Türkiye’de yaşanan toplumsal değişimin önemli göstergelerinden biri, sinema. Son iki yıl içinde sayısız sinema atölyesine katıldım, çeşitli atölyelerde sinema altyapısı edinmiş gençlerin emek verdiği filmler seyrettim. Sinema ile din arasındaki problemli bağları tartışma ihtiyacının göz ardı edildiği bir tarih hesaba katıldığında ister istemez geciktiğimiz bir noktayı değerlendirmeye çalışıyoruz şimdilerde. Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi’nin fotoğraf makinesinin ümmet için oluşturacağı tehlikeyle ilgili uyarılarının üzerinden yüz yılı aşan bir zaman geçti. Fotoğraf çektirmekten sakınan, televizyon ekranına sırtını dönerek oturan ninelerin torunları amatör kameralarla “Karpuz kabuğundan gemiler yapmak” misali filmler yaptılar. Beri taraftan Türk sinemasının dinle, dini olgular ve sembollerle, mütedeyyin kesimlerin tecrübeleriyle ilgili yaklaşımı hep netameli oldu. Sessizlik, yaftalama, hiciv, horgörü, dahası postmodern eğilimlerle alakalı bir istismar, bu yaklaşımın başlıca çizgilerini oluşturuyor.
Sinemasını ideolojik önyargılardan uzak, kültürle, insanınfıtratıyla ilgili sahici soruların peşinde geliştiren yönetmenler elbette hiç eksik olmadı. Sonuçta bir film geniş bir çabalar bütünü ve ihtimam gösterilmiş bir yapım süreci dahi bir yönetmenin bakışını güçlü bir şekilde sarsabilir, değiştirebilir. Bütün iyi yönetmenler aynı zamanda varoluş meseleleri etrafında bir kaygıları olan iyi düşünürlerdir. Bir kağıt bir kalemle, bir fırça bir tuvalle yetinmeyen yönetmen başarıyı da en baştan garanti edemeyeceğine göre bu büyük çabayı niye üstlensin? Bu soruyu geçen cumartesi günü Eyüp Belediyesi’ne bağlı Cafer Paşa Kültür Merkezi’nde Suat Köçer ile sürdürdüğümüz “İrfan Sineması” programında ağırladığımız Derviş Zaim’e sordum.
Yazının devamı için: http://www.dunyabulteni.net/yazar/cihan-aktas/19972/dini-gelenegi-kabuga-indirgemeyen-bir-sinema






























Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.