• İstanbul 16 °C
  • Ankara 13 °C

Konferans Kültürümüz Üzerine

Rüstem BUDAK

İnsanın sahip olduğu ve ürettiği bilgiyi paylaşma zorunluluğu vardır. Bu paylaşım için kurumlar ihdas eder, çeşitli etkinlikler oluşturur. Tarihsel süreç içerisinde hızlı, kolay ve etkili bir paylaşım- iletişim için yeni yollar bulma arayışı hep var oldu ve sürmektedir.

İnsan önce sözsüz, ardından sözlü ve yazılı, çağımızda görsel paylaşım teknikleri geliştirdi. İlk insandan bugüne ve yarında devam edecek olan bu teknikler sürekli olgunlaşma ve çeşitlenme eğilimi taşımaktadırlar. Biz burada sözlü iletişim tekniklerinden olan konferans sürecinin bugünkü işleyişi hakkındaki bazı hususları paylaşmak istiyoruz.

Konferansın sözlük anlamı; belli bir konu üzerinde bir hatibin dinleyici huzurunda yaptığı konuşma olarak tanımlanır. Bu şekliyle tarihsel süreci en derin olan yöntemlerden biridir. Peygamberler, filozoflar, bilginler, devlet adamları genel anlamda bu yöntemi en sık kullananlar olmuşlardır. Konferansların birey, toplum ve devletlerin var oluşuna çok önemli etkileri olmuştur. İnsanlar düşünce ve ruh dünyasındaki arayışlarında konferanslardan bir iz ararlar. Toplumlar çıkmaz içerisinde iken konferanslarda sorulara cevap ararlar. Devletler yeni tasarımlarını konferans adını verdikleri buluşmalarda uygulama ve paylaşma çabası gösterirler.

Türkiye’de özellikle toplumsal hareketlilikte konferanslar çok etkilidir. 1960’lı yıllara kadar özgürlük noktasındaki sıkıntılardan dolayı konferanslar belli bir düşünüşün sınırları içine hapsedilmiştir. Bu yıllardan sonra ideolojik paylaşım ve düşünsel etkileşim için konferansların rolü çok büyüktür. Şule Yüksel Şenler, Necip Fazıl Kısakürek başta olmak üzere büyük düşünsel açlık ve ideolojik boşluktan dolayı çok yaygın konferanslar vermişlerdir. Türkiye’deki toplumsal düşünüş sözlü iletişime açık, kitabi paylaşıma mesafeli yaklaştığı için konferanslar insanların düşünsel dönüşüm için önemsedikleri etkinlikler olmuştur. “Bir konferansa gittim, hayatım değişti” olarak ta tanımlayabileceğimiz süreçte her dönem toplum dinleyeceği yeni konferans konusu ve kişisi bularak kendini dönüştürmeye çalışmıştır.

Ülkenin geçirdiği dönem ve belli şartlara has konuların popülerliğinde konferanslar gerçekleştiği gibi belli gün ve haftalar dolayısıyla gelenekselleşen süreçlerde bulunmaktadır. 1970’li yıllarda ideoloji, 1980’li yıllarda dini, 1990’lı yıllarda kişisel başarı merkezli konular etkin olmuştur. Toplumsal ve tarihsel süreçte müşahhas örneklik ve etki oluşturan kişilerin hayat ve mücadelesi konferansların ana gündem maddelerinden biridir. Bazı dönemlerde popülerlik kazanan kişilerin şahsında konferans dizileri oluşmaktadır. Ramazan ayı ve Kutlu doğum haftaları münasebetiyle binlerce konferans organizasyonu gerçekleştirilmektedir.

Modern zamanlarda konferanslar özel mekânlarda ve belli bir disiplin ile gerçekleştirilmektedir. Öncelikle düzenleyecek kurum bir konu teklifi varsa belirler ve bunu konuşabilme yeterliliğine sahip bir kişi arar. Veya insanların teveccüh gösterdiği kişinin şahsıyla bütünleşen bir onu üzerinde düşünülür. Bu anlamda konferansı düzenleyecek olan kurumun konu tesbiti önemlidir. Aynı konu ve konuklar etrafında olmadan, düşünsel ufka katkıda bulunacak, farklı perspektifler geliştirecek konularda konferanslar düzenlenmelidir. Aynı kişi ve konular etrafındaki tekrarın bir ehemmiyeti ve zenginliği bulunmamaktadır.

