• İstanbul 18 °C
  • Ankara 27 °C

Şehir, Tarih Dün ve Bugün

M. Ali ABAKAY

 

Yesrib, Medine'ye dönüşmüştü, Hicret ile.
 
Mekke, fetihle beraber hicret edenlerin kaybettikleri sanılan yitiklerinin tekrar kazanımı olmuştu.
 
Yeryüzünde şehir, mana yüklüydü, anlam taşırdı önceden.
 
Kudüs, ilk kıblesiydi, inancımızın.
 
" Şehir" denince yeryüzünde dünden bu güne onlarcası var, binlerce yıllık geçmişiyle.
 
Niçin şehirleri, tarihleriyle bilmemiz lazım?
 
İhmâl edilen şehirlerin dünü ve bugünü arasındaki boşluğun bilinmemesi, yarına şehirlerin taşınmaması çağa tanıklık etmemektir, bir bakıma asırlardan bu güne gelişinin mirasıyla reddidir, bir bakıma.
 
Şehri yok edenin insanlığı yok etmesidir, doğru anlaşılması gereken.
 
Kaç şehir silindi, bu çağda?
 
Nedeni ve niçini sorgulanmadı, hiç bir zaman?
 
Global anlayışın kendisince kural koyanları, harap ettikleri şehirleri ve bu şehirlerin toplamı ülkelerden, bu ülkelerde mukîm milletlerden ne istiyor?
 
Harap edilen şehirlerde kendi inancını taşısa da acımasızlığından vaz geçmeyenlerin gayesi ne?
 
Sadece yaşam hakkının kendisine ait olduğunu iddia edenlerin, diğer milletlerden hazzetmeyişi midir, yapılan katliamlar?
 
İnancı yeryüzünden silme anlayışı, varlıklarının devamı olduğu kabul gördükçe, katliamları bitmeyecektir, mazlûm milletlerin.
 
Medeniyet idrakınden yoksun olanların çağın vahşetinde tek çekindikleri kuvvet güçtür, vaz geçilmez iradedir.
 
Onlar, nasıl bir inkılab ile sarsılıp devrileceklerini bildiklerinden, tarihin seyrini değiştirmeye uğraşıp durur.
 
Kendilerini inandırdıkları esâtir-i evvelin ile hareket edenlerin geçmişe bakıp ders almaları mümkün mü?
 
Yeniden Nemrudlar, Firavunlar, Tiranlar birleşiyor, varlıklarını devam ettirme çizgisinde.
 
Yaradan'ı devre dışı (?) bırakarak, kendi hakimiyetini ilan etmek isteyen despotik global dünya düzeninde esareti kabullenmiş herkes köledir, köleliğe karşı çıkan yok edilmeyi hak edendir.
 
Coğrafyaları bölük pörçük eden plânlayıcılar, mevcutla yetinmeyerek, yer altı ve yer üstü kaynaklarını talan edip, özgürlüğün yerine esareti, inançla var olan insanın yerine katliamı, kendi rahatlarının devamlılığı için dünyaya vahşeti telkîn ederken, duvar ustaları pergelleriyle cetvelleriyle her şehiri kuşatıp yok etmeyi teknolojik şilahlarla ustalarını yüceltme adına maarifetini ortaya koymayı, iftihar vesilesi şeklinde sunuyor.
 
Şehre ve şehirlere dair çalışmalar ne zaman kıymet kazanır?
 
Bu soruyla söze başlamamıza müsaade edin, öncelikle.
Son yüz yılda harap olan, yakılan ve yıkılan şehirlere ve de ülkelere bakın.
 
Birinci Cihan Harbi...
 
Haçlı seferlerini unutmayan bu anlayış, dünyada egemenlığini inşâ etmek için hazırlıklarını tamamladıktan sonra işe koyuldu.
 
Fransa'da Milliyetçilik Özgürlük Meşalesi'nin yakıldığını ilan eden cetvel uzmanları, pergel ustaları yüzyıllara dayanan plânlarını devreye koyarken, her yerin küçültülmesini, büyük devletlerin ortadan kaldırılıp devletçiklere bölünmesinin şart olduğunda birleşti.
 
Çanakkale'den başlamak lazım...
 
Herkes tüm marifetiyle Çanakkale'yi tarih sahnesinden silmek istedi.
 
Hindlinin, Avisturalyalı'nın, Yeni Zelandalı'nın, Mısırlı'nın, Yahudi'nin ne işi vardı, Çanakkale'de?
 
Nagazaki ve Hiroşima.
 
Berlin, Bükreş, Prag, ..
 
Dahası kendi çıkardıkları ve birbirini yok eden iki umumî savaştan sonra şimdi tarihte küllenen Haçlı- Sion İttifakı'nın yeni versiyonu İslâm Coğrafyası.
 
Bin yılı aşkın zaman zarfında varmak istedikleri hedef, İslâm Coğrafyası iken, işin inanç boyutu hep saklandı.
 
 
Yöneticilerinin çoğunu kendi atamaları yetmemiş gibi, atananlardan da başarı gòstermeyenler, halka " Bu size zulmediyor, daha fazla özgürlük daha çok demokrasi" aldatmacası humanizmin gereği ifade edildi. Seculer anlayış, böylelikle daha bir yerleşti, bölünmek istenen şehirlere ve dolayısıyla ülkelere(?)
 
Kendileri arasındaki savaşları bitirenler ortak düşman olarak Osmanlı Devleti'nden sonra Çarlık Rusyası'nı hedef aldı.
 
Bir türlü komunizmin gelmediği topraklarda yeni savunma şekli Yeşil Sermaye'ye dönüştü. Sonradan diğer ülkelere baharlar, devrimler getirildi, özgürlük ve demokrasi adına.
 
Gözyaşı, kan, vahşet yıkımlar eksik olmadı ve halen devamlılığı bitmedi, coğrafyamızda.
 
Mevcut yöneticileri marifetli olmadığı için vatandaşını suçlu görenler, "demokrasi ve özgürlük" adı altında kardeşi kardeşe düşman ederek, öldürerek, yıkarak, her şeyi yağma ederek, talan ettiği yetmezmiş gibi taş üstünde taş, gövde üstünde baş bırakmayanlar, ismine " Ortadoğu" dedikleri coğrafyamızdan adını" Uzakdoğu" verdikleri topraklara gitmenin kendi hakları olduğunu iddia ediyor.
 
Kızılderili katliamcısı İngiliz, Alman, Fransız, Portekiz, İspanya, Belçika, Hollanda, İrlanda ve diğer ne kadar çapulcusu, mahkûmu, katili varsa olmayan bir millet ismi  altında birleşti. Bu ismi bilirsiniz, Altına Hücûm Filmleriyle, Kovboy Filmleriyle.
 
Yüzyıllarca mazlûm Inka-Maya-Aztek Medeniyeti'nin topraklarını işgal edip durdular.
Yetmedi, insanını yok ettikleri topraklarda köle olarak Afrika'ya dadandılar.
 
Afrikalı'yı yüzbinlerce özgür insanı prangalayıp paslı tasmalarla gemilere istifleyip götürdüler.
 
İşgalci Vescupi'nin ismini verdikleri kıtada, kıta insanına hayatta kalmayı çok görenler, torunlarına " En iyi yerli / Kızılderili/ölü olandır." vasiyetini miras bıraktı.
 
Yeryüzünü kendierince pûr ü pâk edenler, 1948'te köleliğin kaldırıldığını ilan etti.
Her zulmün işlendiği, katliamların eksik olmadığı, Afrikalının insandan sayılmadığı, teni beyaz-ruhu kirli olanın efendi, sahip bilindiği topraklarda.
 
Niçin şehir ve şehirlerle uğraşıyoruz?..
 
Afrika'da sömürmedikleri yer bırakmayanlar, her yeri kuruttu, ağaçsız bıraktı, toprakları.
 
Suya ve ekmeğe muhtaç bırakılan Afrikalı'yı iki yönlü kışkırtıp son kozunu sahneye koydu.
 
Uganda'nın Adil Devlet Başkanı İydî Emin, bize "insan eti yiyen vahşi" olarak tanıtıldı.
 
Gazetelerin Amiral olanında var bu haberler, kayık hükmünde olanında da mevcut.
 
Belçika Kralı, kakao çekirdeğini az topladığı için çocukların ellerini babalarına kestirmeyi en hafif ceza olarak uyguladı. Belçika çikolatalarının hammaddesi halen Afrika'dandır.
 
Avrupalının sofrasını zenginleştiren balıklar, aynı kıtadan.
 
Petrol ve diğer pahalı elmas, gibi madenler, farklı kıtadan değil.
 
Çad, Fas, Tunus, Cezayir, Somali, Nijer, Nijerya, Gana, Bostwana ve Güney Afrika.
 
Hani soygunculaın, talancıların ve açlıktan başı hoş olmayanların keşf ettiği Ümit Burnu.
 
Kime göre keşf etme?
 
Onlar, idrak etmezler mi, sonlarının iyi olmayacağını?
 
İnsan, başıboş mu bırakıldığını sanmaktadır, dünyada?
 
Nasıl ve niçin?
 
Vahşi topluluklar, 'her şeyin efendisi ' olarak kendilerini kabul ettikleri için, bilmedikleri yerlerin keşif hakkı onlarındır.
Keşfettikleri her yere ölümü götürenler, Avusturalya'da Aborjin bırakmadı, Bangladesh'te yüzbinleri açlıktan ölüme mahkûm etti, Hindistan'da böyle, Vietnam'da farksız, Afganistan'da dehşet...
 
Niçin şehirlerin ve ülkelerin tarihini bilmeliyiz?
 
Farkında mısınız?
 
Hafız Esed, Hama'da insan bırakmadı, Saddam Hüseyin Halepçe'de.
 
Elma kokulu ölümcül gaz bombalarını unutmadı, bölge insanı.
 
Arap milleti, devlet devlet ayrılınca sınırları cetvellerle çizildi, haritalarına bakınız, bayrakları aynı şekilde dizayn edildi, renkleri farklı gibi.
 
Şehirleri neden önemsiyoruz?
Mekke ve Medine esaret altında mıdır, mana olarak?
 
Bağdad var mıdır?
 
Kahire serbest mi?
 
Bu yazıyı kaleme alırken müsaade istemiştik, sizden.
En son Gazze.
 
Keşke Filistinli; kendisine vatanını işgal ettiklerinin çizdiği bayrağı rddetse ve yeni bir bayrak etrafında bir araya gelse.
Hanzala çizimlerine bakın, ne mana uyandırır, vicdanlarda?
 
Hanzala çizeri kim?
 
Şehirleri bilmeden, bu denli hususu kaleme almak mümkün mü?
 
Suyu bulandırmakla suçlanan kuzu, üst tarafta olan Kurt'a karşı ne desin?
 
Gazze'de ve Batı Şeria'da durum bu.
 
Sahi bu şehir tarihini merak edenler, bu topraklara kimn kimin eliyle yerleştiğini bilir mi?
"Boycott!.." diye etrafı velveleye vermektense bu soruya cevap bulmak lazım.
 
Bu ülkenin malları boycott etsin. " Boycott" Britanya dilinde " Direniş" anlamındadır.
 
Bu Gazze'de,  Batı Şeri'a'da direnen varsa, direniş varsa onların ifadesiyle terorist kim?
 Demokrat, Özgür, Humanist Dünya neden suskun?
 
Şakıyanlarımız, tiyatrocularımız, sinemacılarımız ikide bir ortaya bir şekilde çıkarlardı.
 
Bilir misiniz, bizde hiç bir zaman çıkan gazetecilik, dergicilik, sinemacılık ve tiyatro sektörü, üniversiteler ilk etapta bizim olmadı.
 
Almanya'dan getirilenler siyasetçi de oldu akademisyen de, gazeteci de fabrikatör de...
 
Biz "şehir" derken nece konuşup dururuz?
 
Albert  Einstein, daha çok istihdam için mektuplar göndermişti, bu mektuplar bilinir.
 
Siyaset ve gazetecilik mesleğinde kaç kişiyi tanırsınız?
Kapanîler, Karakaşîler, Yakubîler kimler?
 
Uluları Bülbülderesi'ndeki mezarlıkta kısmen, bunların.
 
Cebinizde taşıdığınız yabancı paraların üzerindeki işaretlerin anlamı ne? Bu ne mana taşıyor?
 
Yediğinizi, içtiğinizi, giydiğinizi, gündelik ihtiyaçları üretmek ve sizi bunları tüketmeye mecbur kılanlar kim?
 
Bunları bilmeden, boycott, bir değer taşımayacaktır.
 
Ahtapot misali görünmeyen kollarla her yeri sarıp sarmalayanlar, yaşam hakkımızı değersiz buldukları alenî ifade etmektedir.
 
Gazze'nin elden çıkması son kalelerden birinin kaybı ise, sırada hangi şehirler var?
 
Şehirler üzerinde okumalar geliştirdiğimizde ülkelere ve sonradan İslâm Coğrafyası'nı görürüz, masadaki haritada.
 
Bir bakın, ülkelerin sınırları nasıl çizilmiş, cetvellerle.
 
Gazze ve Batı Şeri'a ile sınırlı Filistin Hapishanesi, kimi ürünlere boykot uygulayan ülkelerdeki ders kitaplarında ile eğitim ve öğretim amaçlı haritalarda " Filistin Devleti" olarak geçer mi?
 
1900'deki topraklardan vaz geçenler, 1967 sınırlarına dönülmesini istiyor, günün hapishanesini göstererek.
 
Ne kadar havadan bombalar yağdırılsa karadan toplar atılsa, denizden nokta vuruşlu atışlar olsa Filistin, Islâm Âlemi toprağıdır, semavî inancın merkezidir.
 
Unutulmasın ki doğru, dosdoğru yolda azıp sapmışlarla bir arada yürünmez, gidilmez. Fatiha Sûresi'nde bu yolun yolcularına gidecekleri yol, "Sırat-ı Mustakîym" olarak ifade edilir.
 
Gazze'de, Batı Şeri'a ile işgal kuvvetlerinin zulmü altındaki toprakların tümünde yol yürüyenler, aynı yolun yolcusu oldukları zaman, azıp sapmış olanlarla beraber olanlar, kendilerini güvende hissetmeyip rahatsızlık duyacak, bir daha bilenecekler, bu yolda yürüyen mazlûm insanların üzerine.
 
Tevhidî hakikate iman edenlerin, vahdete karşı çıkması ilahî kurallara karşı cephe almasıdır ki bu azıp sapmışların seculer dürtülerle bu parçalanmışlığı oluşturması, insanı dünyevîleştirme çabası, İslâm Coğrafyası'nın parçalanmasında, birlığinin ve beraberliğinin ortadan kaldırılmasıyla meyvelerini vermiştir.
 
Şimdi yüzyıldır bekleyenler, hasat arzusunda.
 
Ebabillerin neden gönderildiği bilinir de bilmeyenler öğrenmeli.
 
Bunca zaman gelip geçerken, ebabilleri bekleyen mazlûmlara, neden zulme karşı çıkmayanlar, bundan rahatsız olmayanlar ses vermez?
 
Ebabiller gelirse zalim zaten zulmettiğinin karşılığını alacaktır, ebabil olması gereken dostlar ebabillerce mazlûmları aldattığı için, sahte ebabil görünümü verdikleri için daha bir suçlu görünecektir.
 
Tarih, buna şehadet eder ve tanıklığı Fîl Sûresi'nde mevcuttur.
 
Kabe için ebabiller gönderilmişse, Gazze için insanlar yetmez mi!..
 
Rabbim, bizi zalimden yana etme ve mazlûmdan uzakta olana destek sunmamıza izin verme, dosdoğru yoldan ayırma, gaflete ve delâlete düşme zemine düşmeden nefsimizi heva ve hevesten azad kıl!
 
 
...
Bu yazı toplam 370 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim