Engelli insanımızın, engelleriyle birlikte toplum içinde insanca yaşamlarını kolaylaştırmakla sorumlu olan sağlam bireyler, ne yazık ki kendilerine düşündükleri rahatça yaşam alanlarında engelli bireyleri halen düşünmemeye devam etmektedir.
Gündelik hayatta engellilerin yerini bir türlü belirlemeyen, belirlemekten uzak olanların davranışları, kâğıt üzerinde kalan engellilerin hayatlarını iyileştirme kararları, ne yazık ki bizde kimi normlar göz önünde bulundurularak hayata geçirilmiş gibi görünmekte ve bu tenakuz hali, absurd durum almaya başladı.
Üst geçitlerin rezaleti, kaldırımların sefaleti, kurumların fecaati, konutların işkencesi, çevrenin akıl kabul etmez görünümü, insanımızın engellileri yok sayması olmak üzere birçok kalemde özetlenebilecek bu durumlar, engelli bireylerin topluma, istihdama ve üretime kazandırılmasının önünde sadece buzdağının görünen kısmını oluşturmaktadır.
Toplu taşıma araçlarının gerek yaşadığımız şehirde gerekse büyükşehirlerde halen kangren halini alması, engellinin ulaşım hakkından istenildiği gibi faydalanmaması söz konusudur. Her ne kadar toplu ulaşım araçlarında mecburi olan koltuğun bulunması, engellinin bu haktan yararlanmasının önünde büyük engeldir.
Toplu taşıma araçlarının kimi duraklarında belirlenmesi gereken yardımcı elemanlara büyük ihtiyaç bulunmaktadır. Özellikle yerel yönetimlerin şehrin merkezi noktalarında engelliler için eleman bulundurma zorunluluğunun yasalarca teminat altına alınması gerekir. Bu özellikle felçli-ortopedik ve tekerlekli sandalye bağımlısı olan engelliler için şarttır.
Beyaz bastonuyla kaldırımdan geçemeyen bir görme engelli, karşıdan karşıya nasıl geçebilir? Normal trafik işaretlerine uymakta zorlanan, o insanî ve yasal prosedöre uymayan kimi sürücüler, sesli işaretleri kullanma hakkına sahip engelliye tahammülsüzlük içindedir. Onun amacı, az zamanda fazla yolcu taşımak ve daha çok kazanmaktır. Trafik kazaları, bazıları için sıradan kazadır. Bu kaza riskinin yüksekliği karşısında engelli insanımız, çoğunlukla çok önemli durumların, mecburiyetin dışında ne ulaşım aracına binmekte ne yaya yürümektedir, aracıyla dolaşabilmektedir.
Engelliyi evde hapsetme ve kendisini toplumdan soyutlama göstergesi olan yaşam anlayışında, onun evin dışına çıkma durumu, adeta doktora götürmekle sınırlandırılmış görünmektedir. Engelli birey, adeta hastalıklı, etrafa rahatsızlık verici, potansiyel suçlu misali görülmekte ve çevreyle irtibatı koparılmaktadır. Okula giden engellinin sırtta taşındığı okullarımız halen mevcuttur, kısmen kimi yerlerde bu görüntüler ortadan kalksa da son yıllarda.
Fizikî çevreden yararlanmasını sağlayacak şartlar olmadığı için, kendi kendine ikamet ettiği en yere yakın parklardan ve dinlenme alanlarından yararlanmamaktadır. Bu yetmemiş gibi, kendisini geçindirecek derecede üretime katkıda bulunabilirliğin işaretlerine de ulaşamıyoruz.
Çevrede engellilere ait üretimden tüketime el sanatlarının satıldığı, gündelik ihtiyaç listelerinde yer alan malzemelerin satışa sunulduğu küçük büfelere rastlamak oldukça zordur.
Engellilerin evden dışarıya çıkarılmadığı topluma belirttiğimiz hususları kabul ettirmekte oldukça zorlanmaktayız. Fizikî çevrenin oluşumunda engelliler düşünülmediği için mevcut olan çevreleri ıslâh etmek, yeni çevre düzenlemeleri yaparken engellileri göz önünde bulundurmak gerekir. Özellikle yaşlıların da engelli olduğunu göz önünde bulundurulması gerekir.
Ulaşımın imkân vermediği, gezmenin ve dolaşmanın mümkün olmadığı, sadece göstermelik alanları inşâ etmenin bir manası var mıdır?
Özel işletmelerde tiyatro-sinema salonları, eğlence merkezleri, fuarlar olmak üzere bir çok alanda engellilere ait pozitif ayrımcılığın olması gereken yerde bazen asansöre rastlayabilirisiniz, son dönemde Alış-veriş merkezlerinde. Bazen otellerde engellilere yönelik olduğu söylenen eşya taşıma asansörleri görebilirsiniz.
Zaman zaman resmî kurumlarda mevcut ana giriş merdiveninde basamakların kesilmesiyle oluşturulan rampaları geçenler, üç-dört kat olan yapının basamaklarını nasıl çıkacaktır? Dışı güzel, içi engelliye sıkıntı ve eza verici uygulamalar, ya tekerlekli sandalye ile taşınmayı gerektirir veya vatandaşın saatlerce beklemesine, işin ara saatlerinde görevlinin zemin kata gelmesiyle son bulur. Nüfus Müdürlüklerinde, Tapu Müdürlüklerinde, Noterlerde bu çile devam ediyor, açıkçası.
Üstgeçitlere çıkış ve iniş için asansör yaparız, kullanım dışıdır. Kaldırımları yaparken son zamanlarda özel işaretler taşıyan ve kaldırımın ortasında ilerleyen çizgileri belirleriz, ya araçların park alanı olur kaldırımlar ya esnafın teşhir alanı. Bazen sandalyelerin atıldığı lokantaların işgaline uğrayan yerler olarak seçilir, ikindiden gece yarılarına kadar, engelli insanın ortak yaşam alanlarından biri olan kaldırımlar.
Toplu yerleşim alanlarının ortak kullanım hakları, o alanlarda yaşayan ve yaşayacak olan herkesin tapulu malıdır, herkesin sahip olduğu yerlerdir.
Müteahhidin demirden, çimentodan ve kumdan çaldığı bir konut anlayışında engellilere pozitif ayrımcılığı beklemek mümkün değildir. 28 dairelik bir apartmanın dar merdivenleri ve sadece üç kişi alabilen tekli asansör mevcudiyeti, bizim engellilere bakış açımızın somut göstergesidir.
Siz, bu çirkin manzara ortada iken kalkıp daire içinde tekerlekli sandalyesiyle dolaşacak bir insana göre, dairenin koridorunu, geliş-geçişini, duvarların çarpmadan korunma için şeklini, tuvaletini, banyosunu isteme hakkını talep etmeniz, başka bir gezegende yaşama talebi yerine konulur, bizde. Tekerlekli sandalye ile evin her yerini dolaşabilme serbestliğini sağlayacak kaç daire bulabilirsiniz, bu donanımla oluşturulan kaç apartman vardır, yaşadığınız şehirde, ilçede, semtte?
Evinden çıkarken sokakta akülü aracıyla gidemeyen, ana caddelerde kendisine şerit ayrılmayan bir engelli için kalkıp spor salonları mı isteyeceksiniz, yeşil alanlar mı teklif edeceksiniz, yüzme havuzları mı isteyeceksiniz? Bu taleplerle kimin karşısına çıkarsanız, istihza dolu bakışları göreceksiniz ya da manzaradan dolayı üzgün duran çehrelerle karşılaşacaksınız veya müstehzî tebessümler göreceksiniz, kimi yüzlerde.
Engellinin hiç kimsenin yardımına ihtiyaç duymaksızın bindiği araçlar vardır, uzun yola çıkacak donanıma ve genişliğe sahip. Bizde tekerlekli sandalye ile sokakta yürünmez.
Özel işletme olduğunda her şey yerli yerinde iken diğer yaşam alanlarında bu eksiklikler niçin göz ardı edilir? Ekonomik alanda yük getirecek bir artı bütçe oluşturulamıyor mu? Bu milyonları geçen engelli insanın varlığı, neden görmezden gelinir?
Engellinin yaşam alanını gittikçe kısıtlayan ve hareket yeteneğini ortadan kaldıran fizikî çevre ile konut biçimi, artık görmezden gelinemez noktaya ulaşmıştır. Gizli-saklı ve görünen engelli sayısı, televizyonlarda gördüğümüz güleç çehrelerden oldukça uzaktır, mütebessim bakışlara yabancıdır.
Başkalarında STK anlayışları, tamamen üyelerinin menfaatini ön plânda tutar, bizde kurulan çoğu engelli STK’sı anlayış olarak başında bulunduğu derneği sadece kendisine ve çevresine rant şemsiyesi olarak görür, yağan yağmurlar bereket saçınca şemsiye ters çevrilir, şemsiye içine düşenle yetinilir. Birkaç tekerlekli sandalye, birkaç gıda paketi ve çekilen fotoğraf kareleri ile bereketli yağmurlara-teşviklere-bağışlara-seçimlere dek beklenilir.
Başkası rehabilitasyon merkezlerini hakkıyla hizmet etme amacıyla kurar ve adeta bir engelliye bir görevli tahsis eder durumdadır. Bizde rehabilitasyon merkezlerinden faydalanmak, adeta haftada birkaç saatle, çoğu yüz yüze sohbet şeklindedir ve çoğu rehabilitasyon merkezi, uzmanlarca kurulmamış, sadece ve sadece ticarî çıkar gözetilerek kurulmuştur. Devlet ne kadar para verirse o denli kâr marjına sahip anlayış, çoğunlukla resmî kontrollerde yönetmeliğe uygun şekilde çalışır durum arz etmektedir. Engellileri rehabilite edip topluma kazandırılmak üzere kurulan birçok rehabilitasyon merkezinin hem sahipleri hem de mekânları gerekli rehabiliteden geçirilmesi gerekir.
Kendisini sahip olduğu yeteneklerle topluma kabul ettirmekten uzak olan, kendisine bu imkân oluşturulmamış veya hayata küstürülmüş engellinin yaşamının ne önemi vardır? Biz, onları yaşarken ölüme teslim etmiş gibiyiz, bu engelliler yaşamadan birer ölüdür, onları bu hale getirenler de öldüklerini bilmeyen ve insanî vasıfların çoğundan uzak yaşayan ölülerdir.
Özetle bir makale boyutunda engellileri anlatmak oldukça zor ve çözüm beklemede olan meselelerini ifade etmek ancak ve ancak, kendi alanlarında uzman olanların işidir. Bizim yazdıklarımız sadece gözlem ürünü şahsî notlardır.
Engelli insanın mutlu bir yuva kurması, akıllardan geçen bir husus değildir, çoğunlukla. Erkeğin işitme engelli olması veya bedenen organ eksikliği-sakatlığı, evliliğe engel bir durum olmasa bile kadının engelli oluşu, çoğunlukla evlenmesinin önünde en önemli engeldir. Evlenen engellilerin çocuklarının durumu da ileride başka meselelerin doğmasına zemin hazırlamakta, kördüğüm haline gelmektedir.
Engellilerin korumasız ve çoğunlukla savunmasız oluşu, aile içinde şiddete, istismara kapı aralamakta, engellilerin mutsuzluğuna yeni halkalar eklemektedir.
İstihdama yönelik engelli kotasının gereği gibi kontrol edilmemesi, alınan sahte raporlarla engelli oranı düşük olanların çalıştırılması, gerçek anlamda çalışmaları gerekenleri mağdur etmektedir. Engellileri işsizlikten korumak gaye olmalıyken günümüzde bunun sadece resmî prosedöre kılıf uydurmaktan öte işlevsiz bırakan kurumlar vardır. Bu gasp edilen engelli insan hakkı, kesinlikle engellilere iade edilmeli, engelli olma şartlarına haiz olmayanlar işten el çektirilmeli, buna göz yumanlar hakkında caydırıcı işlemler yapılmalıdır.
Ekonomik alanda güçlü olmayan engellilerin kendilerini savunacak sivil toplum kuruluşları oluşturması da güçtür. Günümüzde engellinin sadece ve sadece tüketici olarak görülmesi, dilenci konumunda muameleye tabiî olabilecek durumda lanse edilişi terk edilmelidir.
Kültürel ve sosyal etkinliklerde engellilere yardımcı olunduğu takdirde mevcut kültürel yaşantının çok renklenebileceği kaçınılmazdır. Sinemacı engelli olursa, gerçek manada rol kesen oyuncunun, başka yapımlara yönelmesi söz konusu olacaktır. Engellinin resimde, şiirde, romanda, heykelde, el sanatlarında, sporda önü açık tutulmalıdır, göstermelik çalışmalarla yetinilmemelidir.
Ülkemizde engelli haritası çok acil şekilde çıkarılmalı, her iş alanında engelli sayısı tespit edilerek, belli aralıklarla açılan kurslarda eğitilebilir engellilerin çalışacakları iş alanlarına yönlendirilmeleri sağlanmalıdır. İş analizi yapılmadan, engelli yaş ve engel grupları belirlenmeden, eğitim süreci başlatılmadan iş analizleri tek başına bir anlam ifade etmemektedir. İş piyasasının engelliler üzerinde ucuz iş gücü oluşturma zihniyeti de ortadan kaldırılmalıdır. Her ne kadar teknik alanda gelişen iş makineleri olsa bile insan gücü, daima gereklidir. İş piyasasında üreticinin iş alanlarında engelli istihdamını devlet ne kadar desteklese ve vergilerde indirim sağlasa dahi, belirlenen kotanın altına düşmek isteyen ve engel durumu daha düşük olan adayları tercih eden işveren, bu alanda denetimden uzak tutulmamalıdır. Engellinin çalışma saatleri, belirlenen zaman dilimini aşmamalıdır.
Engellilerin belli zamanlar içinde rehabilitasyona tabiî tutularak, psikolojik desteğe ihtiyaçları olup olmadığı tespit edilmelidir. Çocuklarının aile içindeki konumları kontrol edilerek, gereken rehberlik desteği esirgenmemelidir. İşyerlerinde engelli çalışana mobbıng yapılıp yapılmaması denetimden uzak olmamalıdır. Engelli, çalıştığı iş yerinden başka iş yerlerine geçiş hakkına sahip kılınmalıdır. Engellinin cinsiyetine göre iş yerlerinde çalışma esas tutulmalıdır. Çalışma saatleri, gündüzle sınırlandırılmalıdır. Çoğu evlerde üretime destek sunabilecek küçük atölye sistemiyle engelli evinde fazla zorluk çekmeden hem ekonomide üretime katkı sunabilecek hem de geçimini sağlayabilecektir. Bu sistem evinden dışarı çıkamayacak engelliler ve çocuklu aileler için geçerli olmalıdır.
Engellinin çalıştığı iş ortamı fizikî olarak engelli oluşuna uygun düzenlenmelidir. Engellilere işsizlik yardımı-engelli maaşı verilerek, kendileri pasif konuma düşürülmekte ve kendilerine bakanların insafına terk edilmektedir. Fazla ücret alan bir engelli, hem ekonomik alanda rahatlar hem bulunduğu ortamda diğer aile bireylerinin yanında kendisine güven duyar, aile içinde çalıştığı için saygı görür, gereksiz uyarılara-ikazlara ve tabir caizse aşağılanmalara-hakaretlere uğramaz.
Türkiye’de işsizlik problemi masaya yatırıldığında yılların alışkanlığı olarak daima sağlam insanlara göre kararlar alınır, uygulama bu yönüyle hayata geçirilir.
Engelli insanımızın sağlık problemleri, sadece hastanelerde değildir. Teknik cihazlarla, engelli yaşamı rahatlatan cihazların ve diğer ihtiyaç hissedilen araç-gerecin temininde zorluk çekilmektedir. Özellikle işitme ve protez cihazlarında temin sıkıntıları söz konusudur. Buna felçli-yatalak ve ortopedik özürlü engelliler için tekerlekli sandalye temini sıkıntılıdır. Mevcut yönetmeliğe göre ücretsiz verilen cihazların kalitesizliği-ucuz oluşu, kullanım süresini azaltmakta, elektronik cihazlara sağlanan pil desteği de sınırlı kalmaktadır. Akülü bir aracın temininde engellilerin karşılaştığı zorluk, anlatılamaz derecededir.
Belki bunca problem içinde yazdıklarımız ses getirmez… İşitme ve görme engelli adayların aynı şartlar içinde sınavlara girdiğini biliyor muyuz? Bir üniversiteye giriş sınavında işitme ya da görme engelli adaya sağlanan yardımcı desteği ve 15-20 dakikalık ek süredir. Bu engelli insanımıza sınavlara girişte hem soruların az olması hem de zamanın çok olması gerekmez mi? Öğrenci, duymuyor ve duymadığı için metin okumalarında eklere yabancıdır, anlamada zorluk çekmektedir. Görme engelli birinin kalkıp matematik-fizik-kimya sorularını cevaplamasının sağlıklı olduğunu ne derecede belirtebiliriz?
Sözü uzatmanın, eğip bükmenin gereği var mı? Engelliler, hakikat o ki yardım eli bekliyor… Kimden mi? Kalbinde merhametin eksik olmadığı bireylerden, kurumlardan, kuruluşlardan, vakıflardan…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.