İbretlik bir olaydır: On ay boyunca hırıstıyanlarca kuşatılan Toledo’ya hiçbir Müslüman beyliği yardım etmiyor. Kırk-elli yıl sonra sıra kendisine geldiğinde de diğerleri onlara yardım etmiyor. Yönetici Emirlerin dünya hırsı ve basiretsizliği güç dengesini Endülüs Müslümanları aleyhine bozuyor.
Müslümanlar, Katalan yönetimine razı olan Müslümanlara Deccaldan bozma Müdeccen dediler. Mecburen Hıristiyanlığı kabul edip vaftizden geçenlere de Katolikler domuzcuk-domuz yavrusu yahut yeni Hıristiyan anlamında Morisko dediler. Yani zorla İslamı terk etmiş gibi görünenlere gizli Müslüman-Morisko dediler. Moriskolar dışarıda Hıristiyan, içerde-evlerinde Müslüman’dılar.
Birleşik Hıristiyan Krallıklar Müslümanlarla yaptıkları hiçbir anlaşmaya sadık kalmadılar. İşgalden sonra, sırayla Camileri, Hamamları ve Kütüphaneleri birer birer yıktılar. Müslüman mezarlıklarını tahrip ettiler. Sahipsiz ve savunmasız kalan Endülüs Müslümanlarına ne Kuzey Afrika Müslümanları, ne Mısır ve ne de Osmanlı sadra şifa yardımda bulunamadılar.
Katolikler karşılarında İslamın simgesi olan başörtülü kadınları gördüler. Başlangıçta insaflı rahipler “İkna Odalarını” kurdular. Müslüman hanımlara nasihat ederek başörtülerini açmalarını tavsiye ettiler. Bu uygulama asırlar sonra bizim üniversitelerimizde uygulanan İkna Odalarıyla benzerlik gösterir.
İslamın şartlarından biri değil amma Nur Suresinin bir ve otuz birinci ayetleriyle başörtüsünün Allahın emri olduğunu bilen ve inanan Endülüslü Müslüman hanımlar rahiplerin çabalarını boşa çıkardılar. Bu sefer de –günümüz Türkiye Üniversitelerinde ve çalışma alanlarında rektör, kaymakam ve müdürlerin kişisel inisiyatifiyle dayatıldığı gibi Yönetmelik benzeri bir Emirnameyle kılık-kıyafet yasağını dayattılar. Müslüman kadınların direnişleri yirmi-otuz yıl bu başörtüsü yasağını erteletti. Kral Fernando ve Kraliçe İzabel Endülüs Müslümanlarına karşı engizisyon mahkemesi, müebbed hapis, işkence ve sürgünleri Vatikanın sunduğu Kataşizm adına yapıyordu.
“Peki Türkiyede engizisyon benzeri İstiklal Mahkemesi, bir dönem Kur’an eğitiminin yasaklanması, Ezan-ı Muhammedinin on sekiz yıl Türkçe okunması yani evrensel ve orijinal dışı, bölgesel dille okunması, bir dönem Hac yasağı, belli yaşın altındaki çocuklara Kur’an öğretmenin kanunla yasaklanması, Kur’an Kurslarının topyekun kapatılması, Başörtüsüne karşı tarihte görülmemiş bir kinle savaş açılması, Müslüman halkımızın Devletin değil Rejimin emriyle Allahın emri arasında tercihe zorlanması, toplumun ekonomik, sosyal ve ahlaki açıdan bunalıma girmesi ve iç barışı bozma pahasına Endülüs benzeri bir Rekonkista projesi sürdürülmüştür. Batılılar bu zulmü kendi adlarına, bizim yerli devşirmeler ise Batılılar adına bu görevi üstlendiler. “Anadoluda yaklaşık bir asırdır yürütülen ve 28 Şubat Post Modern - Ergenekon cuntasının tezgâhladığı - Darbeyle yeni bir şekle bürünen Anadoluyu İslamdan arındırma girişimi, Emperyalistler hesabına iş tutan yerli devşirmeler-yerli lejyonerler Anadolu Rekonkista’sını kendilerine iktidar garantisi sağlayan yabancılar adına yapıyorlar.”
On beşinci asrın sonlarında Granada çarşısında bir Müslüman kadının başörtüsünü Katolikler tarafından zorla açma teşebbüsü üzerine esnaf ayaklandı. Çatışma Katolik-Müslüman çatışmasına dönüştü. İki taraftan da çok sayıda ölenler oldu. Yeni ordu birliklerinin şehre sevk edilmeleri ile çok sayıda Müslüman tutuklandı. Başörtüsü Katoliklerin gözünde İslamın simgesiydi. Çünkü Moriskoların-gizli Müslümanların hanımları başörtüyü çıkartmadılar. Beşinci Karlos ile İkinci Filip, örtünme yasağını en sert cezalarla uygulamaya koydular. Nihayet kılık-kıyafet yasağını kanunlarla kökünden hallettiler. Yıllarca gererek, kırbaçlayarak, askıya alarak, kazığa oturtarak, mızrakla ve bıçakla öldürme tarzlarını deneyen Katolikler, bugün resimli açıklamalarıyla Kurtubanın merkezinde bir İşkence Müzesi kurmaya utanmayacaklar! Her yıl Endülüsün düşen şehirlerinden birinde dininde kesin tavır koyan Müslümanlardan birkaçı şehir meydanlarında ibret-i alem için yükselen çığlıklar arasında yakıldılar.
1610 yılında İber yarım adasında sekiz asır yaşayan Endülüs Müslüman medeniyetinden geriye bir tek Müslüman kalmadı. Buna rağmen Endülüste Müslümanların kökünü kazımak için Vatikan emriyle kurulan Engizisyon mahkemeleri ancak 1860 yılında kapatılmıştır.
Fakat geçen asırlara rağmen Vatikanın ve Katoliklerin korsan mezheplerinden Masonik Snt Jan, Tapınak ve Hospitaliyer kuruluşlarının hesapları tersine döner. Çünkü, “Keser döner sap döner, bir gün hesaplar döner!” Hesaplar da Mevla’nın dilediği gibi dönmüştür.
Bugün İspanyol tarihçilerine göre: “Endülüs İslam Medeniyeti İberya tarihinin parlak bir dönemidir!”
Köklerini arayanlar devlet arşivlerinden ziyade Kilise sicillerine giriyor ve asıllarını buluyorlar. Berberi ve Arap asıllı ilk Endülüs fatihlerinin torunları şimdi “Elhamdulillah Müslümanım!” diyebiliyor. Türkiyeden Endülüse gelen gezginler bir Vizigot yahut Hispano-Romen imamın arkasında namaza duruyorlar. Endülüsün hemen her şehrinde bir “İslam Kültür Merkezi-Centro İslamik” vardır. Yükselen minareleriyle camiler ve mescitlerde beş vakit secdeye varmak mümkün.
Yaşlıların ekseriyette olduğu kırk dört milyon nüfuslu İspanyada yüzde beş Müslüman, yüzde on iki ateist, yüzde üç animist ve geriye kalan yüzde seksen ekseriyet de kiliseye soğuk-dargın Katoliklerden oluşuyor. Yüzde beşlik oran Endülüste iki milyon Müslüman’a tekabül ediyor. Bugün İspanya genelinde iki milyon Müslüman kardeşimiz yaşamaktadır. Asırlarca Kur’an ahkamının-eğemenliğinin sürdüğü Darul İslam olan Endülüs’e daha sık gitmeli ve kardeşlerimizle kucaklaşmalıyız.






























Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.