• İstanbul 21 °C
  • Ankara 24 °C

III. Ahlâk Şurası Başladı

III. Ahlâk Şurası Başladı
Eğitim-Bir-Sen ve Türkiye Yazarlar Birliği’nin Mehmet Akif İnan anısına müştereken düzenlediği Ahlak Şûrası Ankara Bera Otel’de dün başladı.

Türkiye Yazarlar Birliği’nin ilkini 2009’da yılında İstanbul’da düzenlediği Ahlâk Şûralarının üçüncüsü 21-23 Kasım tarihleri arasında yapılacak. Şuraya üç gün boyunca 34 değerli ilim ve fikir adamı katılacak.

21 Kasım Cuma sabahlaksura3kazmahı yapılan açılışla başlayan şûraya yazar, eğitimci, siyasetçi çevresinden büyük bir ilgi söz konusuydu.


Cuma sabahı 09:30’da açılış ve protokol konuşmaları ile başlayan şurada şura koordinatörlüğü adına Musa Kazım Arıcan ilk konuşmayı yaptı. Konuşmasında şuranın konusu olan ahlakın da eğitimin de her çağın insanlarının meselesi olduğunu, bu nedenle de üzerlerine düşen görevi yapmak adına bu şurayı topladıklarını söyledi. En temel problemlerimizden olan eğitim konusunda Türkiye’nin bir retorasyona ihtiyacı var mıdır?, Yeni Türkiye’de eğitim acaba ne kadar öncelikli meseledir? gibi soruların cevaplanması gerektiğini ifade eden Arıcan, eğitimin beden ahlakın ruh olduğunu söyledi. “Ruhsuz beden cesetten ibarettir. Bir süre sonra kokuşur. Aynı şekilde ahlaktan yoksun eğitim de ruhsuz beden gibidir.” dedi. “Eğitimle yeniden dirilmeliyiz” diyen Arıcan, eğitimde ihtiyacımızın yeni bir ruh olduğunu söyledi.


ahlaksura3hicabiTürkiye Yazarlar Birliği adına konuşan Başkan Prof. Dr. Hicabi Kırlangıç, şûrayı, “Büyük şair ve eğitimci Mehmet Akif İnan Ağabeyimizin aziz hatırasına ithafen ve kurucusu olduğu Eğitim-Bir-Sen’in himaye ve ev sahipliğinde “Eğitim ve Ahlâk” başlığıyla gerçekleştiriyoruz” dedi ve şöyle konuştu: “Bu vesileyle Akif İnan üstadımızı rahmet ve özlemle yad ediyorum. Rabbim, yaptığı güzel hizmetlerin mükâfatını kat kat versin ve aziz ruhuna rahmetiyle muamele buyursun. Onun izinden giden eğitim neferlerini de tevfikiyle desteklesin. Bu vesileyle, bu şûranın gerçekleşmesi için elini elimizle birleştiren, bizi cesaretlendiren, bu çalışmanın gerçekleşmesi için gereken bütün maddi ve manevi kaynaklarını seferber eden Memur-Sen Konfederasyonu’nun ve Eğitim-Bir-Sen’in çok kıymetli başkanı Sayın Ahmet Gündoğdu Beyefendiye Türkiye Yazarlar Birliği adına şükranlarımı sunuyorum. Katkı ve himayeleri olmasaydı böyle görkemli bir şûra toplanmayacaktı.” Kırlangıç ayrıca rahatsızlığı dolayısı ile şuraya katılamayan Şeref Başkanı Mehmet Doğan’ın gönderdiği konuşmanın bir kısmını okudu. Mehmet Doğan’ın şu sözlerini özet olarak anlattı: Bilgi insanları “bilge” yapar mı? Elbette bilgisiz bilge olmaz, fakat hakikat bilginin ötesindedir, öyle olmasa idi, bilgelikte bilgisayarların eline su dökemezdik!

Bilgelik “irfan”ı, “hikmet sahibi olmayı” gerektirir.

Eskiden ârif derdik, hakîm derdik. Ârif irfan sahibi, hakîm hikmet sahibi...

Ârifi, irfanı, hikmeti... sözlüklerimizden attık. Bunların kavram alanları boşlukta kaldı. Yerine konulan kelimeler bu kavramları karşılamaya yetmedi. Bu mesele öncelikle “eğitim” alanında dikkati çekmeliydi. Zengin maarif kelimesinin yerine terbiye karşılığı uydurulan “eğitim” konuldu. Şu anda eğitim, alanının bütün kelimelerine karşılık olarak kullanılıyor:Maarif, terbiye, talim, tedris, tedrisat, tahsil...

Her bir kelimenin mânası, medlulü farklı, ama birbiriyle ilişkili idi. Bugün bilhassa talim ve terbiye kelimeleri sadece Bakanlığın bir kurumunun adında yer alıyor. Mânaları artık pek bilinmeyen bu kelimelerden terbiye işte bugünkü toplantımızın konusu.

Öğrenerek zekâmızı geliştirirken, hareketlerimizin mutlaka bir ahlâkî değeri olması gerektiğini unutmamalıyız. Bu yüzden öğretim sistemi öğretme yanında etkili bir terbiye cihazı da olmalıdır. Bilgili nesiller yetiştirmek, aynı zamanda ahlâklı, yüksek karakterli nesiller yetiştirmek anlamına gelmelidir.

İnsanın ahlâkî hareketi, mevcut yapı içinde isyan gibi görünse bile, sonsuzluğun iradesine bağlılıktan başka bir şey değildir.

“Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım.”

Büyük Âkif böyle söylüyor…

Bugünün manzarası şu: Hayatla çabucak barıştık; konfora, rahata, lükse, iktidara alıştık. İçimizdeki sonsuz ahlâkiliğin asıl düşmanı bunlardır. Bugün ahlâklı olmayı güçleştiren, ahlâksız olmayı kolaylaştıran çevre şartlarının baskısı altında yaşıyoruz. İrademizi sonsuzluğun iradesi ile birleştirmek ve öylece doğru olanı, ahlâkî olanı istemek ve yapmak…

Burada Nureddin Topçu’nun “Öğrenmek zekânın, yapmak ahlâkın işidir…”sözünü hatırlayalım. O büyük ahlâkçı şöyle diyor:

“Ahlâk insanın her an yaşadığı bir gerçekliktir. Hareketlerimizin ilmi demek olan ahlâk bilgisi lisenin bütün sınıflarında, her sınıfın seviyesi ölçüsünde olarak tenkit ve münakaşalı bir şekilde okutulabilir. Her Rönesans hareketinde olduğu gibi, lise öğretiminde de fizikten ahlâka doğru cesaretle yükselelim.”

Tek kanatlı, sadece öğretime dayanan Millî eğitim, işin terbiye kısmını, ahlâk yönünü ihmal etti. 20. yüzyılın Türkiyesi, öğretimi pozitivizm-pragmatizm çerçevesinde düzenledi ve ahlâkı dinle ilişkili sayarak dışladı. Hatta diyebiliriz ki, ahlakîlik değil, gayri ahlakîlik, immoralizm öne çıkarıldı.

Bugün Türkiye’nin yaşadığı problemler, her alanda ahlâkî kaygının fiillerimizden dışlanmasıyla ilgili. En başta şahsî çıkarını toplumun, milletin önüne geçiren yaygın bir anlayışla karşı karşıyayız. Eğitim sistemimiz de öğrencilere “geleceğini kurtarmak” adına herkesin kendi gemisini kurtarması gerektiğini telkin ediyor.

Türkiye’yi bugün hiç bir iç ve dış düşman ahlâksızlık kadar tehdit etmiyor!

Geniş mânada ahlâkı, milletin binlerce yıl içinde süzüp getirdiği ahlâkı “negatif bir değerdir, pozitif ilimde yeri yoktur” diye dışlarsanız, sırf kanunlarla, polis zoruyla insan ve toplum ilişkilerini temin etmeye çalışırsanız, sonuç bu olur.

Ahlâkilik, insanda bir aşkınlık meydana getirir. Gayri ahlâkilik ise, insanlık kaybıyla eşdeğerdir. Toplu yaşamak, ahlâkı zorunlu kılar. Hukuk sosyal zaruretlerden doğar, ahlâk ferdî vicdanlarda oluşur. Hukuk sosyal realiteyi düzenler, ahlâk ideali araştırır. Hukuk cezalandırır, ahlâk vicdani sorumluluk yükler. Hukukun müeyyidesi maddidir, ahlâkın manevî. Hukuk kanunlara dayanır, teşkilatı vardır, ahlâkın yoktur. Ahlâk hukuktan kapsayıcıdır.

Ahlâk meselesinin kaynağında sorumluluk var. Ahlâk sistemleri, mesuliyeti umumiyetle fena hareketlerden kendimizi korumaya yarayan bir kuvvet olarak görüyorlar, oysa sorumluluk harekete geçirici kuvvettir.

Günümüzde Milli Eğitim devasa bir bilgilendirme-öğretme cihazı olarak görülüyor. Bilgi, yüksek öğretime geçme veya geleceğe yönelik sonuçlara varma konusunda tek ölçü gibi algılanıyor. Elbette, sistemli bilgi, örgün öğretim kurumları eliyle verilir. Yetişen nesillerin, yani geleceğimizin yozlaşmalardan korunması için atılması gereken adımlar var. Maarifimizin çocuklarımızı fizikten ahlâka yükseltecek şekilde ıslahının zamanı geldi de geçiyor...


ahlaksura3gndogduEğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu ise eğitim-ahlak ilişkisinde en önemli unsurun, müfredatın, eğitim araçlarının, eğitim ortamının ahlaki duyarlılık içermesi olduğunu ifade ederek, “Müfredatın içeriği, sadece ahlak kurallarını öğretmekle, ahlak konusunda bilgi vermekle sınırlı tutulmamalıdır. Bilgiye dayalı ahlakçılık yerine eyleme dayalı ahlaklılık esas alınmalıdır” dedi.

 

Öncelikle ‘ahlak’ kavramını tanımlamaları gerektiğini vurgulayan Gündoğdu, “Ahlaka ilişkin sayısız ve birbirinden farklı tanım arasından bir tercihte bulunalım ve ahlakı, ‘insanın iyi veya kötü olarak vasıflandırılmasına yol açan manevi nitelikleri, huyları ve bunların etkisiyle ortaya koyduğu iradeli davranışların bütünüdür’ şeklinde tanımlayalım. Tanımdan da anlaşılacağı üzere ahlak binasının iyi/güzel ahlak ya da kötü/çirkin ahlak olmak üzere iki kapısı var. Şüphesiz bizim hedefimiz,  iyi/güzel ahlak kapısından girmek ve güzel ahlakla inşa olmaktır. Güzel ahlak, iyi insana; iyi insan, huzurlu topluma; huzurlu toplumsa barış ve adaletin hâkim olduğu dünyaya ulaşmanın olmazsa olmazıdır. Peki, ‘iyi insan’ inşası için gereken güzel ahlakı nereden ve nasıl edineceğiz. Hangi kaynağı referans alacağız, kimi ya da kimleri örnek alacağız? Bunu başaran bireyler ve toplumlar, nasıl bir yol izlediler? Bizim inancımız, medeniyetimiz, ‘imanlı insan ya da mümin, güzel ahlaklı insandır, iyi insandır’ hükmüne caridir. Esasen bütün semavi dinlerin özü ‘iyi insanı, güzel ahlaka sahip insanı inşa etmektir.’ Bu nedenle güzel ahlaka sahip olmayı ya da ol(a)mamayı, imani ve insani açıdan önemli bir sorun olarak kabul etmek gerekir. Güzel ahlak tercihinin kişiyi aşan olumlu etkileri, kötü ahlak tercihinin kişiyle sınırlı kalmayan olumsuz yansımaları mutlaka olacaktır. Evimizde, sokağımızda, mahallemizde, ilçemizde, ilimizde, ülkemizde ve dünyada, bizi mutlu eden ne varsa güzel ahlakın ya da mutsuz eden her ne varsa çirkin ahlakın birer yansımasıdır. Bu anlamda, güzel ahlakı kazanmak ve kazandırmak noktasında tavrı, mücadelesi, eylemi ve çabası olmayanların dünyanın mevcut düzenine ve farklı yerlerindeki zulümlere pasif iştirakçi olarak katkı sunduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Daha genel ifadeyle ‘dünyanın çivisi çıkmış’ siteminde bulunmaya hakkınız olması adına, yerinden çıkan o çiviyi tekrar yerine çakmak için gereken çekicin güzel ahlak olduğunu idrak etmeniz ve çekici elinize alıp o çivinin yerine çakılmasına katkı sunmanız gerekir” şeklinde konuştu.

 

Milli Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürü Nazif Yılmaz, eğitimin ana gayesinin ahlak olduğunu söyleyerek, günümüzde karakter eğitiminin ötelendiğini, yerine kariyer merkezli bir anlayışın yaygınlaştığını kaydetti. Ana okuldan başlayarak, ortaöğretim, lise döneminde ahlaki eğitimin verilmesinin önemini vurgulayan Yılmaz, ancak bunun ders gibi değil hayata yansıyacak şekilde verilmesi gerektiğini bildirdi.

 

Yüksek Öğretim Kurulu Yürütme Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mehmet Şişman, “Felsefenin temel alanlarından birisi ahlaktır. Türkiye’de de dönem dönem ahlak ile ilgili konular gündeme gelmektedir. Son dönemlerde de bu daha çok değerler eğitimi şeklinde olmaktadır. Ahlak ve değerler toplumun değerinde yer almaktadır. Türkiye’de eğitim bir üretim aracı olarak görülmüştür. Hangi alanda eksiklik varsa o alan müfredata konulmak suretiyle eksiklik giderilmeye çalışılmıştır. İnşallah şûra eğitim sistemimizin inşası için önemli sonuçları barındırır” şeklinde konuştu.

 

ahlaksura3halilŞûrada konuşan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakan Yardımcısı Halil Etyemez, entelektüel düşünce düzeyinin, bilimin problem çözüm teknikleri ve yüksek ahlak seviyesinin birleşmesiyle ortaya çıkacak hayat tarzının insanlığın bütün dertlerine deva olacağını belirterek, şunları kaydetti:

 

“Türkiye bütün dünyada bunu başarmaya aday tek ülkedir. Türkiye, bunu başararak ya insanlığın kurtuluş ümidi olacak ya da modem görüntüye bürünmüş bir ilkel hayat sürerek bütün insanlıkla birlikte belirsiz bir geleceğe doğru yürüyecektir. Bu süreçte temel olarak her bir çocuğumuzu, ülkemizin ve milletimizin geleceği açısından bir potansiyel olarak görüp hiçbirinin sınavlarda elenmediği, sıraya dizilmediği ve onları stratejik bir varlık olarak göreceğimiz bir yapıyı kurmamız gerekiyor. Kısaca kendine ve ülkesine güvenen, medeniyeti yeniden inşa etme yolunda farklı bir nesil yetiştirmek zorundayız. Hükümet olarak göreve geldiğimiz günden bu yana en çok önemi eğitime verdiğimiz gibi, bu alandan yaptığımız her çalışma ve icraat kendi medeniyetimizin kodlarıyla oluşturulan talim ve terbiyeye doğru atılmış önemli adımlardır. Bu bağlamda Şûra boyunca şu sorunun etraflıca ve derinlikli bir biçimde ele alınması ve tartışılması gerektiğini düşünüyorum. Medeniyet, insan, maarif ve mektep telakkimiz, talim ve terbiyenin neresindedir? Sonuç olarak modem eğitimin ve okulun açmazlarına dikkat çekerek ahlakın, eğitimin ve kendi medeniyet kodlarımızın bugünkü Şura'da etraflıca ele alınacak olmasını takdirle karşılıyorum. Şuranın ülkemize, milletimize, maarif ve eğitim dünyamıza faydalı olacağına canı gönülden inanıyorum.”

 

AK Parti Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi, sosyal restorasyonun çekirdeğinde gençlik ve eğitim sorunlarının bulunduğunu ifade ederek, “Şüphesiz bu sorunların en can alıcı ve yakıcı olanı da idrak ve idealden yoksun, ahlaki ilkelere sahip olmayan, elinde akıllı cep telefonları, aklında Twitter ve Facebook olan bir neslin geliyor olmasıdır. Sosyal restorasyon deyince yanlış anlaşılmasın, eski Türkiye'nin sosyal mühendisliği akla gelmesin. Biz, sosyal restorasyondan milletin isteklerine göre yönetimi, milletin daha çok söz sahibi olmasını anlıyoruz. Eski Türkiye'nin tek tip insan yetiştirme politikalarını reddediyoruz. Millet olarak, topyekûn yarınlarımıza sahip çıkmalı, Mevlana'nın, Hacı Bektaş-ı Veli'nin Saruhan Beyin ve Yunus'un hedefi ve özlemi olan bir toplum için çaba göstermeliyiz. Maddi mutluluk ve doygunluk ancak bir süre gider. Sonrasında bugün Avrupa'nın yaşadığı sosyal krizler ve tıkanıklıklar gelir. Onun için kökü mazide gözü atide olan bir gençlik için tarihi ve kültürel değerlerimizi gelecek nesillere aktarmalıyız” diye konuştu.


Açılış konuşmalarının ardından ilk oturumun başlaması adına öğle arası verildi. Sempozyum üç gün boyunca eğitim ve ahlak adına bir çok probleme yer verecek ve çözüm yolları önerecek.

B28tDW3CIAEgkQDB28v1duCIAAxzSj

B28yngtCYAA7NRTB28zNqUCUAAtwiy

B280q4jIUAEqvwgB280q4mIcAAMAkJ

B29IyL2CAAAIldT

Bu haber toplam 2341 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim