Toplum muhayyilesinde kürt algısı

Rüstem BUDAK

Türkiye’deki değişim krizinin dayattığı Kürt sorunu bütün acılarıyla, can yakıcılığı, mal yağması, manipülasyonu ile devam ediyor. Her boyutta krize dönüştürülen sorun tarihi muhayyilede artık önemli bir yara halini almış bulunuyor. Sorunu farklı kesimler için ne anlama geldiğini görmekte fayda var.

Siyasal algıda devletin nazarındaki konumu ve değerine ilişkin yaklaşımların yavaş yavaş değişmeye başladığı dönemdeyiz. Lakin CHP milletvekili Birgül Ayman Güler’in yaklaşımında olduğu gibi bunun pek kolay olmayacağını da görüyoruz. Yıllardır iç tehdit, bölücü, dış mihrakların oyuncakları, emperyalizmin kurduğu tuzaklar olarak tanımlanan sorunun gerçekliği ile yüzleşmek  ve muhayyilede değişime gitmek zor görünüyor. Devletin önce insani olarak farklı bir ırktan olamayacaklarına dair ileri sürdükleri kart- kurt, şecereyi Türk soyları ile bağlantı yaparak tanımlama alışkanlıkları terk edilmişe benziyor. Daha ileri gidip Kürtlerin soyunun şeytan olduğunu ileri süren milletvekili ve akademisyen kişilere rastlandı. Devletin, bu ve benzeri yaklaşımlarından etkilenen toplum kesimlerin de Kürtler hakkında hâlihazırda devam eden yaklaşımlarını sürdürmeye devam etmektedirler.

İnsanların sahip oldukları toplumsal konum, sermaye birikimi, gelecek endişesi ve tehdit algısı Kürtleri- Kürt sorunun tanımlanmasını farklılaştırmıştır. Toplumsal algıda bir sorunun en önemli tesbitleri atasözleri üzerinden kendini ortaya koyar. Atasözlerinin açığa vurduğu toplumsal bilinç ötekini, tehlikeli gördüğünü, imkânları anlamayı kolaylaştırıyor. Kemal Tahir’in romanlarında(Karılar Koğuşu- Tekin Yayınları) ve yazmış olduğu notlarda(Roman Notları- Bağlam Yayınları) cezaevi yaşantısı ile birlikte eserlerine yansımış sözler buluruz. Bunlardan bazıları şunlardır:

Yakınına Kürt dadandırma. Yakana bit dadandırma.-(124) Kürtlerin bir yere yerleştiğinde en yakınlarından başlayarak o bölgeye doğru bir çekim oluşturduğunu ifade eder.

Eşeğe Kürt olacaksın demişler, bir hafta arpa, saman yememiş.- (129) Kürt’ten eşek çıkmasa, eşek bin kuruşa çıkar.- (189) Kürtün eşek olması, eşeğin bedelini bin kuruşa çıkardı.- (248) Eşek bahsi geçen cümleler algıyı ne derece toplumsal hafızaya da yerleştirdiğini gösteriyor.

İki keçisi olan Kürt, Mustafa Kemal oldum sanır.- (255) Dokuz keçili Kürt devlet kurmaya kalkar.(Anomim) Kürtlerin Osmanlı’dan bu yana çeşitli sebeplerle öncülük ettiği isyanların mantığını irdeler. Aşiret temelli ve göçebe kültür güç vehminde bulunur. İmkânlarını oluşturan hemen kendi bağımsızlık, özerklik taleplerine girişiyor.

Kürt kısmı, rüşvet almayan memurdan şüphelenir, “köye sahtekar gelmiş” diye sopaya sarılır.- (255) Devlet ile olan ilişkisinde bürokrasinin her şeyi rüşvet ile halletme geleneğinin yansımaları olarak görülür.

Kürdü koyma avluya ferişteh(melek) ise, yeme pilavını erişte ise.(Anomim) O bir yere geldiğinde güvenilmezdir. Evinin avlusuna bile koymayacaksın.

Kürt’ten olmaz evliya.(Anomim) Kürt dindar, evliya, şeyh olamaz. Onun dindarlığı gösterişçi dindarlığın parçasıdır.

Kürt yer çarığına bakar.(Anomim) İşini bitirince hemen oradan ayrılmaya, yolunu ayırmaya kalkar.

Çingene çalar Kürt oynar.(Anomim) toplumca mahkûm edilmiş iki kesimin tanımlanması. Onların planları, eğlenceleri, hedefleri kendi kendinedir.

Alavere, dalavere Kürt Memet nöbete.(Anomim) Kürdü saf yerine koyup ayartılarak işlerin onun üzerine yüklenmesi.

Kürt der ki; Beş para fazla olsun, idamlık ipim kırmızı olsun.(Anomim) Kürtlerin kırmızı rengine karşı duyarlılığını ifade eder.

Yine Kemal Tahir’in romanlarında geçen bazı bölümler Kürt algısının tarifine ilişkin gerçekliğe ışık tutuyor.

Bilakis tokatlarıma Kürtler hiç aldırmadılar. Çünki onların kanaatince hükümetten ve hükümet memurundan başka türlü bir hareket beklenmez. Dişlerini sıkıyorlar. Ellerine mavzer geçince isyan ediyor namussuzlar.-(331)- Devlet ile ilişkilerini tanımlayan çok önemli tesbitler. Devlet onlar için söven, baskı yapan, işkence eden, sorgusuz- sualsiz öldüren bir kurumdu.

İstanbul’dan Mahpushaneye gelen yeni mahkûmlara bir kahve pişirip götürdüm. Meğer müdür de merdiven başında bizi gözetlermiş. Odadan çıkınca bizi yukarıya çağırdı. Bağırmaya başladı. “Asmaya götürseler gurbete çıkmış yabancılara kahve verememiş edemem” dedim. “sen zaten rejim düşmanısın Kürt olduğun için cumhuriyete muhalifsin” dedi.- (343)Kürt olmak; dindar, solcu, alevi, rum, ermeni gibi cumhuriyetin tek din, tek ırk ve tek dil projesine uymayan kesimlerdi.

Murat bu öksürüğün sahibini artık tanıyordu: Postacıyı katır hırsızı diye vuran dört tane Kürt’ün en yaşlıları… Yetmişlik Kürt. Hatta öksürmesi bir bile Türkçe olmayan, korkak ve gülümseyen bakışlı büyük baba…(Karılar Koğuşu- 290) Türkçeleştirilmemiş bir dilin varlığının oluşturduğu tedirginlik.

Kürtlerin büyük yoğunlukla yaşadığı bölgelere uzak ve bir vesile tanışma imkânı olmayan toplum kesimlerinde iç tehdit algısının ördüğü ifadelerle karşılaşılır. Canlı tanıklarından dinlediğim kadarıyla kendilerinin anne- babaları Kürtleri “vahşi, cana kıyan, Kızılbaş, yabani, örf-adet bilmez” olarak tanımlandığı ifade edilmiştir. Toplumda kuşaklar arası aktarılan bu algı parçaları zaman içinde ilk tanışıklıkların durumuna göre farklılaşmıştır.

Kürtlerle kız alıp- vermişlikle övünülen Türkiye’de halen birçok aile çocuklarının bu tercihleri karşısında ya açık bir tavır ortaya koyarak gerçekleşmesini engellemişler. Ya da gerçekleştiğinde gizli bir tavır ile dışlayıcı davranmışlardır. Bu tür örnekler halen yaşanmaya devam etmektedir.

Devlet, pkk ve iletişim kanalları; iyi kürt- kötü kürt, uysal kürt- asi kürt, ihbarcı kürt- isyancı kürt gibi ayrımlarla toplum düşüncesine etki etmektedir. Toplumun önemli bir kısmı ilk tanıştıkları Kürtlerin varlığına ilişkin bir çekince koymakta ve endişelerini paylaşmaktadırlar.

Şehirlere göç eden Kürtler diğer göç edenler de olduğu gibi korunma, güvenlik, destek temelli olarak bir arada bulunmaya çalıştılar. Bu süreç Kürt Mahallesi terimini gündeme soktu. Ekonomik döngü içinde örneğin otobüs hatlarına girmişlerse bazen zorbalık bazen korkulardan dolayı kendi kendilerine kalmış duruma gelmişlerdir.

Son isyan hareketinin asli olarak ulaşmak istediği nokta devletten kopuş değil halklar arasında bir kopuş yaşamaktır. Devlet insanların kopması için elinden geleni yaptı. Yok saydı, en doğal insani haklarını vermedi, psikolojik olarak her zaman ezdi, cezaevleriyle, köy yakmalarla, sürgünlerle terbiye etmeye çalıştı. Halkın devletin askeri ve sivil bürokrasisine karşı tutumu esas alındığında bu kopuş çoktan gerçekleşmişti.

Ancak toplumsal varoluş kendisini inanç, tarih, kültür temelli olarak kendini ifade ettiği için bu kopuş yansımadı. Pkk toplumsal kopuşun yaşanması için asker cenazelerinin çoğalmasını ve halkın artık birlikte olabilme iradesini yitirerek ayrılma- ayrışma noktasında karar vermesini bekliyor. Pkk devletin kararından çok halkın kararını önemsemektedir. Süregiden çatışma ortamında her iki halk tarafında bu kopuşu besleyecek argümanlar dillendirilmektedir. Türk ve Kürt halklarının birlikte yaşama iradesini yitirdiklerinin ilanı vermesini bekliyorlar. Irkçılığın marazi bütün hastalık türlerini toplum muhayyilesinde yer bulması için çabalıyorlar. İnternetteki paylaşım imkânları, Kürt ve Türk taraflarındaki faşist kesimler, gazetelerin olay sunumundaki halklara yönelen dili, televizyonların savaş merkezli ifade çabaları toplumun savaş ve ayrışma merkezli düşüncelerini güçlü bir şekilde beslemektedir.

Devlet ve pkk topluma yönelik yaklaşımlarında ortak tavırlar sergilemektedirler. Her ikisi de halkın inanç ve değerlerine yabancı kalmakta, bunları baskı yoluyla değiştirmek istemekte, kendi ideolojisini zorla benimsetmekte, silah en temel ikna metodu sayılmakta ve her ikisi de bunları yaptıracağı bir toplum kesimi bulmaktadır. Devlette yeterli olmayan değişim emareleri görülmekte, ancak pkk yaklaşımlarını derinleştirerek devam ettirmektedir. Devlet ve pkknın kullandığı toplumsal damarın onlardan kopuş yaşaması şarttır. Bütün bunlara rağmen ana gövdedeki toplumsal damar bu kopuşu kabul etmemektedir. Bu politikalara destek veren halk kesimlerinin artık bu oyunun figüranı olmayacaklarına dair güçlü bir duruş sergilemeleri şarttır.

02.04.2013

Bu yazı toplam 4852 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim