İdeolojilerin Şehir Tasavvurları- 2/ Anadolu’nun Kalbi; Ankara

Rüstem BUDAK
rustembudak

Ankara tarih boyunca Anadolu’da var olan medeniyetler ve devletlere ev sahipliği yapmıştır. Yolların geçiş noktası üzerinde merkez rolü oynamakta ve kontrol gücünü elinde bulundurmaktadır. Ankara tarih sahnesindeki etkin yerini Kurtuluş Savaşı’yla elde ettiği düşünülse de geçmişte konum itibariyle önemli merkezlerden biri olmuştur. Ankara Türklerin Anadolu’ya gelişi ile birlikte özellikle Ahilerin şehri imar ve inşa faaliyetlerindeki öncülüğü ile gelişmeye başlamıştır.

Kentin adı, Hititlerin Ankuva, Frigyalılar döneminde adının Ankyra, Türk-İslâm kaynaklarındaysa kentin adının Engürü olduğu rivayet edilir. Yöredeki ilk yerleşme merkezinin Anadolu’da ilk siyasal birliği sağlayan Hititler döneminden sonra, Frigyalılar, Lidyalılar, Persler egemenliğinde olan Ankara İ. Ö. II. yy.da Roma İmparatorluğu’na katılmış, Bizans döneminde, (395-1073), 1071’de Selçukluların Malazgirt zaferini kazanarak Anadolu’ya girmelerinden sonraki yıllarda Ankara, Bizanslılar ve Selçuklular arasında birkaç kez el değiştirdi. 1304 yılında İlhanlıların eline geçen Ankara, Osmanlılara ilk olarak Orhan Bey zamanında geçti(1356). Kısa bir süre için el değiştirdikten sonra 1. Murat tarafından yeniden (1360) alındı. Kurtuluş Savaşını TBMM’nin Ankara’dan yönetilmesi ile birlikte, savaşın en kötü günlerinde kendisine destek olan kenti, meclis 13 Ekim 1923’te başkent hâline getirdi.

Kurtuluş Savaşı ile birlikte farklı bir konuma gelmiştir. İşgale karşı Anadolu halkının mücadelesine ev sahipliği yapmıştır. Batıdan gelen işgal güçlerine karşı savunma hattını kurmak isteyen önder kadro Ankara’yı seçmiştir. Meclis-i Mebusan’ın kapatılması ile birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılması savaşın komuta merkezini buraya taşımıştır. TBMM önderliğinde kazanılan Kurtuluş Savaşı Ankara’nın millet için yeni bir merkez olarak değerini artırmıştır. Kurtuluş Savaşı’na önderlik eden başta Mustafa Kemal Atatürk Yeni Cumhuriyet’in merkezi olarak Ankara’nın başkent olmasını benimsediler. Lozan Barış Antlaşması 23 Ağustos 1923 tarihinde TBMM’de onaylanmıştır ve Yeni Cumhuriyet’in uluslararası alanda meşruiyeti kazanılmıştır. Tasavvur edilen Yeni Cumhuriyet’in temellerinin atılması zamanı gelmiştir. Ankara artık Osmanlı İmparatorluğu’ndan sonraki yeni inşa hareketinde yeni merkez olarak kabul görmeye başlamıştır. Kurucu kadro İstanbul’a taşınmamış ve kendine çizdiği yeni yolda hareket etmeyi uygun görmüştür. Nitekim Ankara 13 Ekim 1923 günlü bir TBMM kararı ile başkent olmuştur.


Ankara’nın başkent olmasını isteyen teklif sahipleri, gerekçelerinde Ankara’nın başkent olması için şu düşünceleri açıklıyorlar:1-Lozan tahliye protokolünden sonra işgal altında toprak kalmamıştır. Ülkenin bütünlüğü sağlanmıştır. 2- Türkiye’nin idare merkezinin seçilmesinin sırası gelmiştir. 3- Lozan’da kabul edilen ahkâm (Boğazlarla ilgili) nedeniyle ülkenin kuvvet kaynağını ve gelişmesini Anadolu’nun merkezinde, coğrafya ve stratejinin, iç ve dış güvenliğin gereklerini aramak zorundayız. 4- Ülkenin idare merkezi konusunda iç ve dış tereddütlere son vermek gerekir. 5- Bu merkezin Anadolu’da ve Ankara’da olması gereklidir. Tasarı, verilmesinden bir gün sonra 10 Ekim’de Anayasa Komisyonu’na (o tarihte adı Kanun-i Esasi Encümeni’dir) sevk ediliyor. Sonunda tasarı, TBMM’nin 27 numaralı kararı olarak 13 Ekim 1923 tarihinde kabul edilmiştir. Kararda şöyle deniliyor: “İsmet Paşa hazretlerinin... Teklif-i kanunisi üzerine Kanun-i Esasi Encümeni’nce tanzim olunan... Mazbata 13. XI. 1923 tarihli otuzbeşinci içtimain ikinci celsesinde okunarak aynen kabul edilmiş ve Ankara şehrinin Türkiye Devletinin başkenti olması ekseriyet-i azime ile takarrür etmiştir.” Cumhuriyet’in ilk yirmi beş yılında kültürel kurumlar ve alt yapı oluşturuldu. İkinci yirmi beş yılda ise bu kurumlar geliştirildi ve kökleşti.(Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, c. 13, S. 37, Mart 1997).

Ankara başkent olarak belirlendikten sonra Yeni Cumhuriyet’in toplumsal yaşam, kurumsal yapılarla model bir şehir olması öngörüldü. Bu kanunî dayanağı itibarıyla Anayasa’nın değiştirilemez hükümleri arasına konuldu. Cumhuriyetin tehlike konsepti içinde Ankara’nın başkentliliğini korumayı hedefleyen açık veya kapalı kararlar ve algılar her dönem etkisini devam ettirmiştir.  Bunun için ilk olarak yapısal değişiklikler gerçekleştirilmeye çalışıldı. Önem ve konum olarak İstanbul’un taşıdığı itibarı kazandıracak, siyasî algı ve yapıyı her yönüyle taşımayı hedefledi. Kurulan bürokratik yapı Ankara merkezli anlayışın geleneğinin oluşması için hâlen devam eden merkezî yapı dayatması sürmektedir. Başkent olarak Ankara’nın seçilmesi ile şehirsel kimlik üzerinden tarihsel kopuş gerçekleştirilmeye çalışıldı. Yeni yapılar İstanbul’daki imparatorluk yapıları ile eşdeğerlik taşıyacak şekilde düşünüldü. Anıtkabir, TBMM, Çankaya Köşkü ve sonraları yapılan Kocatepe Camii bu eşdeğerlik yaratma çabalarının uzantısıdır.

 

Ankara şehir kimliği olarak sanki Cumhuriyet ile birlikte var olan ve kimliğini bulan bir şehir hüviyeti ile yansıtılmak istendi. Tarihsel süreçte görülmeyen ama yeni devlet ile birlikte varoluşunu ortaya koyan mitolojik şehir algısı oluşturulmaya çalışıldı. Marşların dilinde bu yeni muhayyile yansıtılmaya gayret edildi.

Ankara Ankara, güzel Ankara!

Seni görmek ister her bahtı kara,

Senden yardım umar her düşen dara.

Yetersin onlara güzel Ankara.

Yurduma göz diken dik başlar insin.

Türk gücü orada her gücü yensin.

Yoktan var edilmiş ilk şehir sensin,

Var olsun toprağın taşın Ankara!

 

Mimari yapı elden geçirilmiş, dönemin hâkim Sovyet etkisi ile yapılaşma çalışması gerçekleştirilmiştir. Toplumsal yapı dönüşümü için müzikten sosyal alanlara kadar her yerde modern kimliklerin taklitçiliği temelinde bir benzeşme hedeflenmiştir. Bunda öne çıkan unsurlar, balolar ve müzik tarzı olmuştur. Cumhuriyet aydınlanması rol model şehir olarak düşündüğü Ankara’yı yeni dönemin numunesi olarak kurgulamak istemiştir. Tarihindeki İslâm geleneğini atlayarak temellendirmesini uzun dönem şehrin sembolü olacak Hitit Güneşi’nin sahibi olan Hititlere dayandırmak istedi.

 

Yeni devlet bürokrasisi Ankara’da yeni dönem kimliği adı altında kurumsal ve sosyal yapılanmayı yeniden kurmak istedi. Sadece siyasî merkez değil ekonomik ve kültürel olarak öne çıkarılmaya çalışıldı. İstanbul’dan taşınan aydınlar, edebiyatçılar, yazarlar Ankara’ya ilk dönem heyecanından sonra kalmadılar. Yaşam mekânı olarak seçmediler. Yeni saray sofrasının müdavimleri Ankara’da kaldı.

 

Dindarlar ve İslâmcılar için Ankara; ilk dönemde devlet iradesinin Anadolu topraklarından yeniden inkişafı olarak ele alınmışsa da çok geçmeden yapılan müdahale ile zihinlerde Osmanlı bakiyesine karşı kurulmuş bir şehir olarak algılandı. Halk iradesinin meclise yansımasına kadar bağlı bir şehir konumunda olmadı. Yeni Cumhuriyet iradesinin kimlik inşası çerçevesinde halkın şehre girişini dahi yasaklayacak derecede müdahil olması bu sürecin ertelenmesine yol açtı. Sağ partilerin hem hükümet hem de belediye başkanlıklarında aktif hâle gelmesi ile birlikte başta Kocatepe Camii ve şehrin sembolü Hitit Güneşi’nin değiştirilmesi olmak üzere birçok müdahale ile yeni kimliğin şehrin silüetinde görünür kılmasına çalıştılar.

 

Devletin kurumsal yapılarının sembolleştiği şehirde Çankaya gibi bölgeler üzerinden “Kale” zihniyeti üzerinden çatışma-kazanım mücadelesi sürmektedir. Ankara’nın kazanımı merkezli partiler arası kavgada yaklaşık 20 yıldır belediye başkanlığını yürüten Melih Gökçek’in şahsında sadece parti muhafazası dışında bir şey üretmeyen ve tıkanan anlayış Ankara’yı esir almıştır. İlk on yılında Ankara’nın önünü açan Melih Gökçek, son on yıldır “Ben olmazsam CHP burayı alır” korkusu yayarak değişimin önündeki en büyük engel halini almıştır. Bu korkunun arkasına sığınarak hiçbir şey yapmadan bir şeyler yapmış gibi hareket etmektedir.

 

Devletin gelen tüm farklı ideolojik algıları kendisinde eritmesi ile birlikte çok büyük farklılıklar bulunmamaktadır. Bürokratik aklın kendisini her şeyden ve herkesten üstün saydığı ortamda, şehir tıpkı bir üniforma giymiş asker gibi durmaktadır. Ankara yapı ve insanıyla üniforma giymiş haldedir. Değişen sadece üniformanın yeniden dikilmesi ve bazı müdahalelerle giyilmesinin devamının sağlanmasıdır.

 

Şehrin oluşan çekim gücü ile birlikte Orta Anadolu başta olmak üzere çevreden yoğun bir şekilde nüfus akımı olmuştur. Şehrin bu yeni sakinleri, Anadolu dindarlığının Hacı Bayram Veli’de vücut bulan asli kimliğini yansıtmaya çalıştılar. 1980’lı yıllar ile birlikte artık sadece bürokrasi değil sanayiye bağlı olarak farklı iş kollarının etkinliği artırması özellikle Orta Anadolu’dan göçü artırdı. Daha önce gelenler gecekondu mahalleler inşa etmişlerdi. Şimdilerde ise onların yerleri değerlenince Kentsel Dönüşüm ile absorbe edilmeye başlandı. Taşıdıkları kültürel dinamizm ise yok oldu. Şehri çok katlı binaların çevrelediği, konut eksenli olarak yapısal dönüşüm gerçekleşmektedir. Cumhuriyetin ilk dönemlerine nazire edercesine devlet kurumlarının yapılaşmasında yine gösteriş merkezli güç gösterisine dönüşen yapılar kendisini göstermektedir.

 

Şehrin büyüklüğüne oranla önemli üniversiteleri barındırmasına rağmen düşünsel- kültürel hareketlilik alt seviyelerde devam etmektedir. En önemli dezavantajı sivil toplumun olmamasıdır. Buradaki sivil görünen yapılar devlet bürokrasisinden beslenmektedirler. Bu ise düşünsel damarın canlılığını öldürmektedir. Devlet ihalelerine- devlet aklına göz dikmiş halde bütün birikimini oluşturmaya çalışınca özgün ve özgür damar ortaya çıkmıyor.

 

Yeni Cumhuriyet’in yaptığı en önemli şeylerden biri Ankara’dır. Ankara, İstanbul merkezli şehir vesayeti karşısında Anadolu’da yeşertilmiş bir imkândır. Kıyı merkezli şehir anlayışı yerine Anadolu’nun kalbine böylesine bir şehrin inşa fırsatı yakalanmış olması önemlidir. Ankara başkent olmasaydı, Anadolu’nun birikiminin yine İstanbul merkezli inşa edilmesi toplumsal- siyasal- ekonomik genişlik kazandırmayacaktı. Yanlış olan sadece bunun ideolojik körlükle İstanbul’un ötelenmesidir. Ankara’nın başkent seçilerek, şehrin yeniden inşa edilmesi bir toplumsal- siyasal başarıdır.

Bu yazı toplam 744 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim