• İstanbul 13 °C
  • Ankara 13 °C

Mehmet Âkif’ten al Türkçeyi!

Ahmet Tâlib ÇELEN

Türkler, “Altay’dan kopan bir çığı andırarak” İslâm dünyâsına dalınca karşılarında iki işlenmiş dil buldular: Arapça ve Farsça…

Yüzyıllarca bir arada yaşanan bir hayâtın netîcesi ve mahsûlü olarak fiil bakımından zengin kendi dil varlıkları üzerine bu dillerden bilhâssa mefhûmlar alarak Türkçeyi kelime hazînesi bakımından kifâyetli bir dil hâline getirdiler. Hayır hayır, bunu bir aşağılık hâlet-i rûhiyesi ile yapmadılar. Bir heyet mârifetiyle bu kelimeleri bir anda Türkçe içine boca da etmediler. Hâdise gâyet tabiî olarak cereyân etti. Kelime alış-verişinde temel sâik “ihtiyâç” idi. Kendinde olmayan kelime ve mefhûmu almak… (Arap ve Farsların kendilerinde olmayan kelimeleri de bizden aldıklarını unutmayalım) Bu kelime alış-verişini ortak bir inanç ve bu inanç çerçevesinde teşekkül etmiş bir ortak kültürün kolaylaştırdığını ve hızlandırdığını düşünebiliriz. Elbette medrese çevrelerinde kullanılan bütün Arapça ve Farsça kelimelerin pat diye halk dilinde de kullanılmaya başlandığını söylemiyoruz. Bahsini ettiğimiz bu terkîp yüz yılların eseridir. Netîce Türkçenin zaferidir. Bu kelime alış-verişinde varlığını kaybetmemiş ve imparatorluklar kurmuş bir milletin dili olarak hâkimiyeti altındakilerin dillerinden bünyesine kattıklarıyla ifâde gücünü zirveye çıkarmıştır. Türkçe, Nihat Sami Banarlı’nın ifâdesiyle bir “imparatorluk dili” olmuştur. 

Hemen belirtelim ki bu hüküm daha çok şiir sâhasına âittir. Türkçenin kifâyetli bir nesir dili hâline gelmesi Tanzîmât sonrasındadır. Batı edebiyatının artık iyice hissedilen tesîrleri, halka hitâp endîşeleri, millî edebiyât ve sâdeleşme cereyânları sonunda Türkçe nesir dili olarak da oturmuş bir dil hâline gelmiştir. Ama Türkçenin en büyük felâketi de bu zirveleri yokladığı anda tepesine inmiştir: 1932’de başlayan sert bir “özleştirme-tasfiye” darbesi Türkçeyi dağıtmış ve hâfızasını kaybettirmiştir. Bilhassa bin yılın İslâm’la hemhâl olmuş zengin ve güçlü Türkçesi bu bin yıllık mâzîsinden koparılmış -maksat bilhâssa budur zâten- mâzîsiz, kimliksiz, hâtırasız, heybetsiz, mûsikîsiz, mâneviyâtsız, seküler ve kifâyetsiz bir kabîle dili hâline getirilmiştir. Bugünün iki yüz kelimeyle hayâtını idâme ettirmeye çalışan üniversite gençliği bu sam yelinin eseridir. 

Bundan önceki yazımızda Türkçenin asıl derdinin ne olduğu üzerinde durmuş ve bu felâketten çıkış teklîfimizi sunacağımızı söylemiştik. Hemen belirteyim ki bu teklîfin ilhâmını Necmettin Türinay hocamızın bir yazısından aldım.

Devamı: https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/ahmet-talib-celen/mehmet-akiften-al-turkceyi-35426.html

Bu yazı toplam 269 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim