• İstanbul 17 °C
  • Ankara 11 °C
  • İzmir 14 °C
  • Konya 11 °C
  • Sakarya 16 °C
  • Şanlıurfa 16 °C
  • Trabzon 16 °C
  • Gaziantep 9 °C
  • Bolu 11 °C
  • Bursa 16 °C

Eski Fotoğraf Kareleri Üzerine

M. Ali ABAKAY

Zaman içinde eşten-dostan sitem dolu tenkitler almaktayım, eleştirenlere hak vermemek elde değil: Şehir konulu araştırmaları tek başına bu denli zor zamanda sürdürmek, maddî destekten yoksun biçimde, inadına çalışmaları devam ettirmek, kişinin aynı yerde saymasına sebebiyet verir.

Elbette şehir araştırmaları oldukça zor ve özellikle biz, “Şehir Araştırmaları Merkezi” ismiyle eşi-benzeri bulunmayan, günümüze kadar kurulması düşünülmemiş, kimsenin akletmediği-düşünmediği bu zor görevi üstlenerek, otuz seneyi geride bırakmışız.

Diyarbekir’de Şehir Araştırmaları Merkezi’ni desteksiz-sponsorsuz-tek başına açmaya kalkışmanın beraberinde getirdiği ötekileştirmenin dayanılmaz sancılarına göğüs germişsek, sıkıntılara katlanmışsak, bu ısrarımızda hala kararlıysak, Ali Emirî Efendi’de suçu aramak lazım. O’ydu, bizi bu konulara sevk eden, tek başına ülkede kütüphane kurmaya kalkışan ve bunu her türlü imkânsızlığa rağmen gerçekleştiren, ismine de “Millet” adını veren. 

“Şehir Araştırmaları Merkezi” dediğimizde boş işlerin takipçiliğini yapmaktayız, kimisince. Biz, kimi zaman yerimizde saydık, bir adım öne geçip hızlanmak için. Bazen konuyla alakalı kaldık, bazen sıradanlaştık.

Bu şehre bir Şehir Araştırmaları Merkezi’nin gerekliliğini eski fotoğrafların kimileri üzerinde ele alarak ispatlama gibi derdimiz de yok, yazı başlığımıza göre. Yine bir şeyler sunmak istiyoruz, bu makalemizde.

Bu şehirde köşkler denildiğinde “Pamuk Köşkü” hakkında tam bir kare elde bulunmamaktadır. Pamuk Köşkü’nden geride kalan ön kısım ile avunur, durmaktayız. Ne yazık!... Elimizdeki kareye baktığımızda Pamuk Köşkü’nün müstakil bir yapı olduğu görülmektedir. O halde köşkler hakkında yapılan çalışmaların, yayınlanan araştırmaların yeniden şekillenmesinin gerekli olduğunu vurguluyoruz. “ Anlı şanlı araştırmacılar, şehrinde bir köşkün karesine ulaşamamıştır.” Eleştirisine karşılık bir cevaptır, makalemiz. Bu köşkün fotoğrafı elimizde bulunmaktadır.

Ayrıca şimdi yıkılıp ya da yıktırılıp yerinde yeller esen diğer köşklerin kareleri var, elimizde. İstediğimiz konunun uzmanı isimlerin fotoğrafları tetkik edip, çektirildikleri alanda bulunarak hangi yapının fotoğrafta yer aldığını bilmeleri… Onu da yapmayan olursa biz gerçekleştiririz, açıkçası.

Esfel Bahçeleri ve Kırklar Dağı, arada bir gündemden düşmez, bizim. Araştırmacı-Yazarlar, ikide bir ziyaretin çarpmasından bahseder, durur. Biz, hem Esfel Bahçeleri için hem Kırklar Dağı için makale kaleme aldık, sempozyumlara taşıdık görüşlerimizi.

Kırklar Dağı’nı, Esfel Bahçeleri’ni göz önüne seren ve ilk defa yayınlandığını iftiharla belirttiğimiz, bizim böyle bildiğimiz kareler var, şimdi. 

Kırklar Dağı’nda varlığı söylenilen ve günümüze kadar bir fotoğrafı elde olmayan kiliseden bahsedilir, kaynaklarda. Süryani Araştırmacı-Yazarların çoğu, On Gözlü Köprü’nün bu kiliseye ulaşımının sağlanması için yapıldığını belirtir. Meraktan araştırdık, gezdik, dolaştık, didindik, çırpındık. Ne mimarlarımızda ne araştırmacılarda ne üniversitemizdeki dostlardan bir kare elde edemedik. Kırklar Kilisesi için yazılanlara baktığımızda bu kilisenin bir fotoğrafına sahip olamamanın üzüntüsünü gidermek istedik, İstanbul’dan haber alınca. Bir dostumuzun yardımıyla-desteğiyle bize bu kilisenin bilinmeyen bir karesi ulaştırıldı, geçen haftalarda. Anladık ki Efsane haline dönüştürülen kilisenin yeri de belli oldu, karesi de. Bir de Kırklar Dağı üstünde bir küçük yapının varlığı söz konusu. Şayet bu kilise olarak kabul edilirse, ilk kilise dediğimiz fotoğraf görüntüsü, bize Kavs Köşkü’nü hatırlatmaz mı? En yakın zamanda çekilen köşkün karesi, tahminen 30 sene önceydi. Bu köşkün nasıl yıktırıldığı da sorgulanmadı, taşların köylüler tarafından alındığı belirtildi. Bu taşları alanların köşkü neden yıktırmaya yöneldiği sorgulanmadı. Nihayetinde bir köşk… Çok mu önemlidir, bir tarihi yapı?

Önümüzde başka bir kare var, yakın çekim olarak. Diğer kareler uzaktan çekilirken bu yapının yakın olarak göründüğü tek karedir, açıkçası. Kimi “Öksürük Kubbesi” der kimisi ”Rızvan Ağa Türbesi” der, bazen kafası kesilenlerin kellelerinin atıldığı söylenilen ibretlik alan. Bu karede sürekli nöbet tutulduğu, askerlerin görüntüsünden anlaşılmaktadır.

31 Ağustos 1876’da Osmanlı Tahtına oturan İkinci Abdulhamid Han döneminde yaptırılan çeşmeden yakın zamanda haberdar olanlar var. Özellikle Valiliğin yayınladığı Osmanlı Belgelerinde Diyarbakır’ı konu alan eserde bu anıt yapı, göründü. Elimizdeki eski karelerle bu yapının yeni görüntülerini sunmaya çalıştık. Amaç, bilinmeyene kapı aralamaktır. Bu anıt için düzenlenen açılışta kurban edilen koçları da görürken, bu anıtın neden kurban edildiğini sorgulamış mıyız? Bunu sorgulamak, şimdi dahi mümkün müdür? Yorum yapmak, şehre dair araştırmalarıyla ünlenmiş kişilerin işi olsun… Hem saat Kulesi hem çeşme olarak yapılan anıtın kime ne zararı vardı? Peki şimdi kapısında silik biçime dönüşen ve oldukça zor seçilen “Daru’l-Muallimin” ibaresinin daha önce “Daru’l-Eytâm” olduğunu bilen var mı? Bilenlerin sayısı çok olsaydı, bu yapının kadri daha iyi bilinirdi. Peki elimizde bulunan kareye göre, dünün görüntüsünü kim yorumlayacak?Osmanlı Belgelerinde Diyarbakır eserini incelerken benzer fotoğrafların net olmayışını göz önünde bulundurarak, bu karelerin bilinmesinde fayda gördüğümüzü belirtelim. Biz Şehir Araştırmaları Merkezi’nin kıymetli kareleri arasında bulunan arşivden pencere aralıyoruz, bu makalemizle. 

Yakın zaman içinde dahil olduğum Dağ Kapı’da mevcut Mervanî Mescidi hususunda dikkatimizi çeken bir husus vardı. Bu yapının ikinci kat pencereleri kavisli-yuvarlak yapıda iken, onarım sonrası bu pencerelerin dikdörtgen şekli söz konusu. Elbette bu onarım sonrası kalkıp bu zahmetli işe soyunarak, yapıyı değişime zorlamak mümkün değildir. Biz, bu yapının mescid olduğunu anlatmak ve kabul ettirmek için onlarca kaynağı sunduk, bilgiler aktardık. Nihayetinde imdada yetişen mevcut kitabeler ve kareler oldu, bir bakıma. Şimdi bu yapının üst kısmının yıkılmadan önceki halini gösteren birçok kareden birini bu belirttiğimiz açıyla sunuyoruz, ilim ehline, tarihe saygıya hürmeten. Bakalım, gözümüzün önünde daima gidip gelen bu yapıya ait pencereler için belirttiğimiz hassasiyetin sebebini anlar mı, kimi araştırmacılar? 

Diyarbakır Kalesi hakkında onarımların hikâyesini değiştirmek amacında değiliz. Sadece onarım gören burçlarda dendamlar yapılıyor. Bilinmesi gerekir ki surların üstü de aynı şekilde olmalıdır. Ne yazık ki surların üzerini yürüme bandına çeviren anlayış, dendamları hiçe saymış. Peki bu onarımlara izin verenler ne yapmış? Kimisi bilseydi, izin verir miydi? Diyarbekir Kalesi’nin tüm burçları askerin korunmasını sağlayan, zırh-kalkan vazifesi gören siperliklerle donatılı iken surları ayrı düşünmek olmaz. Bakın Mardin Kapı’dan Yedi Kardeş Burcu’na kadar olan kısımda bulunan sur üzerindeki galeri, Evli Bedenden zayıf-kuşatılmalarla yıpranan diğer burçlarda da düşünülebilir. Halen bu mevcut galeri bölümü onarılmamış. Bizim elimizde şimdi kısmen olmayan, niçin ortadan kalktığı ancak depremle açıklanan ve öyle olduğunu sanmadığımız sur dizisini gösteren, siperliklerle bunu anlatmaya yarayan fotoğraf kareleri var. Umarız ki onarımlarda artık, bu kareler dikkate alınır. 

Diyarbakır’a dair Dağ Kapı kareleri oldukça çok. Eski karelerden seçmedik, sunduğumuz kareyi. Aynı arşivden seçtik, bu seferde. Yolda yapılan asfaltın zamanla Dağ Kapı Burcu’nu düşük kota indirmesinin başlıca belgesidir, bu kare. Bu alanda asfalt yapılırken eski asfalt tabakalarının kaldırılarak, eğimin daha da artırılması Dağ Kapı’da hem trafiği rahatlatır hem de kazaları önleyecek… Belki dört yoldan Darul-Eytam’a-Daru’l-Muallimin 

’e kadar ana cadde iki-üç ay içinde tadilatla eski şekline kavuşur, burçlarla surlar daha öne çıkacak, gözlere hitap edecek? 

Diğer kareler de İç Kaleyle Osmanlı Dönemi’nde Askerî alanlara ait. Eminiz ki bu kareler de bugüne kadar gün ışığına çıkmamış.

Özetle yer verdiğimiz fotoğraf kareleri, şehrin mimarisine, bilinmeyen yönlerine dair birçok hususun yeniden ele alınmasını sağlayacak. Daha düzenli, sistematik, faydalı, günümüze kadar bilinenleri değiştirebilecek tarzda çalışmalar, yeni araştırmalara yöneltecektir, bizi. Bu ancak, daima üzerinde durduğumuz Şehir Araştırmaları Merkezi’nin işlerlik kazanmasına bağlıdır. Bu hususta yetkililerden destek bekleyişimizde yorgunluk emarelerini taşıdığımızı ilk kez belirtirken, bir çok alanda bilinen doğruların artık yanlış olduğunu da bu kareler göstermektedir. Bu karelerin kaynağını merak edenimiz elbette olmuştur. Belki bu karelerden yola çıkarak diğer şehirlere de ulaşmak mümkün olur.

90445---0011

 

779-23---0001

 

779-73---0105

Bu yazı toplam 996 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim