• İstanbul 16 °C
  • Ankara 21 °C

D. Mehmet Doğan: İstiklâl Marşı ve Şairi Mehmet Âkif

D. Mehmet Doğan: İstiklâl Marşı ve Şairi Mehmet Âkif
Köklü devletlerin tarihlerinden çıkan millî marşları var. Fransızların millî marşı “Marseyyez”, Fransız ihtilalinin mahsulü. Alman millî marşının sözleri 19. asırdan (Heinrich Hoffman), bes­tesi ise 18. asırdan (Haydın).

Farklı dönemlerde farklı kıt’aları söylenen bir marş Alman millî marşı. Bugün Birleşmiş Milletler Teşkilatı’na üye olan devlet sayısı iki yüze yaklaşmış durum­da. Her devletin bir bayrağı ve elbette bir de millî marşı var. Devletler arası temaslarda bay­raklar çekiliyor ve bu marşlar çalınıyor. Nasıl yeni birçok devletin bayraklarını desinatörler çizdi ise, marşları da ısmarlama. Hatta bazılarının sözü dahi yok!

Türkiye’nin Millî Marşı ve şairi

Türkiye’nin millî marşı köklü bir devlete ve millete yakışır bir metne sahip. Bu marş bizi, mil­letimizi anlatıyor; tarihi arkaplanı güçlü gerçek bir kimlik tanımlaması. Marşın yazılması ve kabulü de bize has unsurlar ihtiva ediyor.

Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilişinin üzerinden 90 seneden fazla zaman geçmiş olma­sına rağmen hâlâ aynı heyecanla okuduğumuz İstiklâl Marşı edebiyatımızın çok bilinen, tanınan büyük bir şairi tarafından yazılmıştır. 1873’te doğan Mehmet Âkif, 1920’li yıllara ge­lindiğinde münhasıran “İslâm şairi” olarak anılan meşhur bir şahsiyettir. Bu sıfatın onun için islâmî bir dergi olan Sıratımüstakim başyazarı olması yanında 1911’de yayınlanan ilk şiir kitabı Safahat’ın muhtevasından dolayı 1910’lardan itibaren kullanıldığını tahmin edebiliriz. Fakat 1920’de Ankara’ya davet edildiği zaman böyle anıldığını ve bilhassa bu sebeple dâvet edildiğini tereddütsüz söyleyebiliriz.

Mehmet Âkif, Millî Mücadele için Ankara’ya davet edilen ilk şairdir, edebiyatçıdır. İstanbul’un işgalinden sonra Meclis-i Meb’usan dağılmış, Ankara’da Millî Mücadele’nin yürütülmesi için Büyük Millet Meclisi’nin açılması kararlaştırılmıştır. 1920 yılının nisan ayı başlarında Mehmet Âkif’i ziyarete gelen Ali Şükrü Bey, (Mustafa Kemal) Paşa’nın onu Millî Mücadele’in manevî cephesini kuvvetlendirmek için Ankara’ya davet ettiğini haber vermiştir.

Mehmed Âkif, dâveti tereddütsüz kabul etmiş ve oğlu Emin’i yanına alarak Ali Şükrü Beyle birlikte Ankara yoluna düşmüştür. Mehmet Âkif’in Ankara’ya geldiği, Mustafa Kemal Paşa tarafından o günlerde haftada bir yayınlanan Hâkimiyet-i Milliye gazetesinin 28 Nisan 1921 tarihli sayısında haber olarak yer almıştır. Bu haberin başlığı ve muhtevası Mehmed Âkif’in hangi sıfatla (ve maksatla) çağrıldığını ortaya koymaktadır: “İslâm Şairi Âkif Bey”.

81 kelimelik haberde “İslâm şairi” ibaresi başlık hariç 3 defa kullanılmaktadır. Bir defa da

“şair-i hakîm-i İslâm” (İslâmın bilge şairi) tamlamasına yer verilmektedir. Böylece 81 kelimelik metnin sekizde biri bu tanımlamaya ayrılmıştır. Mehmet Âkif ayrıca “pek hassas ve ulvî İslâm şairi”dir. Ayrıca güzide (seçkin) İslâm şairidir. “Hamiyet-i diniye ve gayreti vataniye”si vardır. İlim ve bilgelik sahiplerinin en ileri gelenlerinden seçkin bir şahsiyetdir...

Metnin üçte ikisi Mehmed Âkif’i öven, yücelten ibarelerden oluşmaktadır. Bu haber metnin­de “İslâm” merkezî yeri işgal etmektedir. Haberde Mehmed Âkif’in Millî Mücadele için önemi, neredeyse din-İslâm etkeninin önemiyle paralel bir konumda görülmektedir.

Bu haber bize Mehmet Âkif Ankara’ya “İslâm şairi” olarak davet edildiğini tereddüte yer bı­rakmayacak sûrette göstermektedir. Bu sıfatla dergisi Sebilürreşad’ı Ankara’da yayınlamıştır. Sebilürreşad Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nin verdiği tahsisatla basılıp dağıtılan iki süreli yayından biridir. Hâkimiyet-i Milliye bizzat Mustafa Kemal Paşa’nın yayınına ön ayak olduğu bir gazetedir. Mehmet Âkif’in dergisi ise, Meclis zabıtlarındaki tanımlamaya göre, “Sebilürre- şad ceride-i İslâmiyesi” yani “Sebilürreşad İslâmî gazetesi”dir.

“Sebilürreşad İslâmî gazetesi” Büyük Millet Meclisi tarafından bastırılarak Anadolu’nun her tarafına dağıtılmış, cephe gerisine olduğu kadar cephelere de gönderilmiştir.

Mehmet Âkif, bir taraftan “İslâm şairi” sıfatıyla Anadolu’nun muhataralı bölgelerine halkı ir- şad (aydınlatma) maksadıyla gönderilirken, onun Ankara’da bulunuşuna resmiyet kazandır­mak için milletvekili olmasının da arzu edildiği anlaşılmaktadır.

Mehmet Âkif, Biga ve İzmit halkı tarafından da seçilmiş olmakla beraber, Burdur milletvekili olmak istemiştir. Burdur’da seçimin olumsuz bir sonuç vermemesi için, M. Kemal Paşa’nın Konya’daki kolordu kumandanı Fahreddin (Altay) Bey’i telgrafla uyardığı bilinmektedir.

Mehmet Âkif Burdur’dan Milletvekili seçildikten sonra, Büyük Millet Meclisi oybirliği ile onu “Burdur meb’usu” olarak kabul etmiştir. 5 Haziran 1920 tarihli bu kabulden sonra Mehmed Akif 1. Büyük Millet Meclisi’nin kayıt defterine “İslâm Şairi Mehmed Âkif Bey” olarak kaydedil­miştir.

Günü geldiğinde de İslâm Şairi Mehmed Âkif Bey’den milletin İstiklâl Marşı’nı yazması isten­miştir!

Neden Mehmet Âkif?

Millî Marş için dönemin ünlü şairleri içinden neden Mehmed Âkif seçilmiştir? Cenap Şehabeddin’i ve Ahmet Haşim’i şiir tarzları itibarıyla bir kenara bırakalım, Kabr-i Selim-i Evveli Ziyaret ve Merkad-i Fâtih’i Ziyaret gibi millî şiirler de yazan o zamanın “Şair-i âzam”ı Abdül- hak Hamid’in, daha çok milli şiirleriyle tanınan Ziya Gökalp, Celâl Sahir, Enis Behiç, Süleyman Nazif gibi isimlerin, bilhassa Türkocağı çevresinin “millî şair” olarak yücelttiği, Hamdullah Suphi’nin de çok değer verdiği “Türkçe Şiirler” kitabının sahibi Mehmet Emin’in (Yurdakul) hatırlanmaması ilgi çekicidir.

Bu isimlere çok fazla şiiri yayınlanmış olmasa da şöhretli bir isim olan Yahya Kemal’i, daha genç nesilden Orhon Seyfi’yi, Yusuf Ziya’yı (Ortaç) ve Faruk Nafiz’i ekleyebiliriz.

Buna karşılık dinî hassasiyeti bilinen, “İslâm şairi” olarak tanınan Mehmed Âkif üzerinde ısrar edilmesi bugüne kadar büttün vecheleriyle açıklanabilmiş değildir.

Bunun sebebini, öncelikle dönemin şartlarında arayabiliriz. Batının o sırada çok yakından hissedilen ezici baskısı karşısında, en batıcı olanlar, dine uzak duranlar dahi millet vakıasını, milleti yaşatan değerleri daha objektif olarak görmek mecburiyetinde kalmışlardır. Bunlar da Meclis’teki oylamada çok güçlü bir dinî muhtevaya sahip olan İstiklâl Marşı’na oy vermiş­lerdir.

Mehmet Âkif gibi, iman salabeti bilinen bir şairin milletin hissiyatına tercüman olabileceği hususunda şüphe olmadığından, yazacağı şeyin muhtevası bilinerek, tahmin edilerek ken­disinden talepte bulunulmuştur.

Hamdullah Subhi’nin rolü nereye kadar?

Bu talebin sadece onun şiirini eskiden beri beğenen Hamdullah Suphi ile sınırlı olduğu fazla akla yatkın görünmüyor. Başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere, Millî Mücadele’nin yöneti­ci ekibinin marşı beğendiklerini, görüşlerini yansıtan bir gazete olan Hakimiyet-i Milliye’nin birinci sayfasında kabul edilmeden neredeyse bir ay önce çerçeve içinde yayınlanmasından, “ihsas-ı rey” olan bu yayından sonraki süreçte, Hamdullah Subhi’nin yine “reyimi açıklıyo­rum” diyerek, aynı yönde ihsas-ı reyde bulunmasından, seçilmiş diğer şiirleri bir yanı bıraka­rak sadece Mehmet Âkif’in şiirini okumasından ve kabul oturumunda da ne kadar tartışılırsa tartışılsın, Mehmet Âkif’in şiiri dışındaki şiirlerin oylatılmamasından çıkarabiliriz.

İstiklâl Marşı: En zor zamanda ümit ve iman telkini

Mehmet Âkif İstiklâl Marşı’nı başarılardan, zaferlerden duyduğu heyecanla yazmadı. Hatta, ufukların karanlık olduğu bir zamanda, başarının pek ümid edilmediği, zaferin hayâl olarak görüldüğü günlerde kaleme aldı.

İstiklâl Marşı’nın yazıldığı günlerin ağır havasını bir nebze de olsa hatırlamak faydalı olacak­tır.

Millî Marş yarışması 1920 yılının Ekim ayında açılmış, ilânlarda 23 Aralık son katılma tarihi olarak belirtilmiştir. Mehmet Âkif o sıralarda Kastamonu’dadır, 24 Aralık’ta Ankara’ya hareket eder. Ankara’da Mustafa Kemal Paşa ile görüşür. Paşa, Mehmed Âkif’in Kastamonu’daki “va­tanperver mesaisi”nden çok memnundur. Manevî cephemizin kuvvetlenmesine Mehmed Âkif ve dergisi Sebilürreşad büyük hizmetler etmiştir. Beraber çalışılması kararlaştırılır.

Bu sırada, bir taraftan Yunan ilerlemesi devam ediyor, diğer taraftan gayri nizami kuvvetle­rin düzenli orduya dönüştürülmesinin sancıları yaşanıyordu. 6 Ocak 1921’de Yunan ordusu Bursa ve Uşak cephelerinde taaruza geçti. Üç gün sonra Yunanlılar Bilecik ve Bozöyük’ü iş­gal etti. Bir gün sonra hâlâ zafer olup olmadığı tartışılan “İnönü Zaferi” kazanıldı. 22 Ocakta Çerkez Edhem kuvvetlerinin direnişi kırıldı.

3 Şubatta Mehmed Âkif idaresindeki Sebilürreşad’ın Ankara’da ilk sayısı yayınlandı. Sebilürreşad bu dönemde Büyük Millet Meclisi tarafından Matbuat Umum Müdürlüğü’nün matbaasında bastırılmış, büyük kısmı resmî kanallarla dağıtılmıştır.

İki gün sonra, İstiklâl Marşı yarışmasına katılan şiirleri yeterli görmeyen Maarif Vekili Hamdullah Subhi Bey, Mehmed Âkif’e yazılı olarak müracaat etti.

O sırada İngiltere öncülüğünde İtilaf devletleri Londra’da Sevr’i tadil ederek kabul ettirmek maksadıyla bir konferans toplamak için harekete geçmişlerdi. Londra Konferansına gidecek Bekir Sami Bey başkanlığındaki BMM heyeti 6 Şubatta Ankara’dan hareket etti.

8 Şubat’ta bir süredir Fransız kuvvetlerine karşı mücadele eden Antep teslim oldu.

14 Şubatta Hâkimiyet-i Milliye gazetesinin birinci sayfasının sol alt kısmında “Bir vaazdan” başlığı altında Mehmed Âkif’in Kastamonu çevresindeki vaazlarından birinin bir bölümü yayınlandı: “Şair-i muhterem Mehmed Âkif Bey Efendi’nin Kastamonu havalisinde irad etti­ği mevizalardan [vaazlardan] biri (Sebilürreşad) refikimizde intişar etmiştir [yayınlanmıştır]. Mev’izanın sonunu bervech-i âti [aşağıdaki gibi] iktibas ediyoruz.”

Maarif Vekili’nin teskeresine rağmen Mehmed Âkif, İstiklâl Marşı’nı yazma eğiliminde değil­ken, Taceddin Dergâhı’nda beraber kaldıkları, çok sevdiği genç arkadaşı Balıkesir meb’usu, Hasan Basri (Çantay) Bey’in Hamdullah Subhi Bey’e verdiği “Âkif Bey yazacak” sözünü yerde bırakmamak için kabul eden Mehmet Âkif, 15 Şubatta metni teslim etti. 17 Şubatta Mehmed Âkif’in İstiklâl Marşı şiiri Sebilürreşad ve Hâkimiyet-i Milliye’de yayınlandı.

21 Şubatta Londra Konferansı başladı. Bu arada bir Büyük Millet Meclisi heyeti Moskova’da mü­zakere ile meşguldü. Böylece batının büyük gücüne karşı yeni ortaya çıkan Sovyetler Birliği ile ilişkiler geliştirilerek denge sağlanmak isteniyordu. 23 Şubatta Londra Konferansı’nda İstanbul hükûmeti adına katılan Tevfik Paşa söz hakkını BMM temsilcilerine bıraktığını be­lirtti.

Meclis 26 Şubat’ta İstiklâl Marşı yarışmasına katılan şiirlerden seçilen 6’sının basılarak mil­letvekillerine dağıtılmasının kararlaştırdı. 1 Martta Karesi (Balıkesir) Meb’usu Hasan Basri’nin (Çantay) İstiklâl Marşı’nın güftesinin Hamdullah Subhi Bey tarafından kürsüden okunmasına dair takriri (önergesi) görüşüldü.

Hamdullah Subhi yarışmaya katılan ve seçilen şiirlerden birinin kürsüden okunması kararı üzerine kürsüye geldi ve yarışma hakkında bilgi verdi. Gelen şiirleri kuvvetli bulmadığı için Mehmed Âkif beyefendiye müracaat ettiğini, kendisinin asîl endişelerle ortaya koydukları tereddütleri (mükafatı almamak) izale etmek için gerekli tedbirleri alacağını belirttiğini, “bu şart ile büyük dinî şairimiz bize fevkalede nefis bir şiir gönderdiler...Arkadaşlar, re’yimi ihsas edi­yorum (oyumu açıklıyorum). Beğenmek, takdir etmek hususunda haizi hürriyetim (hürriyete sahibim). İntihabımı (seçimimi) yapmışım. Fakat, sizin intihabınız benim intihabımı nakzede- bilir...Bu size aittir...” Hamdullah Subhi Bey, Mehmed Âkif’in şiirini okudu. Bu sırada Mehmed Âkif salonu terk etmişti. Şiir büyük heyecanla ve alkışlarla karşılandı.

İngiltere Başbakanı Lolyd George10 Martta Londra Konferansı’na katılan Yunan heyetine “Türklere karşı saldırıya geçmekte serbest olduklarını” bildirdi.

İslâm Kongresi ve İstiklâl Marşı

Matbuat ve İstihbarat Umum Müdürü Hüseyin Ragıp (Baydur)’ın, Hakimiyet-i Milliye’de 11 Mart nüshasında “Ankara’da bir İslâm Kongresi” başlıklı başyazısı yayınlandı. Yazıda, Ankara, Batı’ya karşı İslâm isyanının umumî (genel) karargâhı olarak ilân edilmekteydi. “Herkes (yazının) Mustafa Kemal Paşa’nın ilhamı eseri olduğunu biliyordu” (M.Emin Erişirgil, İslâmcı Bir Şairin Romanı)

Meclis’in 12 Mart günü yaptığı toplantıda İstiklâl Marşı yarışmasının sonuçlandırılması ile ilgili usûl tartışmalarından sonra, sadece Mehmed Âkif’in İstiklâl Marşı’nın oylanması ko­nusunda verilen önergeler kabul gördü ve TBMM “ekseriyet-i azime ile” (büyük çoğunlukla, bir üye hariç) Mehmed Âkif’in şiirini “millî marş” olarak kabul etti. Bunun üzerine şiirin bir daha okunması istenmiş, Hamdullah Subhi bir daha ve bu sefer kürsüden okumuş ve İstiklâl Marşı’nı millî marş olarak Meclis Reisi Mustafa Kemal Paşa ve milletvekilleri ayakta dinlemiş­tir.

Aynı gün, Matbuat Umum Müdürü Hüseyin Ragıp Sebilürreşad yayıncısı Eşref Edip’le görüş­tü. “Büyük İslâm Kongresi” hazırlıkları için Şer’iye Vekaleti’nde bir komisyon kurulacak, heyet Şer’iye Vekili Hasan Fehmi, Recep (Peker), Mehmed Âkif ve Eşref Edip’den oluşacak ve Hasan Basri (Çantay) heyetin kâtibi olacak.

  1. Mart günü Hâkimiyet-i Milliye “Elim bir devr-i senevî (acı bir yıldönümü): İstanbul geçen sene bugün işgal edildi. 16 Mart bir yevm-i matemdir (yas günüdür); fakat dinî ve millî mü- cahadede azmimizi takviye eden bir matem!...” sürmanşeti ile yanınlandı. Bu başlığın altında “İstanbul’un işgalinin tarihî vesikaları” başlığı yer almaktadır. “Geçen senenin 16 Martında İtilaf devletleri tarafından İstanbul’un işgali üzerine Heyet-i Temsiliye Reisi Mustafa Kemal Paşa hazretleri tarafından neşrolunan protesto beyannameleri.” Bu başlık altında, Mustafa Kemal Paşa’nın işgali protesto eden beyannamesi, vali ve kumandanlara yazılan tamim ve “Âlem-i İslâma beyanname”ye yer verilmekteydi.

Aynı gün, TBMM Hükümeti ile SSCB arasında “Moskova Anlaşması” imzalanıyordu.

  1. Martta Hakimiyet-i Milliye’de, Sebilürreşad yayıncısı Eşref Edib’in “Anadolu’da İslâm Kongresi” başlıklı “Hüseyin Ragıb Beyefendiye” ithaflı yazısı yayınlandı. Bu yazıda, Hükûmetin böyle bir işe girmesinden duyulan memnuniyet coşkunlukla ifade edilmektedir.
  1. Martta Türkiye-SSCB Anlaşmasının TBMM hükümetince tasdik edildi ve aynı gün Bolşevikler Batum’u işgal etti. 23 Martta Yunan ordusu Bursa ve Uşak cephelerinde ileri harekata başladı. Sapanca 25 martta, Adapazarı 26 martta işgal edildi. Yunan kuvvetleri 27 Martta İnönü’ye taarruza geçti. Ertesi gün, Kanlısırt ve Metristepe’yi ele geçirdiler. Bu sıkıntılı zamanda BMM’nin Muhafız Taburu Batı Cephesi’ne sevkedildi.

Cebhelerde kahraman mücahidlere

28 Martta Hâkimiyet-i Milliye’nin birinci sayfa sol alt köşesinde, üç sütun üzerine “Cebhelerde kahraman mücahidlerimize” başlığı altında Mehmed Âkif’in Berlin Hatıraları şiirinin bir bö­lümü yayınlandı. Mehmed Âkif bu şiiri, Çanakkale muharebeleri devam ederken yazmıştır. Şiirin birinci bölümünde cephelerde savaşan, alınları dine en son istihkâm olan büyük mü- cahidlerden sebatı kesmemeleri, sonuna kadar mücadele etmeleri istenmekte, “korkma” diye başlayan ikinci kısımda ise, savaşan askerlerin, büyük mücahidlerin cevabı şiirleştiril- mektedir.

Millî Mücadele’nin kazanılmasında elbette bir çok etkenin rolü üzerinde durulabilir. Bu et­kenler arasında İstiklal Marşı’nın ve onun şairinin halkın maneviyatını yükselten, askerin he­yecanını besleyen şiirleri, yazıları ve vaazları da bilhassa dikkate alınmalıdır.

İstiklâl Marşı ve Mehmet Âkif’in diğer “millî marş”ları

İstiklâl Marşı Millî Mücadele’nin daha ciddi bir askerî başarısı olmadan yazılmıştır. Başarılar, zaferler onun yazılmasından sonradır ve bu sonuçta onun da elbette rolü vardır. Gerçek bir millî marş olduğu şüphe götürmez. Yazıldığında rakibi yoktu, sonradan da rakip uydurula- madı. Bir çok kimse zanneder ki, İstiklâl Marşı resmî korumadan ötürü okunuyor ve önemini koruyor.

İstiklâl Marşı’nı bir tarafa bırakalım. Mehmet Âkif’in “millî marş” mahiyetinde en azından iki şiiri daha var ki resmî koruma olmadan, hiç bir mecburiyet yokken sürekli okunmaya devam ediyor.

Çanakkale’nin marşı

Bunlardan biri “Çanakkale Şehidleri”ne diye bilinen, Saafahat’ın 6. Kitabı Âsım’ın bir bölümü olan şiirdir. Bu şiir edebiyatımızın daha önce örneği olmadığı gibi sonra da benzeri yazılma­mış olan muhteşem bir destanî âbidesidir.

Biz Çanakkale’nin ruhunu derinlemesine ondan talim ederiz (tam karşılamıyor ama, öğreniriz). O olmasa Çanakkale zaferi önemsiz sayılmazdı elbette. Fakat bu ruha işleyen şiirin Çanakkale muharebelerinin ve muzafferiyetinin öneminin kavranmasında nasıl büyük bir rolü olduğu­nu görmemek mümkün değildir.

Bildik kelimelerle yazılmış bu şiirin vazgeçilmezlik sırrı belki de şairin “ruhunun vahyini” du­yarak yazmasından kaynaklanır. Bazı kelimeleri bugün gençler tarafından bilinmemektedir ama bu onun tesirini asla azaltmamaktadır.

Millî günlerde ve gecelerde, Çanakkale ile ilgili topantılarda onun okunmaması mümkün de­ğildir. Sunucular ondan mısralar aktarır, konuşmacılar sözlerini bu şiirle takviye eder ve niha­yet güzel şiir okuyan birisi baştan sona okur. Hiç bir şiir, hiç bir metin onunu yerini tutamaz.

Zulmü alkışlayamam marşı

“Zulmü alkışlayamam” diye başlayan Âsım’da yer alan şiir parçası da bir nevi millî marştır.

Milletin değerler dünyasını koruma refleksinin marşıdır bu.

“İrtica” İttihatçıların 31 Mart vak’asından sonra dilimize siyasî bir muteva ile soktukları eski bir kelimedir. İslâmî literatürde irtica geriye, câhiliye devrine dönmektir. İtihatçılar bunu Ab- dülhamid dönemine dönmekle eş anlamlı olarak kullanmışlar, sonradan da siyasî literatürün vazgeçilmez bir kavramı olmuştur.

Bu kavramın kullanıldığı her yerde, Mehmet Âkif’in bu kavramın ne idiğini anlatan şiiri de hatıra gelir.

Zulmü alkışlayamam, zâlimi aslâ sevemem;

Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem...

Bu kavram kullanılarak mağdur edilen geniş mazlum kitleler bu şiiri hafızalarından hiç çı­karmazlar ve gerektiğinde büyük bir heyecan hissiyle okurlar. İç siyasetin bitmez tükenmez baskı malzemesi irtica, son yıllarda eski gücünü yitirdi. Bir asır boyunca “irtica ile mücadele” için asker, sivil bütün güçler seferber edilmiştir. Fakat islâmı irtica olarak milletin gözünde kötü gösteren millî marş mahiyetinde edebi bir metin ortaya konulamamıştır ama irticanın foyasını meydana döken, mazlumların sesi olan Mehmet Âkif’in muhteşem şiiri vardır. Bu şi­irin varlığı irtica ile mücadele kavramının yıpranmasında birinci derecede rol oynamıştır. Her baskıya maruz kalışlarında bu şiiri okuyan kitleler, Mehmed Âkif’in diliyle haykırmışlardır:

İşte ben mürteci’im, gelsin işitsin dünyâ!

Hem de başmürteci’im, patlasanız, çatlasanız!

Hadi kanununuz assın beni, yahud yasanız!

Kaynaklar için bakınız:

D. Mehmet Doğan: Camideki Şair Mehmed Âkif. 4. bs. Yazar Yayınları, Ankara 2009

İslâm Şairi İstiklâl Şairi Mehmed Âkif. 2. bs. Yazar Yayınları, Ankara 2011

 

Mehmet Âkif 100 Yıl Sonra Berlin'de / 2015
TYB'nin 62., Mehmet Âkif Ersoy Araştırmaları Merkezi'nin 10. kitabı...
Bu haber toplam 853 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim