• İstanbul 15 °C
  • Ankara 14 °C
  • İzmir 18 °C
  • Konya 11 °C
  • Sakarya 17 °C
  • Şanlıurfa 21 °C
  • Trabzon 15 °C
  • Gaziantep 14 °C
  • Bolu 10 °C
  • Bursa 16 °C

Mehmet Sılay: Buhara-Semerkant

Mehmet Sılay: Buhara-Semerkant
Buhara-Semerkant

 

            Özbekler Semerkant için Dünyanın yıldızı-İslamın nuru derler.

            Ne hazindir ki, bugün Asırlık medreseler şimdi turistik eşya satış alanları olarak çalışıyor. Avrupalılar burada mimari güzellikleri görüyorlar. Göz kamaştıran fayans ve çinileri görüyorlar.

            Bizler ise İslam Medeniyet Tarihine yolculuk yapıyorduk. Biz, Kur’an ve sünnetin Nakkaşlarından Ahmet Yesevi, Muhammed Bahauddin Nakşibendi, Semmasi, Gucdevani, Alaaddin Attar, İmam Maturidi, Muhaddis Tirmizi ve Mevlana Cami gibi âlim ve Gönül Sultanlarını ziyaretle, Türkistan gibi bir İslam diyarında Sıla-i Rahim yapıyoruz.

        Yesevi ocağı Anadolu ve Balkanlara İslam’ı sevdiren gönül sultanlarını göndermişti. Hacı Bektaş Veli, Hacı Bayram Veli, şeyh Edebali, Mevlana, Yunus ve Ak Şemseddin ve Sarı Saltuk’lar Anadolu ve Balkanları Kur’an nuruyla aydınlatmışlar.

        Bu nedenle Buhara ve Semerkant’ın Medeniyet Tarihimizde müstesna bir yeri vardır.

            Sovyetler dağılınca Özbekistan 1 Eylül 1991 tarihinde Bağımsızlığını ilan etti. Bu kararı Dünyada ilk tanıyan ülke de Türkiye Cumhuriyeti oldu. Türkiye ve Özbekistan halkları karşılıklı sevgi, saygı ve yakınlık duyguları içindeydi. Aynı yılın Aralık ayında yapılan oylamayla İslam Kerimov %87 gibi yüksek bir oranda ilk Cumhurbaşkanı seçildi. Sonra da İslam Kerimov ilk dış ülke gezisini Türkiye ziyaretiyle başlattı. Bizden beklentilerini de kardeşane ifade ediyordu.

            “Ben Türk halklarının birliğini istiyorum. Dünyadaki Türklerin birliği mutlaka gerçekleşmelidir. Buna ticari ve ekonomik alanda başlanmalıdır. Başlangıçta bu birliğin adına Türk Ortak Pazarı diyebiliriz.”

            İslam Kerimov’un ziyaretinden dört ay sonra resmi ziyaret maksadıyla Başbakan Demirel Taşkent havaalanına iniyor. Bir yıl sonra da Cumhurbaşkanımız Turgut Özal Özbekistan ziyaretini gerçekleştirdi. Haberlerde merhum Özalın Şah-ı  Nakşibendi’nin huzuruna diz çökerek ve gözyaşıyla girdiğini duyuruyordu.

Bu ziyarette Türk-Özbek İş Konseyi kuruldu. Ziyarete birlikte katılan çok sayıda iş adamımız Özbekistanda ciddi yatırımlar yaptılar.

            İki ülke arasında Kerimovun beklediği gibi Ekonomik ve Ticari iş birliği, Kültür, Eğitim, Sağlık, Spor, Turizm, Haberleşme ve Ulaşım alanında anlaşmalar imzalandı.

               Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın Kasım-2016 ziyaretinden sonra yapılan ikili görüşmelerle Özbekistan’ın Türklere karşı vize mecburiyeti kaldırılıyor.

Resmi ve özel temaslarla İslam Kerimov Türkiyeye on defa gelip gitti.

Ancak çok iyi giden ilişkiler1999 yılında birden bozuldu.

Çünkü Özbekistanın mevcut sisteme muhalif lideri Muhammed Salih Türkiyede korunuyor ve misafir ediliyordu. İslam Kerimov’a göre, Salih Özbek yönetimine karşı rejim aleyhtarı faaliyette bulunuyordu. Parti kuruyor, gazete çıkarıyor, yazılar yazıyor, konuşmalar yapıyordu. Türkiyede eğitim gören öğrencileri de etkiliyordu. 16 Şubat 1999 günü İslam Kerimova karşı bombalı bir suikast teşebbüsü yapıldı. Bu başarısız eylemde bir de TC vatandaşı vardı. Bu affedilemezdi. Andican katliamı Türkiye ile ilişkileri gerdi.

 

Özbekistan yönetimi bu kötü girişim üzerine Türkiyede okuyan Özbek öğrencileri geri memlekete çekti. Türkiyeye vize uygulamasını başlattı ve Fetö örgütünün bütün okullarını kapattı ve ajan öğretmenlerini sınır dışı yaptı.

Başbakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı döneminde Recep Tayyip Erdoğan ilişkileri düzeltmek için çırpındı. Kerimovun vefatından iki ay sonra Özbekistan ziyaretini gerçekleştirdi ve yeni Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyaev ile görüştü. Yeni adımlar atılmaya başlandı. Vize kaldırılacaktı, görüşmeler hızlanmaya başlandı.  

            Özbekistan’a vizeyle giden son guruplardan olmak memnuniyet vericiydi. Şu anda vize konusu Özbekistan dışişlerinde imza aşamasında olduğunu öğrenmek ise sevindiriciydi.

                   1918-1923 arası beş yıl İngiliz işgalinde kalan İstanbulda, Anadoluda başlayan İstiklal savaşının irtibat bürosu Üsküdardaki Özbekler tekkesi olmuştur. Osmanlı istihbaratının-Teşkilatı Mahsusa Başkanı Eşref Sencer Kuşçubaşı’nın sağ kolu Sudanlı Musa’nın mezarı da Özbekler Tekkesindedir.   

        Bütün Şark ülkelerinde iddialı şehirler arasında zarif bir rekabet vardır.

 Semerkant ile Buhara arasında olduğu gibi:

            “SEMERKANT Saykal-ı ruyi zemin est.

              BUHARA kuvvet-i İslami din est.”

            Yani “Semerkant Yeryüzünün cilası,

                        Buhara İslam dininin kuvvetidir.”

            Tıpkı İran gezimizde işittiğimiz gibi;

                         “İsfahan Nısf-ı Cihan,

                           Egerçi Tebriz nebaşet.”

                           “İsfahan Cihanın yarısıdır,

                            Eğer Tebriz olmasaydı.”

            Yıllardan beri düşündüklerimizi hayata geçirmek için Buhara ve Semerkanta doğru kanat çırpmaya karar veriyoruz. Türkistan İslam medeniyetinin yeşerdiği coğrafya ve bugünkü sakinleri ibretle ziyaret edilmeliydi.

 

            ÖNCE YOLDAŞ SONRA YOL

 

           Uzun yolculuklarda Pirensip, “Evvel Refik, sümme-t Tarik” Önce yol arkadaşı, sonra yol! İdi.

Yedi gece sekiz gün ve dopdolu programla uzun ve yorucu bir yolculuk olacaktı. Yorgunluğa, sıcağa-soğuğa, açlığa-tokluğa, aksamalara-gecikmelere anlayışla yaklaşan, müspet ve menfi sürprizlere şikâyet etmeyen-sorun çözen harika bir gurup oluştu. Yirmi beş kişilik rafine bir kültür gurubu ortaya çıkıvermişti. Bundan sonra bu çekirdek gurup bütün gezilerimizde bizim için model olacaktı.

         Ünlü, Okkalı, Naci, Kabakçı ve Özeren’ler ile Sema, Gülseren ve Semra hanımefendiler bu uyumlu kültür gurubuna bir aile atmosferini taşıdılar

Ayrıntılara takılmadan notlar aldık. Gezi boyunca şikâyet etmeden sorumluluk alarak sorunlar çözüldü.

           BUHARA ve SEMERKANT’taki dış gözlemlerimiz bizlere yeni bir dünya hediye ediyordu.

          En gencimiz Dr. Eyüp Beyin kızı Ayşenur idi. En büyüğümüz de 94 yaşındaki, Amerikadan gelip eşi Füsun hanımla birlikte katılan KBB uzmanı Dr. Mehmet Naci ağabeyimizdi. Bütün yoldaşlardan saygı ve yardım gördüler.

          Hayırlı evlat olan Sadullah Bey kardeşimiz anne-babasını, Osman amcamızla Zare annemizi evvel-Allah bizlere emanet ediyordu.

           Ankaradan katılan Kastamonulu Mehmet Yavuz Bey ise ömrünü Allahın kullarına hizmete adamış bir tasavvuf eri, tek başına bir vakıf insandı.

           Kadim yol arkadaşlarımızdan Prof İlhan Sungur hoca, yanından ayırmadığı defteriyle devamlı gözlem yaptı ve notlar aldı. Kaçırdığımız-atladığımız veya anlayamadığımız konuları ve rehber Şeref’in verdiği bilgileri ondan alıyorduk. Prof. Cavidan Gülerman hanımefendi diğer taraftan tavsiyeleri ve manevi yakınlığıyla yol yorgunluğunu gideriyor arkadaşları rehabilite ediyordu. Endülüs, Suriye ve Saraybosna gezilerinde birlikte olduğumuz Dr. Cavidan hanımefendi müşterek hatıralarımızla bizim için de özeldi.

           Konya’dan muhterem eşleriyle katılan Mustafa Kabakçı Bey kameralarıyla profesyonel çekimler yapıyordu. Sıcak Buhara pilavıyla başlayan akşam yemeklerini ilahilerle ve Anadolu türküleriyle Özbekistan gezisini zarif bir şölene dönüştürüyordu.

Meslektaşımız Dr. Metin Özsoy, Sağlık Bakanlığının tecrübeli bürokratlarından Dr, Eyüp Özeren gibi kültürel donanımlı seyyar kütüphane gibiydi. Hem bölgesel klasik bilgileri hem de mukayeseli güncel yorumları onlardan alıyorduk.

          Maraşlı Kürşad ile Karadenizli Halil becerileriyle organizasyonun her kademesinde rol aldılar. Hizmet ehli yapılarıyla kara-hava ve demiryollarında yaşadığımız zorlukları kolaylaştırdılar.

         Altı tıp doktoru, üç eski parlamenter, dört akademisyen, öğretmenler, bürokrat, iş adamları, profesyonel müteşebbisler, turizm operatörleri ve ev hanımları ile birlikte bir otobüs dolusu musalli, gönüldaş mü’min Buhara-Semerkant gezi gurubunu oluşturuyordu.

 

               DAKİKA BİR - GOL BİR

 

            Özbekistan Havayollarına ait uçak çartır-dolmuş seferiyle uçuşa hazırlanırken tam altı saat rötar veriyor. Yani dakika bir-gol bir! Çaresiz bekliyoruz ama şikâyet eden yok. Çünkü olay bizim insiyatifimiz dışında gelişiyor. Sabiha Gökçen Havaalanında “simit sarayı” masalarının etrafında gurubumuza yeni katılanlarla tanışıyor, çayları yudumlayıp sohbet ediyoruz.

            Antalya’da on sekiz yıldır yaşayan ve bir turizm bürosunda çalışan Babür kardeşimiz bize katılıyor. Babür Alimov, zor alınan vize işlemlerimizi kolaylaştıran ve Özbekistan programını hayata geçiren becerikli bir genç girişimcidir.

Özbek Havayollarına ait bir uçakla yola çıkıyoruz. Tek boş koltuk kalmamacasına uçak doluyor. Yerlerimize geçiyor ve hafif sesle seyahat duasını Besmeleden sonra mırıldanmaya başlıyoruz.

“Subhanellezi Sahhara lene heze va me kunne lehu Mukrinin. Va inne ile Rabbine le Munkalibun!” Bu Vasıtaları emrimize amade kılan Allah ne yücedir. Dönüşümüz tekrar Ona! Allah sözünde sadıktır.

Kemerlerimizi bağlıyor ve kalkışı bekliyoruz. Önümüzdeki koltuğun arkasında bir uyarı okuyoruz:

 

“İltimas, Otirganda Kamarlariniz Takıp Olung!”

Lütfen otururken Kemerlerinizi Takın!

 

Özbek lehçesinin Anadolu Türkçesine yakınlığını görüyoruz.

Dört buçuk saatlik uzun bir uçuştan sonra sağ-salim, Türk şirketlerinin inşa ettiği Taşkent havaalanına iniyoruz.

            Rehberimiz Şeref Bey, “Çok sayıda merkezi ve meydanı olan başkentimize hoş geldiniz!” diyor.

            Kuzey Harezm’de ve Hive’de de tarihi anıtlar var. Ancak Türkiye’den, Kore’den ve Avrupa’dan gelen hemen bütün gezginler Semerkant ve Buhara’ya öncelik veriyorlar.

            Özbekistan Orta Asya’nın ortasıdır. Çok sayıda dil, lehçe ve şiveler konuşulur. Türkiye Türkçesine en yakın şive Harezm ve Karakalpak şivesidir.

 

            TÜRKİSTANDA İSLAM DEVLETLERİ

 

            Türkistan tarihinde kısa bir ufuk turu atıyoruz.

 

            1-SAMANOĞULLARI (875-999)

            Orta Asya, Maveraunnehir ve Doğu İran’ı içine alan ilk İslam devleti SAMANOĞLU Devletidir. Devleti kuran Fars kökenli bilge bir Müslüman komutan olan SAMAN HUDAT adlı bir devlet adamıdır. Samanoğlu Devletinin yöneticileri İranlı, yönetilen halk ise Turani halklar yani Türklerdir.

            Saman Hudat, yetenekleri ve donanımı sayesinde Abbasi Hilafet merkezi olan Bağdat yönetimi tarafından Horasana Vali tayin edildi. Bu aile Halife Harun reşidin oğlu Halife Me’muna bağlıdır.

Samanoğulları yaptıkları ilmi ve imar faaliyetleriyle Herat, Buhara ve Semerkant şehirlerini siyasi ve kültür başkentleri haline getirdiler. Türkistanın dörtte üçüne hâkim oldular. Bu dönemde yaşayan İbni Sina, “Kanunuş-Şifafit Tıp” eserini yazdı. Yine bu dönemde yaşayan Şair Firdevsi, bugün dahi zevkle okunan “Şehname” eserini bu dönemde yazdı.

1100 yıl önce yaşayan hükümdar İSMAİL SAMANİ’nin anıt mezarını Buharada Fatihalarla ziyaret ediyoruz.

Hükümdar İsmail Samani türbesi 1935 yılında ortaya çıkarıldı. Kumlar altına gömülü bir kubbe etrafında kazı yapıldı ve 9 asır önce yapılan anıt ortaya çıkarıldı.

Tuğla inşaatıyla süsler yapılmış. Önce dört köşe üzerine sekizgen örülmüş sonra da onaltıgen bindirilmiş. Onaltı gen üzerine de kubbe örülmüş. Kilit taşın olmadığı bir kubbe mimarisini hayretle seyrediyoruz.

Şahmeran, Güneş ve benzeri semboller Zerdüşizme ve Budizme ait. Güvercinler uçuşuyor. Dört duvardan içeriye ışık ve hava giriyor.

İlk türbe inşaatının Irak-Samarrada bir sahabe için yapıldığı biliniyor. Buhara ve Semerkant’ta kabristanlar yaygın birer ziyaretgâh olarak yaşıyor. Rehberimiz Şeref bilgi veriyor: “işte diyor bizim Nekropolis”de burasıdır.

 

İBNİ SİNA

 

Samani Devletinin hükümranlığı sırasında Türkistanda büyük İlim Adamları yetişmişti.

İmam Buhari, BİRUNİ(973-1048) ve İBNİ SİNA: 980 yılında Buharada doğdu. 1037 ‘de Herat’ta vefat etti. Asıl Adı Ebu Ali el Hüseyin İbni Abdullah Belhi’dir. Türkistanda Evrensel yöntemlerle yetişen bir ilim adamıdır. Eserlerinin tercümeleri Avrupa üniversitelerinde asırlarca okutulmuştur.

İbni Sina 10 yaşında Kur’anı ezberledi. Özel dersler alarak yetişti. Çok yetenekli, çalışkan ve muhakeme ve kavrama gücü olağanüstü bir gençti. 16 yaşında Tıbbi çalışmalara başladı. 19 yaşında Tıp doktoru oldu. Müzmin bir hastalığa düçar olan Samani Hükümdarı NUH bin MANSUR’u tedavi edince ismi ilim çevrelerinde duyulmaya başladı.

Samaniler bir darbeyle ortadan kaldırılınca Gaznelilerin başkenti Harzeme davet edildi. İbni Sinanın düzensiz ve dağınık hayatı Gazneli Mahmudu kızdırdı. Bu yüzden İbni Sina Harzemden ayrılıp İsfahana geldi. Saraya kabul edildi. En tanınmış eseri KANUNUŞ-ŞİFA FİT-TIP adlı on dört ciltlik kitabıdır. Bu kitap Felsefe, Matematik, Edebiyat, Fizik, Tıp ve Müzikten oluşmuştur.

İbni Sina, Hayatı boyunca 200 kitap yazmış bir ilim adamıdır. 

 

2- GAZNE DEVLETİ (961-1187). GAZNELİLER

 

Samanoğlun Devleti Komutanlarından ALPTİĞİN-Alptekin, askeri bir darbe yaparak devlete el koydu. Gazne şehrini başkent yaparak GAZNE Devletini kurdu. Bugün Gazne Hindistanın kuzeyinde ve bugünkü Afganistan sınırları içindedir.

 

3-KARAHANLILAR (840-1212)

 

Başkentleri Balasagun ve Kaşgar’dır. Resmi dili Türkçedir.

Karahan Devletinin kurucusu Bilge Kul Kadir Han’dır. Oğlu Oğulçak döneminde İrandan firarla gelen bir Samani Şehzadesi karahanlılara sığındı. Koruma altına alındı. Sarayda onun telkinleriyle Oğulçak’ın yeğeni SATUK BUĞRA çok genç yaşta Müslüman oldu. İsmi ABDULKERİM SATUK BUĞRA HAN oldu. Yıllar sonra Anlaşamadığı Budist olan amcasıyla savaşarak (955) onu öldürdü ve kendisi hükümdar oldu.

Abdulkerim Satuk Buğra Hanın başa geçişiyle birlikte Uygur, Karluk, Çiğil ve Yağma boylarından 200 bin çadırlık obalar topluca Müslüman oldular.

Resmi dil Türkçeydi, resmi ve sivil haberleşmelerde ve iletişimde Uygur Alfabesi kullanıldı.

 

 

             MEDENİYET TARİHİNE YOLCULUK

 

            HOCA AHMET YESEVİ

            Türkistanın kültür mayasında ve tefekkürüründe (1093-1166) yılları arasında yaşamış AHMET YESEVİ’nin önce emekleri sonra da duası vardır. Ahmet Yesevi Müslümanların ortak kültür dili Arapça’yı ve Farsçayı iyi bildiği halde eserlerini Türkçe yazdı. En büyük eseri DİVANI HİKMET, Tasavvuf edebiyatımızın en güçlü eserlerinden biridir. İkinci eseri AKAİD de okuyucularına İslam’ın esaslarını anlatıyordu. Türkistan diğer adıyla Yesi’de bulunan kabri üzerine, kendisinden iki asır sonra gelen ülkenin hâkimi Emir Timur (1389-1405) Ahmet Yesevi’nin abidevi –Hoca Ahmet Yesevi Mimari Kompleksi’ni inşa ettirdi. Yesevi tekkesinde gördüğümüz, fakirleri ve dervişanı doyuran Kazan yine Emir Timur’un halka hediyesidir.

            Bu çöle açılan geniş ve heybetli kapısı olan Yesevi Dergâhı bizim TİKA tarafından aslına uygun restore edildi.

            Ahmet Yesevi’nin Ehli Tasavvufu etkileyen ilkelerinden birkaçı şunlardı:

İnsan Sevgisi, İhlas, İlahi Aşk, İnsanların din, dil, renk ve cinsiyet farkından dolayı horlanmaması. Kadın-erkek eşitliği ve birlikteliklerinin NUR olması, Emek ve Bilim’den ibarettir.

Anadolu ve Balkanları aydınlatan Başta Hac Bektaş-ı Veli, Yunus Emre, Edebali,  Mevlana, Sarı Saltuk ve Ayvaz Dede ve Orta Asya’da yaşamış olan, nasihat ve telkinleriyle İslam’ı yayan ve Müslümanlara bilinç kazandıran dervişlerin hemen hepsi de Ahmet Yesevi ocağından çıkıp yollara dökülmüşler.

 

 YESEVİ YILI

 

Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Teşkilatı UNESCO tarafından dilimizin ve kültürümüzün gelişmesine ve zenginleşmesine çok önemli katkılarda bulunan büyük fikir adamı ve gönül eri Hoca Ahmet yesevinin vefatının 850. Yıldönümü vesilesiyle 2016-2017 sezonu Hoca Ahmet Yesevi yılı olarak ilan edildi.

Ahmet Yesevi Üniversitesi yıl boyunca yurt içi ve yurt dışında Sempozyum, Panel, Kongre ve Konferanslarla bilimsel etkinlikleri sürdürdü. Hazine Müsteşarlığı tarafından Hatıra Pulu basıldı. İnsanlar arasında birlik, beraberlik ve hoşgörüyü yayan Ahmet Yesevi’nin tanıtılması aydınların ve resmiyetin manevi ve toplumsal sorumluluğudur.  

 

MUHAMMED BAHAUDDİN NAKŞIBENDİ

 

Otelde kahvaltıdan sonra Buhara gezisi başladı. Hepimiz de meraklı bakışlarla gözlemlerimizi sürdürüyorduk.

Muhammed Bahauddin Nakşibendi Türkiyede ve dünyada milyonlarca seveni ve bağlıları olan bir âlimdi, bir tarikat kurucusu idi. 16. Yüzyılın tanınmış din alimi, ilahiyatçı ve sufi’lerindendir.

Sufizm’le halka İslam’ı sevdiriyordu.

Şah-ı Nakşibendi tebliğ yaptığı insanların gönlüne İslam ahlakını nakş ediyordu. Kur’an sevgisini ve idrakini iman halinde yüreklere nakış gibi işliyordu. İslam’ın kolay anlaşılmasını ve yürek fethiyle İslam coğrafyasında hızla yayılmasını sağlıyordu.

Muhammed Bahauddin Nakşibendi Kimdir? Onu yakından tanıyalım.

Kendi memleketi olan ve Buhara şehir merkezine 12 kilometre uzaklıktaki KASR-I ARİFAN köyünde 1318 yılında dünyaya geldi. 1389 yılında 71 yaşında vefat etti ve doğduğu köye defnedildi. Şimdi Ortada mermerler altında bir anıt mezar, önünde bir çeşme ve hemen yanında da yaşlı bir dut ağacı vardı. Mustafa Ünlü Bey daha önceden hazırladığı hatmi şerifi okumaya başladı. Sonra Mehmet Yavuz Bey, içinden geldiği gibi uzun bir dua okudu. Hepimiz bu dualara “Amin” diyoruz. Rehber bu anıt mezar hakkında teknik bilgiler veriyordu. Burada aynı zamanda pagan döneminde bir tapınak da vardı.

İlk hocası, dedesi ve babasının da şeyhi olan Baba Semmasi’dir.

Ancak Baba Semmasi vefat edince kendisini emanet ettiği Emir Külal’in denetiminde eğitimini ve seyri sülukunu tamamladı. Semerkant Medreselerinde yıllarca okudu. 18 yaşında Semerkant’tan memleketi Buhara’ya döndü.

Nakşıbendi, nakış yapan demektir. Gönüllere imanı, İslam’ı, Allah sevgisini nakşeden demektir. Tebliğ çalışmalarıyla Nakşıbendi Türk illerinin sevilen-sayılan mürşidi olmuştur. Zikr-i Hafi ve rabıta’yı esas almış olarak zikir yaparlardı. Şah-ı Nakşibendi Abdulhalik Gücdüvani ve Mahmut İncir Fagnevi’nin Üveysi müridi oldu. Üveysi, Veysel Karani gibi demektir, yani görmeden bağlanan. Veysel Karani de Resulullahı görmeden inanmıştı. Zikr-i Hafi sessizce Allahı zikir demektir ve Nakşi dervişanın harcıdır. Zikr-i Cehri ise sesli, topluca cerbezeyle bağıra – çağıra yapılan zikir tarzidir. Bu da Kadiri dervişana hastır.

İcazet aldıktan sonra hocası Emir Külalın halifesi  Arif Dikgiraninin dergahında yedi yıl sohbetlere katıldı. On iki yıl da Yesevi Şeyhlerinden Kusem Şeyh ve Halil Atanın sohbetlerinde bulundu.

Herat, Merv ve Nişabur’a irşad maksadıyla seyahat etti. Henüz hayattayken uzak- yakın geniş bir coğrafyada sevenleri - muhib ve mürid kitlesi oluştu. Bir Hac dönüşünde Bağdad ve Merv üzerinden Buhara’ya geldi.

Öğrencilerinde Tasavvufun ameli ve ahlaki tarafını geliştirdi.

Çok mütevazı bir hayat yaşadı. Haramlardan titizlikle sakındı. Ruhsat değil azimet tarikini tercih etti. Daima ikram eden oldu, veren el oldu. Mahlûkatın tümüne şefkat nazarıyla baktı.

Üveysi üstadı Gucdüvani Ona nasihat etmişti;

” Oğlum Bahauddin, Zikr-i İlahiden fariğ olma, Mahlûkata halisane hizmet et. Çünkü Hakka giden yol Hizmetten geçer. Ayağını Şeriat seccadesine koy, Emir ve nehiyde istikamet üzre ol, azimetle amel et!

Sünnete ittiba et, Bid’atlerden uzak ol, hayvanlar ve bitkiler de senden hizmet bekliyor. Hafi zikre sarıl, Allah yar ve yardımcın olsun!”

Nakşibendiliğin Şartları özet olarak; Önce Kalbi Masivadan temizlemek. Allah Lafza-i Celalini beş bin kere sessizce-Hafi Zikretmek, Mürşit ile Rabıta, Teheccüt namazı ve İmsaktan gün doğana kadar zikir.

Kendisinin görmeden inandığı ve kabullendiği Üveysi Abdulhalik Gücdevani tarafından sistematize edilen Hacegan yolunun On Bir esasını ihya etti.

Nakşiliğin bu on bir Prensibini paylaşalım;

 

1-Huş der-dem-Nefeste şuur.

2-Nazar ber-kadem-Ayağa kalkış

3-Sefer-der-vatan-Vatanda yolculuk

4-Halvet der-Encümen

5-Yadkerd-Zikretmek

6-Bazgeşt-dönmek

7-Nigahdaşt-Korumak

8-Yaddaşt-Hatırda tutmak

9-Vukuf-ı zaman-Zamanı kontrol

10-Vukuf-ı adedi-sayıyı kontrol

11-Vukuf-ı kalbi-Kalbi kontrol

 

Bir tarikat ilkelerinde bile Farsça ifadelerin gücünü görüyoruz. Sosyologların da itirafına göre Orta Asya’da İslam Emeviler döneminde başlayan gayretle Araplar tarafından tebliğ edilmiş. Fakat Türkistan halkı İslamı İranlılardan öğrenmişler.

Nakşilerin ifadesiyle;

“Bizim Dervişliğimiz Hak canibinden bir cezbedir.

 Bize hakkın ikramıdır!

“Bizim tarikatımız Halvet Der encümendir. Yani zahir halk ile batın Hak ile bulunmaktır. Yani El Karda, gönül yarda bulunmaktır. Bizim Dervişliğimizde Cehri zikir, Halvet ve sema yoktur.

Cezbe taşkınlığından hoşlanmazdı. Meclislerde Sayha ve nara atılmasından hoşlanmazdı.

Asıl Keramet Kerameti gizlemektir.

Omuzlarımızda bu kadar çok günah yüküne rağmen hala ayakta durabilmekten daha büyük keramet mi olur?

    Nefsinizi kınayın çünkü nefsini kınamasını bilen onun hiyle ve tuzağını-mekrini- bilir.

“Nefsin bineğindir ona şefkatle davran!” Hadisindeki nefsi Mutmainne derecesine ermiş nefistir. Emmare olan nefis değildir.

Yolumuz Sohbetledir, Halvette şöhret vardır, şöhrette de afet vardır.

Hayır ve Felah halk arasına karışmaktır.

Sohbete devam etmek İman-ı hakikiye imkân sağlar.

Bizim tarikimizde az amel ile çok fütuhat yapılır.

Muhammed Bahauddin Nakşıbendi’nin tek eseri “EVRAD-I BAHAİYYE”  adlı kitaptır.

Osmanlı Devletinin kuruluş yıllarında teşekkül eden Nakşibendilik Alp-Eren yetiştirerek Osmanlı ülkesinin geniş bir bölümüne, Anadolu ve Balkanlara yayıldı.

Yetmiş yıllık Komünist dönemde dahi sevenleri tarafından Şah-ı Nakşibendi türbesinde gizlice ziyaret edildi ve hafi zikirle yürekleri ve imanları diri tuttu.

Rehber Şeref, Türkiyeden gelen Devlet adamlarının ve kültürlü zevatın özellikle  ve öncelikle Şahı Nakşibendiyi, ziyaret ettiklerini anlattı. “Türkiyeden gelen paralarla bu harap  dergah tamir edildi. Tika yaptı bu hayrı!” diyor. İçeride medrese ve mescitlere girip Tahiyyetul Mescit namazları kıldık.

Şeybani’lere de Rahmetle anıp, Fatihalar gönderdik. Fotoğraflar çektik ve bizden önce ziyaret edenleri başta Turgut Özal olmak üzere rahmetle andık. İlkeli yaşayanlar arasında kâmil Müslümanlar yetişmiş. Türkistanda, İranda, Anadoluda ve Balkanlarda İslamlaşma süreci hızlanmış.

 

İSLAM MEDENİYET TARİHİNE YOLCULUK

 

Yıllardan beri İslam Medeniyet tarihine yolculuk yapmaya hazırlanıyorduk.

Gerçi bütün yeryüzü İslam coğrafyasıdır. Ancak asırlarca İslam Medeniyetinin aydınlattığı nasipli ülkeleri görmeye ve gezmeye öncelik verdik.

            İslam aydınlığı daha 667 yıllarından itibaren bu topraklarda şavkımaya  başlamış. Aralarında Tabiinlerin ve Sahabelerin de bulunduğu İslam orduları Maveraunnehire bir Rahmet seli gibi akmaya başlamışlar. Bunların başında Resulullahın yeğeni Kusem bin Abbas 676 yılında Semerkant kuşatmasında şehit düşmüş.

Tarık bin Ziyadın Endülüs’e çıkışından çok önce ön Asya İslamla tanışmış. Yani İslam 751 Talas savaşından önce Asya’yı ısıtmaya başlamış.

 

KUTEYBE BİN MUSLİM

 

Bu ara dönemin kahramanı sert tedbirler alması ile tanıdığımız Kuteybe bin Müslim (669-715) adlı Emevilerin Horasan Valisidir. Kuteybe bin Müslim görevli komutan olarak Türkistana gönderilmişti. Ancak 711 yılında Semerkanta girebilmişti. Turanilerin tamamı da Mecusi, Budist ve Zerdüşt inancına bağlıydılar. Çok cana mal olan savaşlar yaşandı. Kuteybe bin Müslim, Kendi askerlerinin suikastiyle şehit edildi. Türbesi Ferganadadır.

Buhara, Müslümanlar tarafından 712 yılında fethedildi. Çinin istila tehdit’i başlayınca kalabalık bir Türk boyu olan Karluklar Müslümanları kendilerine yardım etmeleri için davet ettiler.  Bugün Kırgızistan sınırları içinde kalan Talas Irmağı kıyısında Çin ordusuyla savaş başladığında Karluklar Müslümanların yanında Çin ordusuna karşı savaştılar ve galip geldiler. Halkın İslam dinine muhabbeti ve İslamı ve Müslümanları yakından tanıma merakı ve İslama temayülü arttı.

Zaferden sonra Müslümanlar aldıkları iki Çinli esirden kâğıt yapmayı öğrendiler.

Abbasiler döneminde Bağdat’ta “kâğıt imalat merkezi” kuruldu. Kâğıt imalatı diğer İslam ülkeleriyle Endülüs İslam devleti aracılığıyla Avrupa’ya geçti ve yayıldı. Çünkü ilim, insanlığın ortak malıydı, ortak mirasıydı.

Rehberimiz Şeref Bey anlatıyor;

“ Dinsiz bir kavim olan Mogollar, 1218 yılında hükümdarları Cengiz Han, diğer adıyla Timuçin komutasında Japon denizinden Hazar denizine kadar uzanan geniş bir coğrafyayı işgal ettiler. İnsanları kılıçtan geçirdiler, şehirleri harabeye çevirdiler ve bütün zenginlikleri talan ettiler. Cengiz Hanın oğlu Çağatay Han Buhara ve Semerkant’la birlikte bütün Orta Asya’yı işgal etti. Mogol hükümranlığı bir asır sürdü.

Yıllar sonra da tebliğe cevap veren Mogollar da yavaş yavaş İslam’a girmeye başladılar. Buharalı Seracaeddin, nasihat ve gayretleriyle önce üç bin Mogolun Müslüman olmasını sağladı. Sonra bireysel ve toplu katılımlar oldu. İSLAMLA ŞEREFYAB OLAN Mogol yöneticileri de Buhara’da cami ve medrese yaptırmaya başladılar.   

 

MOGOL BELASI

 

            Avrupalılar, Kudüs ve Ortadoğu üzerine Sömürge Kültürüyle gelen ve iki yüz elli yıl devam eden kanlı Haçlı Seferlerini düzenlemişlerdi. Kılıçaslan, Nuredddin Mahmut Zengi ve Selahaddin Eyyubiden ağızlarının paylarını aldılar ve Avrupaya geri dönmek zorunda kaldılar.

Doğuda Mogollar da aynı hunharlığı çevrelerindeki halklara karşı gösterdiler. 1220 yılında Bütün Türkistan gibi Buhara Hanlığı da işgal ve talan edildi. Binlerce -30 bin-Müslüman katledildi, evleri yıkıldı, tecavüze uğradılar. Şehrin büyük kısmı yıkıldı. Elli yıl sonra bu sefer de İlhanlı Abaka komutasında saldırdılar Abaka 1265 yılında ölen Hulagu’nun yerine geçmişti.

Papa 6.Klemes, Hristiyan olacağı umuduyla Abakayı katliamlarından dolayı kutladı.

28 Ocak 1273 yılında Abaka Buhara’yı yağmaladı ve kendisine karşı koyan Müslümanları katletti. Mogolların zalimane istilası yıllarında Türkistanda iki ilim adamı yetişti; İbni Sina ve İmam Buhari.

Türkistanın tamamı İki asır boyunca Mogolların işgal ve kontrolünde kaldı.

Seyyah İbni Batuta 1332 yılında Türkistana geliyor. Şehirleri perişan ve halkı cahil buluyor. Kendi üslubuyla İbni Batuta:

 “Mel’un Cengiz Han Buhara’yı defalarca yakıp yıkmış, soygun yapmış ve halkı kılıçtan geçirmiş!” diyor.

1500 yılında Özbeklerden iyi bir teşkilatçı ve lider olan Muhammed Şeyban tarafından Şeyban Hanedanlığı yönetime geldi. Başkenti Buhara ve Türkistanı bayındır hale getirdiler.

Osmanlının zor zamanında,1868 yılında Çar Rusyası Türkistana girdi. Ülkenin her yanında mevzi çatışmalar başladı. Ancak üstün silah gücü ve kalabalık ordusuyla Ruslar, Hanlıların yani şehir devletlerinin çoğunu ortadan kaldırdılar. 1874 yılında Buhara Emirliği de vergi ödeyerek Ruslara bağlandı.

            Bugün Buhara, bakımı yapılan ve turistlerin ziyaretine açılan eserleriyle UNESKO Dünya Kültür Mirası listesine alındı.    

Razi, İbni Sina, Farabi, Biruni ve Harezmi, Hoca Ahmet Yesevi, Şahı Nakşibendi, İmam Maturidi, İmam Buhari ve Tirmizi gibi ilim adamları ve araştırmacılar yetiştiler. Türkistanda İslam Medeniyeti evrensel ölçüler içinde yetiştirdiği ilim adamları ve eserleriyle dünyaya örnek oldular.

 

            Batı Avrupanın en uzak ülkesi olan İber yarım adasında yeşeren Endülüs İslam Medeniyeti dokuz asır karanlık dönem yaşayan ve taharet kültürü dahi olmayan, cahil Avrupayı uyararak düşünce ve sanatta Rönesansı getirmiş. İbni Sina’nın Kanunuş-Şifa fit-Tıp eseri yedi asır İtalya ve Fransa üniversitelerinde okutuldu. Latince, İtalyanca ve Fransızcaya çevrildi.

            Biz Endülüsü defalarca ziyaret ettik Elhamdulillah. Endülüs’te Müslümanlardan geriye kalan kılıç artığı İslami eserleri gördük ve inceledik. Gözlemlerimizi de yazarak ilgilenen kardeşlerimizle paylaştık.

            Demir perde kalktıktan sonra yönümüzü Asyaya çevirdik. Sırayla, Azerbaycan, Rusya, Kırgızistan, Kazakistan ve Doğu Türkistana geziler düzenledik. Önce vize almanın, sınırdan veya havaalanından girip-çıkmanın ne kadar zor olduğunu yaşayarak gördüğümüz Özbekistana, külfetine katlanarak bir Kültür gezisine yıllar önce karar vermiştik.

            Türkiye Özbekistan vatandaşlarına ülkemizin kapılarını arkasına kadar açmış. Özbeklere vize yok. İstedikleri zaman gelip-gidebilirler. Çarşılarımızda-pazarlarımızda alış-veriş yapabilirler. Gezebilir, bavul turizmiyle ticaretini canlandırabilirler.

            İsrail Özbekistanda tarım teknolojisi, tohum ıslahı ve pamuk kalite ıslahı çalışmaları yapmaktadır. Salma su ile tarım değil, damlama sistemiyle tarıma geçildi.

            Biliyoruz ki, Özbekistan Asyanın kalbidir. Özbekistanda MAN fabrikasıyla Almanlar, Hızlı trenle İspanyollar bizden önce gitmişler. Ruslar, İngilizler ve otomobil fabrikalarıyla Koreliler var fakat Türkiye yok.

Özbekistanın %40 arazisi tarıma ve yaşamaya müsait kısmıdır. %60 kısmı da çöl ve steplerle kaplı, üzeri kurak, altı doğal gaz zengini olan vatan parçasıdır.

“İkinci beyaz altın dediğimiz pamuk ziraatı uğruna Baykal gölünü kaybettik!” diyorlar. Bol su ihtiyacı, işçilik ve bakımıyla tarımı cidden en zor olanı Pamuk üretimidir. Şimdi Pamuk tarlaları meyve bahçelerine dönüşmeye başladı.

 

TİKA MEDAR-I İFTİHARIMIZ

 

            Komünist rejimde herkes Devlete çalışıyordu. Özel mülkiyet yoktu.

Şimdi Özbek girişimciler kolayca ve vize muafiyetiyle Türkiye’ye gidip geliyorlar, ticaret yapıyorlar. Antalya, Marmaris ve Bodrumda çalışıyorlar. Taşkentte Kaldığımız Grand Mir Otel Türk işletmecilere ait.

Türk malları Özbek pazarına daha önce ve daha güçlü girmeliydi. İnşaat şirketleri ve Mermer üreten müteşebbis hemşerilerimiz çalışıyorlar. Şimdi yıllardır Özbekistanda varlığı ve hizmetleriyle iftihar ettiğimiz TİKA çalışıyor. İnsani yardım dernekleri ve vakıflar İnsani yardım yapıyorlar. Türkiye Cumhuriyetinde millet Özbekleri seviyor, aynı şekilde Özbekler de Türkleri seviyor. Tika, önce Buharada bulunan Muhammed Bahauddin Nakşibendi’nin türbesini restore etmiş.

            1600 yılları Ali Şir Nevai Dönemidir ve halk mutlu ve müreffehtir. Tarih yazarları, Devlet adamı Nevai’nin yaşadığı yılları Osmanlı Devletindeki Lale Devrine benzetirler.

Yirmi yıl önce Moskova ve Baku Metrosonu görmüş ve birkaç defa şehir içinde seyahatler yapmıştım. Taşkent Metrosunu doğrusu daha bakımlı buldum. Taşkent Sovyetler döneminde tümüyle Orta Asya’nın yönetim merkeziydi.

Taşkentlilerde bir devlet tecrübesi vardır.

TİKA aracılığıyla, Türkiye Kazakistanda Hoca Ahmet Yesevinin, Türmenistanda ise Sultan Sancarın türbelerini restore ettiler. Mogolistanda Bilge Kağan anıtlarının kazı çalışmalarını ve kitabelerin bakımını yaptılar.

            Yetmiş yıllık Komünist dayatması hiç İslami eğitimin verilmediği, Ana-Babaları Müslüman olan yeni nesilleri çok değiştirmiş. Ateist eğitimin zorunlu olduğu uzun dönemde Votka ile uyuşturulan millet kolayca yönetilmiş.

            Doppi Özbeklerin geleneksel takkesidir. Çapan ülkede günlük giyilen geleneksel cübbedir. Zorçapan da Özbeklerin uzun kollu geleneksel cübbesidir.

            Tarihte Özbekler Enver Paşaya da, Nazım Hikmete de zorçapan ve doppi giydirmişler.

            Eğitimde materyalist dayatmayla, İslam ilkeleri hafızalardan silinmiştir. 1990 yılında Taşkentte restore edilen bir cami açılışında şampanya patlatılmış. Günlük hayatta ve her saatte votka ikramı bizim çay ikramıyla örtüşmüş. İtiraf ediyorlar; “Votka alışkanlığı bize Rusların hediyesidir!”

            Türkistanın tamamında asırlarca bilim ve kültür eserleri Osmanlıda olduğu gibi Arap harfleriyle yazıldı. Komünist devrimden sonra Latin alfabesi kullanıldı. Türkiye bin yıllık yazısını Latin harfleriyle değiştirince de Özbekler, diğer halkı Müslüman olan ülkeler gibi Kiril alfabesiyle eğitim yapmaya başladı. Rus emperyalistlerin kararıyla, Ata yurdu Türkistan ile Türkiye arasında manevi, tarihi ve kültürel bağlar kesilmeliydi. Bu programları Komünist rejimin çöküşüne kadar tam 70 yıl sürdü.

 

           FETO BELASI

 

            Özbekistanda bir askeri üs kuran ABD bu ülkeye her yıl 18 milyar dolar yardım yapıyordu. Ancak ülkenin altını oyuyordu. Özbekistan bu üssü 1994 yılında resmen kapattı.

Türkiye ile yapılan büyük öğrenci projesi yine aynı yıl iptal edildi ve Türkiyedeki bütün öğrenciler geri çağrıldılar. Amerikayla Andican olayları yüzünden köprüleri atan Özbekistan Feto’nun on yedi okulunu bir günde kapattı ve öğretmenlerin Özbekistanı hemen terk etmeleri yolunda uyardı. Fergana, Andican, Buhara, Kokand Hanlığı ve Semerkanddaki okullara devlet el koydu ve öğrencilerini de kendi okullarına dağıttı.

            Moskovada yıllardan beri eğitim yapan Feto’ya ait Tolerans Eğitim Kurumları ancak 2006 yılında kapatılmış ve on bir Türk öğretmen hemen sınır dışı edilmişti.

            Türkiye’den Kültür Bakanlığı yetkilileri müdahale ettiler;

            -Ne yapıyorsunuz, Bu okullar sizin Eğitiminize hizmet ediyorlar!

            Rus istihbaratı KGB cevap veriyor;

            -“Hayır, onlar Amerika, İngiliz ve İsrail emellerine hizmet ediyorlar.”

            Bugün dahi Özbekistanda geniş pamuk tarlaları ve araziler Devlete aittir. Sovyet Politbüro üyeleri Rusya çıkarlarına uygun 0larak ülkeyi yönetiyorlar.

Askeri üssüyle birlikte Amerikayı ve Amerikan projesi olan FETÖ okullarını öğretmenleriyle birlikte ülkeden kovan Özbekistan resmi ideolojisi tekrar yönünü Rusya’ya çevirdi.

            Genel kanaat; Özbekistan monoton hayat yorgun umutsuz insanlar ülkesidir. Resmi ideoloji kendine rakip fikir ve muhalefet istemiyor. Halk sıkı kontrol altındadır.

            Havaalanında girişte ve çıkışta formlar dolduruyoruz. Bavul ve çantalar yavaş ve sıkı kontrolden geçiriliyor. Kontrol için kuyruklarda sıraya giriyoruz. Özbekistanda resmi ideolojinin sütten dili yanmış, yoğurdu üfleyerek içiyor.

 

ÖZBEKİSTANI TANIYALIM

 

              Beşte dördü, verimli ovalar, stepler, platolar ve çöllerden oluşan tabak gibi bir coğrafyadır Özbekistan. Turan, Taşkent, Buhara, Semerkant ve Fergana ovalarında sulu ziraat yapılıyor. Yazları çöl sıcağı, kışları da çok soğuktur. İlk ve Sonbahar en uygun seyahat mevsimidir.

             Özbekistan arazisinin ancak %10’u orman ve çalılıklardan oluşur. Akarsuları Tiyenşan-Tanrı Dağları ve Pamirlerden doğan Amuderya ve Siriderya aral gölüne dökülürler. Sarıkamış, Aydar ve Aral gölleri diğer sulak alanlarıdır. Ancak yıllardır Aral gölünde bir çevre felaketi yaşanmaktadır. Sovyetler döneminden beri bir yanlış sulama uygulaması yüzünden gölü besleyen nehirler pamuk tarlalarına yöneltildiği için 1960 yılından beri Aral gölü kurumaya başlamıştır.

            32 milyon nüfusa sahip olan Özbekistanda halkın %80’inin Özbekler teşkil eder. %10 Kazak, Kırgız, Türkmen, Ahıskalı, Tacik, Çeçenler gibi Müslüman Turani boylar oluşturur. Gerisini de azınlıklardan çoğu başkent Taşkentte yaşayan Ruslar, Ermeniler, Yahudiler, Almanlar ve Koreliler oluşturur.

            1850 yılında Çar Rusyası kuzeyden, İngilizler de güneyden Özbekistana saldırdılar. Payıtaht Semerkant işgal edildi, Hive ve Buhara Hanlıkları da anlaşmayla Rus yönetimine dahil oldular.

            Rus işgaliyle Orta Asyada modernleşme süreci başlatıldı. Önce halkın milli ve İslami mensubiyetleri üzerinde baskı başlatıldı.

Diğer taraftan askeri ulaşımı kolaylaştırmak için Moskovadan, Kievden Buharaya demir yolu yapıldı. Ruslar, bir proje olarak İslami eserleri halkın ve hayatın dışında tuttular, ihmal ettiler ve zamanın tahribine terkettiler ama bizzat yıkmadılar. Bugün dahi o zamanın ve mevsimlerin enkaza çevirdiği eserler, medreseler, külliyeler, camiler, kütüphaneler ve şifahaneler İslam Kerimov tarafından restore edildi. Şimdi Özbekistan Tarihi eserler bakımından Orta Asyanın en zengin ülkesidir. Altın madeni ve beyaz altın pamuk ziraati devam etmektedir. Ülkede petrol var Doğal gaz da çıkarılıyor kullanılıyor ve ihraç ediliyor.

           Opera, tiyatro, bale ve müze binaları Rusların projesi ve teşvikiyle yapılmıştır.

 

           Özbekistan Başkanlık sistemiyle yönetiliyor. 

 

            Otuz üç milyon nüfuslu geniş ovaları ve ondan fazla da çölleri olan bir kardeş ülkedir Özbekistan. Kurumaya yüz tutan bir Aral gölü fakat gürül gürül akan iki büyük nehri var. Seyhun ve Ceyhun. Yahut Siriderya ve Amuderya. Ülke bu iki nehrin arasında hayata tutunuyor. Hazar Denizine kıyısı olmayan Özbekistan nehirleri Pamir ve Tanrı dağlarından süzülen sularla sulu tarım yapılıyor. Yazları 50-55 derece ile kurak, kışları da çok soğuk olan tam bir karasal iklim hâkimdir. Sadece mavi renk kimyasallardan elde edilebiliyor.

            Özbekler daha çok koyun eti tüketiyor. Yılkı atları en çok Kırgızistan ve Kazakistanda yetiştiriliyor. Kazak ve Kırgızlar kımız ve yılkı eti-at eti tüketiyorlar.

            Özbekistanda okulların ismi rakamlarla-numaralarla anılıyor.

            Özbekistanda bulunan Pamir ve Tiyanşan dağlarında kerestelik orman yoktur. Olanlar da çok seyrektir. Kağıt imalatı ve mobilya için kereste ve lata-tahtalar Rusyadan ithal edilir.

Meyve üretiminde kayısı, elma, şeftali, incir ve dut ağacı ekilir.

Özbekistanda ipek üretimi için geniş alanlarda ince su kenarlarında dut ağacı ekilir. Elde edilen ipek kozasının sarı rengi için soğan kabuğu kullanılır. İpeğin kırmızı rengi için de nar kabuğu kullanılırken  

            Özbekler sakin, mutedil, kültürlü ve makul insanlardır. Nüfusun %30 ‘u üniversite mezunudur. Bu büyük bir rakamdır.

            Birlikte Cuma namazı kıldığımız bir Özbek kardeşimizin itirafı ve arzusunu paylaşıyoruz:

“Bize ne Amerika, ne Rusya dost değildir. Müslümanlar ve Müslüman Türkler birbirimize destek olalım yeter!”

1917 yılda, 17 Ekim devrimi yani Lenin önderliğinde Çar Rusyası kanlı şekilde tarih sahnesinden silindi. Muhaliflerin bir kısmı kurşuna dizildi, bir kısmı da Sibiryaya sürüldü.

Buharada mültikültürel hayat içinde 500 Yahudi aile yaşıyor, sinagogları da cumartesi günleri dindar Musevileri ağırlıyor.

1927 yılında Sovyetlerde Din yasaklandı.

Camiler, medreseler ve kiliseler kapatıldı. Eserler ahır ve depo olarak kötü kullanıldı veya yıkıldı. Özbekistanda da diğer Sovyet cumhuriyetleri gibi din dışı bir hayat baskıyla dayatıldı. Bütün Okullarda ateizm ders olarak okutulmaya başlandı.

Yetmiş sene süren zorba Komünist yönetiminde Din âlimleri, bilginler ve sahabe türbelerini ziyaret etmek yasak idi.

 

ÖZBEKİSTAN ORTA ASYANIN MEYVE SEPETİ

 

1991 yılında Özbekistanın bağımsız bir devlet olarak tarih sahnesine yeniden çıkmasıyla birlikte camiler, medreseler âlimlerin ve devlet adamlarının türbeleri bakıma alındı ve restore edildi. Ülkenin %60’ı çölden ibarettir fakat bu çöllerde de zengin petrol ve doğal gaz rezervleri mevcuttur. Ülkede enerji kaynağı olarak kullanılan doğal gaz ayrıca bağlantı borularıyla Rusya ve Çine satılıyor. Ulaşım hat ve kanalları olmadığı için henüz Türkiye’ye doğal gaz satışı mümkün olmuyor. Çıkarılan petrol ülkenin ihtiyacını bile karşılamayacak kadar az.

Özbekistanda çok kaliteli altın cevheri üretilir. Türkiyede işlenir. Nükleer sanayide kullanılan Uranyumu Ruslara satıyorlar. Özbekistan diğer Orta Asya ülkelerinden daha fazla doğal zenginliklere sahiptir. Komşu ülkelerden Kazakistan, Kırgızıstan ve Tacikistan’ın bütün meyve ve sebze ihtiyacı Özbekistandan gider.

Rusyanın başlattığı metalürji sanayii bugün dahi artarak Kazakistan ve Özbekistan’da devam etmektedir. Komşu ülke Türkmenistanda ülkenin %80’i çöl ve ancak %20’si yaşamaya müsaittir. Fakat yeraltı kaynaklarından Petrol ve doğal gaz zenginidir.

Kızl çöl ve Kara çöl’ün altı doğal gaz deposudur. Petrol ise Buhara, kaşkaderya, Fergana ve Andican’da üretilmektedir. Buhara ve Fergana Petrol Rafinerileri ülke için büyük önem taşımaktadır.

Özbekistanda PAMUK’tan başka ikinci ihracat ürünü ALTIN’dır. Kızılkum çölündeki Muruntan maden ocağı yalnız Özbekistanın değil, dünyanın en zengin altın madenlerinden biridir.

Ayrıca yıllık üretim miktarı 6 milyon ton olan kömür, Taşkentin doğusundaki Şargun ocaklarından çıkarılmaktadır. Orta Asya’nın en büyük tekstil, uçak ve Demir-Çelik fabrikası Taşkenttedir.     

Ancak ekonomik ve sosyo-kültürel bakımdan dünyaya kapalı oluşuyla devlet zengin fakat halkı fakirdir.

Özbekistanda sıra dışı bir tabiat olayına rastlıyoruz. Zerefşan nehri diğer adıyla Altın nehir, Pamir dağlarından doğar, Emir Timurun başkenti Semerkant şehrine hayat verir fakat çölde kaybolur gider.  

            Özbekistanda, orduda vatani hizmet müddeti askerler için iki yıldır. Üniversite mezunları için bu müddet askerlik bir yıldır. Evlerinde tek erkek çocuğu olan ve anne-babasına bakanlar için bin dolar ödeyerek bir ay bedelli askerlik yapılır.

            Özbekistanın %60’ı çölden ibarettir. Ancak kızıl ve Kara çöl’ün iki metre derinliğinde tuzlu su vardır. Üzerinde dünyanın en leziz kavunu ve pirinç yetiştirilir.

Özbekistan Halkının %80 Özbektir. %15 Rus ve %5 diğerleri. Yani Kırgız, Kazak, Tacik, Türkmen ve Korelidir.

Özbeklerin hepsi de sünni Müslümandır.

Yani amelde Hanefi, itikatta Maturididir.

Özbekistan 1996 yılında İslam Konferansı Örgütü’ne üye olmuştur.

Fakat yetmiş yıllık Ateist-din dışı eğitim nesilleri yozlaştırmıştır. Devlete ait olan bütün arazilerde Pamuk ziraatı birinci sıradadır. Ancak şimdi çok emek ve çok su isteyen Pamuk yerine meyve bahçelerini tercih ediyorlar ve hayata geçiriyorlar. Yeraltı kaynakları bir servet niteliğindedir. Ülkede Altın, Uranyum ve doğalgaz mevcuttur. Ekonomi turizmle birlikte ayakta durmaktadır.

Özbekistan doğal gaz zenginidir. Petrol bağımlılığını baypas etmek için şehirlerarası çalışan vasıtalarda ve şehir içindeki belediye otobüslerinde, hatta minibüslerde metan gazı kullanıyor. Arabaların ve taksilerin bagajında yuvarlak tüpler, otobüslerin tavanında ise yan yatırılmış halde dörder adet birbirine bağlı yassı ve uzun tüpler taşınıyor.

            Bayrağı İslamı sembolize eden Hilal ve on iki yıldız on iki vilayeti, Bayrak, yeşil- Beyaz-mavi renklerden oluşuyor. Ortadaki iki kalın çizgi ise Özbekistan’a hayat veren iki büyük nehri, yani Siriderya (Seyhun) ile Amuderya (Ceyhun) nehirleridir.

Her şehirde Polis kontrol noktalarında fotoğraf çekmek yasaktır. Polis narkotik kontrolünü öncelikli alıyor. İhbarlarda çevirme hareketleri yapılıyor.

 

            İSLAM KERİMOV VE  ÖZBEKİSTAN YÖNETİMİ?

 

            Özbekistanın Bağımsızlığa kavuştuğu ilk on yılda Türkiye ile her alanda dostluk ilişkileri gelişti. Sovyet döneminde kesik olan dostluğumuz sosyal-kültürel ve turistik girişimler karşılıklı olarak gelişme gösterdi. Türkiye Büyükelçiliği Taşkentte Nisan1992 ‘de açıldı. Mukabilk olarak 1993 yılında Ankarada Özbekistan Büyükelçiliği açıldı. Karşılıklı Devlet Başkanları ziyaretlerini sürdürdüler.

            1997 yılında Türkiyeyi ziyaret eden İslam Kerimov bizleri de sevindiren tarihi konuşmalar yapıyordu.

            “Tarihi kaderden dolayı sizler Anadolu topraklarında yaşamaya başladınız. Bizler de ata yurdunda kaldık. Aramızda uzak mesafe olmasına rağmen kalplerimiz hiçbir zaman uzaklaşmamıştır. Yüzyıllardan beri hem zor koşullarda, hem de ağır dönemlerde birbirimizden güç alarak yaşadık. Allah böyle bir mutluluğu başka bir millete vermemiştir. Bu gerçeği iyi anlamalı ve korumalıyız.

         Ahmet Yesevi, Celaleddin Rumi, Yunus Emre, Ali Şir Nevai gibi büyük bilginlerin adını bilmeyen ve onlarla gurur duymayan bir Türk ve Özbek yoktur.

         Ortak tarihimiz, ortak dilimiz, ortak dinimiz, ortak manevi mirasımız dostluğumuzun en önemli yönünü oluşturmaktadır.”

          Bilindiği gibi Sovyetler Birliğinin kontrollü çöküşünden sonra diğer cumhuriyetler gibi 31 Ağustos 1991 günü Özbekistan da Bağımsızlığını ilan etti. 20 Aralıkta yapılan referandumla İslam Kerimov Cumhurbaşkanı seçildi. Başkan geniş yetkilere sahipti.

         Dünyada 160 devlet Özbekistanın Bağımsızlığını tanıdı. Türkiye, Rusya, Amerika, Hindistan, Fransa ve Almanya da Başkent Taşkentte Büyükelçiliklerini açtılar. 2 mart 1992 ‘de Özbekistan BM-Birleşmiş Milletlere kabul edildi. 1 temmuz 1994 ‘de Özbekistanın milli parası SOM tedavüle girdi. Komşu ülkelerde yaşayan Özbek nüfusu da takriben 6 milyon civarındadır.

           Mevcut yönetime ve özllikle İslam  kerimov’a rakip olan muhaliflerin bir kısmı bu ülkelerde yaşamaktadır. Vefatına kadar güçlü bir Devlet Başkanı olduğunu kanıtlayan İslam Kerimov’un güçlü bir muhalifi olan Muhammed Salih’e de Türkiye yıllarca ev sahipliği yapmıştır.

            Semerkant, Buhara ve Hivede asırlaca İslam medeniyetinin rönesansının yaşandığı Özbekistan bugün dahi lider ülke olma iddiasını sürdürmektedir. Özbekistanda ülke içi muhalefet bastırılmıştır. Yurt dışındaki Özbek muhalifler ise genç nesiller tarafından yeterince tanınmamaktadır.

            İslam Kerimov, geçirdiği beyin kanamasının ardından 2 Eylül 2016’da ytedavi gördüğü Taşkent Devlet Hastanesinde vefat etti.

            4 Aralık 2016 tarihinde yapılan genel seçimlerle dört aday arasından Liberal Demokrat Partisinden geçici Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyayev ezici çoğunlukla Devlet Başkanlığına getirildi.

             Mirziyayev, Kerimov döneminde olduğu gibi diğer ülkelerin içişlerine karışmama, sorunları barışçıl yolla çözme, diğer ülkelerle işbirliği ilkelerine sadık kalacağını ve Özbekistanın hiçbir askeri blokla işbirliği yapmayacağını basın toplantısıyla açıkladı.

           Seçilen yeni Devlet başkanı ŞEVKET MİRZİYAYEV  komşularıyla ve Türkiye ile dostane samimi bir siyasetin kapılarını açmıştır.

            Şevket Miziyayev, İngilterede ve Oxfortta siyaset eğitimi almış. Yeteneği ve donanımıyla Kerimov tarafından Avrupa ve Amerika ziyaretlerinde ve yurtdışı temaslarda görevlendirilmiş. Kerimovun siyasetini sürdüreceği umuduyla yeni Özbek Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyayev Rusyanın da destek ve güvenini celbetmiştir.

            Özbekistanda aile ve aşiretlere dayanan bir rejyonalizm vardır. Özbekistanın en güçlü boyları-klanları-aşiretleri Taşkent, Semerkant, Fergana, Karakalpak, Kaşkaderya, Harezm ve Cizzak’tır. Fakat en kalabalık ve en güçlüleri Taşkent, Semerkant ve Fergana kökenli olanlarıdır.

Kerimov Semerkantlıydı. İktidarı döneminde bütün aşiretlerden ve farklı bölgelerden kamu kurumlarına atamalar yaparak dengeyi korudu.  Şimdi sadece Semerkant ve Taşkent gurupları arasında rekabet vardır. Aileler arasında evlilikler ve ticari ortaklıklarla bu fitne de aşılmaktadır.

           

            TÜRKİYE-ÖZBEKİSTAN İLİŞKİLERİ

 

            Özbekistan Cumhuriyetinin tanınmasından sonra uluslararası ilişkilerimiz sıcak ve kardeşane başlamıştı. Amerikan emperyalizmi Türkiyeyi kullanarak yeni cumhuriyetlere kolayca girebileceğini gördü. PKK, PYD, IŞİD gibi bir CIA projesi olan Feto yani Paralel İhaneti kullanarak Özbekistana da girdi. Yıllarca Feto’yu kendilerini eğitime adamış bir cemaat olarak gördük. Feto halkımızı kandırmış ve Devletimizin bütün kurumlarına sızmıştı.

            Andican ve Taşkentte mevcut düzene ve özellikle İslam Kerimov’a yapılan silahlı darbe teşebbüsleri aynı sertlikle bastırıldı. Yönetimin Türkiyeye güveni sarsıldı. İlişkiler askıya alındı. Ancak 14 yıl aradan sonra Cumhurbaşkanımız Recep Tayyib Erdoğan ile İslam Kerimov 7 Şubat 2014 günü Soçi’de görüştüler. Aynı yıl, 20 Mayıs günü de Dışişleri Bakanımız Ahmet Davudoğlu, Şanghay’da hem Kerimov hem de Özbekistan Dışişleri Bakanı Abdulaziz Kamilov ile görüştü. Nihayet Davudoğlu Taşkente 12 Temmuz 2014 günü resmi ziyarette bulundu. İkili ilişkiler olumlu bir atmosferde gelişmeye başladı. İstişareler, teknik toplantılar yapıldı ve parlamentolar arası işbirliği ile yeni bir yol haritası hazırlandı.

            İslam Kerimov’un vefatından sonra Devlet Başkanı seçilen Şevket Mirziyaev ile  Türkiye-Özbekistan ilişkilerinde yeni bir sayfa açma iradesi ortaya kondu.

            Türkiye Cumhuriyet tarihinin seçilmiş yönetime karşı Amerikanın başlattığı  askeri darbeyi halkıyla önlemeyi başardı. CIA’nın içimizdeki Fetö örgütünü nasıl kullandığını ve koruduğunu gördük.

            Cumhurbaşkanımızın Semerkant ziyaretiyle Başkan Mirziyayev ile görüştü. İlişkilerimizde karşılıklı güvene dayanan yeni bir dönem başladı. Karşılıklı Kültür merkezleri açılmasına karar verildi.

            ABD Dışişleri Bakanı da 2015 Kasım ayında yaptığı Orta Asya ülkelerini ziyaretle yeniden güven tazelemek istedi. Fakat Türki Cumhuriyetler artık çok tedbirliydi. Amerika, İngiltere ve İsrail ile dostlu, yılanla aynı çuvala girmek gibiydi.       

           

            FETÖ ÖZBEKİSTANDA

 

            Bugün Fetö’nun Özbekistanda kontrol dışı herhangi bir yapısı bulunmamaktadır. Ancak 1991 yılından itibaren çok sayıda eğitim kurumu maskesiyle çok sayıda okul ve öğretmenler faaliyet göstermiştir.

            Esas olarak Fetö unsurları Özbekistanın bağımsızlığını ilan ettiği 1992 yılında ülkede faaliyete başladılar. Fetö önce ÖZ-SİLM adında bir anonim şirket kurdu. Bu şirket şemsiyesi altında Özbekistan halk Talimi Vezirliği – Milli Eğitim Bakanlığı ile ortaklaşa Özbekistan genelinde 18 özel Türk okulu kurdu. Ancak bu okullar 1999 yılında aralarında İslam Kerimovun çalışma ofisinin de bulunduğu 6 hedefe silahlı-bombalı saldırıdan sonra kapatıldı. Saldırı bastırıldı. Yöneticiler ve öğretmenler sınırdışı edildiler. Ayrıca okulların yanında Fetö ile iltisaklı olan şirket, örgüt ve medya organları da kapatıldı. Yani 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsünden sonra bizim yaptığımızı Özbekistan yaşamış ve on beş yıl önce yapmıştı.

            Çünkü Fetullah Hocanın açtığı okullarda Türkiyeden gönderilen öğretmenler bilerek-bilmeyerek kendi ülkelerine sinirleri alınmış ve tepkiselliklerini kaybetmiş SÖMÜRGE AYDINLARI yetiştiriyordu. Fetö de Emperyalistlerin kurduğu  PKK, PYD, DEAŞ ve TALİBAN gibi Küresel Kötülük Projelerinden biriydi. Dini duyguları kullandığı için en tehlikelisiydi.

            Başta Türkiyede sonra da Afrika, Asya, Amerike ve Avrupada Fetö okullarında eğitim gören öğrencilerde, Diyanet İşleri Başkanımız Prof. Mehmet Görmez beyefendinin de ifade ettiği gibi;

Aile Bağı yok oluyordu. Cemaate bağlılık Ailenin önüne geçiyordu.

Millet Bağı yok uluyordu.

Ümmet Bağı yok oluyordu.

Fetö okulları fakir ailelerin çocuklarını okutmadılar. Zengin ve yönetici çocuklarını tercih ettiler. Özetle bu Fetö cemaati yöneticiler;

Fakirleri hiç sevmediler.

Hıristiyanları Müslümanlara tercih ettiler.

Hiç İslami nişane göstermediler. Hiçbir toplantılarına Kurandan ayet okuyarak veya Aşr-ı Şerifle başlamadılar. Okullarının hiçbirinde mescit açmadılar.

Sadece Türkiyeden geldikleri için Fetö okullarının bu çarpıklıklarına tahammül ettiler.

 

            2000 yılından beri Fetö, okulları ve şirketleriyle birlikte Özbekistanda yoktur. İslam Kerimov yönetimindeki sistem tarafından bir savunma refleksi içinde yok edilmiştir.

Fetö okullarından mezun olan öğrenciler takibe alınmıştır ve mezun öğrencilerin kamu sektöründe de istihdamı engellenmiştir. Güvenlik ve istihbaratın sıkı kontrolüyle Türkiyeden kaçıp Özbekistana gelmesi muhtemel Fetö mensuplarının burada barınma imkanı ortadan kaldırılmıştır.

            Aramızda yenilenen Güvenlik İşbirliği Anlaşması ile terör, uyuşturucu madde kaçakçılığı ve örgütlü suçlarla mücadele ortak bildirisi kabul edilmiştir.

 

            AMERİKA- ÖZBEKİSTAN İLİŞKİLERİ

 

            Amerika, Sovyetlerin dağılmasından hemen sonra Türkiyeyi kullanarak Özbekistana yöneldi. Daha doğrusu bir CİA projesi olan FETÖ’yü kullanarak Rusya dahil, tüm Orta Asya Ülkelerine girdi. Özbekistan Fergana’da Kırgızistan sınırına yakın ABD’ye bir hava üssü verdi. Fakat 2005 yılında meydana gelen Andican olaytları için ABD suçlayarak “ Özbekistan halka karşı orantısız güç kullanmıştır!” deyince ve Türkiye de bu görüşü destekleyince Özbekistan ABD üssünü kapattı ve tüm Emperyalist unsurları yurt dışına sürdü. Paralel ihaneti de ilk teşhis eden Özbekistan oldu. Feto’ya bağlı okullara devlet al koydu ve Türkiyeden gelen öğretmenli de yurt dışı etti. Tek taraflı vize uygulaması başladı. Türkiye-Özbekistan ilişkileri bundan zarar gördü.      

 

          Bağımsız bir Devlet olarak tarih sahnesine çıktığı 1991 yılından beri Özbekistan Başkanlık sistemiyle dünyaya açıldı. Ülke Parlamenter Demokrasiyle yönetiliyor. Şimdi Mecliste kanunları yapacak olan Milletvekili seçimlerine 5 –beş siyasi parti katılıyor. Ayrıca seçmen inisiyatif gurupları tarafından önerilen bağımsız adaylar da seçimlere katılıyorlar.

          Özbekistan Parlamentosuna giren ve guruplar oluşturan başlıca siyasi partilerin yelpazesi şöyledir:

           1-Liberal Demokrat Parti

           2-Halk Demokratik Partisi

           3-Fedakarlar Milli Demokratik Parti

           4-Adalet Sosyal Demokratik Parti.

           5-Milli Diriliş Demokratik Partisi

        Ayrıca 56 partisiz yani Bağımsız Milletvekili Özbekistan Meclisine girmiştir.

Sovyetlerin dağılmasından sonra Demokrasi ve özgürlükler konusunda Özbekistan yönetimi iç ve dış çevrelerce ağır eleştirilere hedef olmuştur.

           Özbekistan, 1991 yılında Bağımsızlığını ilan ettiğinden beri Devlet başkanı İslam Kerimov olmuştur. Tam 25 yıl yani çeyrek asır güçlü bir Devlet başkanı olarak tanınan İslam Kerimov, Özbekistan tarihinde özel bir konuma sahiptir.

            Vefatına kadar İslam Kerimov Özbekistanın tek hâkimiydi. İki kızı vardı Kerimovun. Kızlarından biri babasına karşı çıkıyordu. Başına bela oldu desek yeridir.

             Seçimlere girmesi uygun görülen ve milletvekili çıkaran beş partinin tamamı da İslam Kerimov’u destekleyenlerden oluşuyordu.

         1993 yılında Cumhurbaşkanı Turgut Özal, İslam Kerimovun güçlü muhalifi olan Muhammed Salihi Türkiyeye davet etti.  Çillerin Başbakanlığı döneminde Özbekistanda bir darbe teşebbüsü desteklenmiş. Ayrıca Paralel İhanet Feto, Özbek muhaliflerinden Kazım Kozinov’u Türkiyeye getirdi ve öldürdü.

            Gerçekten muhalefeti temsil eden ERK ve BİRLİK partilerinin seçime girmek talebiyle yaptıkları müracaatlara on yıldan beri cevap dahi verilmemiştir.

         Yeni Devlet Başkanı olarak seçilen Şevket Mirziyaev’n başarılı olmasını diliyoruz. Bize karşı ilk jesti vizeyi kaldırma teşebbüsü olmuştur.

 

 

         MUHAMMED SALİH KİMDİR?

 

           Sistem muhalifi bir Özbek aydınıdır. Yazar, Parlamenter ve gazetecidir. İslam kerimovun rakibi olarak Cumhurbaşkanlığı seçimine katılmıştır. Düşünce adamıdır, Parti lideridir ve aktivisttir. 1949 Harezm doğumludur. Sovyet ordusunda askerliğini yaparken 1970 Prag Baharına şahit oldu.

          Taşkent Üniversitesi Edebiyat Fakültesinden mezun oldu. “Çağdaş Fransız Şiiri” mezuniyet tezidir. Dede Korkut, Türkçülüğün Esasları ve Yunus Emre’yi yaşayan ve konuşulan Özbek Diline çevirdi.

         Muhammed Salih, Özbek Milliyetçilerinin baş eseri olan POLİTBÜROYA MEKTUP kitabını yazdı ve siyasete girdi. Sovyetler Birliğine sert eleştiriler yaptı. Ülke çapında tanındı ve halk tarafından sevildi.

        Özbekistan Yazarlar Birliği Genel Sekreteri seçildi.

       Moskovanın Komünist Parti üyeliğine daveti reddetti.

       1988 yılında üç arkadaşıyla birlikte dönemin ilk muhalefet partisi olan BİRLİK VE HALK HAREKETİ’ni kurdu. 1990 yılında da ERK DEMOKRATİK PARTİSİ’ni kurdu ve başına geçti.

        Aynı yıl Özbekistan Parlamentosuna Milletvekili olarak girdi. Parlamentoya sunduğu “Özbekistanın Mustakillik Deklarasyonu” aynen kabul edildi.

        Aralık 1991 ‘de yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde İslam Kerimova rakip aday oldu ve seçimlere girdi. İslam Kerimov %87, Muhammed Salih %13 oy aldılar. İslam Kerimov tartışmasız Devlet Başkanı olarak göreve başladı.

         Seçimden ve Muhammed Salihin seçimi kaybetmesinden sonra kurduğu ve başkanı olduğu ERK DEMOKRATİK PARTİSİ’ne karşı baskı ve takip başlatıldı. Yayınladığı Gazetesi kapatıldı ve kendisi gözaltına alındı. Sorgudan sonra serbest bırakıldı.

          1993 yılında TC Cumhurbaşkanı Turgut Özal Muhammed Salihi Türkiyeye davet etti. Görüşmeler yapıldı ve ona aziz misafir muamelesi yapıldı. Muhammed Salih Türkiyeden Norveçe gitti. 2002 yılında Çek Cumhuriyeti gezisinde önce tutuklandı sonra serbest bırakıldı.

        Şimdi Sürgünde olup, ÖZBEKİSTAN HALK HAREKETİ adıyla birleşen Muhalefet hareketinin Başkanlığını yapmaktadır.   

  

            EMİR TİMUR MİLLİ KAHRAMAN

 

            Orta Asya halkları içinde Devlet geleneği olan tek topluluk Özbeklerdir.

            Seviyeli-vakur insanlardır. Yeni tanıştığınız şehirli bir Özbek’e “Sen!” demek hakarettir. “Siz!” diyeceksiniz.

            2005 yılında Devlete karşı silahlı yapılan kalkışmayı bastırmayı başaran Devlet başkanı İslam Kerimov bir Emir TİMUR hayranıdır. Emir Timur, İslam Kerimov’un rol modelidir.

            Doğrusu Emir Timur hakkında bugüne kadar, yani Özbekistan seyahatına kadar düşüncelerimiz pek müsbet değildi. Ankara Savaşında 1402 de Yıldırım Bayeziti mağlup etmiş ve Osmanlıyı 11 yıl süren bir fetret dönemine sürüklemiş. İstanbulun fethini 50 yıl geciktirmiş, Sivası yakıp yıkmış ve binlerce Anadolu Müslümanının katletmişti.

            Kemal Tahir Emir Timur için Topal İhanet derdi. Katılırdık, hoşumuza giderdi. Ankara kalesinin karşısındaki Hıdırlık tepesinde Muallaka Şairi İmrul Kaysın mezarına şehir halkı Timurlenk Tahtı derdi.

            Yakından tanıdıktan sonra Emir Timur hakkında kanaatlerimiz değişti.    

Özbekistanda Emir Timur müstesna bir halk kahramanıdır.

Timur 20 yaşındayken Bütün Orta Asyaya hakim olan Mogolların hizmetine girdi.

Han kızıyla evlenerek Han Damadı oldu. Bununla büyük prestij sahibi oldu ve zengin oldu. Emir Timura “Han Damadı” ünvanını kazandıran hanım, Çağatay Hanın kızı Saray Melik Hanımdır. Uğruna Semerkantta abidevi bir anıt mezar yaptırdığı Bibi Hatun da –Çin Prensesidir-Emir Timurun diğer bir hanımıdır.

Timur, Asker toplayarak kısa zamanda ordu kurdu.

 

Önce birlikte çalıştığı Mogol Hüseyin Hanla sonra da anlaşmazlık çıktığından- savaşarak onu mağlup ediyor.

Ülkeden Mogol yöneticileri ve Han ailesini kovdu.

Hayatı boyunca küçük-büyük, çevresinde 99 defa yaptığı bütün savaşları kazandı. Timuru Hindistan Seferi cihangirliğe taşımıştır. Ne hazindir ki, Bazı tarihçilere göre en son seferi ilk yapması gerekendir. Yarım kalan Çin Seferi.

Emir Timur hayatının Son seferini Çin’e karşı yapmıştır. Ancak 200 binlik büyük bir orduyla Çin üzerine giderken Kazakistanın Otrar şehrinde 1405 yılında ve 69 yaşında vefat etti.

Emir Timur kendi vasiyeti üzerine Gur-i Emir Makberesinde, hocası Mir Seyyid Bereke’nin ayakucuna defn edildi. Bir hükümdarın hocası bir ilim adamının ayakucuna gömülme arzusu İslami tevazuun mahviyet boyutudur.

İyi bir Müslüman olduğu ve Din âlimlerini koruduğu için Semerkanta ve Sahabe Kusem bin Abbasa yakın tepeye defn edildi.

 

            Gürcistan ve Ukraynada yönetime karşı çıkan, cezaevlerini basıp mahkûmları serbest bırakan ve meydanlarda protesto mitingleri yapanlardan 150 kişiyi terörist diye öldürdüler. Bu ülkede de teröre katılan çok sayıda sistem muhalifi cezalandırıldı. Hem Türkiyede hem de dünya basınında ve Tv haber programlarında aylarca gündemde kaldı.

 

            LENİN DEĞİL EMİR TİMUR

 

            Peki İslam Kerimov nasıl bir devlet adamıydı?

            1990 yılında Sovyetler çözüldü. Demirperde yıkılıp, Sovyetler dağılırken her cumhuriyetin başına Sovyet Politbüro üyelerinden biri atanmış. Nur Sultan Nazarbayev, Haydar Aliyev, Türkmenbaşı ve Kerimov gibi.

            Özbekistanda ise 1999 da Taşkentte patlamalar oldu.

            2004 yılında ülke çapında patlamalar oldu.

            2005 yılında ise Andican kalkışması sert şekilde bastırıldı. KGB ‘yi iyi tanıyan Kerimov Sovyetlerdeki tecrübelerini Özbekistanda pratik hayata geçirmeyi başarıyordu.

            Fakat İslam Kerimovun takdire şayan bir yanı vardı.

            Kerimov, hayattayken kendisine ait heykel, büst ve resimlere izin vermedi. Para ve pullara resmini bastırmadı. Mütevazı bir insandı. Hiç kendi şahsını öne çıkarmadı. Özbekistan şehir meydanlarında ve banknotlarda tarihi şahsiyetleri öne çıkardı. Devlet adamı ve şair Ali Şir Nevai ile Emir Timur konuşuldu.

            İslam Kerimov konuşmalarında Emir TİMUR’u “Ulu Atamız!” diye takdim edip öne çıkarıyor. Kerimov Ülke genelinde kaldırılan Lenin ve Stalin heykellerinin yerine Emir TİMUR’un heykelleri dikiliyor. Üniversitelerde TİMUR hakkında doktora tezleri, seminerler ve paneller tertip ediliyor. Timur çevre ülkelerle anlaşmalar yapmış fakat günü gelince anlaşmayı çiğneyip saldırıya geçmiş. Sert girişimleri ve zaferleriyle TİMUR bir cihan padişahı idi. İslam Kerimov da iktidarını ayakta tutabilmek için sert tedbirler ve yaptırımlarla ülkede korku ve itaat duygusu yaymış.

            Semerkantın 30 km yakınında bulunan enkaz halindeki İmam Buhari türbesi ile birkikte ve ülkenin her tarafında bulunan medreseler, Kervansaraylar ve camilerin tamamı İslam Kerimov döneminde restore edildiler. Özbekistanda yaygın olan “Enver” ismi, 1922 yılında Orta Asya’ya büyük bir ordu toplayıp Osmanlı vatanını işgalden kurtarmak için gelen Enver Paşa’ya olan güven ve muhabbetten dolayı olduğunu öğreniyoruz. 

            Özbeklerin konuşmalarına kulak kabartıyoruz. Bakıyoruz bize benziyorlar.

            Yahşi misen?-Nasılsın?

            Çırayli: Güzel

            Yaman: Kötü

            Kalay misen? İyi misin?

            Samalyat-Rusça:Uçak

            Koliy dert görmesin: Eline sağlık

            Aşxone-aşhane: Lokanta

            Yoğurt:Katık

            Eçki: Keçi

            Tuye:Deve

  

            KARAKALPAKİSTAN

 

            Özbekistan on iki il ve bir özerk cumhuriyetten oluşmuş.

            Bu on iki il; Buhara, Semerkant, Harezm, fergana, Sirderya, Kaşkaderya, Neva   ( Şair ve devlet adamı Ali Şir Nevai Bu vilayettendir), Andicani, Namangan ve Cizzak’tır.

Kara çölün ortasında Karakalpakistan. Karakalpakistan Cumhuriyeti ise Özbekistana bağlı ve iki milyon nüfuslu bir özerk cumhuriyettir. Karakalpakistan Otonom Respublikası. Özerk demek içte bağımsız, dışta Taşkente bağlı. Karakalpakistan ancak 1935 yılında Özbekistana bağlandı. Şapkaları-başlıkları Karakalpaktır. Bayrakları özeldir. Türkçedir dilleri ancak Türkiye Türkçesine yakın bir şive konuşurlar.

Ayrıca Özbekistanda Tuman tesmiye edilen beş binden fazla da ilçe vardır.

           

            TAŞKENT

 

 

Taşkent Özbekistan Cumhuriyetinin başkenti-payitahtıdır.

Sovyetler döneminde dört başkentten ülke yönetiliyordu. Bunlar sırayla Moskova-Petersburg-Kiev ve Taşkent idi. Bağımsız devlet olma imkânı doğunca yine Özbekistan Cumhuriyetinin pay-ı tahtı yani başkenti de, hava-kara ve demiryollarının ulaşım merkezi olan Taşkent oldu.

Bugün Taşkent beş milyon nüfusuyla Özbekistanın en kalabalık şehridir.

Bu şehirde Hoca Ahmet Yesevi’nin öğrencisi Zengi Ata’nın türbesi ve renkli minyatür çini nakışlarla süslü olan camisi ziyaret edilir. Yesevilik, 11. ve 12. Yüzyılda Nakşibendilikle İslam halk arasında mensubiyet bilinciyle birlikte yayılıyor. Bu coğrafya sufizm havzası olarak biliniyor ve eğitim için uzak ülkelerden öğrenciler geliyor. Yesvilikte zikir cehri yapılıyor.

Mesela Baş zakir yol gösteriyor.“Fa’lem Ennehu; Le İlehe İllallah!” zikre katılanlar toplu halde ve yüksek sesle zikre başlıyorlar. Nakşibendiler ise aynı komuta sessizce zikre başlıyor buna Zikr-i hafi diyoruz.

Şehir turu, Emir Timurun dev heykelinin yanından geçerek başlıyor. Etrafında çınarların gölgelediği Hıyabanları geride bırakarak Hz. İmam Meydanına geliyoruz.

Orta Asya’da Türk boylarının manevi önderi Hoca Ahmet Yesevi, nam-ı diğer Hazreti Türkistan, hayatı boyunca çok öğrenci yetiştirmiş ve geniş Asya coğrafyasında yürekleri fethederek İslamın hızla yayılmasını sağlamış. Yesevinin Taşkentteki takipçilerinden Zengi Ata ile hanımı Amber Bibi’nin türbelerini Fatihalarla ziyaret ediyoruz. Bu zarif kavun dilimi kubbeler ilk defa Emir Timur tarafından yaptırılmış.

Üç bin beş yüz’ü el yazması eser olmak üzere toplam otuz bin kitabın araştırmacı ve okuyucuların ilgisini beklediği Barakhan kütüphanesi ibretle ziyaret edilmelidir. 650 yılında yazılan ve Emirel Mü’minin Hz. Osman’ın şehadeti sırasında okuduğu ve kendi kan izinin bulunduğu Kur’anı Kerim vitrin camlarının arkasından bize sitemle bakıyor.    

Bir dönem Farsça resmi dil olduğu halde Hoca Ahmet Yesevi eserlerini Türkçe yazıyor. Medreselerde ders kitabı olarak okutulan Divan-ı Hikmet ve Akaid Türkçe yazılmıştır. Hz. İmam Meydanı ilk ziyaret ettiğimiz Medrese cami ve türbe oluyor.

Muhammed Keffal Şaşi bu meydanda eğitimle İslamın öğretilmesine ve yayılmasına hizmet etmiş. Yesevi, Zengi Atanın hocasıdır. Silsile içinde zikredilen Yusuf Hemedani, Hakim Ata ve Gücdivani’nin yapyıkları Din-i eğitim ve terbiye tesmiye edilen hayat bilgisidir yani ilmi haldir.

Arap kökenli olan Zengi Ata bir derviş-çobandır. Fazla esmer olduğu için Zengi adı verilmiş. Hanımı Amber ana ise ak benizli bir hanım imiş. İkisi hakkında bir masal anlatılıyor. Bölgede masal, maval, hikâye mitolojiden geçilmiyor. Faydasız ve gereksiz olduğu için izninizle paylaşmıyorum. Geniş balıklı bir havuzun etrafında medrese, cami ve türbeleri ziyaretle birer fatiha ikram ediyoruz.

Köşede bir tabela TOHARETXANE yani VC-Abdesthane. Camekanın arkasında oturan görevli hanım bin sum alıyor ve içeriye girenin eline bir peçete uzatıyor. Yani hijyen sıfır. Avrupanın beş yıldızlı otellerinde de klozete taharet suyu yerleştirilmemiş. Bizler otellerimizden abdestli olarak çıkıyoruz.

Eskiden bir iç deniz olan ve adına Aral Denizi denilen suya şimdi Aral gölü diyoruz. Suyu %30 tuzlu olan Aralgölü hızla kuruyor. Gölü besleyen iki nehrin de pamuk ziraatinde çok kullanıldığından, suları iyice azalarak göle ulaşabiliyor. 

Barakan Medresesi ve Müzesinde dört eski Kuran-ı Kerim sergilenir. Ceylan derisi üzerine yazılmış ve üzerinde Hz. Osman efendimizin şehadetinde kan lekesi bulunan orijinal nüshadır.

Hz. Osman döneminde yazılan diğer üç Kur’anı Kerim de bilindiği gibi biri Kahirede, diğeri Londrada özel eserler koleksiyonunda, sonuncusu da İstanbulda Topkapı sarayında Kutsal emanetler bölümünde sergilenmektedir.

Taşkentte görülecek mekânların ve eserlerin başında Emir Timur anıtı, Emir Timur Müzesi, Emir Timur Hıyabanı ve Emir Timur Kütüphanesi. İslam Kerimov döneminde onun hayran olduğu ve devlet yönetiminde rol model olarak kabul ettiği Emir Timur her tarafı adına yapılan eserlerle ziyaret edilmektedir. Ayrıca Taşkent Kulesi, bağımsızlık ve cesaret anıtı, saat kulesi, Meclis binası, tiyatro ve opera binası ve kongre binası iri hantal yapılarıyla göz dolduruyor. Komünist dönemde yapılan binalarda heybet var fakat estetik yoktur. Nihayet İslam Kerimovun yaptırdığı Ak Cami ve trafiğin huzurla akıp gittiği beş şeritli bulvarlar görülmeye değer.

Demir perdenin yıkılmasından sonra vefatına kadar İslam Kerimov tam 26 yıl Özbekistan devlet başkanı olarak görevde kaldı. İslam kerimov siyaset bilim ve ekonomi tahsil etmiş. Ancak bütün ülke aydınları, kökenleri Müslüman olsa dahi hepsi de ateist eğitimden geçirildiler. Sovyetler Birliğinde Kerimov en güvenilir Komünist politbüro üyesidir. Bu eğitimlerinde bütün moral değerler yok farzedilir. Materyalist eğitimde İnsan üreten bir makinedir. Camiler, kiliseler kapalıdır. İbadet, ilahiyat, muaşeret, ar-haya, edep-erkan yoktur ve yasaktır.

 İslam Kerimov döneminde birbirimize yaklaşırken, dünyaya ve İslam alemine açılırken Türk Diyanet Vakfının da hazır bulunduğu cami açılışı töreninde şampanya patlatılmış. Çünkü yerli halk yetmiş yıldan beri İslam eğitimi ve ilkelerinden çok uzaklarda kalmış.       

            Özbekistan Cumhuriyeti Meclisinde 250 Milletvekili vardır. Devlet Başkanı İslam Kerimov’un izni ve denetiminden geçirilerek kurulmuş beş siyasi parti vardır. İslam kerimov’un vefatından sonra gelen Devlet başkanı şevket Mirziyaov olmuştur.

            Özbekistan Millet meclisinde muhalefet yoktur.

            Özbekistan Cumhuriyetinin 1991 ilk kuruluş yıllarında 21 yaşından küçüklerin camilere girişi yasak idi. Şimdi ise 16 yaşından küçük çocuklar camilere giremezler. Kamu ve özel kurumlarda mescit açmak yasaktır. Ancak ibadete açık olan camilerde vakit namazlarınızı kılabilirsiniz. Ezan-ı muhammedi Minarelerden ve ya çevreye duyurmak maksadıyla hoperlörle okumak yasaktır. Ezan caminin içinde okunur. Ezan duvarlar arasına hapsedilmiştir.

            Özbekistanda Diyanet teşkilatı vardır. İmam ve hatipleri bu teşkilat görevlendirir.

            Ramazan ve Kurban bayramlarında üçer gün resmi tatildir.

            Devlet memurları haftanın altı günü resmen mesai yapar, çalışırlar. Sadece Pazar günü hafta tatilidir.

            Ülkede boşanma oranı %10 un altındadır. Genelde kızlar 18-24 yaşlarında, erkekler ise 24-30 yaşlar arasında evlenmeyi tercih ediyorlar. Ortalama 5-6 çocukları olabiliyor.

            Harika bir haber; Özbekistanda okur-yazar oranı %99 dur. Üniversal eğitime rağbet büyüktür. Ülkede toplam 64 üniversite var. Ayrıca İngiltere ve Singapurun da özel üniversiteleri eğitimlerini sürdürüyorlar.

            Özbekler şehir hayatını tercih ederken Kazaklar ve Kırgızlar kırsal alanlarda ve köylerde yaşıyorlar. Bu yüzden Özbeklere Turanilerin Medenisi, Kazak ve Kırgızlara ise Turanilerin Bedevisidir denir.

            Özbek rehberimiz şeref bey bize “Siz Türkiye Türkçesini bozmuşsunuz, asıl Türkçeyi biz konuşup yazıyoruz!” diyor. Sonra da devam ediyor;” tam yetmiş yıl biz Komünist rejim boyunca Ateist eğitime zorlandık. Hala etkisinden kurtulamadık!”

            Avrupa ülkelerinden çok turist geliyor. Türkiyeden ise ancak ayda 1-2 gurup geliyor. Onlar da genellikle Şah-ı Nakşibendiyi ziyaret maksadıyla geliyorlar. Siz Kültür gurubu olarak müstesnasınız.

            Devlet memurlarının aylık maaşları 300-400 dolardır. Devlet hastanelerinde çalışan Şifakar’ların yani Doktorların aylık gelirleri 500 dolardır. Fakat özel sektörde çalışan Şifakarlar-doktorlar 1000 dolar kazanıyor. Özbekistanda sağlık sistemi hızla özelleşmeye doğru gidiyor.

            Bu memlekette sağlık sigortası yok. Emeklilik sigortası var. Muayene ve yazılan reçetedeki ilaç bedellerini hasta kendisi ödüyor. Fakir olduğu belgelenenler Devlet hastanelerinde ücretsiz olarak muayene edilirler.

            Şehirlerarası yollarda hız sınırı 90 km dir. Şehir içi bulvarlarda 70 km. ve meskun bölgelerde 50 km. dir. Yıpranmış ve dar yollarda zaten sürat yapmak da mümkün değildir.

 

ÇEVREMİZ DEMİR PERDE

 

        Yeni nesiller Türkiye’de Berlin Duvarını da unuttular. 70 yıllık Sovyetler Birliği rejiminde içe dönük bir siyaset uygulandı. İki kutuplu dünyada Türkiye Amerika nın yanında oldu. Daha doğrusu Türkiye ye Amerikanın Asya daki ileri karakolu rolü biçildi, görevi verildi. Demir perde sosyal ilişkiler ve haberleşme adına hür dünya ile Sovyetler in irtibatını kesti.

             Bütün hasretimize rağmen Sovyetlerin işgali altında bulunan Müslümanlarla ve Turani kökenli cumhuriyetlerle devlet olarak resmen ilgilenemedik.

           26 Nisan 1966 da sabaha doğru saat beş buçuk sularında 8 şiddetinde bir deprem oldu. Birbuçuk milyon insanın yaşadığı Taşkent şehrinde üç yüz bin insan evsiz kaldı otuz altı bin bina yıkıldı. O zaman Türkiye de devlet destekli Kızılay hariç uluslararası insani yardım amaçlı kurulmuş vakıflar ve dernekler yoktu. Bu depremi Özbekler ‘Öfkeli devenin sırtında yaşamak’ olarak adlandırdı. Eski Sovyet Cumhuriyetlerinin tamamı da Özbekistan a yardım ettiler.

 

    Gıda, ilaç ve tıbbi malzemeler gönderildi. Doktor ve hemşireler Taşkente gittiler. Taşkent yeniden inşa edildi. Felaketten altı ay sonra üç yüz bin Taşkentli yeniden inşa edilen depreme dayanıklı evlerine yerleştiler.

 

        Taşkent şehrinde meydana gelen bu depreme bütün Dünya Devletleri felaket zedelere az çok yardım gönderdi. Taşkentteki deprem felaketine yardım uzatmayan tek devlet maalesef Türkiye oldu. Halkımız düşüncelerine tercüman olan şair Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu Özbekistan‘a Anayurdun Sesi ile ulaştı.

   

                   Baykalımın ranginde Marmara mavisi yok

                   Orkunun Selengenin akışı Fırat değil

 

                   Ötüken yaylasından Çin seddine doğru

                   Kükreyenler koçyiğit, şahlananlar at değil

                   Okunmuyor soyumun erdemi anıtlarda

                   Alın çizgilerimiz artık ‘Hüsnü Hat’ değil

 

                   Körler sağırlar bilmem ne zaman öğrenecek

                   Edirne, Gaziantep, İzmir, Kars serhat değil

 

                   Karaçay, Kırgız, Kazak, Özbek, Yakut illeri

                   Ay yıldızlı bayrağın altında yurt değil

                   Ey ulu Tanrı m neden Taşkent’ler, Buhara’lar

                   Aydın, Urfa, Malatya, Erzurum, Harput değil

 

                   Ben Büyük Türk Yurdunun hayaliyle yaşarım

                   Yoksa Türklüğün tutsak yaşaması şart değil

                   Tanrı bilir öcümü komam kızıl kâfire

                   Çevremiz demir perde düşmanımız mert değil

 

                   Yedi kez yabancıya el uzatırken neden

                   Benim yüz yıllık tasam soydaşıma dert değil

                   Taşkent in feryadına ses gelmez Ankara dan

                   Rus tanklarının zırhı bu dert kadar sert değil.

 

           

TÜRKİYE-ÖZBEKİSTAN İLİŞKİLERİ

 

            Özgürlüğüne kavuşup Cumhuriyet ilan edildiği 1991 yılından itibaren Türkiye Özbekistanı ilk tanıyan devletlerden biri olmuş. Özbekistanla Eğitim-Kültür-Bilim-ticaret anlaşmaları yapılmış.

            Turgut Özal bu ülkeye üç defa gelmiş. Sırayla Süleyman Demirel, Ahmet Necdet Sezer, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz ve Recep Tayyip Erdoğan(2003) yıllarında gelmişler.

İkili anlaşmalar imzalanmış. Türk İnşaat şirketleri Taşkent Havaalanını yapmışlar. Hemen Taşkentin bütün çok katlı beyaz apartmanlarını yine bizimkiler yapmışlar. En kaliteli mermer kaplamalar Türk şirketlerinin ve işçiliğinin eseri olmuş.

            Özbekistan tekstil ticaretini Türkiyeden yapıyor. İnşaat sektörü ile tekstilin Türkiyede çok gelişmiş

             13 kasım 2016 Pazar günü biz Türkiyeye dönerken havaalanında güzel bir haber alıyoruz: Perşembe günü Cumhurbaşkanımız Özbekistana geliyor. Keşke diyor arkadaşlar 3-4 gün daha kalabilsek de Onu karşılayabilsek. İnşallah Özbekistanla Feto ihanet kurumları dışında yeni bir sayfa açılıyor.

            Bizleri Özbekistana çeken sebeplerin başında Özbek kardeşlerimizi kendi yurtlarında yakından tanımak için yaptığımız Ata yurdumuza  Sıla-i Rahim gezisidir. Şehir olarak Buharadır, Semerkanttır. İlim adamları, İmam Buharidir, Muhammed Bahauddin Nakşibendidir,  İmam Maturididir, Hoca Ahmet Yesevinin dervişleridir, Şehit Sahabe ve Resulullahın öz amcası oğlu Kusem bin Abbastır.

            Şimdi Kazakistan sınırları içinde kalan Yesi, diğer adıyla Türkistan şehrinde kurulan medreselerde Hoca Ahmet Yesevi’nin rahle-i tedrisinden geçen alperenler-dervişler Anadoluyu 1071 Malazgirt savaşından önce gelip aydınlatmaya başladılar. Sarı Saltuk ile başlayıp Hacı Bektaş-ı Veli, Mevlana Celaleddin-i Rumi,  Yunus Emreler ve Ayvaz dedelerle devam eden irşad ve aydınlatma yürüyüşü şimdi geriye döndü. Bizlerin Türkistana gidip 70 yıldır Ateizm anaforunda baskı altına alınan kardeşlerimizi asıl İslamla başlayan evrensel ölçüdeki kimliklerine kavuşturma çabası olmalı. İyi bir insan olan rehberimiz yedi gece sekiz gün bizlerle beraberdi ancak bir vakit secdeye varmadı. Topluma doğuşumuz mutlaka rahmani eğitimin sonucudur. İbadet formunu bile anadan babadan görememişler. Dini eğitimden mahrum bırakılmışlar.

            Özbekistan’da da Türkiyede olduğu gibi muhafazakâr ve mütedeyyin aileler olduğu gibi komünizmle asılları olan İslam arasında-iki arada bir derede- kalmış, din karşıtı, laik aileler vardır.

 

            TURİZM VE TİCARET

 

            Bugün Türkiye Özbekistanda Rusya ve Çinden sonra en fazla firmaya sahip üçüncü ülkedir. Şu anda ülkede Türk sermayeli 462 şirket ile 57 Türk şirketinin akredite temsilciliği bulunmaktadır. Bu firmalarımız özellikle tekstil, inşaat malzemeleri, gıda, otelcilik, plastik, ilaç ve hizmet sektörlerinde faaliyet göstermektedir.

            Mevcut Türk firmaları Özbekistan ekonomisine yıllık 300 milyon dolarlık ihracat ve 50 bin kişilik istihdam sağlamaktadır.

            Türk şirketlerinin Özbekistandaki yatırımlarının tutarı 1 milyar doları aşmaktadır.

