Ancak, başa bir bela gelince kimi kalemşör, köşelerinde konuya sazan misali atlar, akla ziyan düşünceleriyle meydana gelen olay ya da olayın zincirleri hakkında bilgi verir ve eklerler yazılarının sonunda:
-Ben daha önce yazmıştım!..
Bu ülkenin bir çok sorunu, meselesi, problemi aslında bu kimi kalemşörlerden kaynaklıdır, adeta.
-Ben dememiş miydim!..
Kendisini akıldane sanan, zanneden, öyle bilen kimilerinin rezidanslarda, plazalarda karaladığı bir iki sayfalık yazıya âşık olanların, meftûn kesilenlerin, yazıları okuduktan sonra beğenilerine bakıyorum, ister istemez:
-Ne kadar güzel yazmış adam!..
Kimi yazarlar-köşe yazarları- sanal ortamda kendilerini sevenlerin tıklamasıyla ve gazeteye telefon açmasıyla, yazılarına yorum yazmasıyla daha bir palazlanır. Görülmemiş numara değildir, bu metod. Yazı yazan, farklı isimlerle kendi yazısına yorum mu yazmaz, gazetesine başkalarına rica-minnet telefon mu açtırmaz!...
Kendi köşe yazılarımda bu denli pespaye davranışlarla okur sayısını artırmadım, açıkçası. Belki bu ülkede bir ilk sayılabilecek derecede 12 kitabını tek seferde yayınlayan biri olarak, sanal ortamda sadece sayfa arkadaşlarımıza bildirdik, yazdıklarımızın çıkışını.
Köşe yazarlarının düşündüklerini bilmiyor muyuz?
Biz, onlar misali yazarak, onlardan daha kaliteli yazılar ortaya çıkarsak bile değeri kendinden menkul bu isimler, reklâm dünyasının, televizyon kanallarının cilalaması ve parlatması ile el üstünde tutulmaya devam edecek...
Güncel konulara fazla girmedim, girmek de istemedim, şahıs olarak.
Vahşetin bin bir türlüsünün eksik olmadığı günümüzde, hunharca katledilen bir genç kızımızın feci sonuna dair biz de yazı kaleme alabilirdik, almadık.
Bu tür insanlık dışı durumlar üzerinden rant devşiren süflî-müptezel-mülevves anlayışlar, toplumu derinden derine infiale sürüklemek için elinden geleni yapmaktadır.
Elbette ölen bir candır, bu insanın katledilmesi karşısında hiçbir vicdan rahat edemez.
Bu gibi manzaraların gittikçe arttığı toplumda, zemini oluşturan etmenlerin öncelikle ortadan kaldırılması lazımdır, gereklidir.
Televizyonlarda bu konuyu, bu benzeri konuları saatlerce tartışanlar, öncelikle tartıştıkları televizyon kanallarının program akışlarına bir baksın ve ondan sonra düşünsün...
Yazacak çok şey var, aslında. Sanırım sanal ortama dair kirlilik daima saklanmaktadır. Bu satırların yazarının bu kirlilikten ıstırap duyma hali olan sitem, kaç kişi tarafından dikkate alınacaktır? Bunu bilmiyoruz.
Bildiğimiz, acil tedbirlerin alınması yanında köklü değişimlerin gerçekleştirilmesinin elzem olduğudur. İdam yeniden gündeme getirilsin mi? İki-üç ay bunu tartışacak, kimileri.
Ben de bir dönem sonra tekrarını istemediğim bu durumun benzeri ortaya çıkarsa "Bir zaman uyarmıştım. " moduna girecek miyim?
Bunu düşünmüyorum, düşünmem mümkün değil. Önemli olan kaybettiğimiz, bize kaybettirilen değerlerle toplumu yeniden tanıştırmak... Gelin görün ki vahşete karşı duranların her biri başka telden çalıyor.
Kimi iktidara diş bilerken, fırsat kolluyor. Kimi ideolojik saplantılarına konuyu malzeme yapmaktadır. Kimi "Oh!.." çekerken kimi "Lanet olsun!.. " diyor.
Gariban insanım, üzülen gerçek insanım, bunun için oldukça rahatsız. Olana bitene dair ellerini açıp toplumun düzelmesi için dua ediyor. Kimileri meydanda ıslık çalıyor, kimi dans ediyor, bazısı alışıla gelmiş sloganlarla temcid pilavını hatırlatıyor, kimisi bu dumanlı havadan nemalanmak istiyor...
Aslında gençliği bu duruma getiren sebepler irdelenmeli ve zamana yayılacak tedbirler, aşama aşama uygulanmalı. Kimi akıldanelerin salyalı cümleleri, itiraz edeceklerinin habercisidir, bu unutulmamalı.
Ana-baba, hepimiz suçluyuz, aslında. Bunu bir yazar-sosyolog ne güzel söylemişti. Bu yazının mesajını anlayamayan kimisi bakarsınız öküz altında buzağı arayacak ve süt sağamadığı için bizi suçlayacak...
Behey adam, sen öküzle ineği ayırt etme melekesine sahip değilsen, buzağıyı öküzle bir arada nasıl düşünürsün?
Mesele biraz da böyle!...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.