• İstanbul 20 °C
  • Ankara 15 °C

BİLİP BİLMEME HASTALIĞI

M. Ali ABAKAY

İnsanın her şeyi bilme ihtirasıdır, başına en olmadık işler getiren. Kişi, ancak sorumlu olduğu alanla sınanır, hayatını idâme etme adına.

 

Her şeyi bilmenin nâ-mümkün olduğu ortamda, çok şeyi bilme iddiası, insanın cehaletinin tescilidir, adeta bilenlerin nazarında.

 

Çok şey bilme değil, bilineni hayata uyarlama, bilinenleri yenileme ve geliştirme önemliyken, bu merakla her şeyi öğrenmeye kendisini koşullu kılanlar, ne bildiklerini bilir ne de bilmediklerinin ne olduğunu.

Kitap yüklü merkeb olma sıfatına sahip olanların ahvali ortadayken, bildikleriyle hareket etmeme, kişiyi aziz değil zelil derecesine indirger.

 

Yumurtanın hikâyesini bilenler, bilir. Yumurtadan civcivin çıkışını savunanların tarafında mı olmak lazım ya da tavuğun yumurtladığını iddia edenlerin mi?

 

İki uçlu bu sorularla ömrü heder etmenin insana kazandırdığı, tarih boyunca acıdan, sıkıntıdan öte nedir? Kişi ki bunu düşüncenin antremanı sayıyorsa, felsefesini şüphe ve belirlediği mantık sahasında ilerletiyorsa cevapsız kalan bu soruların ömür sermayesini tükettiğinden habersiz olsa, gerek.

 

Roma İmparatorluğu’nun sadece İstanbul’dan ibaret kaldığı dönemde şehir kuşatma altında iken tartışılan konu meleklerin dişi mi erkek mi olduğu üzerindeydi.

 

Bilip bilmeme hastalığı için tedavi yolları nedir?

 

Sakalın yorgan üstünde mi altında mı kalacağını kestiremeyenlerin uykusuz geçen gecelerde kazanımının su üzerine atılan imzadan ibaret olduğunu söylesek, belirttiğimiz kayda değer tespit midir?

 

Tavuk ve yumurta ikilemini çözmeyenlerin yumurtayı hangi ucundan kırma kavgasında birbirlerinin kaşını gözünü patlatma mücadelesinde amacın yumurta yemek ise hangi ucundan kırılmasının önemli olmadığını büyükler, aksakallılarımız neden bize söylemedi?

 

Yumurtanın ortası kırılmak suretiyle karın doyurma ameliyesinin üçüncü seçenek olduğundan habersiz geçen mantıksızlığa parmak basma işinin yasaklar listesinde olmasının zihnî melekelerden yoksunluk olduğunu belirtme, “Kırk satır mı kırk katır mı?” seçeneğine insanı muhattab kılmasının manasızlığını idrakten yoksun olanlar, nasıl açıklayabilir?

Bildikleriyle varlıklarını sürdürebilenlerin bilmediklerini merak ederek, kendilerini bilgisiz addetme sendromunun insanlık için kurulan bir tuzak olduğunu, mutsuzluğun ve huzursuzluğun kökeninde yatan reel gerçekliğin bir boyutunun bu olduğunu ifade etmenin cesaretli çıkış olduğunu belirtmeye gerek var mı?

Baldıran zehriyle cezalandırılan Yunan Filozofu’nun savunmasını okumayanlara, kalkıp imamesi koptuğu için boncukların öksüz olduğunu dile getirmenin malumatfuruşluk olduğunu belirtme, bizi haksız mı kılacak, dünyada bunca çözüm bekleyen mesele dururken?

 

Tepsi olarak yaşadıkları dünyayı düşleyen, devasa ahtapotların denize açılan gemileri sarıp sarmaladığını sanan milletler, coğrafî keşiflerini bile rehberler aracılığıyla yaparken, renkli cam sattıkları, karşılığında altınla gümüş aldıkları gariban insanları, insandan saymama sefaletini, hangi filozof sömürgeciliğin kötü olmadığına fikirlerini yaslatarak açıklamalarda bulunabilir?

 

Bildiklerimizi unutturma adına bilmemiz gerekenleri bize unutturmak için bizi merak gerektiren kördüğüm sorunlarıyla düşünce eylemsizliğine yöneltenler, kendilerini mutlu azınlık içinde gösterirken, yere düşen ekmeği yerden alıp öperek başımıza koymanın manasını nasıl anlamlandırabilir?

 

Komşusunun açlığına rıza gösterip tok yatma eyleminin insanî olmadığı tezine göre iktisadî yaşantısında alın teri dökmeden kazanılanın kişi hakkı olmadığını, alın teri dökülerek kazanılanda bile toplumun çalışamayan, iş bulamayan, yaşlı-çocuk kesiminin hakkı bulunduğunu bize unutturmak isteyenler oldukça bizim bilmemiz gereken sadece bildiklerimizle hareket etme olmalıdır.

 

Bu tarz yaşantının erdem olduğunu, faziletin ve asaletin buradan başladığını ifade etmenin “Kendilerine isyan bayrağı açma” anlamına geldiğini iddia eden ve bu iddialarla yola çıkmayı insanlığa kabul ettirmek isteyen kesim, her türlü alçaklığın ve dahi bilgiye düşman olmanın temsilcisi değil de nedir?

Demiri insan öldürme aracı olarak hafızalarına kazanların, savaşı doğal seleksiyon şeklinde izahları, dünya coğrafyasında yaşamış olduğumuz dönemin tarihteki vahşetlerin modern yansıması değil de nedir?

 

Çok bilgili olanların, insanlık göz göre köleleştirilirken, hemen hemen günde binlerce bedenin toprağın rengini değiştirmesine ses çıkarmamaları, kalanların açlıkla imtihanı, doğdukları topraklardan kaçmaları, hayatta kalma oranlarını değiştirmemesi, her şeye sahip olma arzusuna esir olanların olmayan vicdanlarında bir iz bırakması düşünülemez.

 

Sahi yoğurt siyah mıydı beyaz mıydı? Beyaz görünen yoğurt, , insan gözündeki yansılmadan mı kara görünmüyor.

 

Yazdığımız dil değişmedi, aslında. Bazıları eleştirirken, yabancısı oldukları medeniyetlerine düşmanlığı kelimeler üzerinden bize hınç bilerken, kendileri misli olmayanları bilgisiz ve asrî düşünmemeleri nedeniyle yaşama hakkına sahip görmemeleri nedeniyle anlamaları gereken dilden tekrar soruyoruz, kendilerine:

 

-Siz bu çağda hangi tarihin evresinde insanlığa karşı işlenen vahşetin mukallitliğini icrâ etmektesiniz?

 

Mukallitliğin ne olduğunu anlamaları için, biliyorum elleri sözlüklere uzanacak, insanı taklit etmesi gibi bu maymunların.

 

Ben onlara suçu-günahı olmayan bir hayvanın adıyla kendilerine seslendiğim için, adı geçen hayvanın ismini kullandığım için o hayvan familyasından özür diliyorum.    

Bu yazı toplam 698 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim