21 Şubat 1977 tarihinde Bursa Yüksek İslâm Enstitüsü’ne Tasavvuf tarihi asistanı olarak geldiğim bu şehirde hakkında bilgi edinmek istediğim ilk şahsiyet Şemseddin Ulusoy (1867-1936)oldu. Çünkü İspir’den Bursa’ya gelirken Ankara’da kendisiyle görüştüğüm Ali Birinci Ağabeyi bana bir görev vermişti: “Bursa’ya gidiyorsun, Şemseddin Ulusoy’un eserlerinin peşine düş!” İlk karşılaştığım insanlar bu ismi tanımıyordu. Bir müddet sonra Vakıflar Bölge müdür muavini Şükrü Sayın bir kandil gecesi Numaniye’de beni Safiyyuddin Erhan ile tanıştırdı. Konuyu arzettim. “Şemseddin Efendi’nin mahdumu Fehameddin Efendi ile tanışıyorum. Bazı kandil geceleri teşrif ederler, durumu anlatırız” dedi.
Bu arada Yazma Eserler Kütüphanesinin yolunu öğrendim, Hâfız-ı kütüb Mehmet Öz ile tanıştım. Yeni eserlerin yanında Osmanlıca eserler de barındıran iki kütübhane daha vardı Birsa’da: Tekke ismiyle maruf İsmail Hakkı Kur’an Kursu kütüphanesi ve Kültürpark içinde Arkeoloji Müzesi’nin üst katında Şeriyye Sicillerinin orjinallerinin bulunduğu kütüphane.
Tatlı bir sonbahar günü bu mekanda Yadigâr-ı Şemsî’nin matbu kısmını görmek nasib oldu. Bizzat Şemseddin Efendi’nin “Bursa Müze’sine sahib-i Yadigâr’ın bergüzarıdır 6 Mart 1933/8 Zilkade 1351” notuyla karşılaşmak ise ayrı bir sevinç kaynağı oldu. Yıllar sonra sahaftan aldığım Yadigâr’da ise şöyle bir not ve imza vardı: “Mazhar-ı eltâf-ı samedî sâlik-i tarik-i Muhammedî muhibb-i hânedân-ı Ahmedî Muhterem Râsim Beyefendi’ye[1] sahib-i Yadigâr’ın oğlunun yadigârıdır. Mehmed Fehâmeddin Mısrî”[2]
Şemseddin Efendi’nin bu eserine yazdığı Mukaddime’den anlaşıldığına göre II. Meşrutiyet döneminde üç kitap yazmayı planlamıştı:
1.Niyâzî-i Mısrî ve Bursa Mısrî dergahının tarihini ele alan Gülzâr-ı Mısrî.
2.Bursa’daki diğer dergahları ve postnişinlerin tanıtıldığı Yadigâr-ı Şemsî.
3.Bunların dışında kalan ve bu şehirde yaşayan sufîler, alimler, arifler, şairler, meşhurlar. Bu üçüncü eseri sözkonusu mukaddime’de Zeyl-i Gülzâr ve Yadigâr olarak zikretse de daha sonra Bahar-ı Şemsî adını verecektır.
Artık günlerimiz Yadigâr ile geçmeye başladığında öğrendik ki elimizdeki eser esas Yadigâr’ın üçte biridir. Diğer bölümler günün şartları sebebiyle kisve-i tab’a bürünememiştir. Eserin müellif nüshası/ünik nüsha olarak Fehameddin Efendi’nin nezdindedir. Teklifimi Safiyyuddin Bey aracılığı ile kendilerine ilettim: “İzin verirseniz eserin matbu olan ve mahtut olan geri kalan kısmını yeni harflere aktarıp tek cilt halinde yayınlayabiliriz”
Teklife izin çıkmadı. Sebebini sor(a)madım. Mutlaka haklı bir gerekçeleri vardı. Aslında benzer teşebbüsler otuzlu kırklı yıllarda olmuş onlardan da netice alınamamıştı. Belki o dönemde yaşadığı tecrübelerden dolayı böyle bir karara varmıştı. “Her şeyin bir vakt-ı merhûnu vardır” diyerek başka kaynakların ışığında “Bursa Tekkeleri”ne devam etmeye karar verildi[3]. O gün bugün bu iş üç boyutuyla devam ediyor Okumak, yazmak, konuşmak.