            Ülkemizde ise Özbek sermayeli 228 firma bulunmaktadır. Bunların 113 tanesi toptan ve perakende alanında faaliyet göstermektedirler.

            Ayrıca Özbek turistlerin en fazla tercih ettiği ülkelerin başında Türkiye gelmektedir. Bu ziyaret oranı yılda %20 artmaktadır. 2014 ve 2015 yıllarında Türkiyeye gelen Özbekistan vatandaşlarının sayısı 143 bindir.

            Vize alma mecburiyeti kaldırıldıktan sonra Özbekistana gidecek Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının sayısında büyük artış beklenmektedir.

            THY tarifeli seferler İstanbul-Taşkent arasında haftalık yedi sefer yapılmaktadır. THY yolculara misafir muamelesi yapar. Uçuş güvenliği ve hizmet kalitesi bakımından rakipsizdir. Öncelikli tercihimiz şüphesiz THY dır. Ancak biletler çok pahalıdır.

            Özbekistan’dan Taşkent- İstanbul seferleri haftada dört defa gerçekleşmektedir. Bunlar bizim de gidip-geldiğimiz gibi çartır seferleridir. Güvelik sorunu yoktur ancak iç hizmetler bizim Pegasus seviyesindedir. Yolculara misafir değil, müşteri muamelesi yapar. Ancak uçuş fiyatı yüzde elli daha ucuz olduğundan külfetine katlanılmaktadır.         

            Ya THY fiyatlarda makul seviyeyi yakalar, ya da Özbek Hava Yolları kalitesini yükseltir.

 

 BUHARA

 

            Gezi programı düzenli şekilde işletiliyordu.

            8.Kasım 2016 Salı sabahı erken kalkıyor, odalarımızda sabah namazlarını kılıyor, kahvaltı salonuna iniyoruz. Bavullarımızla servis otobüsüne binip Tren istasyonuna vaktinde ulaşıyoruz. Hızlı TREN’de Businiz klas yerlerimiz önceden belirlenmiş ve biletler alınmıştı. Efrasyab-Alper Tunga Hızlı Treni diyorlar adına. Bavullarımız ve pasaportlarımızla iki sıkı kontrolden geçtikten sonra vagonlara çıkıyor ve yerlerimize oturuyoruz. Kısmetime gidiş yönünde ters bir koltuk düşmüş. Anonslar yolcuları bilgilendiriyor ve uyarıyor. Her cümleye Hanımlar ve Cenablar! Diye başlıyordu. Özbek şivesini anlamaya başlıyorduk. Hareketi ve uğrayacağımız şehirleri ve yolculuğun istikametini-Destinasyonu söylüyordu.

 

            HANIMLAR ve CENAPLAR!

           

Hızlı Tren İspanyol malıdır. Güzel ve rahat bir yolculuk başlıyor. Taşkentten Buharaya yolculuğumuz Üçbuçuk saat sürecek. Bu arada Tren Siriderya, Gülistan ve Semerkanttan geçecek. İstasyonlarda inenler ve binenler olacak. Taşkentten uzaklaşana kadar gözlemlerimizi sürdürüyor ve Dr. Eyüp beyle İlhan Sungur hoca ile birlikte defterimize notlar alıyoruz. Taşkentin banliyolarına kadar iki yanımızda kavak ve belirli aralıklarla ekilmiş dut ağaçları kilometrelerce uzayıp gidiyordu. Daha sonra dut ağaçlarının ipek üretiminde değerlendirdiklerini öğreniyoruz. Yeni yapılmış tek veya iki katlı konutların arasından geçiyoruz. Taşkent gerçekten dikey değil yatay genişlemiş ve gelişmiş bir şehir. Hızlı Trene paralel Sovyetlerden kalma demiryolu üzerinde yük vagonları işler halde duruyor. Geniş pamuk tarlaları şimdi artık lahana, sebze ve bostan ekilen tarlalara ve meyve bahçelerine dönüştürülmüş. Oh, daha yolculuğun ilk yarım saati içinde ikramlar başlıyor. Hızlı trende merkezi anons başlıyor;

       Hanımlar ve Cenablar!

            Oturmaktan sıkılanlar kalkıp diğer kompartımandaki arkadaşları ziyarete gidiyorlar. Otobüs ve uçak yolculuklarında fazla hareket edilmiyor. İç genişlikte dolaşıp gezindiğiniz için Hızlı trende ayaklarınız uyuşmuyor.

            Tek katlı evlerin damları-çatıları oluklu çinko-tudya ile kaplı. Kar birikip çatıyı çökertmesin diye tedbir alınmış. Bunlar eski kolhoz bakiyesi birimler.

            Geniş bozkırlarda sulu ziraat yapılınca bahçe ve meyve ağaçlarının kolayca çoğalacağını gösteriyor.

 

            BUHARA ŞEHİRLERİN EFENDİSİ

 

            Buhara çöllerin ortasında fakat meşhur İpek Yolu üzerinde kurulmuş. Çin ve Hintten gelip Avrupaya doğru giden kervanların mutlaka uğrayıp mola verdiği bir şehir. Etrafı on bir giriş kapısı olan surlarla çevrili imiş. Bölgede 75 kervansaray, 11 kapalı çarşı vardır Buhara tarihte her zaman ilim ve ticaret şehri olmuştur.

 Bugün dahi Buhara’nın her yanı tarihi eserlerle dolu.

          Bir ilim ve ticaret şehridir. Sağlam surlarla çevriliydi. Buharanın dışarıya açılan on bir kapısı vardı. Buhara İpek yolu üzerindeydi. Dört kubbeli çarşısı, elli Pazar yeri ve yetmiş beş adet Kervansarayı vardı. Kervansaraylar dini ve tarihi yapılardır. Kervansaraylar ortaçağda asırlardır, yorgun uzun yol yolcuları için beş yıldızlı otellerdir. Hem kendileri hem de hayvanları-binekleri için mola mekânlarıydı.

           Kaşgarlı Mahmut, Divanı lügatut-Türk adlı eserinde “ Bu şehirleri Türkler kurmuş ve adlarını da onlar vermişler. Bu adlarla günümüze kadar gelmiş.(1072)

            Uygur şivesinde BUHARA, İbadethane demektir.

            Özbek şivesinde BUHARA, Bereketli Toprak demektir.

            Ayos kervansarayı yeni restore edildi. Yıllardır mal deposu olarak kullanılıyordu. Toptan ticaret yapılırdı.

            Buhara, uluslararası Turizm açısından da görkemli yapıları olan gizemli bir şehirdir. Elimizde ziyaretgâh listesi var. Ön bilgiler alıyoruz.

            Mesela ARK KALESİ, eski Buhara’nın sembolüdür. Bu ilim kentinin 5. Yüzyılda yapılan en eski eseridir. Sonra İsmail Samani Türbesi ki, Orta Asya’da inşa edilen ilk türbedir. Tasarımı ve kullanılan malzeme bakımından Orta Asyada yapılan türbe mimarisinin öncüsüdür ve ilk modelidir.

            İsmail Samani Türbesinin yanında devamlı akan EYUP ÇEŞMESİ. Kendi tabirleriyle asırlardır Çeşme-i Eyub gün boyu içenleri serinletmektedir.

            Nihayet PAY-ı KALAN yani Büyük Kaide. Dört anıttan oluşuyor.

1-Mir-i Arab Medresesi.

2-Kalan Camisi-Burada vakit namazlarını kılıyoruz.

3-Kalan Minaresi

4-Emir Alimhan Medresesi.

          1536 senesinde Mir Arap medresesi, 1652’de ise inşa edilen Abdulaziz Han medresesi 16. Asır mimari örneklerindendir.

             

          Uluğ Bey medresesi; 1420 yılında açılan Medrese üç yılda tamamlanmıştır. İki katlıdır ve dikdörtgen planlıdır. Emir Timurun torunu ve Şahruh’un oğlu olan Uluğ Bey hem devleti yönetmiş, hem de oğlu tarafından öldürülünceye kadar talebelere matematik ve astronomi dersi okutmuştur. Öğrencilerin barındığı ve eğitildiği Medresede toplam elli adet talebe hücresi vardır.   

Nihayet Buhara’nın bir sembolü de ÇAR MİNAR-Dört Minaredir.

Bu zarif anıt şehrin zengin tüccarı NİYAZİKUL tarafından 1807 yılında yaptırılmıştır. Buhara’da inşa edilmiş son Medrese’dir. Bu yapı dört minareli bir Cami değildir. Çünkü gerçekte bunlar minare görünümünde olmakla beraber minare değildir.

Turkuaz çinilerle bezeli kubbelerdir. Her kubbe Niyazikul’un birbirinden güzel dört kızını temsil etmektedir.

  

            İslamdan önce Ateşgedeler-Zerdüşizm, Mecusi ve geleneksel Şaman inancının halk arasında yaygın olduğu bilinir. İnsanlar güneşe ve ateşe taparlardı. Bu yüzden kırmızı halı revaçtaydı. Kırmızı zemine Secde ettiklerinde ateşi düşünürlerdi. Kırmızı renk ateşe benzerdi. Bu nedenle halıya bakar ateşi hayal ederlerdi.

            İslami dönemde Buharayı başkent olarak alan SAMANİLER Devleti (819-1005) iki asır boyunca Maveraunnehire hâkim olarak hüküm sürdü.

            Geniş fakat bakımsız asfalt yolun sağında sarı boyalı ve kırmızı çatılarıyla yeni evler yapılmıştı. Uzun vadeli ve düşük faizli bedelini kira yatırır gibi ödeyerek ev sahibi oluyorlar. Evlerin arkasında geniş pamuk tarlalarında işçiler çalışıyorlar.

            İlk defa Müslim bin Kuteybe ile İslam bölge halkına tebliğ edildiğinde yerli halkın ekserisi Zerdüşizm ve Budizmin kıskacındaydı. İslam hayata yansıdığında hızla kabul edildi. Sekizinci yüzyıldan 12. Yüzyıla kadar İslamiyet Türkistanın kimliğini belirledi. Başkent Buhara 13. Yüzyılda İslamın Asyadaki merkezi haline geldi. Çevre ülkelerden ve uzak şehirlerden talebeler eğitim için Buharaya gelmeye başladılar. Büyük medreseleriyle şehir bir cazibe merkezi haline geldi.

            Özbekistanın özgürlüğüne kavuştuğu 1990 yılına kadar son 100 yıldan beri Buhara gibi bütün Türkistan Rusların işgali altındaydı. Şehirde üç dil konuşuluyordu. Yüzde olarak en çok Özbekçe konuşulur ve yazılır. Sonra orijinal Fars kökenli bir dil olan Tacikçe konuşuluyor. Sonra da Rusça konuşuluyor. İlkokulda başlayan Rus dilini bugün Türkistanda herkes konuşabiliyor. Sovyetlerde eğitim sistemi ateizmi mecburi ders olarak dayatıyordu. Ateizm de dini, maneviyatı ve bütün moral değerleri yok farzederdi. Ruslar Buharadaki yüzlerce İslami eserden Medrese, cami, minare, kervansaray ve şadırvanı tahrip ettiler. Bugün ziyaret ettiklerimiz kılıç artığı eserlerden ibarettir.

 

LEBİ HAVUZ

 

Kızıl kum çölünün ortasında doğup yaşayan Buhara’lıların “Lebi Derya” diyecek halleri yok ya! Etrafı kesme taşla örülü derin bir havuzun kenarında kürsülere oturup çay içiyor, sohbet ediyorlar ve çevrelerinde yükselen abidevi medrese ve kervansarayları seyrediyorlar. Havuzda ördekler ve evcilleşmiş angutlar yüzüyor. Bu havuzlarda yazları gençler ve çocuklar çimerlermiş.

Nadir Divan Bey ticaretle zengin olmuş. Büyük bir kervansaray inşaatına başlamış. Görmesi için Buhara Hanı davet edildiğinde Han “Ne güzel bir medrese yaptırıyorsun, tebrikler!” demiş ve ayrılmış. Hanın sözü üzerine Nadir Divan Bey kervansarayı Medreseye dönüştürmüş. Bugün hücrelerinde turistik eşyaların satıldığı bir çarşı olup çıkmış. Medrese iki katlı. Biri dershane diğeri yatakhane olarak kullanılmış. Karşısındaki Kukeltaş Medresesinde asırlarca 400 öğrenci kapasitesiyle eğitim vermiş. Ruslar tarafından kapatıldığı 1917 yılına kadar ilim adamları yetişmiş.

Bahçede katıra düz binmiş Buhara’nın Nasreddin Hocası. Orta Asya Müslümanlarının düşünürüdür. Otorite’nin sakarlıklarını mizahla halkla paylaşan bir halk filozofudur. Bizim Nasreddin hocamızın Buhara versiyonudur.    

Buhara iki bölümde Bugün çoğu İslami eser olan 300 anıttan bugün ancak 20 eser görülüp-gezilebilir durumdadır.    

            Kalın duvarlı ve kubbeli bir yapı olan Dergâh, dervişlerin yaşadığı ve zikir yaptıkları geniş bir salondur. Kalenderi tarikatının hepsi de hırpani, fakir ve harabatidir. Görüp gezmediğimiz bir eser kalmasın istiyoruz. Dergâhın içinde bir mescit ve dışında eski bir Hankah hala aynı görevi icra ediyor. Yürümekten yorgun düşüyoruz.

Bugün Özbekistanın hiçbir yerinde Tarikat mensuplarının açıktan zikir meclisi kurup hu çekmesine izin verilmez. Sofizm yoktur, yasaktır. Camilere 18 yaşından küçük gençlerin girmesi yasaktır. Ezan minareden veya mikrofondan okunamaz. Caminin içinde okunur. Bolşevikler yani komünistler önce 1917 de sonra da 1920 yılında bir ilim kenti olan Buhara’yı bombaladılar. Çok sayıda han-hamam, kapalı çarşı, cami ve kervansaray harabeye çevrildi. Firuze minareli bir cami gördük, inceledik ve fotoğraflar çektik. Dört kızı olan zengin bir tüccar her kızını temsilen bir minaresi olan cami yaptırmış. Minarelerin hiçbiri diğerine benzemiyor. Eserin adı ÇARMİNAR. Yani dört minare.

 Otelimiz Buharanın Eski şehrinin tam ortasında Hotel Grand Buhara. Temiz bir misafirhaneye benziyor.

 

   İMAM BUHARİ

 

            Doğrusu Özbekistana geliş sebeplerimizden biri Muhammed Bahauddin Nakşibendi ise diğeri de İmam Buhariydi. Nasıl bir iklim ve coğrafyanın insanıydı ve nasıl bir kültür ortamında yetişmişti. Hangi ilim adamlarından etkilenmişlerdi?

        Asıl adı Muhammed bin İsmail olan İmam Buhari, 810 yılında Buharada dünyaya geldi. Küçük yaşta babası vefat etti. Buhara medreselerinde okudu. On yaşında Kur’anı kerimi hıfzettikten sonra Kur’an tefsiri okumaya başladı. Akıllı ve fevkalade zeki bir çocuktu.

        Annesi ve ağabeyi ile birlikte 16 yaşında bir kervana katılıp Hicaza gitti. Hac ibadeti bittikten sonra büyüklerini Buharaya uğurladı ve kendisi Medinede kaldı.

        Resulullah sahabelerle ne konuştu?

        Hayatın her alanında insanlara ne tavsiye etti?

        Emirleri ve müjdeleri neydi?

        Neleri yasaklamış ve nelerden korkutmuştu?

        Öncekilerin Hadis kitaplarını tetkik ediyor. Kur’an mantığına uygun olup olmadıklarını mukayese ediyor. Önce Sahih olanlarını, orta olanlarını zayıf olanlarını tasnif ediyor.

        İmam Buhari 22 yaşına kadar 7 bin hadis topladı. Hayatının sonuna doğru 700 bin Hadis ezberlemişti. Buhar-i şerif ancak 1991 yılında Özbekçeye çevrildi.

Resulullahın yaşadığı Mekke ve Medine’den sonra kendi döneminde birer ilim şehri olan Şam, Bağdat ve Kahire’de âlimleri, Salihleri ve Sadıkları aradı. Kendi ölçüleri içinde güvendiği ravilerden-rivayet edenlerden Efendimizin sözlerini kaydetti. Buhara şehrinin adını ilim çevrelerine ve tüm İslam âlemine duyuran çok önemli bir Hadis araştırmacısıdır.

         Hakikatlerin bilinmesi adına düşünen ve saygıyla sorgulayan ilim adamlarına göre, İmam Buhari Hadis araştırmasını Peygamber efendimizden 250 yıl sonra yapmıştır yani 12 nesil sonra. Bugün İmam Buharinin yazdığı orijinal kitap elimizde yok. Buharinin talebeleri kendisinden sonra 9 kitap daha yazdılar.

         Her şeye rağmen İmam Buhari, Kütübü Sitte-Altı Hadis Kitabından ilk zikredilen Kitabın sahibidir. Bu kitaplar Buhari, Müslim, Nesei, Tirmizi, Ebu davut ve İbni Mace’dir.

         İmam Buhari, Buharada doğmuş ama, Semerkantın Herteng kasabasında vefat etmiş ve oraya defn edilmiştir. İmam Buharinin türbesi Semerkant merkezinden şehiriçi taksiyle ulaşabilecek kadar yakındır. Yol arkadaşlarımızdan Mehmet Yavuz ağabeyimiz bir ara taksiye atlayarak gidip doya doya ziyaret edip huzurunda dua etmiş, Fatihalar okuyup gelmişti.

           Asırlarca yıkık ve bakımsız kalan İmam Buharinin mezarı ancak 1991 yılında Özbekistan bağımsız bir Cumhuriyet olunca geniş bir bahçenin ortasında bir cami, medrese ve somaki mermerden türbesi inşa edildi. Bu İslam Kerimov döneminin yüzünü ağartan bir eser olarak Kültür gezisine çıkan turistlerle yerli-yabancı Müslümanlar tarafından her gün ziyaret edilmektedir.

                                                                                         

         Kasımın ikinci haftasında bizler de gurup halinde İmam Buhari’nin mezarı karşısında üzeri halı parçalarıyla kaplı sıralarda gelen her gurup bir aşr-ı şerif okuyor sonra da yapılan dualara topluca amin diyoruz.

         Fatihalarla ziyaret ediyoruz. Bahçede sonbaharın cilvesi dökülen çınar yapraklarını elindeki çalı süpürgesiyle temizleyen görevli kadına beş bin som verip süpürgeyi elinden alıyor ve birkaç damla terimimin Buharinin çimenleri üzerine dökülmesini istiyorum. Bir kaç yaprak kümesi oluşuyor. Sonra da süpürgeyi sahibine teslim ederken teşekkür ediyorum.

-Rahmet!

 

ŞEHRİSEBZ

 

         Eskiden adı KEŞ olan Sehrisebz kentinin dış kapısından girdikten sonra iki yanımızda dut ağaçları kilometrelerce ve düzenli aralıklarla ekilmiş. İpek böceğinin temel gıdası ve ipek üretim kaynağıdır.

         Bu şehirde oto yollar ve evlerin eski ve bakımsızlığı Türkiyenin elli yıl önceki halini hatırlatıyor. Genç meyve bahçeleri yüz güldürüyor.  

         Emir Timur bu güzel şehrin Hoca Ilgar köyünde 1336 yılında dünyaya geldi. Şehrisebz yani yeşilkent.

        Babası Muhammed Taragay KEŞ valisidir.

        Vali Muhammed Taragay oğlu Timura ülkenin seçkin ilim adamlarından özel dersler aldırarak yetiştirdi. Timur üzerinde emeği olan hocaların en önemlilerinden biri de Şemseddin Külal’dir. Yıkılan binaların yerinde şimdi geniş yeşil alanlar uzayıp gidiyor. Şehrisebz’in 200 bin nüfusunun tamamı da Özbeklerden oluşuyor. 14 yüzyılda Timurun yaptırdığı Aksaray, bir asır sonra Buhara Emiri tarafından yıkılıyor. Yalnız 63 metre yüksekliğindeki, kapısı üzerinde mavi, yeşil, camgöbeği renklerden altın işlemeli kelime-i tevhit göz kamaştırıyor. Zarif Turkuaz rengiyle Gök (Kök) Saray diye anılmaya başlamıştır. Timur İmparatorluğuna gelen İspanyol elçi Luis Gonzalez, duvardaki Kur’an ayetlerinin zerafet ve ihtişamından bahseder. İspanyol yazar Emir Timurun vefat ettiği 1405 yılına kadar bu sarayda kalmıştır. 

            Saraylar, medreseler ve ibadethaneler asırlarca pişirilmiş tuğlalardan inşa edilmiştir. İspanyol elçi Luis Gonzalez beş yıl bu sarayda yaşamış, gördüklerini yazmış ve İspanyaya döndükten sonra da GÖK KUBBE adıyla kitap olarak yayınlamış.

          Şehrisebz’de halkın çok değer verdiği iki mekân vardı:

           Dar-ı Tilavet. Kur’an okunan-tilavet edilen yer demektir.

           Timurun sevgili torunu Cihangir ve Timurun hocası Şemseddin Külal’ın türbeleri. Dar-ı Tilavet, Kur’an okunan yer demektir. Diğeri de

           Dar-ı Siyadet, Yani Dua yeri.

            Uluğ Bey, dedesi Timurun şehrinde âlimlere ve Seyyidlere hürmeten medrese ve yanında görkemli bir cami inşa ettirmiş.

            Cihangirin mezarı sade ve temiz. Ağaçların kütük uçları duvar inşaatından dışarı fırlamışsa inşaatın tezyinatı daha bitmemiş demektir. Timur vefatından bir yıl önce on taş basamaktan aşağıda yer altında bir türbe yaptırmış. Üzeri yekpare taşla örtülü, içi boş bir lahit. Timur bu müstakbel mezarı oğlu Cihangirin bahçesine yaptırmış. Asırlar sonra tesadüfen bulunan mezar çukuru, çevresindeki taşa yazılanlar okunduktan sonra anlaşılmış.

          Vakit yaklaşıyor, Cuma namazı kılacağız yerli Müslümanlarla birlikte inşallah.

Uzun uzadıya vaaz veriliyordu saf tuttuğumuz zaman. Arkasından duyurular yapıldı. Müezzin mihrabın duvarına doğru Ezan-ı Muhammedi’yi okumaya başlıyor. Ezan minareden okunmuyor, mikrofon zaten yok. Daha önce 21 yaşına kadar gençler ibadet için camiye giremezmiş. Allah rahmet eylesin Devlet başkanı İslam Kerimov insafa gelmiş 18 yaşına kadar gençlerin camiye girmesi yasak. Buna Kaşgarda da şahit olmuştuk. Biz de bizler gibi orta yaş ve aksakallı piri fanilerle birlikte Özbekistanın ortasında cuma namazını eda ediyoruz.    

        Öğlen yemeğinden sonra Semerkant’a doğru yola çıkıyoruz.      

Farsça sebz yeşil demektir. Sebze bizde de yeşillik demektir. Keş, şehrin Emir Timur dönemindeki adıdır. Timur doğduğu bu güzel şehre 1404 yılında bir Beyaz Saray inşa ettirdi. Bir yıl sonra da vefat etti. Yaptırdığı bu sarayda Timurun ağız tadıyla yaşaması ömrü vefa etmediği için mümkün olmadı. Emir Timurun oğlu Şahruh ile torunu Uluğbey bir süre yaşadılar. Bir asır sonra yeniden başlayan Mogol istilasıyla tahrip edildi. Şimdi karşımızda sadece sarayın enkazı vardı. Dış duvarların çöküntüleri ile abidevi kapısı ayakta duruyordu.

         Emir Timur’un hükümdar ve ilim adamı olan torunu Uluğbey’in yaptırdığı Gök Kümbet camiini ziyaret ediyoruz ve vakit namazı kılıyoruz. Sonra eğitime adanmış Kuba medresesi. Şimdi Medreseler turistik eşya satılan alanlara dönüşmüş. Medresenin dün eğitim yapılan hücrelerinde Çin malı ünlü markaların 3. Sınıf taklitleri satılıyor. Yol arkadaşlarımızdan Dr. Eyüp beyle birlikte çapan ve doppi alıyoruz.

           Semerkant kelimesinin Semizkentten dönüştüğü rivayet edilir. Semizkent şehrinde Türkçe konuşuluyor. Timur Şehrisebz’de vefatından sonra defn edilmek için meğer kendi lahtini önceden hazırlatmış. Ama burası nasip olmamış, başkent Semerkant’a defn edilmiş.  

           Emir Timurun torunu Uluğbey’in oğlu Abdullatif’in azmettirdiği katil tarafından öldürülmesinden sonra Timur İmparatorluğunda ilmi ve ekonomik canlılık bitti. Skolastik eğitim başladı ve büyük ilim adamları yetişmez oldu.                                       

   SEMERKANT

          

           

            Taşkentte iri harflerle yamaca yazılmış;”Vatan Secdegah gibi Mukaddestir.” Bizde de vardır “Herşey Vatan İçin”

            Buhara çıkışında gözümüze takılan “güle güle” yerinde YOLUNUZ AK BOLSUN yani Yolunuz açık olsun!

           Buharadan otobüsle yola çıkmıştık. Semerkanta yaklaşırken büyük harflerle bir yazı bize Hoş Geldiniz diyordu;

             HUŞ KELİPSİZ

           Özbekistanda bulunan Fergana vadisi Orta Asyanın en verimli toprağıdır. Burayı kuşatan Kızılkum çölü ise doğal gaz zenginidir.

          Buharanın simgesi Mir Arab Medresesi ile Kalan camii Minaresidir. Kalan, Tacikce büyük demektir.

 

Barındırdığı eserler ve yaşanmış tarihiyle Semerkant sanki ayrı bir ülkedir.

Semerkant M. Ö. 14 tarihinde Persler tarafından kurulmuştur. Yine farsça Semerkant, Taşkale demektir. Bileşik bir kelimedir. Semer-Taş, Kant-kale. Olmuş Semerkant.

Başka bir ifadeyle Semerkant, Kumlu yer demektir. Çok büyük bir şehir olduğu için bu metropole Semizkent de denir.

Semerkant’da ise Registan-Kum meydanıdır. Bu meydanın en büyük eseri Uluğbey medresesidir. Mu medresede öğrencilere asırlarca matematik, Felsefe, Teoloji ve Astronomi eğitimi verilirdi. Telkari medresesi-altın işlemeli medresedir.

       Gur Emir-Emir Timurun mezarı. Üzerindeki yeşil mermer Çinden getirilmiş. Heybetli Türbenin yapı malzemesi fırınlanmış tuğladan yapılmış. Timur döneminde Buharada 80, Semerkantta 60 adet abidevi medrese vardı. Ancak halk ve devlet ricali nezdinde Semerkantın marka ziyaretgahı Şah-ı Zinde’dir.

          Semerkant, bir milyon nüfuslu olup Pamir dağları eteklerinde kurulu dünya güzeli bir şehir. Emir Timur büyük bir isabetle SEMERKANT’ı Pay-ı Taht olarak değerlendirmiş. Şehirde her dil konuşulur ancak en kalabalık topluluk Özbekler olduğundan resmi dil de Özbekçedir.    

Semerkantta Peygamber efendimizin amcası oğlu misafir olmuş. Şehitlerin ölümsüz olduğunu zikreden Kur’an kültürüne dayanan Müslümanlar Sahabe Kusem bin Abbas’a Şah_ı Zinde dediler. Yine Emir Timurun hanımı Bibi hatun türbesi, Uluğbey rasathanesi ve Emir Timur Türbesini ne kadar görmek şartsa, Semerkant halk pazarını görmek ve Özbeklerle birlikte sokakları, lokantaları, camileri paylaşmakta şarttır.  

                         

 

ŞAH-I ZİNDE-SAHABE HZ. KUSEM bin ABBAS

 

       Semerkandın en önemli ziyaretgahı, Semerkandın en aziz misafiri Kusem bin Abbas’tır. Müslüman halk Ona Şah-ı Zinde diyor. Bu ölümsüz Şah, Diri şah demektir.

 Daha önce adına EFRASYAB denilen bölgeye şimdi Şah-ı Zinde diyorlar. Efrasyab Alp er Tunga demektir.

Halkın zihninde Resulullahın amcası oğlu Kusem bin Abbas Efrasyab höyüğünde bulunan merkadi mübareğinde yaşamaktadır. Semerkandın en eski yerleşim yerlerinden biri olan Efrasyab höyüğü Şah-ı Zindenin çevresinde çoğalan mezar ve anıt türbelerle birlikte asırlardın bir Nekropole-Mezar Şehir’e dönüşmüştür. 670 den itibaren Maveraunnehir’e doğru yürüyen İslam ordusunun Semekandı fethi sırasında ve 676 tarihinde şehit olduğu bilinir. Uzaktan-yakından şehre gelen bütün Müslümanlar en çok sahabe Kusem bin Abbas’ı ziyaret ederler. Huzurunda bir aşr-ı şerif okuyor ve ona Fatihalar ikram ediyoruz. Mevla’nın bizlere de Şehadet nasip etmesini diliyoruz. Yanındaki mescitte Tahiyyetul Mescit namazı kılıyoruz.

           Rehberimiz Şeref Bey, Şah-ı Zinde mücaviri bir türbeyi işaret ederek ; “Bu ilim adamı sizin hemşehriniz Musa Paşa’dır dedi. Yani Kadızade Rumi’dir. Astronomi âlimidir. Bursadan kalkıp Emir Timurun torunu olan Uluğ Bey de kendisinden çok şey öğrendiği Kadizade Rumi’yi Semerkand Rasathanesinin başına getirmiştir. Uluğ Beyin oğlu Abdullatif tarafından talihsiz bir şekilde öldürülmesinden sonra öğrencisi ALİ KUŞÇU İstanbula, Fatih Sultan Mehmet’in hizmetine gönderilmiştir.

 

KUSEM BİN ABBAS KİMDİR?

 

Resulullahın yeğenidir. Ayı ana-babadan Öz amcası ABBAS’ın Oğludur. Annesi de Hz Hatice’den sonra İslamı ilk kabul eden kadın Sahabi Hz. Lübabe’dir.

Kusem; Peygamber efendimizin isimlerinden biri olan EBUL HAYR, Her hayrı kendinde toplayan demektir. Hayırların babası. Kusem Hz. Hüseyin’in süt kardeşidir. Resulullah çocukluğunda Kusem’e sevgi göstermiş, ona dua etmiş ve atın terkisine bindirmiştir.

            Peygamber efendimizi gören, sohbetlerini dinleyen en genç sahabelerden biridir. Resulullahı vefatında Medinedeydi, yıkanmasında ve defninde hizmet etti. Resulullah vefat ettiği 632 yılında Kusem 14 yaşındaydı. Kusem Dört Halife-Hulefa-i Raşidin devrini ve Emevilerin ilk yıllarında meydana gelen olayların şahididir. Medine ve Mekke Valiliğine atadı. Hz. Ali Efendimizin vefatında Kusem bin Abbas Mekke Valisiydi.

         Muaviye döneminde Horasan üzerine yapılan sefere katıldı. Orta Asyaya fütuhat ve tebliğ maksadıyla giden Sahabelerin ilklerindendir. Semerkant kuşatmasında ve 676 yılında surların önünde şehit oldu. Vefatından asırlar sonra Kusem için yapılan mezar restore edilerek iyice görünür hale getirildi.

           Efrasyap tepelerinin güney yamacında bulunan Kusemin mezarı etrafına alimler ve devlet adamları da defnedilince Kusemin türbesi iyice ziyaretgah haline geldi. Halk arasında Kusemin adı Yaşayan sultan anlamında Şah-ı Zinde olarak tanındı.

             Bölgede -rehberimiz Şeref Beyin açıklamalarıyla- halkın hikaye, masal, menkıbe ve mitoloji hüviyetinde olayların anlatıldığı çok mavallar dinliyoruz. Bu masallardan biri de Kusemin başına gelmiş. Kusem ibadet ederken saldırıya uğradığında mucizevi şekilde ortadan kaybolmuş. Yahut büyük bir kaya yarılmış ve Kusem içine girince kapanmış ve kaybolmuş, ama kesinlikle ölmemiş. Allah onu koruyormuş. Onun için adına ölümsüz şah anlamında ŞAH-I ZİNDE diyorlar.

          ŞAH-I ZİNDE Semerkand’ın en önemli cazibe merkezidir. Çevresi sular ve yeşillikler içindedir ve her zaman bakımlıdır. Yönetime gelen bütün hanedanlar ve Müslüman Türk devletleri bölgeye önem verdiler ve daima imar ettiler.

            Hatta 1220 yılında bölgeyi işgal edip yakıp-yıkan Mogollar ve Cengiz Han bile Şah-ı Zindeye dokunmadı.

            Kusem bin Abbas, az da olsa Hadis de rivayet eden takva ve fazilet sahibi bir şahsiyettir.

            Resulullaha fizik olarak da en çok benzeyen sahabelerden biridir.

Semerkantta Kusem bin Abbastan başka sahabeler de medfundur.

 

       

 

MATURİDİ

 

           Türkiye Müslümanları için “Amelde Hanefi, itikatta Maturidi.” Denir.

Ebu Mansur Muhammed bin Maturidi Semerkant şehrinin Maturidi köyünde 853 yılında doğmuş. 944 yılında vefat etmiş. Hocası Razi’dir. Turani kökenlidir. Ancak Medineden gelip Semerkanta yerleşen Arap ailelerinden ve Ebu Eyyubel Ensariyle  evlilik yoluyla akrabalığı vardır.

           Emevi ve Abbasilerden sonra Maturidinin yetiştiği coğrafyaya hâkim olan Samanoğulları-Samaniler için “ Türkistan ilimler ve yetişen alimler için zirve yapmıştır. İlim ve hayrın hazinesidir. İslami ilimlerin aşılmaz kalesi oldu. Bu ülkede âlimler krallar gibi değer gördüler. Samani devleti ilim adamlarını korudu ve onlara destek oldu.

          İmam Maturidi, Karamitiler, Şiiler ve Mutezile düşünce ile mücadele etti. Kitab-el Tevhid  kitabından başka on iki eseri daha kaleme almıştır.

           İmam Maturidi, bilgi edinme yolunu duyu, haber ve akıl olarak belirler. Bilgi Vehbi değil, kesbidir. İnsan bilgiye doğuştan elde edemez, sonradan okuyarak, çalışarak elde eder.

Doğru akıl yürütme ile ortaya çıkan üretilen bilgi Allahın kanunudur, sünnetullahtır. Allah insana akletme, aklını kullanma ve iyi ile kötüyü birbirinden ayırt etme yeteneği vermiştir. Maturidi hür Aklı öne çıkarır. Ehli Sünnete göre rüya ile amel edilemez. Rüya ile keşif şahsidir, kişinin kendisini bağlayabilir.

           Semerkantın eski mahallelerinden birinin ortasında yalınız bir türbe duruyor karşımızda. Burası bir Yahudi mahallesidir. Ancak Yahudiler İsraile göçtükten sonra sakinleri azalan mahalleye göçerek-taşınarak Müslüman Özbekler mahallede çoğalmaya başlıyor. İmam Maturidinin kabri bakımsızlıktan Harabeye dönmüşken TİKA sayesinde tekrar restore ediliyor ve ziyarete açılıyor. İmam Buharinin anıt türbesine benziyor fakat etrafında mescit ve medrese yok.

 

EMİR TİMUR

 

Özbekistan onunla iftihar ediyor.

           EMİR TİMUR, Büyük Timur İmparatorluğunu kuran ve bilinen dünyanın dörtte üçüne hükmeden hükümdar olmuştur.

           Babası Şehrisebz valisi Muhammed Taragay, anası Buharalı Tekine hanımdır. 1336 yılında Maveraunnehirde eski adı Keş olan Şehrisebz kentinin Hoca Ilgar köyünde dünyaya geldi. Hayatında Farsça ve Arapçayı bildiği halde ana dili olan Türkçeye ve Türk kimliğine öncelik verdi. Saltanatı boyunca Türk Edebiyatı gelişti. Timur’un emriyle Çağatay Türkçesiyle birlikte Farsça devlet yönetiminde resmi dil oldu.

           Timur canlı bir kültür ortamında yetişti. Daha yedi yaşındayken okuma-yazmayı öğrendi. Dokuz yaşında Hüsnü Hat öğrendi. On iki yaşında temel kitabımız Kur’anı hıfzetti.

            On altı yaşında Arap ve Fars tarihini tetkik etti. Özel eğitimle tarih, coğrafya, felsefe ve matematik eğitimi gördü. Devlet hizmetinde genç yaşta görev aldı. Erken yaşlarda Devlet adamı oldu. Emir Hüseyinle birlikte Mogol hükümdarı Tuğluk Timur Hana karşı savaştı.  Komutan ve Devlet yönetimindeki maharetiyle daha 27 yaşındayken 1360 yılında şöhret oldu. 1369 yılında da Emir Hüseyinle de savaştı. Onun ölümünden sonra başkenti Semerkant olan ülkeye tek başına hâkim oldu.

           Üstün yetenekleri olan cesur, akıllı, azimli ve programlı bir devlet adamıydı.  Hayatında yirmi meydan savaşı yaptı ve yaptığı hiçbir savaşı kaybetmedi. Yirmi yedi sultanı mağlup etti.

İlim Adamlarına çok değer verdi. Hayatı boyunca Onlara danışmadan-müşavere yapmadan bir eyleme girişmedi.

         Yaptırdığı köprüler, yollar, şehir içinde çarşılar, Kervansaraylar ve eğitim seviyesini yükselten medreselerle ülkeyi bayındır hale getirdi. Zapt ettiği ülkelerden ne kadar müderris ve ilim adamları varsa, mimar, mühendis ve kanaat önderlerini Semerkant, Buhara ve Hive’ye getirirdi.

Buhara’da seksen, Semerkant’ta altmış büyük abidevi medrese kurdu, kütüphaneler yaptırdı. Başkent Semerkant’ta çok sayıda ilim adamı ve öğretmen vardı ki, hocalar okutacak öğrenci bulmakta sıkıntı çekiyorlardı. İslam ülkelerinin uzak köşelerinden talebeler Timur İmparatorluğuna geliyorlardı. Orta Asya’nın her yanına kervansaraylar ve sanat eserleri yaptırdı. Pay-ı Taht Semerkant dünyanın en bayındır, örnek bir şehri haline geldi.  Çok zengin ve yaşanabilir bir şehir oldu.

Emir Timur İstişareye çok önem verirdi. Alimlerin nasihatlerini dinler ve bir sefere çıkmadan, savaş kararı almadan önce onlarla müşavere yapardı. Savaş alanında dahi ilim adamlarını yanından ayırmazdı.

İran, İrak, Suriye, Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan, Harezm, Kuzey Hindistan ve 1402 Ankara savaşıyla Osmanlı topraklarını zapt etti. Su kanalları açarak tarımı teşvik etti. Göçerleri iskana mecbur ederek şehirleşmeye önem verdi. Alim ve sanatkarların hayat standartlarını yükselterek onları Orta Asya’da topladı.

             Bizim Kanuni Sultan Süleyman gibi ilkelerini ilim adamlarıyla birlikte belirleyen Kanunlar çıkardı. Timur yaptıkları ve yaşadıklarını anlatan kendi tarihini yazdı. Elimizde İnsan yayınları tarafından iki baskısı yapılan TİMURUN GÜNLÜĞÜ eserini okuyoruz. Kitabın orijinal adı “Sahipkıran Emir Timur Muhammed Taragay Bahadıroğlu TİMURUN GÜNLÜĞÜ. TÜZÜKAT-I TİMUR” Bu kitap Çağatay Türkçesiyle yazıldı. Önemli bir belgesel olan eser Arapça, Farsça ve bütün Avrupa dillerine çevrildi. Timur hakkında üniversitelerde doktora tezleri ve uzun hikâyeler ve romanla, edebi eserler yazıldı.     

