Başkan Arıcan: Covid-19 Araştırmalarına Sosyal Bilimler Öncülük Etmelidir

Başkan Arıcan: Covid-19 Araştırmalarına Sosyal Bilimler Öncülük Etmelidir
TYB Genel Sekreteri Doç. Dr. Muhammed Enes Kala’nın yönetiminde TYB Gençlik Birimi tarafından tertip edilen “Sosyal Bilimler Öğrenci Bilgi Şöleni” 20.06.2020 tarihinde Genel Başkan Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan’ın açılış konuşmasıyla başladı.

Konuşmasında Prof. Dr. Arıcan şu hususları dile getirdi: Dünya tarihindeki tüm salgınlar; siyasi, sosyal, fikri, kültürel ve sanatsal alanda pek çok değişim ve dönüşümün gerçekleşmesine sebebiyet vermiştir. Salgın sürecinde sosyal bilimleri konuşuyor olmak bu alan üzerinde çalışmalar yapmak, bilgi şöleni düzenlemek çok değerli ve anlamlıdır. Sosyal bilim nedir biraz buna değinmek yerinde olacaktır. Sosyal Bilimlere insani bilim denmekle birlikte eskiden Medenî ya da Manevî ilimler de deniliyordu. Sosyal bilim en temelde 19.yüzyılın inşa ettiği parçacı bilim süreçlerini birleştirme gücüne sahiptir. Önceden hiçbir filozof, düşünür ve fikir adamı sosyal bilimci olarak adlandırılmıyordu. Örneğin Aristoyu veya İbn Sina yalnızca sosyal bilimci olarak adlandıramayız.

İbn-i Sina, Tıp alanında da oldukça önemli bir isimdir. Bu bağlamda karşımıza pek çok isim çıkar. Dolayısı ile sosyal bilimci ayrımı biraz 19.yy ve sonrasının inşa ettiği bir süreçtir diyebiliriz. Son yıllarda da pan disiplin denilen bütüncül bakan bir yaklaşım söz konusu oldu. Bu kavramlar yani sosyal bilimler, sosyal bilimci gibi kavramlar maalesef düşünce dağarcığımıza yer ettiği için kullanmak zorundayız ama benim tercih ettiğim bir ayrım değil. Tüm bunları biz aslında sosyal bilim denilen süreçlerle konuşuyoruz, tartışıyoruz. Bu bağlamda bilimler sınıflamasını ve bilimlerim birbiri ile olan ilişkisini yeniden konuşmamız gerekiyor. Covid-19 un dünyayı kuşattığı bir dönemde; sağlık, teknik, sosyal diyebileceğimiz bölümlenmiş tüm alanların bu salgına odaklandığı dönemde sosyal bilimlerin öncülüğüne muhtaç belki de.”

Prof. Dr. Arıcan’ ın ifadeleriyle Teknik ve teknolojik süreçler ne kadar gelişse de, insan yine dil ve inançları ile yaşayacaktır. Salgın, süreçlerinde dahi insanlar inançlarıyla yaşamaya devam edeceklerdir. Kısacası yapılması gereken yeni ontolojiler, yeni epistemolojiler, yeni aksiyolojiler üzerinde düşünmektir. Fikirleri kavramsallaştırarak, bir kurama dönüştürerek bütüncül bakış açısına yönelmektir.

Sosyal Bilimler Bilgi Şöleninde konuşmalarıyla katkı sağlayan Türkiye Yazarlar Birliği Genel Başkanı Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan’ın konuşmaları sonrasında başlayan oturumlarda tebliğ sahipleri tebliğlerini sundu.

Genel Başkan Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan’ın yönetiminde başlayan birinci oturumda tebliğlerini sunan isimler dikkat çekici hususları dile getirdiler.

Celile AYDIN, “Konfiçyüs’ün Klasik Çin Ahlak Düşüncesinde Yeri ve Önemi” başlıklı sunumunda özetle şu hususları zikretti: “Konfüçyüs öğretisinde; erdemli insan, ataya saygı, aile ve insan sevgisi, adalet, bilgelik gibi konulara yer vermiştir. Jun Zi, Dao De, Ren/Jen, Xiao, Li, Yi gibi terim ve ilkeler Konfüçyüs'ün ahlak düşüncesinin temel yapı taşlarını oluşturmaktadır. O'nun ahlak öğretisini en iyi ifade eden sözü ise; "Kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkalarına yapma"dır.

