Arap baharının sonuçlarını kestirmede, tüm kesimler içinde en fazla yanılanlar, sanırım Türkiye’deki aydınlar başta olmak üzere siyaset ve akademik kurumlar oldu. Bunun çok farklı nedenleri olsa da, uzun süre boyunca duyarsızların bölgeye ilgisizliği ve duyarlı olanların da hamasetten beslenen bilgisizliği olarak özetlenebilir. Her kesimin kendi aynasından, üstelik farklı dinamiklere sahip farklı ülkelere aynı çerçeveden bakarak Arap baharına yaklaşmış olması...
Geriye dönüp bakıldığında şu veya bu şekilde süreci devam ettirebilen Tunus’tan başka bir bahar ülkesi kalmadı. Başlangıçta tamamen seküler bir özgürlük arayışı olarak yorumlayanlarla sürece İslami bir başkaldırı kılıfı giydiren yaklaşımlar gelişmeleri anlamakta zorlandılar; gelişmeleri okuyamadıkları gibi yanlış sonuçlar çıkarttılar.
Tunus’ta Nahda Hareketinin öncü isimlerinden Gannuşi’nin önceki gün New York Times’ta ilginç bir yazısı çıktı. Kendi içinde tutarlı ama Tunus’u kendi pencerelerinden görmek isteyen her kesimi de boşa çıkaran bir yazı. Özetle Gannuşi, “Tunus’ta yaşananlar bir laik-İslamcı mücadelesi değil, despotizm ve ona karşı demokrasi mücadelesidir” diyor ve şöyle devam ediyor: “Seçimleri “İslamcı/seküler” ikili karşıtlığına indirgemenin hem bir yararı yoktur hem de bu indirgeme doğru değildir. Aslına bakarsak, “Tunus’un Çağrısı Partisi” dâhil olmak üzere, en seküler partiler, herhangi bir yararı olmayan gereksiz bir kutuplaştırma yaratan laïcité ya da sekülerizm etiketini reddetmektedir.”
Yazının devamı için: http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/AkifEmre/sekulerligin-tunus-halleri/2006086






























Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.