• İstanbul 18 °C
  • Ankara 14 °C

Taşra/ Anadolu İslamcılığı

Rüstem BUDAK

Taşra merkezin dışında olan çevreyi kapsar. Sosyolojik bir terim olarak son yüzelli yıldır terminolojimizde kullanılmaktadır. Türkiye’de önceleri merkez kabul edilen İstanbul’un ardından Ankara’nın dışında kalan genel anlamda Anadolu için kullanılan terimlerden biridir. Osmanlı İmparatorluğunun İstanbul merkezli yapılanması, ardından Cumhuriyet tecrübesinde Ankara ve İzmir başta olmak üzere yeni merkezler oluşturmasına rağmen diğer iller Taşrayı kapsamaktadır.

 

Osmanlı İmparatorluğu döneminde Anadolu’nun gelişim açısından kendi haline bırakıldığını söyleyebiliriz. Yapıların çoğunluğu Selçuklu döneminde yapılmıştır. Değer görmeyen Anadolu her zaman İstanbul’a karşı kendini mahçup ve ezik görmüştür. Her şeyin İstanbul merkezli yapılanması halkın bilinçaltında düşünce, inanç ve fikir düzeyinde de beklentileri oluşturmuştur. Cumhuriyet döneminde Ankara’nın bürokrasi merkezli yapılanması bu değeri azaltmamıştır.

 

İstanbul bir medeniyet başkenti olarak çekim halinde olmuştur. Çevrede olan her şeyi kendine çekmekte, eritmekte ve işine geldiğini değerlendirmektedir. İstanbul’a taşınmayan mal ve fikir yayılma imkânı bulamamaktadır. Bu nedenle Anadolu’dan üretilen her şey İstanbul pazarına çıkmakta ardından edindiği değere göre etki oluşturmaktadır.

 

İslamcılık son yüzyılın kurtuluş ideolojilerinden birisidir. İstanbul payitahtın merkezi olarak bu düşüncelerin tartışıldığı mekânlardan birisi olmuştur. Bu anlamda Osmanlı coğrafyasında Kahire ile birlikte İstanbul düşünsel arayışların tartışıldığı başlıca şehirler olmuştur. Osmanlı coğrafyasının değişik yerlerinde bu çıkış yolunu benimseyenler İstanbul’a gelerek bu düşüncenin önemsenmesi ve sahiplenilmesine çalışmışlardır. Cemaleddin Afgani ve Bediüzzaman Said Nursi gibi bu anlamda girişimde bulunan önemli fikir adamlarındandır. İslamcılığın İstanbul’daki aktörleri ile buluşup bu çalışmalarını sürdürmüşlerdir. Ancak her ikisi başta olmak üzere diğerleri de umduklarını bulamamışlar ve tekrar taşraya çıkarak mücadelelerine devam etmişlerdir. Gerek Kurtuluş Savaşı gerekse de diğer nedenlerle İstanbul’dan ümidini kesip taşrada kurtuluşun yolları aranmıştır.

 

Osmanlı İmparatorluğunun yıkılması ile birlikte kurtuluş ideolojisi olarak görülen İslamcılığın her coğrafyada farklı görüngüleri oluşmuştur. Ulus merkezli devlet yapılanmaları içinde İslamcılık bir muhalif damar olarak var olmuştur. İmparatorluğun dağılması bir anlamda ülkelere, ülkeler kendi içinde bölgelere ayrıldı. İç bütünlük ve barış sağlanmadığı için her bölge kendi içinde bir muhalif damardan beslenerek var olmaya başlamışlardır.

 

İslamcılık düşüncesi bölge ve il düzeyinde yapılanmaları doğurmuştur. Bu yapılanmalar belli bir merkezden yönetilen çalışmalar olamayıp bu şehirlerde yaşayanların dert edindikleri dava düşüncesi ile ortaya çıkmışlardır. Merkez olarak kabul edilen İstanbul yıkılmış, yeni oluşturulmaya çalışılan Ankara bu düşünceden uzaktır. Her bölgedeki insanlar kendi başının çaresine bakmak mecburiyetinde hissetmişlerdir. Bu zaman zaman bölgesel isyanlar şeklinde de tezahür etmiştir. İstanbul’dan bu derin ayrılış önce bocalamayı, ardından yerel tecrübe ve çabalarla çıkış yollarını aramayı doğurmuştur.

 

İslamcılık içerisinde bazı yapılanmalar kendi içsel dönüşümlerini gerçekleştirerek çalışmalarına devam ettirmişlerdir. Tekke ve zaviyelerin kapatılması, medreselerin tasfiye edilmesi ile toplumun en önemli yapılanmaları içinde olan Tarikatlar içe kapanarak devamlılığını sürdürmüşlerdir. Siyasal ve sosyal talepte bulunmaksızın inancın kalp ve şuur boyutunda muhafazasını esas almıştır. Kendilerini ifade imkânı bulabildikleri seçimlerde tavırlarını belli etmişlerdir. Seçim merkezli ifade imkânı daha sonraları bu düşünüş merkezli partilerin ortaya çıkışını sağlayacaktır. Cumhuriyet döneminin şartlarına has iki önemli yapılanma ortaya çıkmıştır: Biri Bediüzzaman Said Nursi’nin risaleleri ile yetişen ekol, diğeri ise Necmeddin Erbakan önderliğindeki partileşme çalışmalarıdır.

 

Anadolu taşrasında gerek bunlara eklemlenen, gerekse de eklemlenmeyen yapılar ortaya çıkmıştır. Taşra içerisinde İslamcılığın farklı tezahürlerini görmekteyiz. Kurtuluş düşüncesini yerel bulunduğu şartlarda yeşertmeye çalışan, örgütlülüğü sağlayan, düşüncelerini dergiler çevresinde tartışan özgün yapılanmalar oluşmuştur. Bu yapılanmalar bir yandan taşranın kendine has oluşturduğu temellerde mücadelelerini sürdürürken diğer yandan fikirlerini İstanbul merkezli düşünsel yapılara da kabul ettirmeye çalıştılar.

 

Taşra İslamcılığında Dünya ve Türkiye’yi anlamaya yönelik geniş ölçekli okumalar ön plandadır. Bu okumalar içerisinde kendine özgü bir yönlerde katılmaktadır. Okumalar genellikle tercüme merkezlidir. Bu okumalarda edinilen fikirlerin paylaşılması, tartışılması ve gündemde tutulması hedeflenir.

 

Yazı süreci oluşturma yönünden zayıftır. Dergi ve kitap yönünden kapsayıcı çalışmalar yok denecek kadar azdır. Siyasi ve düşünce merkezli dergi çalışmaları çok az iken, İslamcılığın çerçeve alanı dışında bulunanlar özellikle edebiyat dergileri noktasında açılım çabaları çok uzun soluklu olamamaktadır. Yazı hacmini alabilmiş çalışmalarda genel anlamda İstanbul eksenli yapılanmada pek değer görmez. Kendi yayıncılığını oluşturma noktasındaki çabaların hemen hepsi akamete uğramıştır. Var olanlar sürekliliğini sağlayamamıştır.

 

Düşünce dili bozkır gibi yalın, anlaşılır ve sadedir. Çok az kelime ile çok şeyi anlamayı hedefler. Slogan yönü güçlüdür. İddiacıdır, inatçıdır. Tartışmalar genellikle yüksek perdeden yapılır.

 

Taşra İslamcılığında örgütlenme süreci hızlıdır. “Dokuz keçili Kürt bir devlet” misali bir araya gelen çok az sayıda insan hemen bir örgütlenme arayışına girer. Bu örgütlenmeler hızlı yapılandığı gibi kendi aralarında çabukça çözülebilmektedir. Kurumsal süreklilik sağlanmamaktadır.

 

Kurumsallaşma teorik düzeyde gerçekleşir. Son zamanlarda sivil toplum rüzgârıyla yazılı belge ve kayıtlara dayalı bir kurumsallaşma gözlenmektedir. Ama bunların içyapıları da aşiret ve tarikat algısının ötesine gidememektedir.

 

Kendi varlığı dışındakine çoğunlukla müsamahasızdır. Kendine daha üst güçlü yapılanmaları değil (örneğin devlet gibi) beraber bulunduğu sahada çalışma yapanları hedef seçer. Onların varlığını birincil tehdit olarak görüp mücadelesini bu kişi ve kurumlara yöneltir.

 

Düşünce alanında bir çizgi oluşturamaz. Savunduğu görüşleri sistemleştiremez. Düşünsel derinlik ve kavrayış dardır. İçinde düşünce özgünlükleri taşıyan yönleri bulunsa da bunları geliştiremez. Ekol ve okul olma noktasında bir kalıcılık sağlayamaz. Yerelde çok güçlü olan yapılan içsel dönüşüm ve açılım sağlayamadıkları için tıkanır ve tekrara düşerler.

 

Tez sunmaktan ziyade antiteze dayanır. Eleştiri en üst düzeyde devam eder. Duygusal bağlılıklar ön planda olup akıl ve şuur geri plandadır. Üslup sert ve düşünce kesin çizgilerle sınırlanmıştır.

 

Taşra İslamcılığı yerel olana yönelik bir fikir ve öneri barındırmaz. Yerel sorunlar ilgilenmeye değer sorunlar olarak görülmez. Şehir ile ilgili sorunlarda sahiplenme ve çözüm iradesi zayıftır.

 

Sohbet taşra İslamcılığının en temel eğitim halkasıdır. Sözlü kültüre dayanan ve iletişimi sağlayan bu süreç kurumsal bir nitelik kazanmaz. Kurumsal bir yapı oluşturamadığı için sözlü kültürden yazılı üretim ve paylaşıma geçemez.

 

Akademi yönü çok zayıftır. Hassaten taşrada bulunan üniversitelerde donanımlı hocalar çok az bulunur veya gelmezler. Üniversitelerin genel konumlanması olarak belli bir tavır da buna eklenince taşra İslamcılığında akademisyenlerin tartışma sürecindeki etkileri pek görülmez.

 

Felsefi tartışmalar taşra İslamcılığında kendine pek yer bulmaz. Böylesi bir tartışma zemini oluşmadığı için düşünsel derinlik belli bir seviyenin altına inmez. Felsefi tartışmalar taşrada genel anlamda gereksiz görülür ve yadırganır.

 

Nüfus hareketleri gibi beyin göçüde yaşanmaktadır. Düşünsel olarak belli bir mesafe kat etmiş kişiler kendini İstanbul dükalığına kabul ettirmenin yollarını arar. İstanbul ise pragmatisttir. İşine geldiğini alır, diğerini ise pek kabul görmez ve dışlar. Bu süreç sesi güzel olanların veya güvenenlerin Unkapanı’nı mesken tutması ve kendini kanıtlamak için binbir yolları kullanmaya çalışan Anadolu çocuklarına benzerler. İstanbul ise aynı bu süreçteki gibi Anadolu çocuklarından yararlanabildiği kadar yararlanır sonra işi bitince dışlar ve unutur. Taşra İslamcılığında yetişenler içinde bu süreci yaşayan pek çoktur.

 

Geleneksel düşünce ve yapılarla sert bir mücadeleye girer. Bu düşünce ve kurumların varlığını eleştirir. Bunların içinde bulunduğu bir varlık alanını kabullenmez. Bu anlamda halkın inanış ve değerlerini de bu anlamda yoğun bir özeleştiriye tabi tutar.

 

Özgüveni zayıftır. Kendine inanmaz ve güvenmez. İstanbul’a karşı daima ezik konumdadır. İstanbul’a mitolojik bir değer biçer. Düşünsel olarak İstanbul’u aşan bir düşünsel kavrayış geliştireceğine dair inancı zayıftır. İstanbul adresli olan her şey değer görürken, diğer taşra alanlarında olan üretimler değer görmezler.

 

Taşra İslamcılığı lider merkezlidir. Liderin etrafında olan güç ekseni temel alınır. Lider gücünü çevrenin itaatkârlığından alır. Lider ise bu güç birikimini kolay kolay paylaşmaz. Yeni liderlik ve ayrışmalara her zaman açıktır. Örgütlenme içerisinde kopan ve ayrılanlar iyi gözle görülmez ve dışlanırlar.

 

Taşra İslamcılığının zenginleri veya modern bir tanımlama ile burjuvazisi yoktur. Yeni yeni oluşan zenginlerin bu sürece katkıları zayıftır. Var olanların yönü ise İstanbul merkezli olduğu için henüz bu süreçlere eklemlenmemiştir. Taşra İslamcılığı bireylerin fedakârlıkları ile yaptıkları katkılarla devam eder.

 

Taşra İslamcılığı Türkiye’de önemli bir düşünsel ve hareket damarını oluşturmaktadır. Anadolu’nun il ve ilçelerine yayılmış bu sosyal hareketliliğin dönüşümü Türkiye’nin farklı zeminlerdeki yapılanmalarını da etkilemektedir. Taşra İslamcılığının kendi iç özeleştiri süreci bu dönüşümde etkili olacaktır. Modernleşme, nüfus hareketleri, ekonomik yapının dönüşümü başta olmak üzere bazı etkenlerin geleceği nasıl şekillendireceği meçhuldür. Taşranın dinamik zemini bu değişimleri iyi okuyabildiği ölçüde kalıcı ve etkili kılacaktır.

Bu yazı toplam 1200 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim