bu ikilemin rasim'i de meşgul etmesinin pek tabiî olduğuna şüphe yok.. hadise, tarih boyunca bütün yazar-çizer takımını çok yakından ilgilendirmiş ve meşgul etmiştir.. yazan adam pek haklı olarak düşünecektir: ben bu yazdıklarımı, yazmak yerine bizzat yaşasaydım, acaba dile getirdiği o ebedi gerçekleri o yüce duyguları ruhumla ve bedenimle tâ derinden idrak etmiş olmayacak mıydım.. gerçeği, mutluluğu yahut ızdırabı daha yürekten hissetmeyecek miydim?..
büyük beyinli, büyük ruhlu kalemlerin bu endişeyi yaşadıkları müddetçe taşıdığını kabul etmekten başka sağlam bir mantık bulabileceğimizi sanmıyorum..
yazan adamın niçin yazdığını, dile getirdiklerini niye yazmak ihtiyacını hissettiğini anlamaya çalışırsak, yazdıklarını yaşamak özlemi çekip çekmediğini tayin etmek kolaylaşacaktır..
ilahi, ebedi ve mutlak bir mutluluğa ulaşmak için yaşanması lâzım gelen hayatın, sadece hayal etmek ve yazmak suretiyle mutluluk hasretini gidermesi beklenemez.. o hayatı düşünmenin ve hayal etmenin bile bir manevi zevk verdiği, vereceği muhakkak olsa da, gerçek yaşantının sağladığı hissiyatın kudretine insanı ulaştırması düşünülemez..
sevgili rasim; bence, yazar olarak, yazanları asıl ilgilendiren bir mesele olarak mevzuu, "yazarın, yazdıklarını derinden yaşayıp da, fiilen olaylara, hareketlere, fikirlere ve duygulara bir aksiyoner olarak karışmak suretiyle ancak yazmaya değer şeyler yazabileceğini va'zetmek şeklinde anlamak gerekir.." buna bir an gözden uzak tutulmayacak bir kaanun olarak baktığımıza şüphe yok..
ruhunda bir acıyı hissetmeyen bir insan o acıyı diğerlerine duyuracak tarzda yazıya dökebilir mi?.. içinde bir sevinci bir heyecanı yaşatamayan bir kişi, başkalarına bu sevinci aşılayabilir mi?..hadiseyi böyle mütalâa eder, bu tarafından ele alırsak, zannediyorum işi daha basitleştirmiş, pratik hale getirmiş oluruz.. yoksa muharrirlerin veya şairlerin, hayatla, yazdıkları arasında kuracakları köprülerin, çeşitli komplekslere, çeşitli marazi duygulara, kıskançlık ve yetersizlik hislerine yol açabileceğini de düşünmekten kendimizi alamayız..
bir düşünelim: bir kahramanlık romanı yazmak için yazarınkahraman olması, hayatını kahramanca yaşaması gerekiyor mu, gerekmiyor mu?.. buna bir cevap aramak bile, meselenin bir çok cepheden bir çok bakımdan çeşitli sorulara ve ihtimallere yol açtığını göstermeye yetecektir..
sen artık şehir ve halk yazarı olarak sevilen bir istanbul edibi değil, bugünün çeşitli fikir ve edebiyat meseleleriyle meşgul bir ahmet rasim adaşısın.. daha derin, daha kapsamlı, daha düşünceli vadilerde yürümektesin.. yürüyeceksin.. bugünün icabı budur.. bu vesile ile cahid zarifoğlu, erdem bayazıt, alâaddin özdenören ve ahmet rasim'in temiz ruhlarını taziz etmek vazifemizdir.. ruhları şâdolsun...
28.11.2011 Yeni Şafak































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.