Kadim dost Cahit Çollak[4] tarafından Bursa’da kurulan Uludağ Yayınları’nin bir nolu kitabı olarak 1990’da basılan Bursa’da Tarikatlar ve Tekkeler’in 1. cildinde[5] Tasavvuf Kültürünün Anadoluya Girişi başlıklı kırk sayfalık mukaddimeden sonra birinci bölümde Bursa Tekkeleri hakkında genel değerlendirmeler yapılmıştır. Daha sonra üç tekke hakkında geniş bilgi verilmiştir: Zeyniyye, Abdüllatif-i Kudsî, Mevleviyye, Ahmed Cununî Dede, Nakşibendiyye Abdullah İlâhî.[6]
1993’de basılan ikinci cildin hazırlanması daha kolay oldu , çünkü Yâdigâr-ı Şemsî elimizin altındaydı. Bu arada Yüksek lisans ve doktora öğrencilerimiz için de bereketli bir çalışma alanı hazırdı. Birlikte ekip biçmeye başladık. İşte ikinci cildin mahsulâtı: Kâzerûniyye, Ebû İshak Şirazî/ Yeseviyye, Geyikli Baba/ Bektaşiyye, Ramazan Baba/ Semerkandiyye, Hüsameddin Bursevî/ Cevtiyye, Üftade/ Celvetiyye, İsmail Hakkı Bursevî/ Mısrıyye, Niyazî-i Mısr/ Mısriyye, Ahmed Gazzî.
Aslında tekkeler üzerine okuma yazmalarım Ezel Erverdi ağabey’in teklifi üzerine Kayseri Yüksek İslâm Enstitüsü talebesi olduğum 1970 tarihinde başlamıştı. Araştırmalarımın bir kısmı Nurettin Topçu’nun rehberliğinde İstanbul’da aylık olarak yayınlanmakta olan Fikir ve Sanatta Hareket isimli dergide çıkmıştı. Bursa’ya atandığım zaman Din Hayat Sanat Açısından Tekkeler ve Zaviyeler isimli eserim basılmak üzere matbaaya gönderilmişti. Mayıs 1977 de raflarda yerini aldı. Kitabı ilk takdim ettiğim kişilerden biri de Fehameddin Ulusoy idi.[7]
YAZMA NÜSHA
Genel olarak tekkeler, özel olarak Bursa tekkeleri iligili araştırma ve incelemeler devam ederken 1985 yılında Fehameddin Efendi vefat etti. Onu âlem-i cemâle uğurlarken benim aklımda Yadigâr’ın yazma nüshası vardı. Fehameddin Efendi’nin büyük oğlu Şemseddin Efendi ile[8] tanışmak mümkün olmadı ise de Bursa’da yaşayan Mecduddin[9] ve Feriduddin[10] beylerle tanışmıştım. Bir müddet sonra Şemseddin Efendi’nin kütüphanesinin Koleksiyoner Ahmet Erdönmez’e intikal ettiğini duydum. Erdönmez ailesinin damadı olan Dr. Ahmet Özkul vasıtasıyla Ahmet Bey ile tanıştım , durumu kendilerine anlattım. Ve seksenli yılların sonunda bir gece bir evin alt katında pek çok antika eşyanın[11] bir arada olduğu bir mekanda Yâdigâr’ın yazma nüshasıyla karşılaştım. Mutluluğumu tahmin edebilirsiniz. Bu sevinç üzerine bir yazı yazdım ve Dergâh dergisi’nin 13.sayısında (1991) yayınlandı : “Yadigâr-ı Şemsî’nin Yayınlanmamış İkinci Cildi Yahut Kitapların Kaderi”
Ertesi gün Mehmet Kuzidadaş’ın Gaye Kitabevi’nde bir nüsha fotokopi alındıktan sonra kitabı hemen sahibine teslim ettim. İlk yardımcım Üniversitemiz Türk dili okutmanı , aynı zamanda doktora talebem Kadir Atlansoy. Eserin yarısını o yarısını ben yeni harflere aktarmak üzere anlaştık. Bilgisayar yeni yeni akademisyenlerin gündemine giriyordu. Çevremizdeki arkadaşlardan bu alete en erken intibak edenlerden biri de Atlansoy’du. Dolayısıyla dizgi işi bütünüyle ona aitti. Yardımcıları ise diğer talebelerimiz: Hamdi Tekeli, Hasan Basri Öcalan ve Zafer Erginli.
