Hat Sanatkârı Hamid Aytaç’ın Vefat Yıldönümü

M. Ali ABAKAY

Harflerin bestekârı Hattat Hamid Aytaç, 18 Mayısta dünya değiştirmişti, 2002’de. Yoksulluğun ve ilgisizliğin İstanbul ortamında bir hanın yaşanacak hale elverişsiz mekânında, sanatını son yıllarına kadar sürdüren bu usta sanatkâr, hayatta iken değeri bilinmedi, çalışmaları vefatından sonra sarayları-konakları süsledi, yapılarda yer alan hatlarının kıymeti ölümünden sonra seslendirildi.

Diyarbekir’den küçük yaşta İstanbul’a giden bir çocuk ve hat uğruna adanan bir ömür. Kendi memleket sevdasını daima dile getiren ve şehri “Diyarbekir” şeklinde telaffuz eden bu mümtaz sanatkâr, hastanede birkaç vefalı talebesiyle son demini yaşadı.

Vefat ettikten sonra müteveffanın ismini açıklamalarında kullanmak, gündeme gelme yoluna kapı aralama huyunu terk etmeyenler, Hattat Hamid Aytaç’ı bu günlerde tekrar yâda getireceklerdir,  muhtemelen. Gazetelerde boy gösteren olacak, televizyon ekranlardan açıklamalara şahidlik edeceğiz.

Merhum Hamid Aytaç’ın hayat hikâyesini, çektiği sıkıntıları anlatmayacağız, yazdığı eserlerden bahsetmeyeceğiz. Kendisinin ustalığının karşısında el-pençe  duranların atölyesinden aşırdıkları belgelerle nasıl zenginleştiğini belirtmeyeceğiz. Doksanına merdiven dayayan ustayı istismar eden, kendisinden icazet alıp hattatlığa elindeki diplomayla başlayanlara sözümüz yok, bu yazımızda.

Usta Sanatkârın kabrinin uzun yıllar neden yapılmadığını sorgulamayacağız. Kimilerin mezarının kayıplara karışma ihtimaline değinen açıklamalara yer vermeyeceğiz. Hayatta iken ustalarının isminin gölgesinde nevş û nemâ olanların yaşlı-bî-çare bir ihtiyarı rahat bırakmadıklarını biliyoruz, bundan bahsetmeye de gerek görmüyoruz.

Bir insanın evladının olmayışı elbette üzücüdür. Lakin evladı yerine yetiştirdiği talebeleri dururken, bir hanın bakımsız, güneş almayan, hem evi hem atölyesi olan izbe, daracık mekânında kendi ihtiyacını karşılamaktan uzak yaşlı bir adamın hasta halini düşünmek, hala acı verir, insan olanın yüreğine.

Siz, yazdıklarıyla meşhur olacaksınız, elinizdeki icazetname ile söz sahibi olacaksınız ve size söz sahibi olan zatın içinde bulunduğu ortamdan kendisini daha rahat, yaşanabilir mekânda ömrünün son senelerini mutlu geçmesine dair icraatınız olmayacak.

Usta-çırak ilişkisine de değinmeyeceğiz, bazı isimler töhmet altında kalmasın diye.

Ardından söylenenleri, açıklamaları ciltler tutacak şekilde dosyalarken, hakkında yazılan kitapların tümünü edindim, kendisine olan saygımızdan, mesleğine olan hürmetten dolayı.

18 Mayıs, vefat yıl dönümü.

Vefat ederken sayısı dörde tamamlanamayan talebelerinden birini dinlemiştim, bir toplantıda. Hakkında kitap hazırlıkları yapan talebelerini dinlemiştim, sohbet ortamında.

Hakkında kitaplar kaleme alındı, vefatından sonra.

Bu eserlerin bazısını yayınlayan kurumlara baktım, kuş bakışıyla.

Hayret Üstada bir kitabın maliyeti kadar yardım edilmemiş, dünya ömrünün son durağında.

Cağaloğlu’na aç, perişan haliyle çıkan ve elinde tuttuğu hatları ucuza kapmak için zaman kollayan insanları da biliriz, açıklamalardan.

Bu usta sanatkâr dünya değiştirirken acıların girdabında boğuldu, ızdırab duydu, yaşamdan.

Tek başına terk edilmiş halde, bir hanın köşesinde şimdi övündüğümüz hatları, okuduğumuz Kur’an-ı Kerimleri yazan Hamid Aytaç Merhumu övsek ne olur?

O dönemi bilenler, yaşayanlar günümüzde bu sanatla iştigal edenlere dünden ibret alarak gerekli kolaylığı sağlıyor mu?

O dönemi bilenler, ellerindeki imkânlara göre bu sanatın yaşaması için çaba harcıyorlar mı?

Vefatının yıldönümlerinden birinde televizyon programı sunarken, bir talebesini misafir etmiştim. Doğduğu şehirde kendisini tanımalarına rağmen “Diyarbekirli” olduğunu bilmeyen isimlerle karşılaştım, sonraları. Doğrudur, ömrünün çoğunu değil, adeta hepsini İstanbul’da yaşamıştı, Hattat Hamid.

Şimdi İstanbul’un vefâ borcunu ödemesi var, kendisine, ödemesi gereken vefa semtinin isminden ibaret kalmasın.

Kendisine sorulmuş olsa ne derdi, talebeleri için?

Kendisine gereken yardım elini uzatmayanların vicdanı rahat mıdır, yazdığı hatlara bakıp övünürlerken?

Merhuma rahmet diliyoruz, sözü uzatmadan.

Rabbim, hizmetinin karşılığını ihsan etsin, katından.

O, bir görevliydi, kendi ifadesine göre.

Görevi bitti ve ayrıldı aramızdan.

Bu yazı toplam 645 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim