Türkiye’nin Gelecek Yüzyılı(2010- 2110)

Rüstem BUDAK

Türkiye’de yaşanan değişimler her alanda farklı bir yapılanmayı zorunlu kılıyor. Geçmiş yüz yılda mayalanan düşünceler ve pratikler gelecek yüzyılda kendini ifade edecek imkânlara kavuşacaktır.

 

Türkiye’de meclis merkezli halkın yönetime katılması süreci olgunlaşmaya devam ediyor. Yönetim kültürü tamamen demokratik teamüllere uygun şekilde ilerlemeyecektir. Hatta güçlendikçe farklı ses ve yaklaşımların önünün kesilmesi hızlanacaktır. Sivil toplum güçlenebilir ve sürece daha güçlü müdahale edebilir. Ancak STK’larında devletin ideolojik aygıtı olmanın ötesine geçmeye niyetleri görünmüyor. Siyasal ve toplumsal genlerde yer alan kurtarıcı- şeyh- önder psikolojisi insanların siyasal organizasyonlarındaki tercihlerini etkilemektedir. Demokratikleşmenin önündeki en büyük engel cemaatler- tarikatlar olacaktır. Çünkü hiçbirinin yönetim tarzı istişareye dayalı değildir. Başkanlık sistemi uygulaması ile birlikte yerel yönetimlere güç devri mümkün gözükmektedir.

 

Ak partinin oluşturduğu iktidar geleneği yine kendi içinden bir alternatif çıkana kadar iktidarda kalmaya devam edecektir. Şu anda yeni elde edilen iktidar alanını sağlama alıp, olası tehditler devre dışı kalıncaya kadar birbirlerine yönelik bir alternatif arama çabasına girişmeyeceklerdir. Recep Tayyib Erdoğan’ın olası alternatifleri absorbe eden tavrını yeni dönemde devam ettiren çıkmazsa yeni arayışlar hızlanacaktır. Halk bu yeni mülk sahiplerini izliyor. Ve yaptıklarını not ediyor. Cevap verme hakkı verildiğinde cevabını verecektir.

 

Tarihsel muhayyileden devşirilen hâkimiyet çabalarını kaim kılmak için Nato merkezli güç dengelerini kullanma isteği sürecektir. Avrupa Birliği merkezli siyasal oluşum- dönüşüm çabaları yavaş yavaş içe ve bölgeye dönük yaklaşımlara yerini bırakacaktır. Zorunlu küresel vizyon işbirliği alanlarını oluşturmayı- genişletmeyi sürdürecektir. Ama bu genişleme artık devletlar adına değil şirketler adına olacaktır. Devletlerin- halkların menfaati bir yana, şirketlerin- sermayedarların menfaati bir yana olacaktır. Bu döngü içinde şirketlerin piyasası süreci yönlendirecektir.

 

Türkiye uluslararası konumunda batının “taşıyıcı anne” rolünü benimsiyor. Siyasal olarak batının çıkarlarının bulunduğu coğrafyaya nüfuz etmesinde, kültür olarak diziler başta olmak üzere batılı yaşam kodlarının götürülmesinde, asker olarak koruma kalkanı oluşturarak var olma çabası öne çıkıyor. Mayası- ruhu batı, bedeni Türkiye olan bu “Taşıyıcı Anne” rolü sürece eklemlenme çabasında pragmatist bir tavır olarak görülüyor. Red anlamına gelecek bir tavırdan özenle kaçılıyor.

 

Toplumsal yapının ana gövdesini oluşturan Sünni- dindar- milliyetçi akıl toplumsal- siyasal dönüşümlere yön verecektir. Bu akıl öncelikle kendi referansını oluşturmak yerine hâkimiyetini sürdürmek için her türlü tavrı olumlayacaktır. Bu anlamda kırmızı çizgileri ve sınırları olmayacaktır. Din algısı pazar alanını tehdit etmeyecek şekilde dönüştürülmeye devam edecektir. Bu topraklarda yaşam imkânı bulan İslam, Hristiyanlık, Yahudilik, Alevilik, Laiklik kapitalist piyasa kültürünü beslemeye devam edecek şekilde yorumlanmaya devam edecektir.

 

Entegre kültür olarak Batı’nın belki siyasal olarak üstünde ama kültür olarak altında kalmaya devam edecektir. İslam düşünce ve ruhunu taşıyan din, din dili ve fıkhı olarak Müslümanlar arasında büyük çatışmalar yaşanmaya devam edecektir. Bu anlamda Müslümanlar arasındaki savaş daha yeni başlamaktadır. Daha önce işgalcilere yönelik savaş, onların gitmesi veya yerli işbirlikçilerinden dolayı kendi içine dönecektir. Bu anlamda özellikle çevremizde mezhep merkezli savaşlar bizi beklemektedir.

 

Ekonomik işleyişi ruhu kapitalizm ile donanmış bir sistem üzerinden yürüyecektir. Üretimin merkezileşmesi ve yeni üretim alanlarının varlığının kontrol altına alınması ile birlikte küçük olanların ortadan kalktığı bir sistem oluşacaktır. Çarşı kültürünün AVM’lere dönüşeceği, Pazar esnafının sadece renklilik olarak yer alacağı, küçük esnafın sahayı terk edeceği, orta ölçekli üretim alanlarının büyüklere teslim olacağı bir yapıya bürünecektir. Merkezileşmiş ekonomik alanlar bireyleri daha çok ezecektir. Kendi işi değil patronların işinde çok az bir ücretle yarı köle şartlarda çalışmaya devam edecektir. Bu anlamda ekonomik bölüşüm değil belli ellerde birleşim gerçekleşecektir. Markalar ve egolar arasında sıkışmış birey kendi varlığını tüketmeye devam edecektir.

 

Geçmiş yüzyılda Türkiye’nin 1920’lerdeki dönüşümünü Balkanlardan gelen çevre gerçekleştirmişti. 1950’den sonra Anadolu’dan gelen çevre dönüşümün aktörü olmuştu. 2000’li yıllarda artık nüfusun yaklaşık %75’i şehirlerde yaşamaktadır. Coğrafik olarak çevre kalmadı. Nüfus şehire- merkeze geldi. Gelecek yüzyılda dönüşümün yeni aktörleri şehirlerde yer alan ama kenarda bırakılanlar olacaktır. Şehirlerde kenarda bırakılanların çoğunluğunu ise Kürt Sünniler ve Aleviler oluşturmaktadır. Yeni dinamikler bu çevreler arasından çıkacaktır.

 

Merkeze yerleşmiş dindar toplumun en önemli yapılanmaları olan STK’lar, Cemaatler ve tarikatlar yeni düzen içinde henüz yerlerini bulabilmiş değiller. Geçmişte sadece milletvekilliği veya bürokrasiden pay isteyen yapılanmalar artık Türkiye’nin birikimine ortak olmayı istemektedirler. İktidar ise bunların varlıklarını sistem ile bütünleştirmekte, isteklerinin hepsini değil sadece bir kısmını karşılayarak bağlılığını devam ettirmektedir. Sivil muhalif alanın en önemli yapılanmaları olan bu yapılanmalar yeni dönemde elde ettikleri iktidar alanlarını genişletmeye çalışacaklardır. İktidarın en önemli dayanakları olmayı teşkil edeceklerdir. Bazen rahatsızlıklarını ifade etseler de geçmiş yüzyılın kayıpları olarak gördüklerini telafi etmeye çalışacaklardır. İktidarın yeni ortakları olan bu yapılanmalar içinde yeni muhalefetin imkânları da barınmaktadır. Bunu da iktidarın bürokrasi, sermaye ve yeni bölüşüme ortak olmayanlar yani sofrasında oturmayanlar gerçekleştireceklerdir.

 

Geleceğin Türkiye’sinde üretilmiş korkular ve tehditler olmayacaktır. Geçmiş yüzyılda devlet ile millet, millet ile millet arasında yapay korkular, kendini tanımaya ve kabullenmeye götürecektir. Irk- etnik olarak farklılıkların kabul edildiği, farklı mezheplerin sosyal yapı içindeki taleplerinin yerine getirildiği, inançların toplumsal- siyasal yapı içindeki yerinin belirlendiği ve yaşam pratiklerinin önünde engellerin kaldırıldığı bir Türkiye görmek mümkün olacaktır.

 

Geçmiş yüzyılın çatışma alanları olan devlet- millet, sağ- sol, laik- dindar, türk- kürt gibi alanlar yerini özgürlük ve adil paylaşım merkezli yeni çatışma alanlarına bırakacaktır. Kemalizmin yarattığı sorunları- çatışma alanlarını aşmak için alınacak çok yol var. Dindarlarla, Kürtlerle, liberallerle sorunlarını görünür düzeyde aşmaya çalışan devlet için sırada aleviler ve Rumlar- Ermeniler bulunmaktadır. Alevilerin taleplerinin karşılanması, Ermeni Tehcirinin kabul edilmesi ve tazminatları ödenmesi çözülmeyi bekleyen çatışma alanlarını teşkil etmektedir. Büyük Anadolu Barışı’nın yeniden sağlanması hangi kesimden olursa olsun varlığını ifade etme imkânlarının kısıtlanmaması ve ülkede eşit kabul edilecek şekilde davranılmasıdır.

 

Eğitimde yeni iktidar sahipleri henüz dönüşümün yönünü tayin edebilmiş değiller. “Dindar gençlik” formunun kurumsal ifadesi olan İmam- Hatip okullarının açılması ve Başörtüsü yasağının kaldırılması dışında bir pratiği ortaya koyamadılar. Her ile açılan üniversiteler ve açılan onlarca vakıf üniversitesinin bilgi üretimi ve özgürlük alanının genişlemesine değil piyasaya mahkûm ve çalışacak beyaz yakalı işçi arayışını karşılayacaktır. Dershaneler, okullar ve üniversiteler ile özel sermayenin sürece dâhil olduğunu ancak bunun eğitim-insan- kültür odaklı değil kar- piyasa odaklı olarak sürecektir. Hatta devlet kendi kontrolündekileri de onlara devredecektir.

 

Medeniyetin varlığının en önemli varlık alanlarından olan eşyanın üretimi Türkiye’nin yönünü tayin edecektir. Eşyanın ana tabiatı olan yazılımlar ve bu yazılımları ortaya çıkaracak birikimi insan merkezli olan çabalar insanlık ile ilişki türünü belirleyecektir. Halen Batı’nın emperyal algı merkezli eşya üretimi dünyayı kaosa sürüklemeye devam etmektedir. Türkiye’nin yerli yazılım merkezli eşya üretim çabaları medeniyet kimliğinin varlığını etkileyecektir. Gelecek yüzyılda Türkiye’nin montajcılıktan çıkıp üretimin asli ve yerli sahasına geçiş imkânı yakalayacaktır. Google başta olmak üzere bilgi kaynaklarını yönetmekten yoksun ve alternatif üretmekten korkan yaklaşımlarda algıdaki yerini korumaktadır.

 

Geleceğin Türkiye’si umutları ve derin hayal kırıklıklarını barındıran bir bünyeye sahiptir. Anadolu çocukları geleceğine sahip çıkar ve iradesini açık ve diri şekilde ifade ederse insanlık için umut olacak potansiyele sahip olacaklardır. Çatışma ve barış alanlarının hakikat üzere ortaya çıkmasını sağlayacak siyasi, dini, ekonomik, kültürel dinamikler güçlendirilmelidir.

10.06.2013
Bu yazı toplam 885 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim