Ruhumun kıvrımlarında dolaşan acıların, gönlüme verdiği sancıyı dile getirmekten haya eden kalemim, batan güneşle boyları artan cüce anlayışlara çalınan alkışları her duydukça kahrolurken, medeniyetimize düşman kesilenlere nefretten çok acıma hissiyle doludur. Kendine yabancı kılınmış kimliklerin, varlıklarının kaynağına olan aşinasızlığına karşı kimseyi hor görmeyen varlığımız ne denli hor görülse de gönlümüz, birbirinden ayrılan, kopartılan parçaları birbirine kavuşturmak için çırpınırken, batının her hilesini hakikat görenler, yeryüzünü cehenneme çevirenleri neden görmezlikten gelmektedir? Bunu anlamakta zorluk çekiyoruz.
Acaba Musa'yla baş edemeyenler sihirbazlarını günümüzde yeniden yardıma ve imdada mı çağırmaktadır?
Tüm mesele bu düğümün çözülmesiyle ortaya çıkacakken, haksızın güçlü olması karşısında haklı olanın bilinmemesi, gözleri olup da kör olanlara, kulakları olup da sağır kesilenlere, düşüncesini paraya ve pula tahvil eden beyinsizlere işarettir.
Biz, ne kadar yazarsak yazalım, kulağı ezanda olmayanın namazda gönlü olmaz. Acıları yaşamayanların acıyı tarifi mümkün değilken, biz ızdırab ile yoğrulmuş ruhumuzun hamalı olarak, bedenimizi dünya hayatında sürükleyip giderken, dost bildiklerimizin attıkları gülleri, düşmanın attığı oklarla kıyaslarken, bağrımıza taş basmakta ve gözyaşımızı bağrımıza akıtmaktayız.
İsteriz ki iki günlük dünya hayatında mazlum insanlar, rahat bir nefes alsın ve mutluluklarını insanların acıları üzerine kuranlar, tarihe yönelip zulmedenlerin mazlumların karşısındaki zavallılıklarını yeniden görsün, beklenen ve özlenen, hasretle arzulanan medeniyetin tekrar dirilişinde paya sahip olsun. Öldürmek için gelenin içimizde dirilmesi olan medeniyet anlayışımızda iki yüzlülüğe çanak tutanlar, bizden olmamakla beraber, varlıkların sonunu elim bir azap beklemektedir.
Medeniyet anlayışımızda insana ve erdeme saygıyı esas alan ilkemiz, dünyanın dört mevsim yedi ikliminde insan beraberinde tabiata ve hayvanata da saygıyı esas kılar. Bir insanın duyduğu acıyı yüreğinde hissetmekten uzak duran anlayış, medeniyetimizde yer bulamaz. Yalanın, hilenin, aldatmanın, kirliliğin, öldürmenin, kandırmanın, hor görmenin, haksız kazancın, ahlâksızlığın yerinin olmadığı medeniyetimizde güçlü olan haklı değildir ve haklı olan her zaman güçlüdür anlayışı, baş ilkedir.
Bu medeniyet anlayışımızı sorgulayanlar, aynadaki suratlarına bakmaya zaman mı bulmamaktadır yoksa mülevves vicdanlarında karanlığa mahkûm ettikleri vicdanlarıyla kendi yüzsüzlüklerini görmekten uzak mı?
Hangi Rabb, insanlığa kast eden ve inancı uğruna eli silahsız, gönlü barıştan yana olan insanları bu yaşadığımız çağda silahlarla vurulmuş görürken, katillerin yanında durur? Bu katil anlayışlar, nasıl olur, cennete adım atabilir? Hangi Rabb, bu insanlık katillerini kutsallıkla taltif edebilir? Buna karşı çıkmayan hangi insan, insanlık sıfatlarını taşımaya layık görülebilir?
Kendi öldüren kendi sevinen, mazlumun yardımına koşar mı? Biz, inandığımız kutsal değerler adına deriz ki, bu habis anlayış ur misali gibi toplumları fesad ve fitne ateşleriyle yakıp kavururken, bir birini kardeş bilenlerin düşman kesilmesine mana vermeyenlere şunu deriz: Siz, üzerinize düşen görevi yerine getirdiniz mi? Onlar, tek parça iken siz neden dağınık ve kopuk bir hayat içindesiniz? Bunu kuzulara şah olan kurt bile yapmazken, kendisine insan diyenlerin, haksızlık karşısındaki kişiliksiz açıklamaları ve tehditkârlara tabiiyeti, zulm ile zalim ile aynı safta yer almanın adı değil de nedir? Haksızlık karşısında susanın dilsiz şeytana benzediğinden yana olan medeniyetimizi, dört bir yandan boğmaya çalışanlardan merhamet dilemek kadar alçakça bir durum yoktur, böyle bir hal, daima muhâl olmalıdır.
Kişi, kendisinin olmadıkça başkasının hizmetkârı olmak zorundadır. Çağın kölesi ve hizmetkârı olmayı ölümle eşdeğer tutanlar, ölümü daha mukaddes bilirken, onları köle olmakla dünyada başı önüne eğik olmaya zorlayanlar, medeniyetimizin yüz karası olmayı hak etmişlerdir.
Biz, sonuçta Rabbımıza karşı mı sorumluyuz, insanlığa haksızlığı baş ilke bilmiş, varlıklarını başkasının acıları üzerine oturtmuş, dünyadaki her nimetin sadece kendilerinin hakkı olduğunu insanlığa kabul ettirmekle haşır-neşir olanlara karşı mı sorumluyuz?
Biz, medeniyetimizde yeryüzünde olan her nimetin sahibinden nimetlerin yeryüzünde eşit olarak dağıtılmasında her insanın hakkı olduğunu bildiren Rabbimize verdiğimiz söz ile şeytanî olan her oluşumun karşısında bulunmayı var oluşumuzun gereği olarak bilirken, akıldânelerin boyunlarından eksik etmedikleri tasmaların altından, bakırdan, aleminyumdan olmasının bizce bir farkı yoktur. Bülbülü altın kafese koyanların ikide bir kafesin altından olduğunu fısıldamasına dikkat çekenlerin özgürlüğün engellendiğini yok saymaları, onların da rabblerinin kim olduğunu sorgulamaları için bir sebep teşkil eder.
Ne mutlu o insanlara ki insanca yaşamayı seçmek için insanca ölürler, alçakça saldırılara hedef olurlar, inançlarındaki şehadete gözü kapalı koşarlar ve bundan yana sitem etmezler. Onlar bilirler ki öldüklerinde Allah'ın, Rabblerinin katında diridirler.
Temenni ve Dua: Mübarek Kurban Bayramı'nda acıların, sıkıntıların, huzursuzlukların geride kalmasını Rabbimizden istiyor, İslâm Âlemi'nin barışa, sükûnete, tevhide daha çok muhtaç olduğu devranda herkesten dua bekliyoruz.
14.10.2013
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.