Hz. Peygamber sahabesi ile sohbet ederken sorduğu her soruya "Allah Resulü doğrusunu bilir" diye karşılık alırdı. Şüphesiz bu bir saygı ifadesiydi. Diğer yönüyle de vahiyle her an muhatap olabilen her haliyle örnek bir otoriteyle birlikte olduklarının büyük onuruydu.
Durum bir açıdan konforlu görünürken diğer yandan sorumluluğun o derece yüksek tecelli ettiğinin bilincindeydiler. Tebük seferine mazeretsiz katılmayan üç sahabi ve sonrasında yaşadıkları pişmanlık durumu Tevbe suresi üzerinden bir örnek olarak hatırlanabilir.
Vahyin aşama aşama nüzulü ile hayatı tanzim etmesi, yeri geldiğinde tashihle olaylara yön vermesi, "Saadet Asrı"nı diğer dönemlere örnek kılmıştır. Sonraki tüm devirler için mihenk taşı önemi kazanan yirmi üç yıllık süreç, zengin deneyimlerle vahyin pratiği işleviyle İslam tarihini aydınlattı.
Efendimiz ahirete irtihal edince, ortaya çıkan meselelerde Peygamberli dönemdeki hilafsız istifade ortamından ulemanın otoritesine geçiş süreci yaşandı. Ortada muhkem bir Kitap, zengin pratik ve sözlü ifadesi, hayatı kuran birikim olarak istifadeye açıktı. Mizaç farkları, ortaya çıkan olaylar ve beklenmedik gelişmeler farklı bakışları, geriye doğru okumaları beraberinde getirdi.
Otuz yıllı kısa bir sürede saltanata evrilen yapıda her iddia kendi yöntemini, usulünü geliştirme çabası içine girdi. Yaşanan üzücü olaylar, çatışmalar, itikadi ve siyasi sapmaları beslerken, düşmanlıkların giderilmesine dair Kitabın hükümleri hayata intikal edemedi.
Yazının devamı için: http://www.dunyabulteni.net/yazar/ahmet-mercan/19949/namlu-konustukca-insan-susar






























Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.