Osman Can şimdiye kadar yasama ve yargı konusunda boynumuz kıldan incedir deyip geçtiğimizi, son dönemde ise ciddi eleştirilerin yapıldığını, mahkemelerin meşruiyet sorgulamasına takıldığını ifade etti.
Sözlerine anayasanın bize ait olduğunu söyleyebilmemiz için vatandaşın işin içinde yer alması gerektiğini belirterek devam eden Doç. Dr. Osman Can, 1876 Anayasası’nın, yarısını ulemanın yarısını da bürokratların oluşturduğu on kişilik bir komisyon tarafından meydana getirildiğini, o yıllarda Fransa dışında diğer Avrupa anayasalarında da vatandaşın söz hakkının olmadığının altını çizdi.
1921 Anayasası’nın halka yakın bir anayasa olduğuna dikkat çeken Can, birinci mecliste değişik anlayışlara sahip, renkli bir kompozisyonun varlığına değindi.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yüz akı olarak o meclisin sayılabileceğini belirten Doç. Dr. Osman Can, savaş döneminde olmasına rağmen meclisin kendi yetkilerini kullanmasını bildiğini kaydetti.
Üniversitelerin 1960 darbesini tetiklediğini belirten Doç. Dr. Osman Can, 1924 Anayasası'nın 1925 Takriri Sükûn kanunu ile geçersiz kılındığını ifade etti.
Yargı sisteminin 1961 yılındaki yapılanmasının halkın kendi kaderi hakkında söz sahibi olacak kişileri belirleyebilmesinin önüne geçtiğini belirten Doç. Dr. Osman Can, halkın kontrol edebildiği nispette o bürokrasinin doğru bir bürokrasi olabileceğini söyledi.
Bu devlette bize ait bir şey olmadığını ifade eden Can, toplumun bu kurumlara rağmen kendi kaderini belirlemeye başladığını, Türkiye’nin eninde sonunda kendi anayasasını yapacağını, buna kimsenin karşı çıkamayacağını vurguladı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.