Gülfem AKYILDIZ,  “Hermeneutik” başlıklı sunumunda dile getirdiği hususlar başlıca şunlar oldu: “Yorumlamak, yorum bilgisi, anlaşılmayanı anlaşılır kılmak biçiminde izah edilebilecek olan hermeneutik kavramı, mitolojik tanrılardan olan Hermes ile başlamaktadır. Ancak hermeneutik tarihi üzerinde durduğumuzda zaman zaman bir yöntem olarak algılandığına şahit olunacaktır. Fakat bu bağlamda hermeneutik sadece bir yöntem olarak görülmemelidir. Biz de bu çalışmamızda hermeneutiği teolojiden başlayıp linguistik boyutuna kadar açıklamaya çalışacağız.”

Hüseyin TÜRK, “Erol GÜNGÖRDE Aydın ve Aydın” başlıklı sunumunda şu hususları dile getirdi: “Erol Güngör yaşadığı toplumu ve dönemini analiz ederek, modernleşmenin yanlış anlaşıldığını gözlemlemiştir. Bu yanlış, modernleşme eşittir batılılaşmadır. Bu konu kapsamında Güngör aydınları sınıflandırır. A) Mutlak modernizmi savunan aydınlar, B) modernleşme karşıtları, C)Kontrollü modernleşme. Mutlak modernizm yanlıları ne pahasına olursa olsun Batı’nın ayak izlerini takip edilmesini söyler. Modernleşme karşıtları, kendi kültürünü saf halinde yaşamayı savunur. Kontrollü modernleşme ise kendi kültürüne başka kültürü tamamen almazken, tamamen de reddetmez. Güngör’ü bu aydın kesimi içerisinde sınıflandırmamız mümkündür.”

Şeyda ÖZGÜL, ” Kant’ın Ahlak Eğitimine Dair Görüşleri” başlığını taşıyan sunumunda ön plana çıkan ifadeleri şunlar oldu: “Kant, 18. Yüzyılda yaşamış olan felsefe disiplini içinde yer alan önemli bir Aydınlanma düşünürüdür. Kant’ın Ahlak Eğitimine Dair Görüşleri başlıklı sunumumuzda Kant’ın ahlak, eğitim ve ahlak eğitimi hakkındaki fikirleri, insan, özgürlük, ahlak yasası, iyi irade ve ödev kavramlarıyla birlikte açıklanacaktır. Çalışmanın asıl amacını ise çocuğun, bireyin ve toplumun kendisini ahlak zemininde inşa etmesinin yollarını sunmak ve eğitimle kemale ermesinin yollarını aramak oluşturmaktadır.”

 

Türkiye Yazarlar Birliği Genel Sekreteri Doç. Dr. Muhammed Enes Kalanın yönetimindeki  ikinci oturumunda da oldukça önemli konulardaki tebliğler genç akademisyen adayları tarafından sunuldu.

Burçak AKTAŞ, “İnsan Olma İmkânı Bakımından Ahlak ve Adalet Mefhumlarının İncelenmesi” başlıklı sunumunda hususen şu hususları vurguladı: İnsan bir yönüyle ilişki kuran bir varlık; ünsiyet varlığı iken diğer yönüyle ise nisyan varlığıdır. Bu özellikler fıtraten insanda vardır. İnsan fıtrat üzere ahlaki kaidelerle donatılmış ve adalet düstûru üzerine yaratılmış bir varlık olmaktadır. Toplumsal ve medeni bir varlık olarak insan, sosyal yapı içerisinde de ahlaki zemini kurgulamakla ve adalet mefhumunu hayata tatbik etmekle, yani bu hususları yaşamakla ve yaşatmakla mükellef bir varlıktır.”

Derya KAYA,Coğrafyanın İnançlar Üzerine Etkisi” başlıklı kısa sunumunda, şunları söyledi: “Coğrafyanın insanlar üzerindeki etkisine bakıldığında İbn-i Haldunun coğrafya kaderdir.” sözü hatırlanabilir. Bu noktada özellikle coğrafya ve inanç ilişkisi üzerinde durulabilir. İnançlar bir düşünce ekseninde var olmaktadır. Bu bağlamda insan üzerinde coğrafyanın etkisi önemlidir.”

Elifnur ÖZTÜRK,  Namık Kemalin Modernleşme Tasavvuru” başlıklı sunumunda, hassaten şu huşulara yer verdi: “Namık Kemal Osmanlı modernleşmesinde etkili bir isim olmuştur. Osmanlı modernleşmesinin yanlış bir şekilde olduğunu söylemiştir. Batı, taklit değil takip edilmelidir. Namık Kemal, problemi görmek istemiştir. Öztürk sunumunu zikrettiği çerçevede Namık Kemal’in hayat hikayesi bağlamında sunacağını belirtmiştir.”

Rümeysa Hazel PEKACAR, Politika Anlayışında Bir Ahlâk Reformcusu Olarak Jean Jacques Rousseau” başlığını taşıyan sunumunda, Sosyal Bilimlerde içtimai, siyasi konular ön plandadır. Rousseau önce insanın doğal yapısını inceler ve 13 yıllık bir bekleyiş sonrasında, insanın doğal yapısının akıl değil merhamet ve vicdan olduğu tespitinde bulunur. Ahlâk alanının, insanların birbirleriyle girdiği zorunlu ilişkiler neticesinde ortaya çıkan ilişkiler bütünü olduğu gerçeğini ifade etmektedir.” İfadelerini kullandı.

 

21.06.2020  tarihinde gerçekleştirilen oturumu Türkiye Yazarlar Birliği Genel Sekreter Yardımcısı Öğr. Gör. Yunus Emre Aydınbaş yönetti. 

Oturumda konuşan Arazgül REJEPOVA, Türkmen Edebiyatında Göroğlu Destanı””  başlıklı sunumunda Göroğlu destanına ilişkin vererek şunları dile getirdi: “Köroğlu Destanı, Göroğlu da denir. Âşiyan-i Pire yaptığı bir ziyaretinde aralarında soru ve cevap ile bir konuşma geçer. Arşivlerde iki tane Köroğlundn bahsedilir. Biri şair olan diğeri ise eşkıya olarak bilinen Köroğludur. Bu sebeple Türk tarihiyle Köroğlu Destanı arasında çelişki olduğu da söylenmektedir.”

Fatma ATLIHAN, Bir Anadolu Beylerbeyi: Cenâbî Ahmed Paşa” adını taşıyan sunumunda hususen dile getirdiği ifadeler şu şekilde not alındı: “Cenâbî Ahmed Paşa, Güli Ahmed olarak da bilinir. Sarayda yetişmiştir. Önemli şiirleri var. Sultan Süleyman’ın saltanat yıllarında, yaklaşık yirmi yıl o tarihlerde merkezi Ankara olan Anadolu Beylerbeyliği görevinde bulunmuştur. Yaygın olan lakabı Cenâbî olan Ahmed Paşa, edebi kişiliği ile de öne çıkan bir devlet adamıdır. Ankara Mevlevihanesinin hemen altında Cenâbî Ahmet Paşanın türbesi bulunmaktadır.”

Gül ŞİMŞEK, Mecmû’a-İ Muammeyât ve Arap-Zâde Mehmed Efendinin Muammâ Risalesi” başlıklı sunumunda şu ifadeleri dile getirdi: “Arap-Zâde Mehmed Efendinin Muammâ Risalesinde geçen muamma kelimesi, örtmek, körletmek mânâsına gelir. Gizli, örtülü, anlaşılmaz veya anlaşılması güç yahut remiz yoluyla söylenmiş söz anlamındadır. Mehmed Efendi edebi bir terim olarak Muammâ’dan bahseder. Bu anlamda Allah’ın isimlerinden biri veya daha benzerleri gibi vasıflara dair olan bir nevi bilmecelere denir. Makalenin konusu olan Mecmua-i Muammeyât adlı mecmua Nakib- zâde Nimetî tarafından derlenmiştir.”

Günün sonunda yer alan oturumu Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Felsefe Bölümü Araştırma Görevlisi Buğra Kocamusaoğlu yönetti.

Son oturumda konuşan Meryem AYTAŞ, Bonyad Kurumlarının ve Paramiliter Güçlerin İran Politikasındaki Rolü” başlıklı sunumunda öne çıkan hususlar şöyle oldu: “Bu çalışma ile Ortadoğudaki çıkar gruplarını incelemek ve onların ekonomik hayata katkılarını ele almak için İran’ı incelemek istedik. Bu bağlamda karşımıza iki kurum çıktı. Dini bir kurum olarak ele alınan Bonyadlar ve askeri olan İran Devrim Muhafızları. Bugün İranda tarımdan sanayiye, madencilikten petrole kadar pek çok alanda Bonyadlar denilen bu dini kurum karşımıza çıkmaktadır. İran devrim muhafızları ise bonyadların aksine ekonomik amaçlı kurulan bir kurum değildir. İran devriminden sonra askeri bir yapılanma olarak kurulmuştur.”

Merve TÜZÜNOĞLU, Feurbach ve Durkheimin Din Anlayışlarının Karşılaştırılması” başlıklı sunumda şu hususları ön plana çıkardı: “Feurbach çağdaş ateizm kurucularındandır. Bu konuda Feurbach, sosyal kuramcıları ve bilhassa Freudu derinden etkilemiştir. Freudun Din, insan hayatından uzaklaştırılmalıdır. görüşü Furbach’ın etkisinin bir sonucudur. Feurbach, dinin bir yanılsama olduğunu ve yanılsamadan kurtulmanın tek yolunun ise bilim olduğu düşüncesini savunur. Durkheim ise çok iyi bir din eğitimi almasına karşın kendisini bilinemezci olarak açıklamaktadır. Onu dini alana sürükleyen sebep, toplumsal bütünleşmeyi sağlayan şeyin peşine düşmek istemesidir. Durkheim, din toplumdan atılmamalıdır derken Feurbach dinin toplumdan atılmasını söylemektedir.”

Muhammed Emin KOÇAK,  “Timurlu Medeniyetine Örnek Bir Şehir: Yezd” başlıklı sunumunda bir takım hususları vurguladı: “Timurlular hüküm sürdükleri coğrafyalardaki şehirleri korumuş sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel açıdan şehirlerin gelişmesini sağlamışlardır. Bu şehirlerden birisi de orta İran’da bulunan Yezd’dir. Yezd şehri Timur hükümdarı Şahruh döneminde büyük bir gelişme göstermiş, Şahruh’un bölgeye atadığı valilerden Emir Çakmak ve Timurlu hanedanına mensup eşi Fatma Bibi burada büyük çapta imar faaliyetlerine girişmişlerdir. Bu bağlamda şehirde mescid-i Cuma adı verilen ve halkın Cuma namazlarını kıldığı büyük bir cami yapılmak ile beraber hankah, kervansaray, hamam, şeker imalâthanesi ve değirmen gibi toplumsal anlamda önemli sayılan eserler vücuda getirmişlerdir.”

Nida Merve ÖZTÜRK, “Özdemir İncenin ‘‘Şiir ve Gerçeklik’’ Eserleri Bağlamında Cemal Süreyanın Şiirlerinde İmge” başlıklı sunumunda şu hususları dile getirdi: Dilin etkili kullanımına önem veren İkinci Yeni şairleri imge kullanımına yönelmişlerdir. İmge kimilerine göre şiir üretiminin en temel aracıdır. Cemal Süreya imgeyi şiirlerinde temel unsur olarak kullanarak yeni bir kimlik kazandırmıştır. Özdemir İncenin ‘‘Şiir ve Gerçeklik’’ kitabındaki imge tanımından, Cemal Sürayanın imge tanımına ve imgeye dair düşüncelerine şiirleri bağlamında açıklık kazandırılmıştır.”

Bilgi şöleninin son konuşmacısı olan  Yavuz Selim KESKİN, Türk Kültüründe Ateş ve Ocağın Hastalık Tedavisindeki Yeri ve Önemi” başlıklı sunumunda şunları söyledi: “Anasır-ı Erbaa (dört unsurdan) biri olarak kabul edilen ateş, Türk toplumlarında birçok farklı ritüellerde kullanıldığı görülmekte olup, kutsal kabul edilmektedir. Ateş, insanın beslenme, ısınma gibi doğal ihtiyaçlarını karşılayan bir unsurdur. Ocak, somut anlamıyla ateşin yakıldığı yerdir. Soyut anlamıyla ise mesela evin ortasında yakılan ocak, o evde yaşayan aileyi ve soyunu ifade etmektedir.”

Not: Burçak Aktaş, Hüseyin Türk, Rabia Akmaz ve Şeyda Özgül’ün tertip heyetinde bulunduğu programda sunulan tebliğler hem TYB Youtube kanalında hem de elektronik kitap olarak yayımlanacak. Tebliğlerin tam içeriklerini merak edenler çıkacak kitapta tam metinlere ulaşabileceklerdir.

Bu haber toplam 1962 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim