişah’ın düşürülmesi, hattâ öldürülmesi dahi düşünülmüş. İttihat ve Terrakki’nin temelini oluşturan Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’nin kurucularından eski dâhiliye nazırı İsmail Canbulat’ın affını istemesi üzerine M. Kemal ‘Beyefendinin katılmayacağı bir hareket akıllıca olmayabilir. Onun için cemiyeti hemen dağıtalım’ diyerek teşkilâtı dağıttığını söylemiş.”
İngilizlerin tutukladığı paşalar arasında M. Kemal ve Rauf Bey