Merhum roman yazarı Kemal Tahir, Timurlenk veya aksak Timura “Topal İhanet!” der. Yönünü Avrupaya çevirmiş Osmanlıya Ankara Savaşı mağlubiyetiyle on bir yıllık bir Fetret-Kardeş kavgası dönem kaybettiriyor. Belki İstanbul’un fethini kırk yıl geciktiriyor. Timuru sevenler kadar korkanlar ve nefret edenler de vardır.

          Tarih otoriteleri ve ediplerin onu farklı tanımladıklarını görürüz.

          Timur Tanrının kırbacıdır.

          Timur bir Cihan İmparatorudur.

           Yedi düvelin yenilmez sultanıdır.

           Yıldızlara hükmeden hükümdardır.

 

          İSLAMIN KILICI TİMUR

 

          Timur kelime anlamı itibarıyla Demir demektir. Hükümdarlığı 36 yıl sürmüştür.

           Bazı yazarlar Timur için Türkleşmiş Mogol’dur diye yazar. Gerçek ise, Türk kimliğini öne çıkaran ve Türkçeyi Farsçayla birlikte resmi dil olarak kabul eden Timur ana-babadan Turani’dir yani Türk kökenlidir.

          Yaşadığı yıllarda Dünya halkları arasında yine onu farklı ananlar vardı.

Bizans, Timur İslamın Kılıcıdır der.

Arap Müslümanlar, Timur başımıza Bozkırdan gelen Beladır der.

Osmanlılar ise, Timur için Yenilmez tatar dediler. Tanınmış romancımız Kemal Tahir Emir Timur için “Topal İhanet” derdi.

          Emir Timur Hükümdarlar arasında en kültürlü ve özellikle Tarih bilgisine sahip bir insandı. Şamda görüştüğü Endülüslü Tarih Sosyoloğu İbn-i Haldun hayranlığını celbetmiştir. Timur üç dil bilir ve konuşurdu. Anadili Türkçe, Farsça ve Mogolca.

Timur’un Şah-ı Nakşibendi şeyhi Muhammed Bahauddin’in hayır duasını aldığı rivayet edilir. İlim adamlarına karşı çok mütevazıdır, çok alçak gönüllüdür.

               Kendini yetiştiren hocası Şemseddin Gülal’in huzurunda elleri dizinde terbiyeli bir öğrenci gibi oturur ve hep onu dinlerdi. Seferlerinden Semerkanta dönüşlerinde de Şah-ı Nakşibendinin hocası Emir Külal’i ziyaret eder suasını ve tavsiyelerini alırmış.

              Timur Orta Asya göçebelerinin İslamlaşmasında büyük pay sahibidir.

Bugün Kazakistan sınırları içinde bulunan Türkistan diğer adıyla Yesi şehrindeki Çöle bakan abidevi kapısıyla Hoca Ahmet Yesevi’nin degahını-Hankahını inşa ettirdi. Asırlarca öğrencileri, gurabayı ve dervişleri doyuran büyük bakır tencere Timurun hediyesidir. Semerkanttaki şehit sahabe Kusem bin Abbasın türbesiyle hanımı Bibi Hatun adına yaptırdığı cami bugün müze olarak ziyarete açılmıştır.

 

 

          ANKARA SAVAŞI

 

          Bağdat ve Şam üzerine yürüdükten sonra Halebi de zapt edip Osmanlı topraklarına giren Emir Timur, Sivası yakıp yıktı. Yıldırım Bayezıt ile karşılıklı birer tehdit ve ültimatom niteliğinde dört mektupla konuştular. Emir Timurun taleplerine Yıldırım Bayezıt ağır hakaretlerle cevap verdi.

          1402 yılında Çubuk ovasında yapılan Ankara savaşıyla Osmanlı ordusunu mağlup eden Timur, Padişah Yıldırım Beyazıt’ı ve oğullarını esir almıştı.

          Fakat Timur hükümdarlar hukukunu iyi biliyordu. Yıldırım Beyazıt’ın gönlünü almaya çalıştı. Kendi otağına en yakın çadırda onu ağırladı. Yıldırım kahrından vefat etti. Anadolu Birliği bozuldu. Osmanlı Devleti dağılma tehlikesiyle karşılaştı. Yıldırımın oğulları taht kavgası yüzünden birbirine düştü. On bir yıl süren fetret-kardeş kavgası-kargaşa yaşandı. Balkanlardaki Osmanlı ilerleyişi durdu. İstanbulun fethi elli yıl gecikti.

 

          Emir Timur çok net konuşurdu;” Allah şahidimdir ki, ben kan dökme meraklısı bir Hakan değilim. Benim düşmanlarım hep kendi sonlarını kendileri hazırladılar!”

 

 Ankara savaşından sonra Bizans, Vatikan ve balkan devletlerinden kendisine tebrik mahiyetinde haber, elçi ve mektupların gelmesine çok kızdı. Timurun bunlara cevabı ordusuyla Bizans üzerine yürümek oldu. Batıda Osmanlının hiç giremediği Haçlıların merkezi olan İzmir kalesini aldı, tahrip etti ve Bizanslı askerleri kılıçtan geçirdi. 1403 yılında İzmir kalesini yerle bir etmekle Haçlı-Bizans tehlikesini ortadan kaldırdı.

           Ankara savaşı yenilgisinden sonra Osmanlı halkı büyük bir üzüntüye kapıldığında Timur tarihi bir açıklama yapıyordu.

           “Anadolu Ahalisi endişe etmesin. Devletiniz, toprağınız ve güvenliğiniz İRAN ve TURAN ikliminin sahibi, Cihan Sultanı Timura aittir! Ordunuzun mağlubiyeti sizi zayıf düşürmeyecektir. Bizansa fırsat verilmeyecektir!”

 

Emir Timur altmış dokuz yaşında, iki yüz bin kişilik bir orduyla Çin seferine çıkarken yolda, bugün Kazakistan sınırları içinde kalan Otrar’da vefat etti. Tahnitle korunan cesedi taşınarak ülkeye getirildi. Emir Timur başkent Semerkant’ta defn edildi. 

     

          Özbekler Emir Timurdan sonra tarih sahnesine çıktılar. Desti Kıpçak’ın doğusundaki Türk kabilelerine Özbek deniyordu. Muhammed Uzbek Han 1313-1340 yılları arasında devlet başkanı olarak Altın Orda Devletinin hakanıdır.

          Emir TİMUR, güçlü bir asker, yetenekli bir devlet adamıdır ve Dünya tarihinde ender yetişmiş toplum liderlerinden biridir. Prensiplerle hareket eder, cesareti ve girişkenliği başarılarının anahtarıdır. Kendine özgüveni olan, vakur mizacıyla otorite sahibidir.

          EMİR TİMUR, Meşveret sahibidir. Yapacağı atılımdan önce mutlaka ilim adamlarıyla saatlerce müşavere halinde olurdu. Sabırlı, adil ve cesur bir hükümdar olarak tarihe kaydedildi. Başarı ve zaferlerinin sırrı kendi kitabında yazdığı gibi ilkeli olmakla izah edilebilir.

           Tüzükatı Timur’da konuşur;” Emrettim ki, her bölgenin susuz yerlerine su çıkartsınlar. Bozulmuş köprüleri tamir etsinler. Büyük-küçük arıklara nehirlere köprüler kursunlar. Her konak yerine yolcular için ribat bina etsinler.

           Ferman verdim, elimize geçen her memlekette oranın Ulema, fuzala, seyyid, dervişler ve halvete çekilen dervişlerine aylık maişet tayin kılınsın. Çalışamayan fakir-miskin, felç ve körlere günlük nafaka verilsin. Müderrislere, mektep öğretmenlerine aylık maişet belirlensin. Her şehirde geçmiş evliyaların mezar ve makberelerine yer ve su vakfedilsin. Kilim ve taam temin edilsin.

           İlk önce Emirul Mü’minin Hazrei Ali şahı Merdan İbni Ebu talib Kerremellahul vachehu ravzalarına Dicle ve Neceften vakıf ayrılsın. Kerbela şehidi İmam Hüseyin, Abdulkadir Geylani, İmamı Azam Ebu Hanife, Musa Kazım, İmam Muhammed Taki ve Selmanı Farisiye verimli araziler vakıf kılınsın.”

           Yine emrettim ki, her şehir ve köyde cami, medrese ve zaviyeler kursunlar. Kesbden aciz düşenlere lengerhane yapsınlar yani fakir ve öksüzlere  yemek verilen merkezler, guraba evleri yapsınlar. Bitab hastalar için her yerde şifahane bina edip oraya maaşlı tabipler koysunlar. Her şehirde imarethane ve adalethane sarayları kursunlar.

          Yine emrettim, ölenlerin mallarını varislerine verin. Varisi yoksa hayır yollarına sarfedin veya Mekke-i Muazzamaya gönderin.”

          Timurun oğlu Mirza Muhammed Osmanlı başkenti Bursa’yı işgal edip talan etti. Osmanlı hazinesine el koydu. Ulucami’yi ahıra çevirdi. İçeriye at bağladılar. İçeride ateş yakıp yemek pişirdiler. Bursa halkı çok üzüldü ve Cuma namazlarını Ulu camide kılamadılar.

Yıldırım Beyazıt eleminden vefat etti.

Aynı hafta içinde Emir Timurun veliaht ilan ettiği torunu Muhammed Sultan 29 yaşında birden vefat etti.

Timur hem Osmanlı Sultanı Yıldırım Bayezit ve hem de torunu Muhammed Sultanın vefatı üzerine çok üzüldü. Öfkesini engelledi. Yıldırım’ın oğullarından Musa çelebi’ye Hil’at giydirip kemer ve kılıç taktı. Yardımda bulundu. Ona Bursa’yı bağışladı. Babası Yıldırım Bayezitin naşını da götürüp Bursaya defnetmesi için verdi.

 

 HARP TARİHİNDE EMİR TİMUR

 

          Emir Timur Harp Tarihinin ender muhariplerinden biridir.

Bir asırdan beri süren Cengiz Hanını kurduğu Mogol İmparatorluğunun devamı olan Çağatay Hanlığının Batısını 1370 yılında zaptetti. 1398 Hindistan’a indi ve Delhi Sultanlığını ülkesine kattı. 1401 de Mısır Memluklarıyla yaptığı mevzi savaşlarla Şam ve Halebi aldı. 1402 yılında ise Yıldırım Beyazıtla yaptığı Ankara savaşıyla Baştanbaşa Anadolu’yu ve Bursayı işgal etti. Bizansın elindeki, Haçlıların merkezi olan İzmir kalesini yıktı ve üç adayı da ele geçirdi.

       Ancak ilginç bir tarafı daha var Timur’un; Sanat eserlerine, Sanatkârlara, ilim adamlarına ve Kitaplara kesinlikle zarar vermemelerini emretmiş. İlim adamlarına değer vermiş ve onları devletin merkezi olan Semerkant’ta toplayıp onlara bütün imkanları sunup ülkeyi İlim merkezi haline getirmeyi hedeflemiş.

Hayatının en büyük seferini 1399-1404 arası Azerbaycan, Gürcistan ve Suriye, Irak ve Anadolu üzerine yürüdü. Önce Malatya, Sivas ve Anteb’i aldı. 30 Ekim 1400’de Halep düştü.

        Müşavere yapmadan hiçbir harekete girişmemiştir. İlim adamlarının sohbetinde bulunur ve onları saygıyla dinlerdi. Onlara sorular sorar ve cevaplarından memnun olurdu. Halepte topladığı ilim adamlarına sordu;

“Hazreti Ali Efendimiz, Muaviye ve Yezit hakkında ne diyorsunuz?

Kadı Alemuddin Kufsi;”Üçü de Mücahittir!”Deyince Emir Timur çok öfkelendi ve sesini yükselterek;

“Haklı olan Hz. Ali’dir. Muaviye zalimdir ve Yezit Canidir!”

“Siz Halepliler de Hüseyini katleden Şam’lılar kadar suçlusunuz!” Dedi.

        Timur disiplinli ordusuyla Şam-Dımışk üzerine yürüdü. Şehrin yağmalanmasını emretti.

          Şam’ yakından görünce hakikati anlıyorum; Sadece heva ve heves uğruna köşkler, büyük binalar, bahçeler-bağlar ve duvarlarıyla semaya set çekmiş saraylar yaptıkları halde Babus-sağirde misafir bulunan Peygamber efendimizin zevcelerinin kabirlerine bir adam çıkıp da dört duvar çekmemiş.

Allah böyle bir milletin başına bela vermeyip de kime versin?

         Bu memleket bir müddet Muaviye ve Yezidin idaresi altındaydı. Bunlar-Emeviler-Ehl-i Beyte, Peygamberin kızı Fatıma anamıza, damadı Hz. Ali’ye ve oğullarına daima zulmettiler.

         Yine Babus-Sağirde bulunan Yezid’in gösterişli mezarını görünce tekrar öfkelenmiş;

“Sahabe mezarlarının üzerine kulübeler yapılmış, Peygamber efendimizin torunu Hz. Hüseyini katleden bu adama saray gibi mezar yapmışsınız. Yezidin anıt mezarını hemen yıktırdı ve mezar çukurunu elli arşın kazdırarak toprağının Kızıldenize dökülmesini emretti. Muaviyenin mezarını da ortadan kaldırttı.       

  

            GUR-I EMİR

 

           Emir Timurda gelişmiş bir Devlet terbiyesi vardır. Timur Cengiz Han soyundan gelenlere damat olmakla özel bir karizma sahibi olmuş, hatırı ve gücü artmıştır.

           Gurkan güzel demektir. Timur, Han damadı olmakla Emir Gurkani olmuştur. Gur-ı Emir güzel emir demektir.

           Emir Timurun aile kabristanıdır. Özellikle oğul ve torunlarıyla birlikte “Rahman ve Rahimin” nimetleri dağıtacağı günü bekliyorlar. Yapı malzemeleri teşkil eden Onix mermerler fil sırtında taşınarak Kuzey Hindistan’dan Semerkant’a getirilmiş. Emir Timuru eğiten hocalarına karşı büyük saygısı vardır. Şemseddin Külal, Emir Külal ve istişarelerde daima hazır bulunan ve çok etkilendiği hocası Mir Said Bereke ile Gur-ı Emir anıt mezarını paylaşmaktadır.

          Özbeklerin ulu atamız olarak yücelttikleri Timurlenk’in kabrini ziyaret etmek istedik. Uzaklardan görülen heybet ve zarafeti üzerinde gösteren Kavun dilimi motifiyle yüksek ve yeşil bir kubbe ve zarif bir minare hayranlıkla seyrediliyor. Merdivenlerle geniş bir kare avluya iniyoruz. Küçük bir kapıdan türbenin iç salonuna giriyoruz. Tekrar iki basamak çıkıp taş lahitlerin bulunduğu salona giriyoruz. Türbe alanı içinde dokuz adet sanduka görüyoruz. Çinden getirilmiş siyah yeşim taşı Emir Timurun mezarı üzerindeydi. Bu zarafet diğerlerinden farklıydı.

          Asıl çarpıcı olan Emir Timur gibi bir güçlü hükümdarın mezarı kendi vasiyeti üzere hocası Mir Said Bereke’nin ayak ucundadır. Bu bir İslami tevazudur ve bu ilim adamına verilen olağanüstü değerdir.

          Timurun sağında ve solunda iki torunu vardır. Biri Mirza Uluğbey, diğeri de Muhammed Sultandır. İki de oğlu Şahruh ile Miranşah daha geride yer almaktadır. Bu görülenler salonda yer alan sandukalardır. Asıl mezarlar mahzendedir ve yukarda gördüklerimizin iz düşümündedir.

          Bir aşrı şerif okuduk.

          Dua ettik; A’zam Allahu ecrakum. Va ahsene azeekum. Va gafarallahu li Meyyitekum İle Şerefin-Nebiyyi va Elihi va ile Ruhihi!.

Fatihalar ikram edip dışarıya çıktık.

           Yıldırım Bayezıt bizim hükümdarımız, bizim devlet adamımız, bizim evladımız. Başımızda yeri var. Dünya bir yana, İlay-ı Keliatullaha hizmet eden Osmanoğulları bir yana.  

           Ancak, Arkadaş biz Emir Timur’u da sevmeye başladık!

            Sovyet döneminde 1939 yılında arkeologlar ve tarihçiler Moskovadan Semerkanta geldiler. Hazine bulacaklarını umuyordu. Timurun mezarını açacaklarını öğrenince üç bilge Özbek heyeti uyarıyor. “Emir Timurun mezarını açmayın yoksa büyük bir sharp çıkar ve çok kan dökülür!” diyorlar. Bir yıl geçmeden 33 milyon insanın ölümüne sebep olan İkinci Dünya Savaşı başlıyor.

           Kabirlerdeki iskeletleri çıkarıyor ve incelemeye başlıyorlar. Yürürken aksadığı-topalladığı için adı Timurlenk olan Emir Timurun iskeletinin sağ bacağındaki defekti görüyorlar. Arkeolaglar kafa tasını giydirdikleri zaman bugün Özbekistan meydanlarında duran heykellerin Emir Timura en çok benzeyen görüntüler olduğunu anlıyoruz. Uluğbeyin boyun iskeletinde bir okurun eksik olduğunu tespit ediyorlar. Oğlu Abdullatifin bir cellada katlettirdiği Uluğbey’e Allah rahmet eylesin. Hükümdar ve ilim adamını Allah oğluyla imtihan etmiş. Aynı kiralık katil tarafından öldürülen oğul Abdullatifin mezarı kayıptır.

            Kanaatimiz değişti, Timura saygı ve takdir duymaya başladık.

 

        REGİSTAN MEYDANI

        

        Üç Medrese ve ortasında taş döşeli geniş bir meydandır Registan.

        Registan Semerkantın sembol eseridir.

        1-Uluğbey 2-Şir-Dar 3-Tila-Kari Medreseleri Özbekistanın yüzakıdır.     

       Registan, Semerkantta mutlaka görülmesi gereken heybeti ve estetiğiyle insanı hayranlığa sevk eden zengin bir tarihi mekândır.

        Registan Kumlu meydan demektir. Asırlarca bu meydanda Halk Pazarı kurulurdu. Dört asır önce Ömer Hayyamın eğitildiği bir Dergah-Kervansaray vardı. Asırlaca Dervişanın eğitim gördüğü ve barındığı bereketli bir merkez olmuştur.

         Emir Timurun torunu Kükümdar ve İlim adamı olan Uluğbey tarafından yıkıldı ve yerine Büyük bir Medrese inşa edildi.

       Uluğbey, başkent Semerkantın dünya çapında bir ilim ve kültür merkezi olmasının önünü açmak için Türkistanın en büyük medresesini üç yıl çalışarak 1420 yılında tamamladı. Medrese ülkenin her tarafından öğrenci kabulüne başlamış.

         Uluğbey Medresesi iki katlıdır. Öğrenciler için alt kat dersane, üst kat yatakhane olarak değerlendiriliyor.

          Uluğbey Medresesini karşısına iki asır sonra aynı mimari planla Şeyban Han tarafından Şir-Dar Medresesi inşa edildi.

          Şir-Dar Medresesini tamamlanmasından ve eğitime açılmasından on yıl sonra bu iki zarif ve heybetli medrese arasına Tila-Kari medresesi ilave edildi.   

          Başbakan olarak 2003 yılında Özbekistanı ziyaret eden Recep Tayyip Erdoğan, İslam kerimovun vefatından sonra 2016 yılında gidip Türkiye Cumhuriyetinin Cumhur başkanı olarak mezarını ziyaret ettikten sonra ilk ziyaretgahı Registan olmuştur. 

 

 

DÖNÜŞÜMÜZDE HÜZÜN VAR

 

Şarkta siyaset ve Edebiyat Tarihinin yıldızlarından Vezir Nizamulmülk ve asrın Teröristi Hasan Sabbahla aynı medresede eğitim gören Ömer Hayyam’ın sözleri içimizi ısıtıyor.

          

CEYHUN nehri kanlı gözyaşımızdır bizim,

Dünya dediğin bir bakışımızdır bizim,

Cehennem, boşuna dert çektiğimiz günler

Cennetse gün ettiğimiz günlerdir bizim!

Bu haber toplam 9046 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim