• İstanbul 12 °C
  • Ankara 11 °C

“Büyük ve derin Türkçe” dediğimiz

Ahmet Tâlib ÇELEN

“Büyük ve derin Türkçe” ibâresi ile ne anlatmak istiyoruz? Bazı yorumlardan meselenin çok iyi anlaşılmadığı fark ediliyor.

 Bu ibâreden kimileri Türkçe yerine Arapça konuşulması ve yazılmasını, kimileri Arapça ve Farsça kelimelerle dolu anlaşılması zor bir Osmanlıcayı kastettiğimizi zannedebiliyor. Oysa “Büyük ve derin Türkçe” dediğimiz bu değildir. Kastımız, adı üstünde “Türkçe”dir. Ama bu ibâreyi doğru anlamak için dilin târîh, coğrafya ve insan ilişkileriyle sımsıkı bir irtibât içinde olduğu gerçeğini iyi anlamak gerekir. “Büyük ve derin Türkçe”, Türk milletinin bütün târîhi boyunca meydâna getirdiği bütün dil varlığını içine alır. Dâvâmız bu dil varlığından hiçbir unsûru şu veyâ bu sebeple attırmamak, bu dil varlığını bütün zenginliği ile muhâfaza etmektir. Dil devriminin millete İslâm’ı unutturmak amacıyla Türkçedeki İslâm’ı hatırlatan kelimeleri tasfiye etmesine bilhassa karşı çıktığımız için kimileri bizi Arapçacı-Farsçacı görebiliyor. Oysa bizim derdimiz -elbette Arapça-Farsçadan da kazandıklarımızla birlikte- “Büyük ve derin Türkçe”mizdir. Bu ibâre ile ne kastettiğimizi Nihat Sami Banarlı, Türkçenin Sırları eserinde İmparatorluk Dilleri başlığı altında pek güzel ifâde etmiştir. Oradan birkaç seçme yaparsak maksadımız daha net anlaşılacaktır ümidindeyim:

Milletlerin dilleri üzerinde söz sahibi olacakların; dili, milletten ve millî mâzîden ayrı varlık gibi görmeleri büyük gaflettir. 

Meselâ Türkçeyi sevmek ve anlatmak için, önce, Türk milletini sevmek; milletimizin bir târîh boyunca emek verip yarattığı her millî eseri sevmek ve anlamak gerekir. 

Çünkü târih ve kader, yalnız milletlere karakter vermekle kalmaz; millî dillere de karakter verir. Her milletin târihte ve coğrafyada görülen millî tekevvünü yanında, o milletin konuştuğu dilin de târih içinde kazanılmış bir şahsiyeti, bir dil mîmârîsi ve tamâmıyle millî bir tekevvünü vardır. 

Bir kısım diller de vardır ki yalnız bir vatanda değil, birden çok vatanlarda devlet kurmuş hâkimiyet kurmuş, büyük milletlerin dilleridir. 

Bu diller, pek tabiî olarak, medeniyet ve hâkimiyet götürdükleri ülkelerin dillerinden derlenmiş kelimelerle de zengin, büyük dillerdir. 

İmparatorluk dilleri, milletlerin hâkim oldukları topraklardan vergi alır, baç alır, mahsûl toplar gibi, kelime de alırlar. Hem bu alışın ölçüsü de yoktur. Kendilerine lâzım olduğu kadar veyâ canlarının istediği kadar alabilirler. 

Öte yandan, aynı ülkelerden derledikleri lüzûmlu kelimeleri kendi dillerinin gramerine, estetiğine ve fonetiğine göre millîleştirerek kendi kelimeleri yaparlar. 

Biz bunlara öteden beri fethedilmiş ülkeler gibi, fethedilmiş kelimeler diyoruz. 

Türk dili, bugünkü Türkiye topraklarına, eski Asya ülkelerimizin hür ufuklarla çevrili bozkırlarından kopan gür ve erkek sesli bir mûsikiyle gelmiştir. Bu sebepledir ki Türkiye Türkçesinde eski bozkır sesleri ve İdil ırmağının akışından yükselen sesler vardır.

Devamı: https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/ahmet-talib-celen/buyuk-ve-derin-turkce-dedigimiz-42918.html

Bu yazı toplam 215 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim