Ey Can!...Hayata dair söylenebilecek o kadar husus vardır ki bizden önce konuyu ele alanlara baktığımızda yazılanlardan ders çıkartılmamış olacak, hayata dair bizim de belirttiklerimiz, öncekilerin okunmadığı gibi, sınırlı sayıda insana ulaşacak.
Ey Can!.. Belki yazdıklarımıza muhalif biçimde tavır takınanlar, karşı çıkanlar olacak, hayatı tersinden okuyanlar, varoluşlarının gereği, karşı duruş sergileyecek, insanlığın içinde bulunduğu sıkıntıların sebebini sorgulamayacak, sadece dünya hayatlarına endeksli yaşamlarının güzel, rahat geçmesi için başka şeyler düşünmeyecek, ağlayanın, sızlayanın, açık bırakılanın, yaralananın, öldürülenin, zindanlarda işkencelerle imtihan edilenlerin, can-mal-namus güvenlikleri olmayanların sesini duymayacak, ahvalinden habersiz olmanın verdiği huzurla, kalem ehli birçok kimse dünyadaki sportif karşılaşmalarla, güzellik yarışmalarıyla, sinema eserleriyle, tiyatroyla, resimle, aşkla, meşkle uğraşmaya devam edecek, insanlığın içinde bulunduğu manzaraların dışında ismine “etik” dedikleri sadece kendi taraflarına yontukları meşguliyet ve toplumun-halkın neden kendilerini anlamadıkları konusunda, kendi insanını aşağılamaya, tahkir etmeye devam edecektir.
Ey Can!.. Belki bu yazıyı okumayanlar, anlattığımız hayatı tersinden okuyanların kendisi olacak. Bu hayatı tersinden okumayı adet edinenler, yeryüzünde çağdaş zalimlerin yaptıklarını siyasete yorumlayacak, mazlum insanların acılarını çağa ayak uyduramamakla bağdaştıracak, yaşanan yüzyılın inançtan soyutlandığını kabul etmeyenlerin yaşama haklarının olmadığını söyleyecek, tüm dünyanın mutlu bir azınlığın tahakkümü altında Heıdi’nin mutluluk oyunlarını oynamak zorunda kaldığına iman edecek ve söyledikleri yalanlarla buurnları Pinokyonun burnunu geçenleri hala efendileri bilmeye devam edecek.
Ey Can!.. Belki bu satırların yazarına verilecek bir mevkiî ve makam ile kaleminin söz söyleme gücü sınanacak, verilen dünya nimetlerine kapılan vicdan, tümüyle söylediklerinin doğru olmadığını belirtecek, kendilerini üzdüğü şahıslardan özür dileyecek, inançlarından sıyrılıp, dünyevî çarkın keskin dişlileri arasında öğütüldükçe kendisinin çağdaş normlara kavuştuğuna inandırılacak.
Ey Can!.. Belki, yaşamın çetin zorluklarına gücü yetmeyen bu kalem, kendi halinde çaresiz, kolu-kanadı kırık biçimde, inzivaya çekilecek, münzevî yaşama terk edilecek, vebalı muamelesi görecek, tecrid edilmesi yetmemiş gibi, ihanetle suçlanacak, topluma ve insanlığa karşı işlenen affedilmez suçlar kapsamında anlaşılamamanın verdiği yetmemiş gibi, eskinin parmaklıklı arabalarında şehrin caddelerinde teşhir edilen ve halkın taşladığı, hakaret ettiği savaş suçlusu-ihanetçi-işbirlikçi derecesine getirilecektir.
Ey Can!.. Belki anlattıklarımız bir hayal kapsamında ele alınır, “Kumda oynasın çocuk, avutsun kendisini” kavlince belirttiklerimiz, hayatı tersinden okuyanların demokrasya oyunları sebebiyle hoş görülür.
Ey Can!.. Belki bizi çağıran toprağın sesine uyarak geç gitmeyiz de sevinen olur, dünyadan ayrılmamıza, kimileri..
Ey Can!.. Belki kendimizi dev aynasında gören biz, kimsenin farkında değiliz. Bir kuyuya taş atıp, kırk akıllıyı rahatsız etmeyi kendimize mutluluk bilmekteyiz.
Ey Can!.. Belki iki yüz yıldır, kendi benliğine yabancı kılınmış, kılınmak istenen kimliğimiz, artık efendilerinin varlığına gerek bırakmamış, özüne dönmek isteyenlere karşı içten fethedilen kaleden itiraz sesleri ayyuka çıkar, “Demokrasya!… Demokrasya!..” diyerek beşerî nizamlarına karşı dimdik ayakta durup, “Demokrasya” dedikleri kendi tahakkümlerinin devamını sağlamak için en olmadık işleri ve işlemleri yerine getirirken, daima bizi kandıran, sadece kendi menfaati gereği dostluk bağlarını kuranların kin oklarını sadaklarından çıkartmamaları için sesi-soluğu keseriz. Sandıktan gelen kuvveti kabul etmeyenlerin değişmez hale getirdikleri ilkeler, yine boynumuzda “Demoklesin Kılıncı” gibi sallanacak, Mazlum Kızılderililerin Ülkesi’nde elinde aydınlık meşalesi taşıyan, gözleri kapalı, adalet tanrıçası, denizin ortasında yalnızlığa esir bırakılacaktır. Kalkan ve inen eller, Mazlum Milletlerin acılarının sürekliğine işaret edecek, dünyayı beşli çete ile yönetenler, bu hakkı kimlerden aldıklarını, kimin bu hakkı kendilerine verdiklerini açıklamayacak, dünyanın gözleri önünde sadece kendi menfaatlerine göre hareket etmenin globalleşme tuzağı olduğunu, adaletin, hakkın, doğruluğun, iyiliğin, barışın, mutluluğu yaşamanın sadece ve sadece tekellerinde olduğu, çekilen suyun karayı meydana çıkartması misali gerçeğin kendisi olarak ortada kalacaktır.
Ey Can!.. Belki Mazlum Milletlerin tarih sahnesindeki yenilgi üstüne yenilgilerin zaferle yer değiştirmesi karşısında, bilinen bu hayat tersten okunur, zulüm ile abâd olunmayacağı, teknolojinin kapılarında köpekleri bilinen güçlerin kemalleri sonraki zevallerinin müjdesi olur.
Ey Can!.. Belki yeniden güçlenen ve kendisine karşı çıkanların, doğruluktan ve haktan yana olanların yeniden toparladıkları güçlerinin dağıtılıp, zayıflatılacağı ve dünyanın elli sene daha zulmü kendi var oluşlarının gereği bilenlerin asrı olacaktır, 22. Yüzyıl.
Ey Can!.. Belki otuz-kırk seneyi görmeyeceğiz. Fakat hayatı tersinden okuyanlara dair tersliğimiz, çocuklarımıza, torunlarımıza bırakabileceğimiz en güzel miras olabilir; belki!..
01.10.2013
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.