Dizi oyuncusu söverse seyirci utanır mı?

M. Ali ABAKAY
Ülkenin en çok seyredilen televizyon dizilerinden birinde işin kaymağını cukkalayan iki isim, gereği yokken, bir asgari ücretlinin yılda aldığı 15.000 TL’nin yanında milyon TL’yi paradan saymazken iş sara sarpa kör döğüme çevrilen bir durumdan oldukça hoşnut.
 
İğdiş edilen fikirlerin üreteceği bir şey yok, anlaşılan. Televizyon ekranlarından bölüm başı yüz bin TL’ye yaklaşan astronomik ücret alan oyuncuların kalkıp birbirine çamur atması, dizi severleri üzmüştür. Dizi severler dizini dövedursun o gazete senin bu gazete benim anlayışıyla birbirine en olmadık suçlama getirenler, kendilerini ağırbaşlı-yerinde bilen seyircileri sükut-ı hayale uğratmıştır. 
 
En olmadık senaryoların dizileştirildiği ülkede, tutulan dizilere reklâm veren işverenlerin kâr marjının düşmesi söz konusu. Âile mevhumunun hiçe sayıldığı bu dizilerde rol kesen oyuncuların cemayizzu’l-evvelini pazara çıkaran açıklamalar, seyircinin gözünde büyütülenlerin ne derecede bilgi sahibi olduğunu göstermektedir.
 
Lüks evlerde, bahçeli villalarda kalan, tek amaçları sanat icra etmek olanların içler acısı hali, kirli çarşafların ortaya çıkmasıyla ünlerine şan katarken reklâmın iyisi-kötüsü olmaz kabilinden gazetelerin acar magazin muhabirleri yetmemiş olacak ki ünü kendiliğinden menkul kimi köşe yazarları, kamuoyunu aldatma değil aydınlatma babından taraf oldukları oyuncuları haklı göstermek için kalemlerini sivrilterek destek olma yolunda ellerinden gelen tüm imkânları kullanarak, vatana ve millete hizmet aşkıyla çalışmaya başlamıştır. 
 
 Dizi oyuncularının söverken seyircinin utanması söz konusu mu değil mi?
 
Hayranlıkla seyre dalınan oyuncuların iç dünyalarının pazara dökülmesiyle işporta durumluk olan seyr u sefer için ne denilebilir?
 
 Aldığımız gazetelerde, seyrettiğimiz televizyon kanallarında, takip ettiğimiz haber sitelerinde ön plâna çıkan bu hususiyete dair başka ne denilebilir?
 
Nihayetinde dizilerin bir zaman sonra demodeleşmesi, yerine başka dizilerin ikâme edilmesiyle unutulan oyuncular, parlatılıp-cilâlaştırılarak yeni kahramanlara devşirilir. 
 
Yoksa bu dizi yolculuğunun bitmesi mi plânlanıyor?
 
Arada başka bir kanalın kışkırtması mı var?
 
Dizinin çok izlenirlik oranı olduğu için komplo mu kuruldu?
 
Önemli memleket meselesi haline getirilen eften-püften bu durum ya da durumlar, konuşulan en önemli meselelerden biri haline getirilirken, erkek-kadın hakları masaya mı yatırılıyor, kimse farkında olmadan?
 
Televizyonların acar yapımcıları, haftalık programlarında “Kim haklı?” spotuyla aynı konuyu kaç hafta gündemde tutacak?
 
Ben bir televizyon magazincisi değilim, televizyon programlarını eleştiren ve köşesini o günlük doldurmak zorunda olan dedikoducu yazarlardan biri sıfatını taşımıyorum. Herhangi bir gazetede de yazmıyorum. 
 
Acaba bu tarz ayak oyunlarıyla önemli meseleler varken “Kim kime ne dedi?” sorunsalını (?!) masaya yatıranlar ne kazanacak?
 
“Memleket meselesi” dendi mi, böylesi mühim konuları çözmek gerekir, aslında.
 
Tarihe yaslandığını söyleyen, birkaç kitap okuyup, hayal dünyalarında tarih uydurtanların dizilerini görüyoruz.
 
Her gün aşağılamaktan vaz geçmedikleri halkı, aşk-meşk
sahnelerine bağlayanlara yabancı değiliz.
 
Futbolla müzikle (!) magazine televizyon dizilerini de katanları anlatmak, kârımız değil.
 
Tarihe ve edebiyata kirli yüzlerinin gölgesi düşen, sadece para kazanmaya bakan yapımcıların halka vereceği bir şey kalmayınca Arjantin-Brezilya-Hindistan Sinema Sektörü’nün kopyacısı olma hali devam edecek.
 
Sahi evlendirme programlarını anlatmadık, âile kutsallığını ayaklar altına alıp çiğneyen-çiğnetenler vardı.
 
Abuk-subuk yarışma programlarıyla zavallılaştırılan halkı, televizyon ekranlarına mahkûm kılanlar vardı.
 
Astronomik reklâm gelirleriyle hipnoza tabiî tutulan vatandaşı AVM’lere yönlendiren bu yapımcıların kimisinin göbek bağlarını bilmek lazımdı.
 
Ben, sade vatandaş olarak bunu görüyorsam, işin ehli neler bilir, neler yapmaya muktedirdir? 
 
Bırakalım gazeteleri, dergileri ve diğer iletişim araçlarını da bu televizyon programlarındaki dizi enflansyonunun ahlâkî boyuttaki çarpıklıklarının insan ruhu üzerindeki kirli manipulasyonlarını görmekten haz edenler mi var?
 
 Yoksa ahlâkî alanda devaulasyonları hoş görmek mi, lazım?
İşin boyutunun bazılarınca ekonomiye bağlandığı ortamda, bu televizyon dizilerindeki sefalet manzaralarını bu şekilde mi yorumlamak lazım gelir?
 
Başkası ekonomik alanda mutlu olmak için toplumun değerlerini bu denli erozyona uğratma hakkı var mıdır?
 
Derdimizi Marco Paşa’ya anlatmamız bize teselli mi verir?
 
Alo RTÜK!...
Bu yazı toplam 1716 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim