• İstanbul 16 °C
  • Ankara 19 °C
  • İzmir 23 °C
  • Konya 14 °C
  • Sakarya 15 °C
  • Şanlıurfa 19 °C
  • Trabzon 29 °C
  • Gaziantep 13 °C
  • Bolu 12 °C
  • Bursa 15 °C

Faruk Aksoy'dan: ‘Ayasofya cami olsa ağaçlar kurur mu?’

Faruk Aksoy'dan: ‘Ayasofya cami olsa ağaçlar kurur mu?’
Olayı bir de şu açıdan düşünün; “Validebağ’da cami yapılmasına karşıyız, çünkü cami ile oluşacak ortam, Cumhuriyetle birlikte ‘gericiliğe ve karanlığa karşı’ verdiğimiz savaşın karşı cephesine birey yetiştirecektir.

“Kıyasla bakalım, kimin niyeti söylemini daha çok yansıtıyor?” derseniz, yıllar yıllar önce “Taksim’e cami yapılması” fikri tartışılırken, ne ağaçtan, ne kuştan, ne böcekten bahseden vardı.

O’ zaman, Orducu Sosyalistlerin at oynattığı devlet, ki böyle giderse yine aynı senaryoyu göreceğiz, bütün kurumlarıyla, bu tartışmayı cezalandırmıştı.

Hatta Erbakan Hoca’nın, siyasi idamı için toplumun hafızasına kazınan en önemli söylem “Laik Cumhuriyetin kalbi Taksim’e, cami yapmak isteyenler, en ağır cezayı almalılar” söylemiydi ve ısrarla da vurgulanmıştı.

On beş yılda çok şey değişti.

Şimdi, devletin polisi, Validebağ’da, cami inşaatını başlatmak isteyenlerin tarafında görünüyor lakin cami yapmak isteyenlerin uğradığı ‘ahlaki erozyonu’ ne kalkanıyla, ne silahıyla ne de tomasıyla tamir edemiyor.

Düşünebiliyor musunuz, aslında sizin imanınıza, inancınıza kastedenlerin gerekçeleri, sizin zaaflarınızla güçleniyor ve esas amaç gizlenerek müthiş bir dirence dönüşüyor.

Hepi topu, kırk elli insanın eylemine, gerekli şiddette sivil itiraz yükseltilemiyor, neden acaba?

Bunu soruyorum işte, bu coğrafyada 1839’dan bu yana, sürekli tokatlanan Müslüman ahali, nasıl oldu da, Gezi’den bu yana, psikolojik üstünlüğünü ve haklılığını kaybetti?

Müslümanların “dürüst insanlar” olduğu gerçeğini, kim, hangi hatasıyla, bu vampirlerin eline koz olarak verdi?

Yahya Kemal, Tevhid-i Efkar Gazetesi’nde, 1922 yılında “Ezansız Semtler” başlığı ile bir yazı kaleme aldı.

Şöyle diyordu, büyük şair;

“Biz, bugünün Türkleri, bilakis Şişli, Nişantaşı, Kadıköy, Moda gibi küçücük bir şehri andıran yerlere yerleştik, fakat o’ yerler Müslüman ruhundan ari, çorak ve kurudur. Bir Üsküdar’a bakınız, bir de Kadıköyü’ne, Üsküdar’ın yanında Kadıköy, Tatavla’yı (Kurtuluş) andırır.”

Beyatlı’nın satırlarına bakılırsa, zaman, insanı ‘iki, hatta üç yüzlü’ olmaya zorluyor bazen.

1922’de, semtlerin dini ve kültürel yapısından kaynaklanan farklılıkları, Türklük ve İslamlık adına büyük bir tehlike olarak gören şair, bir dönem sonra, Kemalist düzenin içinde ‘hem ağlarım hem giderim’ edasıyla, Batı’nın tesirinden ve ağırlığından bahseder olmuştur.

Hatta aynı yazının son paragrafında, geleceğe yönelik endişelerini özetlerken de şunları söylediği halde;

“Biz ki, minareler ve ağaçlar arasında ezan seslerini işiterek büyüdük. O’ mübarek muhitten çok sonra ayrıldık. Biz, böyle bir sabah namazında aynı yere tekrar dönebiliriz. Fakat minaresiz ve ezansız semtlerde doğan, Frenk terbiyesiyle yetişen Türk çocukları, dönecekleri yeri hatırlamayacaklar.”

Ben de, naçizane diyorum ki;

Hiç olmazsa, geriye dönmek için ruhumuzda sakladığımız ‘ağaç ve minare’ hayalimizi, şu mübarek İstanbul’un, her köşesine betondan kaleler yaparak, etrafı talan ederek, olur olmaz imar sahaları açarak öldürmeyelim.

Herkes, çok iyi biliyor ki, Validebağ’a itiraz edenlerin büyük bir kısmı, muhteşem Süleymaniye’den çıkan ezandan da rahatsızlar.

Bu devir, minareyi çalanın değil, minareyi yapanın kılıf hazırladığı bir devre dönüştü maalesef.

İşte o’ minarenin varlığından tiksinenler de, kılıf imalathanesini bahane edip, birden bire  “masum direnişçiler” haline geliyorlar.

Gerçekten başım çatlıyor artık.

Siz de, Allah rızası için, çekirdek çıtlamayı bırakın!

Adam gibi adamlarla meseleleri tartışın, doğru, temiz ve zeki insanları, toplumun önüne çıkarın.

Bakıyorum da bir kişi çıkıp, şu Validebağ hadisesini, Ayasofya kozuyla, terse yatıramıyor.

“Kim ki, Ayasofya’nın, tekrar camiye dönüştürülmesiyle, Validebağ’a cami yapılmasına aynı anda karşı çıkıyor, işte o’ kişinin çevre isyanı, kartondan kaplanların kükremesini andırıyor.” diyemiyor.

Keşke diyebilse, keşke…

04.11.2014 Milat Gazetesi

Bu haber toplam 909 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim