• İstanbul 18 °C
  • Ankara 28 °C

Huzur

Huzur
‘‘Biz bir taraftan bir medeniyet ve kültür buhranı içindeyiz; diğer taraftan bir iktisadî reforma ihtiyacımız var. Yeniye başından itibaren bizim olmadığı için şüphe ile, eskiye eski olduğu için işe yaramaz gözüyle bakıyoruz.’’

Hakkında yüzlerce kitap ve makale yazılan Ahmet Hamdi Tanpınar, edebiyatın birçok türünde verdiği eserleriyle, sanatkar kişiliğiyle, gerek eğitmenliği gerekse şairliğiyle Türk edebiyatının ve Türk düşünce sahasının en önemli isimlerinden biri olmuştur.

Tanpınar’ın Cumhuriyet gazetesi tarafından tefrika edilen romanı ‘’Huzur’’ birçok eserinde de önemli bir mesele olarak ele alınan Doğu-Batı meselesini irdeleyen sorgulayan ve bakış açısı kazandıran bir romandır. Tanpınar daha romanın adıyla ilk tezatlığı yapmıştır. Adı ‘’Huzur’’ olan bu roman Berna Moran’ın dediği gibi bir huzursuzluğun romanıdır.

Tanpınar, romanı dört bölüme ayırmış ve bu bölümlere karakterlerin isimlerini vermiştir. Bu isimler sırasıyla İhsan, Nuran, Suat ve Mümtaz’dır. Yazar birinci ve dördüncü bölümlerde bir günlük zaman dilimini anlatır ve bu zaman İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasından bir gün öncesidir. İkinci bölüm ‘’Nuran’’ ve üçüncü bölüm ‘’Suat’’ yazarın bir yıl öncesine giderek geçmişteki olayları aktüel zamana bağladığı kısımlardır.

Romanın birinci bölümünde Mümtaz’ın nasıl bir çocukluk geçirdiğine, hayatının ve kişiliğinin oluşmasında etkisi olan olaylara yer yer değinilmiştir. Amcasının oğlu İhsan’ın hastalığının ilerlemesi sebebiyle işleri ile Mümtaz ilgilenmekte iken İclal ve Muazzez’e rastlaması ve İclal’in Nuran’ın eski eşi Fahir ile barıştığını, İzmir’de nikâhlarının gerçekleşeceğini haber vermesiyle birinci bölüm biter. Mümtaz’ın buhranlı hali Mümtaz’la birlikte bulunduğu tüm mekanlara da sirayet eder. İkinci Dünya Savaşı’nın hazırlıkları İstanbul’un genel görünümünde hissedilmeye başlamıştır. “Hakikatte harbin patlamak üzere olduğuna emindi. Dünya gömlek değiştireceği zaman hadiseler sakınılmaz olur .Albert Sorel’in bu cümlesini, son yılların vaziyetini daima beraber konuştukları İhsan sık sık tekrarlardı.”(s.17)

İkinci bölüm, Mümtaz ile Nuran’ın Ada vapurunda tanışmasıyla başlar. Mümtaz, Nuran’ın kültürel birikiminden, Türkçeyi güzel kullanmasından, musiki ve edebiyat birikiminden, İstanbullu olmasından çok etkilenir ve her geçen gün Nuran ile birbirlerine daha sıkı bağlanırlar. Nuran’la kocası Fahir mesut olmayan bir evlilik yapmışlardır, hiçbir zaman ruhen bütünlük kuramamışlardır. “Karısının sessiz yumuşak ve kendi âlemine gömülmüş hayatını daima yadırgamıştı. Fahir’e göre Nuran ruhen tembeldi. Hakikatte ise kadın yeni sene bu yarı uyku hayatından onun kendisini uyandırmasını beklemişti.”(s.74)  

Romanın üçüncü bölümü fikirsel tartışmaların en yoğun yaşandığı bölümdür. Şark-Garp, varlık-yokluk, sosyal meseleler, kimlik arayışı ve aynı zamanda musikinin en yoğun hissedildiği bölümdür. Tanpınar, romanın bu bölümünde kısmen sanatkar üslubunu arka plana atar. Yoğun tartışmaların yaşandığı bu bölümde huzursuz Cumhuriyet aydınları, mazi ile bulunduğumuz noktanın nasıl birleştirilmesi gerektiği üzerine tartışırlar.

“Bir imparatorluğun tasfiyesinden doğduk. Bu İmparatorluk eski bir çiftçi imparatorluğuydu. Hâlâ onun iktisadi şartları içinde bocalıyoruz. Nüfusumuzun yarısından fazlası istihsale açılmamış. Müstahsil olan da faydalı şekilde yapamıyor. Sadece çalışıyor, emek sarf ediyor. Fakat insan beyhude çalışırsa çabuk yorulur.”(s.247)

Özellikle günümüzde eğitim sistemimizde  yaşanan problemin, romanda ilerde yaşanılacak olumsuzluklar olarak söylenilmesi dikkat çekicidir. “Bu kadro dolduğu gün ne yapacağız? Çocuklarımızı muayyen yaşlara kadar okutmayı âdet edindik. Bu çok güzel bir şey! Fakat günün birinde bu mektepler sadece işsiz adam çıkaracak, bir yığın yarı münevver hayatı kaplayacak… O zaman ne olacak? Kriz…”(S.248)

Dördüncü bölümde zaman tekrar birinci bölümdeki güncel zamandır. Mümtaz, Nuran ile kavuşamamanın, Suat’ı kaybetmenin ve İhsan’ın hastalığının ilerlemesinin etkisiyle Suat’ın hayaliyle mücadele içine girer. Kendini bu sanrılardan kurtaramaz ve sonunda yere düşer. Yüzü gözü kan içinde uyandığında kendini evin merdivenlerine atar. İkinci Dünya Savaşı başlamıştır.

Huzur’da romanın başından beri ön planda olan karakter Mümtaz’dır. Otobiyografik unsurlar içeren romanda Mümtaz, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın kendisidir. Birçok edebiyat eleştirmenimize göre İhsan Yahya Kemal’dir. Tanpınar’ın yakın çevresi tarafından Nuran’ın, Tanpınar’ın bir dönem  yaşantısında yer alan biri olduğu söylenmektedir. Mümtaz’ın çocukken yaşadığı travmalar onun hayatının her döneminde etkisini göstermiştir. Küçük yaştan itibaren vuku bulan tabiat ilgisini, yazar romana ilmik ilmik işlemiştir. Mümtaz’ın amcasının oğlu İhsan ve  Macide çiftinin evinde kalmaya başladıktan sonra fikirsel hayatı oluşmaya başlamıştır. Sanat, musiki ,şiir, felsefe gibi alanlarda bilgi ve birikim sahibi olmuştur. Güzellik algısı ön plana çıkmıştır. “Bende İhsan’ın tesiri büyüktür. Asıl hocam odur. Onun sayesinde o kadar az yoruldum ki… İhsan’ın en güzel tarafı, insan için yolları kısaltmayı bilmesidir.’’(s.187)

Son sözü yine Tanpınar’a bırakmadan önce Tanpınar’ı saygıyla anıyor, ardından bıraktığı muhteşem eserleri için minnet duyuyorum. Ne mutlu Tanpınar’ın hülyasını görebilenlere.

Ahmet Hamdi Tanpınar, Huzur, Dergah Yayınları, 13. Basım, İstanbul, 2004

Burak Aslantepe

Bu haber toplam 4462 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim