Bir süredir, “mesuliyet” bahsini kafamda gezdirip duruyorum.
Mutlaka görmüşsünüzdür. Bazı mağazalarda, lokantalarda ve otoparklarda, şu ifade yer alıyor: “Mesuliyet kabul edilmez!”
Mesuliyetin karşısına sorumluluk kavramını koyamayız. İşin içinden bu şekilde çıkamayız.
Sorumluluk, akıldan; mesuliyet ise kalpten doğar, vicdandan beslenir. Vicdan, insanın özüdür. Vicdanı olan, mesuliyeti olandır.
O halde şunu söyleyebiliriz: Sorumluluk maddi, mesuliyet manevidir. Bu yüzden, ‘sorumluluk almak’ ve ‘mesuliyet duymak’ deriz. Biri almak, diğeri duymak…
İnancım odur ki, güzel ahlak ve mesuliyet, kardeştirler. Mesuliyet duygusu olmayanın hem mahcubiyet, hem de mensubiyet duygusu olmaz. Rahmetli Nurettin Topçu, “Mesuliyetimiz, imana dayanan bir duygudur” diyor. Milli ve dini duygulardan nasipsiz olanlar, mesuliyetten de yoksundurlar.
Öncelikle şunu söylememiz gerekiyor: Herkes önce kendini düzeltsin.
İçinde en ufak bir mesuliyet hissi bulunmayan, kendisine emanet edilen müesseseleri batırmaktan çekinmeyen, sonra hiçbir şey olmamış gibi karşımıza çıkan nice insan gördük, görüyoruz. Onca insanın emeğini ve umudunu yok ediyor ve sonra hiçbir mesuliyet duymuyorlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.