Hazırlıklar tamamlandıktan sonra basım için İstanbul’a Dergâh Yayınları’na daha doğru bir ifade ile Mustafa Kutlu ve İsmail Kara’ya gönderildi. Eserin orjinalinde fotoğraf yoktu. Bir kısmı Safiyyuddin Erhan beyden olmak üzere temin edebildiğimiz/çektiğimiz görsel malzeme, belge ve fotoğraflarla birlikte arzedildi. Kapak düzeni Kutlu’ya aittir. Hocazâde Muslihuddin Efendi’nin kabrinde çekilmiş Yunus Emrem Dergâhı son postnişini İsmail Hakkı Elal Efendi’nin fotoğrafını koymayı tercih etti. Eser, yazarının vefatından 61 yıl sonra “ yeni elbise”siyle yeniden doğdu.[12]
İKİNCİ MATBU ESER
Şemseddin Efendi’nin basımı yarım kalan Yadigâr’ından başka hayatta iken bir eseri daha basılmıştı: Mesârr-ı Şemsu’l-Mısrî fi Mevlidi’l- Muhammedî . Otuz sayfalık bu risalede hamse-i âl-i aba için yazılmış beş Mevlid vardır. Eserin 1924 yılında Mısır’da basıldığı biliniyorsa da burada basılmasının sebebi bilinmemektedir. 2011 yılında Bursa’da neşredilmiştir.[13]
2011 yılında Bursa’da yayınlanan bir risalesi de Gamküsâr-ı Şemsî adını taşımaktadır. Şairin takdim cümleleri şöyle: 21 Zilkade 1345/23 Mayıs 1927 pazartesi günü akşamüzeri Cami-i kebir’de oturuyordum. Saat 11 buçuğa gelmişti. (Alaturka saatte akşam ezanı her zaman 12 de okunur MK) Cami-i şerifin ruhaniyet ve revhaniyeti beni istiğraka getirmişti. O vakit şu hitabeyi söyledim”[14]
Taassub ehlinin bazı dinî-tasavvufî meselelere bakışını tenkit eden İzhâr-ı Şemsî adlı eserini , Katip Çelebi Üniversitesi’nin 2015 yılında İzmir’de tertiplediği sempozyuma sunduğum metnin sonuna ilave ettim: Kâtip Çelebi’nin Kadızâde ve Sivasîlere Bakışı ve Şemseddin Mısrî’nin Bir Risalesi.[15]
İKİNCİ HEDEF
İkinci hedefimiz artık belli idi: Merhumun diğer eserlerine ulaşmak ve yayınlamak. Bunun için uzun yıllar beklemek gerekecekti. Yusuf Kabakçı isimli Yüksek lisans öğrencimiz Dildâr-ı Şemsî üzerine İslam tarihi anabilimdalında tez hazırladı. Fakat eserin bir nüshasını temin edemediği için Kent Müzesi’nde Ahmet Bey’in yanında bulunan nüshayı yeni harflere aktarmaya çalıştı. Fakat bilgisi ve tecrubesi yetmediği için eksikleri ve yanlış okumaları çoktu. Asım Yediyildiz’ın danışmanlığında yapılan tezin jürisinde vardım. Tez bittikten sonra ben de aynı yere giderek uzun zaman içinde baştan sona metni mukabele ettim ve basılması için Dergâh yayınları’na gönderdim. Dildâr-ı Şemsî Niyazî-i Mısrî’nin İzinde Bir Ömür Seyahat adıyla 2011 yılında yayınlandı. Eser hatıralarla birlikte özellikle Limni adasında bulunan Niyâzî-i Mısrî’nin kabri ve tekkesiyle ilgili, dolayısıyla Batı Anadolu ve Adalar’daki dinî hayat hakkında dikkat çekici bilgiler ihtiva ediyordu.
Yıllar sonra diğer bazı eserlerin bir nüshasına ulaşabildik. Onları da talebe ve dostlarımla birlikte yeni harflere aktardık ve orijinal metinleriyle birlikti dört cildini 2021 de ikinci dört cildini 2022 de Osmangazi Belediyesi’nin desteği ile bastırabildik. Geriye büyük eser olarak Âyine-i Diyâr-ı Şemsî kaldı. Adeta bütün eserlerinin özeti gibi olan bu eser de bir gün kisve-i tab’a bürünür inşallah.
1.Gülzâr-ı Mısrî /Niyâzî-i Mısrî ve Bursa Mısrî Dergâhı, Hzn. Mustafa Kara Serhat Gültaş Sedat Akay
2.Yâdigâr-ı Şemsî/Bursa Dergâhları, Hzn. M.Kara Kadir Atlansoy
3.Bahâr-ı Şemsî/Bursalı Mutasavvıflar Alimler ve Meşhurlar, Hzn. M. Kara S. Gültaş Olcay Kocatürk
4.Medâr-ı Şemsî/Devvâr-ı Şemsî/Bursa Camileri ve Medreseleri, Hzn. M. Kara Betül Tarakçı[16] Selime Terzioğlu Kara[17]
5.Eş’âr-ı Şemsî/Divan, Hzn. Mustafa Efe
6.Ezhâr-ı Şemsî /Bursalı Şairler, Hzn.M. Kara S. Gültaş Sedat Akay
7.Hâkisâr-ı Şemsî/Bursa Türbeleri, Hzn. Hasan Basri Öcalan Sadeddin Eğri
8.Karâr-ı Şemsî-Misbâr-ı Şemsî/ Bursa Mezarlıkları Göçen Ahbaba Ebcedle Selam Hzn. H.B.Öcalan Bedri Mermutlu M. Kara[18]
ONDAN BAHSEDENLER
Şemseddin Mısrî’nin eserleriyle meşgul olurken bir taraftan da onun hayat ve hatıraları ile ilgili yazılıp çizilenleri de arayıp bulmaya çalışıyor idim. Bunları da iki başlık altında toplamak mümkündür:
1.Hayatta iken yazılanlar
2.Vefatından sonra yazılanlar
Birinci gurupta iki mühim dostunun yazıları var. Birincisi Son Asır Türk Şairleri ‘nin yazarı İbnülemin Mahmud Kemal, ikincisi Sefine-i Evliya’nın yazarı Hüseyin Vassâf.
İkinci gurupta yer alan yazarlar ise şunlardır:[19]
Hikmet Turhan Dağlıoğlu, Bursa Tarihi Araştırıcılarından M. Şemseddin Ulusoy, Ülkü Halkevleri Dergisi, sy. 53, Ankara Temmuz 1937,s.385.
Rıza Ruşen Yücer, M. Şemseddin Ulusoy, Türkün Bursa Halkevi Dergisi, sy. 9, Bursa Kasım 1937.
Kamil Kepecioğlu[20], Bursa Kütüğü’nün yazarı , Şemseddin Efendi’yi bize ‘Üstadım’ diye takdim etmekte ve onun bilgi ve tecrübesinden çok istifade ettiğini söylemektedir (age, c. 4,227)
Şemseddin Ulusoy’un hayatı ve eserleri üzerine yapılan ilk akademik çalışma ise Prof. Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu’na aittir: Bursa Müverrihlerinden Mehmed Şemseddin’in Hayatı ve Eseri, İstanbul, 1941.
Kazım Baykal[21] ise Bursa Halkevi’nin çıkardığı Uludağ dergisi’nin 1946’da çıkan 79 ve 80. sayılarında müellif nüshaları Fehameddin Ulusoy’da bulunan şu eserleri tanıtmıştır: Yadigâr-ı Şemsî, Gülzâr-ı Mısrî, Bahar-ı Şemsî, Ezhâr-ı Şemsî, Diyâr-ı Şemsî, Haksâr-ı Şemsî, İntizâr-ı Şemsî.
Yılmaz Akkılıç, Raif Kaplanoğlu gibi bu şehrin tarihi ile ilgili eser yazanlar da değişik vesilelerle Şemseddin Ulusoy ve kitaplarından bahsetmiş, Kamil Akarsu ve Mustafa Tatçı bazı makalelerini Yedi İklim dergisinde yayınlamıştır.
Arzu Meral, orjinalleri Safiyyuddin Erhan’da bulunan dört risalesini Hakikatperest Olalım adıyla İstanbul’da 2019 yılında yayınlamıştır.
Akademisyen torun Can Ulusoy’un kamu yönetimi anabilidalında yaptığı Nevşehir Kapadokya Üniversitesince 2021 de yayınlanan doktora tezi Taşrada Kent ve Aydın Bursa Örneği 1930-1950 büyük oranda dedesi Fehameddin Efendi büyük dedesi Şemseddin Efendi’den bahsetmektedir.
BESTELER
Uzun yıllar bir Halvetî Mısrî dergahının şeyhliğini yapmış olan şair bir mutasavvıfın aynı zamanda bestekâr olması beklenir. Ancak bu konu ile ilgili bilgilere sahip değiliz. Bildiğimiz yakın bir zamanda Santurî Sedat Anar’ın onun bazı şiirlerini bestelemesidir.[22]
Bağ-ı aşkın gülüyem
Erenler bülbülüyem
*
Şerâb-ı aşkıyla sekran
Bize Mısrîliler derler
*
Kahrında lütfu münderiç
Celâlde cemâl mündemiç
*
Vâhidiyyet âleminde etmişem ikrâr-ı aşk
Âlem-i mâsuta geldim eyledim ikrâr-ı aşk
*
Cânıma ben zât-ı Hak’dan gayri cânân istemem
Bende-i Âl-i abâdan özge unvan istemem
*
Men olundu gerçi âyin ile erkânım benim
Mânevidir zikr u fikrim şimdi devrânım benim
*
Andelib-i gülistan-ı enbiya idim fakat
Sarsar-ı kahrile devran târ u mâr etti hayfa
*
Şemseddin Ulusoy ile 46 yıl önce başlayan yolculuğumuz bir müddet daha devam edeceğe benziyor.
[1] Bu zatın kimliği hakkında bugün de bir bilgiye sahip değilim. Rasim Demirayak olması gerekir.
[2] Geliri Bursa Darülacezesine verilecek olan 275 sayfalık orta ebat eserin önsözü 26 Eylul 1328 (9 Ekim 1912) tarihini, son sayfada , Bursa Valisi Abbas Halim Paşa’nın matbaa masrafları için tahsis ettiği paranın bitmesi sebebiyle artık basıma son verildiğini beyan eden İtizar/özür cümlesi ise 31 Teşrinievvel 1331( 13 Kasım 1915) tarihini taşımaktadır. “..kısm-ı mütebakisinin hâsılatı da diğer bir hayra sarfolunmak üzere bilahere ikmale gayret olunacağı cihetle burada hitam vermeğe mecbur kaldık”.Ne yazık ki eser eski harflerle basılamadığı gibi yeni harflerle basılması için seksen yıldan fazla beklemesi gerekecekti.
[3] Tekkeler üzerinde o gün bugün çalışıyorum.
[4] 7 Ocak 2017 tarihinde Bursa’da vefat etti. Dostlarının onunla ilgili yazıları Mustafa Efe Şöyle Garib Bencileyin Cahit Çollak Kitabı isimli eserde sir araya getirdi. 2020.
[5] İlk baskı küçük ebat iki cilt halinde, daha sonraki baskılar tek cilt halinde basılmıştır.
[6] İkinci baskı tek cild olarak Sır Yayınları’ndan, üçüncü baskı genişletilmiş ve büyük ebat olarak Bursa Büyükşehir, şimdilik son baskı ise Osmangazi Belediyesi tarafından yayınlanmıştır 2017..
[7] Bu kitabın yayınlanışının kırkıncı yılında hocalarım , dostlarım ve aile fertlerinin yazılarından oluşan ayrı bir kitap –talebelerimin sürprizi olarak- yayınlanmış ve emekli olduğum gün Ördekli Kültür Merkezi’nde yapılan toplantıda dostlara ikram edilmiştir. Bir Kitabın Kırk Yılı, İstanbul 2017.
[8] Değişik ilçelerde kaymakamlı yaptıktan sonra Muğla vali yardımcılığından emekli olmuştu.
[9] Vefatı:2020
[10] Vefatı:2015
[11] Bu eşyalar müze olarak Hürriyet semtinde Pars tuğla fabrikasının arsasında yapılan binalarda halkın ziyaretine açılma aşamasındadır.
[12] Kitabın yayınlanmasından sonra basında yazılar çıktı. Bunlardan biri de İhsan Deniz’e aittir. Yeni Şafak, 17. 08. 1997. Bir hafta sonraki yazısı da Bursa tekkeleri ile ilgilidir. Nahit Kayabaşı’nın yaptığı röportaj Olay gazetesinde tam sayfa olarak yayınlandı. 1 Aralık 1997. Mustafa Armağan, Yunus Kokusu, Zaman gazetesi, 5.9.1997. M. Sabri Koz, Bursa Dergâhları, Zaman, 23.8.1997.
[13] 12 Rebiulevvel 1329/19 Mart 2008 Mevlid kandilinde Numaniye’de dostlara ikram edilmiştir.
[14] 45 beyitlik bu şiir editörlüğünü yaptığım şu eserde 2011 yılında yayınlanmıştır: Bursa’da Dinî Kültür, s,129-134.
[15] Katip Çelebi Araştırmaları Sempozyumu, İzmir 2017, s.35-50. Bir Aşk Kütüğü Yaktık isimli eserimde de yer aldı.
[16] Betül Tarakçı Ayine-i Diyâr-ı Şemsî’yı temel alan bir doktora tezi hazırlamıştır. Bursa 2022
[17] Selime Kara, Şemseddin Mısrî’nin Ayine-i Diyâd-ı Şemsî isimli eserinde tanıtılan Bursalı Musikişinaslar üzerine yüksek lisans tezi hazırlamıştır. Bursa 2020.
[18] Misbar üzerine Yüksek lisans tezi hazırlayan Büşra Kartal, Âyine-i Diyad-ı Şemsî üzerine doktora hazırlayan Betül Tarakçı ve Divanı üzerine doktora hazırlayan Mustafa Efe müellifimizin eserleri ve bu eserler üzerindeki çalışmalar hakkında geniş bilgi vermişlerdir.
[19] Bu yazılar editörlüğünü yaptığım şu eserde bir araya getirilmiştir: Şemseddin Ulusoy Saklı Tarihin Muhafızı, Bursa, 2016.
[20] Girit 1878-İstanbul 1952.
[21] Bursa 1905-Bursa 1993
[22] Yıldırım Belediyesi tarafından CD olarak yayınlanmıştır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.