Konferansı verecek kişilerin şahsıyla ilgili bir dönüşüm ve şekillenme süreci vardır. Konferans verecek kişilerin toplumsal alanda henüz tanınırlıkları yokken iletişime açık, özverisi yüksektir. Paylaşım ön plandadır. Programlara bazen fedakârlık derecesinde özverilerle katılınır. Ancak belli bir popülarite düzeyi yakalayınca önce menajerler devreye girer, ardından konferansa katılmanın şart ve hususları ile ilgili bir liste paylaşılır. Özellikle maddi anlamda katılım şartı olarak çok uçuk rakamlar havada uçuşmaya başlar. Yazarlar özellikle yayınevi veya cemaat merkezli organize ile bu süreci şekillendirirler. Ama şu da bir gerçektir ki davet eden kurumun gücü ve imkânları neticesinde ihdas ettiği şartları her anlamda kabul ederek katılan yazarlarda mevcuttur.

Konferans verecek kişi ile onu dinleyen kitlenin iletişim noktasında frekans buluşması önemlidir. Bu anlamda akademisyen kökenliler ile sivil süreçten gelenler farklılaşır. Akademisyenlerin çoğu toplum diline yaklaşamamakta toplumsal teveccühü az olmaktadır. Toplum dilini ve talebini iyi ölçen bazı konferansçılarda kendine has bir ifade dili ve üslubu geliştirirler. Bu toplum tarafından kabul gördüğü anda bunun üzerinden sürekli aynı bir ifade şekillenmesi olmaktadır.

Konferanslara ev sahipliği yapan kurumlar konferans için ortam ve imkânları oluşturmaya çalışırlar. Belli bir örgütsel yapılanması olan STKlar bu anlamda sıkıntı çekmezler. Kadrolu bir talep yapılanması olduğu için bu noktada geleneksel tecrübeyle sorunlar halledilir.

Konferansların dinleyicilere duyurulması en önemli safhalardan biridir. Konferans dinleyici için yapılmaktadır. Dinleyici ve konferansın derecesine göre belirlenen salonu dolduracak bir hedef merkezinde bir buluşma gerçekleştirilmeye çalışılır. Davetiye, afiş, basın duyuruları ile azami katılım sağlanmaya çalışılır.

Konferansçının teşrifi ve ön hazırlık süreci önemlidir. Yemek ihtiyacının giderilmesi, dinlendirilmesi, konu ve kitle hakkında geniş bilgilendirme sağlanır. Bu ön hazırlıklar konferansçının konuya ve zamana hâkimiyetini artırır. Konuşmacının mekân olarak kitle ile buluşması önemlidir. Oturduğu yer ile insanların arasındaki ortam önemlidir. Bu etkileşim en üst seviyede sağlanmalıdır.

Zaman olarak belirlenen vakitte başlayan konferans yok gibidir. Özellikle ön takdim ve konuşmaların uzunluğu dinleyicileri bıktırmaktadır. Ardından konuşmacının konuşma süresini verimli kullanılması en önemli hususlardan biridir. Konuşması boyunca dinleyiciyi aktif kılacak örneklem, ses tonu ve beden dili bu etkileşimi artırmaktadır. Konferansçılardan bazıları görsel öğeleri artırarak, bazıları beden dilini en üst seviyede kullanarak, bazıları da sadece kelimelerle olan ünsiyeti ve hitap etkisi bunun yakalamaktadır.

Konferansın ana buluşması konuşmacının başlamasıdır. Konuşmacı konferans için belirlenen konu çerçevesinde konuşmaya başlayacaktır. Özellikle sürekli aynı konu çerçevesinde çağrılan konuşmacılar hemen her konuşmada kullandıkları örneklem ve işleyiş içerisinde konuşur. Aynı şeyleri konuştuğu için sözün kalp ve akıl dengesi bozulmuştur. Ezber bir sunum oluşmaya başlamıştır. Dinleyici bunu çok iyi hisseder. Veya konuşmacı kendisine tevdi edilen konu hakkında ön araştırma ve inceleme yapmadan konuşmaya başlar. Bu tür örneklemler hayli fazladır. Binbir emekle hazırlanan konferansa teşrif eden konuşmacı kendine biçtiği rol ve etki derecesine duyduğu güvenle konuşur. Ancak hazırlık ve değer içermeyen konuşma boyunca savruk, düzensiz, amaçsız bir konuşma ile karşılaşılır. Özellikle belli bir popülariteyi yakalamış olan yazarlar ile cemaatsel varyasyon içerisinde yapılan konferansların %90’ı bu şekildedir. Bazı konferansçılarda duygusal anafor içerinde dinleyicileri etkilemeye çalışmakta belli bir tonda bırakılmayan bu çaba süreci sulandırmakta ve gösteriş unsurunu ön plana çıkarmaktadır.

Konferansa katılan konuşmacıların özgüveni yüksek ancak özeleştirisi düşüktür. Eleştiriyi kabul etmez, ben her şeyi bilirim edasında bir yaklaşım, dinleyiciyi küçümseme, onun algı düzeyini yakalayamamasına yol açmaktadır. Dinleyicilerde genel olarak konferans sonunda çoğu kez inanarak değilde konuşmacının gönlünü hoş etmek için iltifatlarda bulunurlar. Konuşmacıda her konuşmada bulduğu teveccühten dolayı aynı masalı okumaya devam eder. Bazı konferansçılarda ise program sonu satışa sunulan kitaplarının satış seviyesini yüksek tutmak için süreci ticari merkezde bilinç ile sunmaya başlar.

Dinleyicinin konferanstan beklentileri yüksektir. Belirlenen konuda bilmediği bir şey öğrenmek, belirlenen konuda farklı bir bakış açısı yakalamak, düşünce dünyasında yeni ufuk açmak istemektedir. Ancak düzenlenen konferanslar artık giderek bu beklenti düzeyinin altına düşmüş bulunmaktadır. Kitle iletişim araçlarının en üst bilgi akşını sağladığı dünyada yeni şeyler söyleyebilmek, farklı bakış açıları getirmek çok zor bir durumdur. Anca konuşmacıların çoğu bu durumun farkında değillerdir. Sanki çok yeni şeyler söylüyormuş edasında söylemine devam eder. Olay böyle vuku bulunca dinleyicinin başka bir konferans ve etkinliğe katılım isteği ve beklentisi düşer.

Konferanslarda soru- cevap bölümü önemli kısımlardan biridir. Dinleyicilerin konuya intibakı sorularla ölçülür. Bazı konuşmacılar bu bölümü hemen atlar, bazılarında ise verimli bir soru üretkenliği sağlanmaz. Yazılı soru verebilmenin imkânları oluşturulması gerekmektedir. Konuşmacılar sorulan soruları hepsini göz önüne almayınca dinleyici kendisini küçümsenmiş hissetmektedir. Konuşmacıların sorulara az ve öz cevap verebilme becerileri düşüktür. Bilmediği bir konuda zorlama yorumlara girebilmektedir. Veya gereksiz uzatmalarda bulunmakta bazen de sorulan soruyu doğru anlayamadığından çok farklı cevaplara gidebilmektedir.

Konferansa katılan dinleyiciler bulundukları ortama değer katarlar. Dinleyiciler konferans saatinde daha önemsiz ve anlamsız meşguliyetlerini bırakıp hazırlanan konferansa katılmak ihtiyacı hissetmez. Türkiye’de konferanslara saatinde bulunmak alışkanlığı çok azdır. Konferans başladıktan çok sonra ortamda bulunulmaktadır. Konferans sürerken tam ortasında yavaş yavaş salondan boşalmalar olur. Aslında bu çok büyük saygısızlıktır. Oradaki konferansçı ve dinleyicilerin dikkati dağılmaktadır. Konferans sonlarında soru- cevap bölümünde konu ile ilintisi olmayan sorular sorulmaktadır.

Her yıl binlerce konferansın düzenlendiğine şahit olmaktayız. Bu konferanslardaki verim düzeyi yükseltilmelidir. Bu noktada hem organizasyona ve sahipliği yapan kuruma, hem de konferansa katılacak kişiye önemli sorumluluklar düşmektedir. Emek ürünü olan bu çabaların düşünsel ve sosyal etkileşimde en üst seviyede katkı yapabilmesi için en küçük nüanslara dikkat edilmesi gerekmektedir. Şehir ve insanın var oluş ortamında konferanslar gibi düşünsel aktarım araçlarının zenginliği artırılmalıdır.

18.09.2011

Bu yazı toplam 1353 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim