Emanet ve Ehliyet

M. Ali ABAKAY

Kurdun dumanlı havayı sevdiğini belirtir, büyüklerimiz. El-Hâk doğrudur, bu söz.

 

Kişinin hiçbir emek sarf etmeden, hazır olana konması ve kendisini ev sahibi olarak göstermesi söz konusudur, kimi zaman.

 

Kurt, dumanlı havayı sever.

 

Coğrafyamızda olana ve bitene dair düşüncelerimizin sadece kendi iç döküşümüz olduğunu belirtelim, kimsenin fikrini değiştirme niyetimiz yok, öyle bir saplantımız olmadı, bu güne dek.

 

“Dek”, bizde “Hile”, “Aldatma” olarak kullanılır, çoğunlukla. Oynanan oyunlara baktığımızda artık, senaryo sahiplerinin idraki zorlayacak bir marifetleri kalmadı, özetle.

 

Özetle, İslam Coğrafyası’nda oynanan oyunu bilmeyen kalmadı, hala işin farkında olmayan aptalların kendilerini ifade etme yoksunluğuna acımamak elde değil.

 

Bir elde bir koyup üç alma mantığının geçmişte bozulduğunu bilmeyenimiz yok, aslında. Merhum Özal, tek başına bırakıldığında yapılmak istenenlere gücü oranında direndi.

 

Direnmek, güzeldir, kişinin gücü varsa, haksızlığa, mantıksızlığa, vahşete ve barbarlığa.

 

Barbarlığa çağımızda gönül bağlayanların ağızlarından damlayan kanı, kalkıp kızılcık şurubuna bağlamalarına mana vermekten yoksunuz, kısaca.

 

Kısaca sözler söylemek, günümüz dünya siyasetinde dolambaçlı gezinmeme, siyaseti bilmeme, insanları kandıramama, sosyal algıyı oluşturmamaya bağlı bir durum.

 

Duruma bakıldığında ülkeyi ahtapot kollarıyla saran, her şeye malik olmak isteyen, kime hizmet ettiği artık herkesin bilgisi dahilinde bulunan, hoş görü kalkanı arkasında hançer bileyen anlayış, çuvala sığmayan mızraklarıyla ortada ucube halinde dururken, melanette dahli olmadığını söyleyenleri yedi kez Zemzemle yıkamak fayda vermez.

 

Fayda üzerine, menfaat üzerine dostluklarını inşâ edenlerin kalbinde merhamet kırıntısı taşımama durumu, onların düşmanlıklarını gizledikleri postun düşmesiyle eş değerdir.

Değerleri ayaklar altında süründürmede madalyaları kimselere kaptırmayanların ah û enîn içinde geçirdikleri günlerin bitimi yaklaşırken, firavunlaşan nefislerin, nemrutlaşan zihinlerin, zalimleşen tavırların sonu, ancak kıyametle sona erer.

 

Onlar, sonlarının nasıl olacağını idrak etmekten uzak biçimde dünya krallığına soyunurken, kralların da üstünde her şeyi kuşatanın var olduğunu saklamaları boşuna uğraştır.

 

Uğraşta, iki günü bir olanın samimiyeti hoş görülmezken, zararda ve ziyanda olan bizim senelerimiz aynı geçmektedir.

 

Geçen ömre baktığımız zaman, gül kokulu tesbihlerle gül kokulu seccadelerde döktüğümüz gözyaşı, yorgun düşen havada asılı kollarımız…  Seccadeleri biz üretmiyorduk, ithal ediyorduk. Adamlar, seccade üstüne istediği deseni yapmakta mahîr. Şimdi bazıları bu seccadelerde kılınan namazların kabul edilip edilmediğini, edilen duaların akıbetini sorgular kitaplar yazmaktadır.

 

Kitaba iman etmenin ölçüsü, onda yer alanı hayatında uygulaması, kitaba göre yaşamasıdır.

Kitaba göre yaşadığını iddia edenlerin kimisinin ölçüsü, giyim-kuşamdan ibaretken, dillerinde olanla gönüllerinde olanın tutarsızlığına ne demeli?

 

Dediklerimizden sorumlu olduğumuzu unuttuğumuz an, kalbimizden geçenlerin sadece bir esinti olduğunu unutmamamız lazım.

 

Lazım olan ne varsa, bilgisi dahilinde olan Allah’a kâsem olsun ki insan zarardadır ve ziyandadır. Sadece dört kısım insan hariçtir, bu hüsranın dışında kalan.

 

Kalan ömrü güzelleştirmenin, yapılan hatalardan geri dönmenin, kötü şeylerden uzaklaşmanın niyetiyle yola çıkarken, etrafı tenkidin bir şeye yaramadığı bilinmelidir. Başkalarının gıpta ile baktığı, emsal aldığı bir portre çizemeyenlerin, uğraşı beyhudedir.

 

Beyhude işlerle uğraşmanın kısa olan dünya hayatında ömrü tüketen bir virüs olduğu unutulmamalıdır.

Unutmak bazen nimettir bazen bela. Bir çok kitap ehli, yazdıklarıyla amel etmeyip kitap taşıyan merkebe dönüşürken, bildiklerini unutmuştur.

 

Doğduğu topraklarda; o topraklarda hür yaşamanın tadını, lezzetini bilmeyenlerin, bu nimetin farkında olmayanların kısa süreli tatile çıkmalarını tavsiye etmek elzemdir.

 

Elzem olan doğruyu her yerde söylemek değilmiş. Doğru her yerde söylenmezmiş. Aptal olanlara kalkıp doğruları izah etmeye çalışmak, sayıyı bir artırmaktır.

 

Kısa notlarda anlaşılmayan bir şeyler mi var? Bazısının içine kurt düşer ya!..

 

Ağacı yere yıkan, balta değil, yavaş yavaş içini kemiren bir kurttur. Ağacın kurdu, kendi içinde olur.

Bu topraklarda hemen hemen her on senede bir gelen bela ve afet, alışılmış durumdur. Yapılan, yapılacak temizlikte kurtlarla beraber kurtçuklar da temizlenmeli… Dumanlı havayı sevenlere karşı pencereleri açılmalı gönüllerin.

 

Düşünce evini fikrin gecekondu semtlerinde yapanların da sitem etme hakları yok, aslında. Düşünce dünyasında sağlıklı olunmadıkça marazî düşünceler nevş û nema bulur.   

 

Kimi gazetelerin düşünce sayfalarına baktığımızda, dergi sayfalarında gezinti yaptığımızda, kitap ciltlerine daldığımızda gazeteleri, dergileri, kitapları çıkaranların kim olduğuna bakmadan, o yayınlardan etkilenme, kurdun sevdiği dumanlı havaya katkıdır.

 

Dün yalancı peygamberler çıkarken, sonlarının ne olduğu belliydi. Günümüzde yalancı peygamberlere kucak açanlara bakıldığında, siz hala anlamıyorsanız ne yapalım?

 

Kırk yıl taşıdığı dümdüz odunları dergâha taşıyan Yunus’a “Odunların neden eğri olmadığı” sorulur. Yunus, “Dergâha eğri hiçbir şeyin girmediğini, odunların eğri olmasına gönlünün razı bulunmadığını” söyler.

 

Kırk senedir insanı kendisine hizmetkâr kılan, onların elindekini-evindekini-gönlündekini çalan, gasp eden anlayış, yedi kez Zemzemle yıkansa ne olur? Sırtını düşmana dayayan, oklarını üzerimize çeviren, beddualarını bize yönlendiren, gasp ettiği ne varsa yer tedarikçisine emanet eden, kurşunu bize sıkan, gülü düşman bilinene altın tepside sunan, hayatta kalmak için başkasının ölümüne razı bulunanlar, hava dumanlı değilse çatlar, bu histeriyle.

 

Allah’a emanet kıldığımız bedenimiz kalkarsa ortadan, ruhumuz hürlüğüne kavuşur. Bu sebeple dünya hayatında “ölüm” denilen dünya değiştirmeden korkumuz yok, olmadı, olmayacak.

 

Emanet, ihanet içindeyse, buna rıza göstermenin suç olduğunu belirtmemize gerek var mı?

 

Biz, ihanet içinde emaneti babasının çiftliği olarak kullananları önce Allah’a havale ettik. Sonrası, malumunuz… Küfre rıza nasıl suçsa emanete sahip çıkmamak, emin olmama halidir. Emin sıfatıyla çağrılanın, bilinenin izniyle…

 

Onun bize verdiği ruh, bedenimize emanet, emanet olan bedenimizde ruh birlikteliğiyle süren dünya hayatımız O’na emanet.  Emanete olunca bir yerde ihanet, gönlüm ya karşı çık, düzelt yanlışlığı, ya söyle, elinden ve dilinden bir şey gelmezse o mekânı-yeri terk et!...

Bu yazı toplam 1287 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 1
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
    Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim