• İstanbul 19 °C
  • Ankara 17 °C

GAZETEYE KÜLTÜR SANAT SAYFASI HAZIRLAMAK!..

M. Ali ABAKAY

 

Gençlik yıllarımızdan gelen alışkanlığı terk etmek oldukça kolay değil. Her elimize geçen gazeteden dikkatimizi çeken haberleri, gazete adını ve tarihini habere zarar vermeyecek şekilde not düşer, arşivlerdik, dosya halinde. Dosya dediğimiz, telli dosya. 

 

Biriktirdiğimiz haberler, arttıkça klasörle tanıştık. Klasör, ilçede bulunması zor bir nesne. Zabıt Katibi Lokanta Müşterimizden babamın ricasıyla sert kartondan birkaç klasör sahibi olduk. Dosyaları bir arada tutmanın kolaylığına erişince bu merak başını aldı, yürüdü.

 

İlçeye gazete ikindiye doğru gelirdi. Abone dışında gazete bulmak mümkün değildi. Hem gazeteler, üzeri fiyatın fazlasına verilirdi. Bir gazeteyi alan, farklı havalara girerdi. Haberleri gazeteden takip etmek, başkasının gazeteyi sizden rica ederek alması ve verirken teşekkür söz konusu idi. Bazen geciken gazeteler, ertesi gün ulaşırdı, bayiye. Bayi, dediğimiz ilçenin en büyük bakkalı, şimdikinin markete karşı kahramanca duran bakkalı konumunda değil, derme-çatma bir büfe hali.

 

Gazetelerin hoşumuza giden tarafı, daima kültür-sanat sayfaları olmuştur. Bahse konu olan gazetelere ilişkin merakımız, en azından kırk beş sene önceye dayanır. O dönemden bu güne biriktirdiğim gazete sayfaları tertemiz durmaktadır, kimi kupürler dahil.

 

Ev taşımalarında, kutulara konulan öncelikli yangından kurtarılacak belgelerdir, adeta. Yeni Devir Gazetesi’nde ilk yayınlanan hikâyem, diğer gazetelere gönderdiğim yazılar… Ödül aldığım ilk şiirim ve kimi çalışmalar.

 

Okuduğumuz gazetelerin fasikül halinde verdiği ansiklopediler, kitapçılar şimdi antika mahiyetinde. Halka ve Olaylara Tercüman, dönemin en çok okunan gazetesi. Ancak, promosyon verirse alıyorduk.  Dünya Gazetesi’ni, Havadis’i o dönem hatırlarım. 

 

İlçede en sevindiğim durumlardan biri lokanta demeye bin şahit iş yerimize eski gazeteleri aylık olarak getiren Tapu Müdürü Zeki Beg, yaşını başını almış birisiydi. Yetmişine yakın saçı simsiyah, kulakları ağır işiten, daima okuyan, danışılan biri idi. 

 

1974 Kıbrıs Savaşı’nda Makarios’un hakkında söyledikleri sonunda ortaya çıkmış, EOKA’nın ne olduğunu küçük yaşta kendisinden dinlemiştim. Dil peltekliğimiz, menenjit hastalığından eser durumdu. Hoş, gazete okuya okuya, “Sivas ellerinde sazım çalınır/Çamlı beller bölük bölük bölünür” Türküsünü çığıra çığıra eksikliğimizi tamamladık.

 

Halen gazeteleri alırken kültür ve sanat sayfasından okumaya başlarım. Bu, bende vaz geçilmez hal almış. Neden ve niçin? Gazeteyi son sayfasından okuyanın spora merakı olduğu bilinir, üçüncü sayfa cinayet ve trafik kazaları haberlerini içine alır. Gazetenin sondan yaprağı haber devamdı, ikinci sayfası “Cemiyet Haberleri” adı altında magazin kokardı.  

 

Uzun zaman yerel gazetelerde yazan biri olarak, eleği duvara astıktan sonra köşe yazarlığı hevesimiz kalmadı. Zaten yerel gazetelerde yazmak, ücretsiz, hal-hatır işi. Gazete çıkaranı bir ücret takdim etmez, kolay kolay. Gazetenin hep battığını söyler de gazete bir türlü kapanmaz. Bu hikmeti anlayalı, gazeteler, anamız-bacımız olmuştur, hiçbir idarehaneye gitmemeye çalışırım.

 

Daha önce yazdığımız bir gazeteyi devralan dostumuz, matbaacı. Rica üzerine gazeteye her gün-günaşırı- kültür ve sanat sayfası hazırlamamı talep etti. Telefonla değil de yüz yüze konuşmayı uygun gördük. Müthiş yağmurla ceketimizi çamaşır makinesinde yıkamaya gerek duymadık, iş yerine gelişte. İki saat bekledik, randevu saatini aşalı, zaman. Gazetenin çiçeği burnunda sahibi gelince kelâm faslı başladı. Hangi şartlarda hazırlanacak, sayfa? Sayfada neler olmalı? Bir bir izah ettik. Sayfanın tirajı artırmayacağını, okuru öncelikle gazeteye bağlayacağını söyledik. Günde üç sayfalık farklı haberler, araştırmalar, köşe yazısı ve çalışmaları besleyen fotoğraflar.

 

Söz, emeğe gelince bir birimizi tartmaya başladık. İçimden geçen rakam, belli. Farklı odaya geçince muhattabım, gazeteyi yeni aldığını, borç içinde yüzdüğünü, altı ay sonra dolgun bir ücret vereceğini söyledi. İlk altı ayın aylık ücreti olarak 500-Beş Yüz TL verebileceğini, altı ay sonra bunun 800-Sekiz Yüz TL olacağını güler yüzle, izah etti. Amacının gazeteyi yaşatmak olduğunu, bunu el birliğiyle yapmalarının gerektiğini de ekledi.

 

Nihayetinde ticarî düşünen zihin karşısında hesaplamayı zatına ifade ettim. Her gün hazırlanacak, eşi-benzeri olmayan bir sayfa, konular-başlıklar vurucu, şehirde ses getirici çalışmalar ve teklif edilen meblağ.

 

Bizim ne kadar ücret istediğimiz sorulunca ağlamak mı lazım gülmek mi? Nihayetinde kendince onlarca irili-ufaklı kitaplar kaleme almış biri olarak, katkı sunmamın mümkün olmadığını izah ettim.

 

Eve gelişimizle bu eski dosyaları karıştırma merakım depreşti.

 

Gazetenin her gün hazırlanacak sayfasında farklı haberler olacak, araştırmalarımız-incelemelerimiz söz konusu olmalı. Bazı atlama haberlere imza atacağız.

 

Koskoca şehrin Valisi ne der, yazılanlara? Belediye Başkanı, Üniversite Rektörü, kimi kurumlarla kuruluşları karşınıza alacaksınız.

 

Günde üç-dört sayfa yazı hazırlamakla iş bitmeyecek, dizgisi şart, fotoğrafları gerekli. Elinizde makine, fotoğraf çekmeniz şart, haftada bir iki gün.

 

İşittiklerimin, duyduklarımın tümüyle bir kabus olmadığına bana şahit olarak su çeken ayakkabım, ıslanan ve suyu içine çeken paltom yetiyordu.

 

Bu şehirde ve de diğer şehirlerde yerel gazetelerin nasıl çıktığını bilen biri olarak, evde kendime gelince okuduğumuz kimi ulusal gazetelerde yer alan kültür ve sanat sayfalarının nasıl hazırlandığını düşündüm.

 

Şu anda çıkmakta olan bir ulusal gazetenin kültür ve sanat sayfası sorumlusu, kimi yazılarımızı okuduğunu, haftada bir yazı yazma teklifinde bulunduğunu belirtti. Aradan geçmiş zaman, neredeyse dört seneyi buldu. Bu yazmanın karşılığında tanınan bir kişi olacağımı ifade ederek, bu işte gönüllü olmanın esas olduğunu belirtti.

 

Sahi bir gazetede emek vererek oluşturduğunuz yazılarınız, yaptığınız araştırmalarınız hep böyle gönüllülük esasına mı dayanır?

 

Bizim camiamızda daha önce “Çocuğun gazeteci olmuş!” dense kötü yola düşen kadar ayıp bilinirdi. Şimdiki gazeteciler, karın tokluğuna çalışır görünüyor, asgari ücret ve sigorta.

 

Gazeteci olmanın insana verdiği hava, itibar farklı, elbette.

 

“Biri benim anneme benim gazetecilik yaptığımı sakın söylemesin.”

 

Ben, yıllardır gazetelerde yazmayı bırakmış biriyim. Hele kültür ve sanat sayfası editörlüğü, hazırlayıcısı olma, asla ve kat’a!..

 

Bu yazıyı kaleme alırken hem dünün tatlı nostaljisini yaşadım, bu güne bakarken hüzün dolu hem de yerel gazetelerin imkânsızlıklar içinde nasıl çaba harcadıklarını yaşadım.

 

Ben, ayağıma gelen kısmeti teptim, açıkçası. Verilen maaşın az olup olmaması önemli değildi. Birçok toplantıya katılacaksın, önemli kişilerle birlikte olacaksın.

 

Şimdi kültür ve sanat sayfası hazırlarsak, ulusal gazetelerden teklif gelir mi? Asgarî ücrete talim ve sigorta. Biz, gazetecilik yaptığımız yıllarda öğrenciydik, şimdi emekli adayıyız.

 

Emeklilikten sonra sanırım, yazmam dahilinde 1000-Bin TL aylığı hak etmiş olurum, gazete sahibim eğer belirlediğim fiyattan daha düşüğüne çalışan bulmamışsa.

Bu yazı toplam 937 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim