Bir zaman Japon Pasajı, gümrük dışı malların merkeziydi. Bu pasajda elektronikten diğer ev aletlerine kadar ne varsa bulmak mümkündü. Televizyon dahil istediğiniz eşyayı almanız mümkün olan pasajda, daima arananlar içinde kaçak çay vardı.
Kaçak çayın alındığı Çarşiyâ Şevutî’de arada bir tezgâh altı satışlar olduğu için her isteyen çay alamazdı. Çayı yakalatan, sermayenin üzerine soğuk su içerdi, bir de işin yok yasal açıdan mahkemelere git-gel sıkıntısı:
-Çay var?
-Yoh!..
-Meheme Abe selam söledi…
-Bekle… Beş Dakka sora köşedeki bakkaldan alırsan.
İlçeden şehre gelmenin sıkıntısını bilen bilir. Şimdiki gibi otobüsler yok, minibüsler yaygınlaşmamış. Köy konumunda olan Çınar’da taksilerle taşımacılık yapılıyor. Radyoevi’nde sımsıkı aramalar var. Canı çay, kaçak çay isteyen ne yaparsa yapsın, mutlaka bulacaktır:
-Çay dediğin demi tutunca yaprak kimi olmali…
Oldum olası Rize Çayı, şehir merkezinde tutulmadı. Biz, çay kuyruğu kadar sigara, yağ, tüp kuyruklarına da girmişiz, elektriğin olmadığı dönemde gazyağı kuyruğunda bulunmuşuz.
Tüpleri bir birbirine bağlayarak, sıra kavgası da yapmışız. Pirinç kuyruğunu da hatırlarız.
Nihayetinde çay kuyruğunda çayı aldıktan sonra şeker için kuyruk olmaz mı? Şeker olmadığı için kuru üzümde karar kılan, Erzurum-Elazığ civarında rengi esmere çalan sert şekeri de hatırlarız.
“Kaçak Çayın Tadında Diyarbekir Muhabbeti” başlığını yazıya seçerken, “Neler akla gelebilir? “ diye düşündük. Kuyrukların tarihe karıştığı ülkemizde, şimdi her şeyi her yerde bulmak mümkün. Parası olan için bu problem değil, mesele değil. Verdiğin zaman parasını, özel helikopter kaldırır, Ankara’ya, İstanbul’a gider, üç-dört saat içinde gidişini-gelişini tamamlarsınız.
Mübarek Kurban Bayramı, cumartesi… Siz, bayramda mutlaka sunulan yemeklerden sonra çay ikrâmıyla karşılaşırsınız. İstemeseniz bile, içme nezaketinde bulunursunuz.
Çinliler, Japonlar çay içmeden önce adeta tören havasında hazırlıklar yapar, çay içmeyi sanat haline getirirler, halen de. Bizde çay içme, hemen hemen her yemek sonrası bir durum. Başkası fincan kullanırken bizde ucuz çay bardakları… Başkası siyah çay, yeşil çay, ada çayı, bergamut çayı, tarçın çayı derken çay çeşidini yirmiye çıkartır, tabiî içeceklerden şifa umar. Biz, çay denince koyu çaydan vaz geçmeyiz, açık çay isteyene istihza dolu bakışlarla tebessüm edilir. Erkek dediğin kaçak çay içer, tütün içer.
Tütün de oldukça kallavî sarılır. En iyi tütün Lice-Licok ve Mardin-Gurs Tütünüdür, sonrasında elbette Adıyaman gelir.
Kaçak Çay, daha çok Seylanî adıyla makbulken, çayın yetiştirilmediği, ambalajlandığı Suriye ile Irak, sınırları itibariyle çayın bölgemize geliş noktalarıdır. Son dönemlerde meydana gelen, getirilen kargaşa ortamıyla birlikte çaya dair beklentiler, bu sefer diğer ülkelerden karşılanır oldu.
Arada bir gerek Tekel Çay İşletmeleri ve gerekse Özel İşletmeler, kaçak çay ayarında denemeler yapsa da tutulmuyor, sunulan ikrâm. Çayın kalitelisi ihracata ayrılırken, ikinci-üçüncü sınıf çayı içemiyoruz, bölge olarak.
Sallama tabir edilen poşet çayların da kaçağı çıktı, birkaç senedir. Bu lükse kaçtığı için bölgemizde değil, bölge dışında mecburiyetten kullanılır, oldu.
Çayı demlemenin sanat olduğunu bilmeyenimiz yoktur. Kömür ateşinde, çinko çaydanlıklarda demlenen çay, farklı olurdu.
Yaşlıların taze çay olmadan önlerine konulana, “Adana İşi” demesi, çaycıya ihtardı. Çay dediğin çiğ-hav olmamalı, demi kırılmalı. Herkesin içtiği bardak ayrı olduğu için, kadeh şaşırılmamalı. Kimi ince belli bardağı kimi altın yaldızlı bardaktan içer, bu bilinmeli. Dama oynanırken, içilen çay sayısını unutmamalı. Çay içen, daima bir eksik söyler, dezgeye düşülmemeli. Esnafa çay verilirken kapısının kenarlarından, elin yetişmediği yüksekliğe çizgi çekilmeli, şeker fazla bırakılmamalı, kıtlama için bilinmeli, bazen “Yegen hele biraz dem bırak” diyen hoş görülmeli, şeker istediğinde göze görünmemeli, bazen öğle ve özellikle ikindi namazına giden varsa para istenmemeli, bu namaza giden yaşlıların hesaplarını haram etmediği bilinmeli, kürsülerin ipi gevşedi mi çekilmeli, lastiği koptu mu değiştirilmeli, kürsünün iskeleti bozuldu mu kazaya sebebiyet vermeden tamiri yapılmalı… Hatta kömür ateşi, canlılığını kaybetmemesi için, üzeri cığcığa ile kapatılmalı, üzerine de kül bırakılmalı. Yere izmaritini atan olmasın diye tabaklar daima bulundurulmalı, sade gazoz, meyveli gazoz isteyen oldu mu bardağa bırakırken buzu attıktan sonra kalan buzun olduğu termosun ağzı kapatılmalı, hava almamalı.
Esnafa giden çayın bardağı kırılsa bile kaşığı unutulmamalı, su kadehlerini çalanlar varsa uyarılmalı, markacı hesabını iyi tutmalı, ocakçı ortalıkçıyı göz önünde tutmalı, akşamleyin kahveci kullanılan çay ile şeker hesabını yaparken en çok fire çayın onu geçmemesi lazım, bunu bilmeli.
Her çalışan gündeliğini ya da haftalığını alırken, teşekkür etmeli. Usta hastalandı mı hasılat, eksiksiz akşamları teslim edilmeli. Ramazan içinde gündüz kapalı olunsa bile belli sayıda kürsü kahve önüne atılmalı, iftarla beraber çay çıkmalı.
Su dağıtırken bardaklar çalkalanmalı, itirazlara karşı gelinmemeli.
Kışın ne kadar soğuk olsa bile her isteyenin dediği olmamalı. Odun atılırken tasarruf için sobanın çevresi açık olmalı. Gerektiğinde sobanın üzerinde su kaynamaya bırakılmalı, tüp ancak kömür bittiğinde, bulunmadığında devreye bırakılmalı.
Kahvecilik için denilebilecek çok şey var, aslında… Bilinen, tanınan kişiler geldiğinde masasına kim oturmuşsa çay bırakılmalı da bu göze çarpmayacak denli yapılmalı.
Seçim esnasında gelen varsa herkese çay verilmeli, hesap kalkar kalkmaz tahsil edilmeli.
Yabancı olan geldiyse daha bir dikkat edilmeli. Çünkü onun gördüğü, gideceği yerde anlatacağıdır, bu ihmale gelmez.
Kahve sadece kendisini taşıyana yapılmalı, limon ve sıcak sudan oluşan kant yapılırken limonun iyisi seçilmeli.
Toz içecek olan oraletin-lezzonun çakması alınmamalı, daha çok limon tuzu ilave edilerek, lezzeti farklılaştırmalı. İsteyen olursa mutlaka Kokulu Gelincik Çay olmalı.
Asabı bozuk olan varsa çayı beğenmeyebilir, masa altına dökebilir, ses edilmemeli, ceza olarak parası alınmamalı.
Çayevinde parasını düşüren, tabakasını unutan, çakmağını almayı akıl etmeyen varsa bulunan her şey emanete alınmalı.
Bardağın kirli olduğunu söyleyen varsa dinlenmeli, bardak tekrar yıkanmalı.
Siyah-beyaz televizyona kimse karışmamalı, her isteyen sesini açmamalı. Ses, herkesin duyacağı desibelde olmalı. Maçlar esnasında çay sık sık dolaştırılmalı, Muhammed Ali Clay’ın boks maçlarında kahve maç bitimine kadar açık tutulmalı.
18 Yaşını doldurmamış çocuklar, kahveye alınmamalı, asker–polis kontrolünde sıkıntı yaşanmamalı ve okuldan gelen öğretmenlerin kontrolünde öğrenciler, tuvalete tıkıştırılmamalı.
Kaçak Çayın Tadında Diyarbekir Muhabbeti… Yazacak çok şey var aslında. Bu yazıyı okuduktan sonra unutmayın. Bayramda size kaçak çay sunulduğunda ne olursunuz, geçmişte kalan güzel hatıraları tekrar canlandırınız.
Bayramların bayram vasfında geçmesi dileklerimizle bayramınız mübarek olsun!..
02.10.2014
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.