escid-i Aksa’nın bikes/sahipsiz kalmasının temel nedenlerinden birisi ümmet olarak inancımız parçası olan Kudüs meselesini temel değil, türev veya kenar mesele yapmamızdır. Böyle olunca da Mescid-i Aksa, Yahudilerin oyunlarına ve tamahlarına açık hale gelmiştir. Muhammed el Behiy’in ifadesiyle, Osmanlı gibi ortak bağın kopmasıyla birlikte temel ve ümmetin ortak meseleleri yüz üstü kalmıştır. Tabakat veya eksen veya kamp mücadelesinde İslam dünyası devre dışı bırakılmıştır. Mesele fetih veya kurtarma meselesi olmaktan çıkmış müzakere veya çözüm meselesi haline gelmiştir. İndirgenmiştir. Hamas, İslami Cihad ve FHKC gibi örgütler Gazze’yi savunuyorlar ve müzakereci zemine iltifat etmiyorlar. Ramallah’daki Filistin Otoritesi gibi meseleyi sulandıracak zeminden kaçınıyorlar. En azından silahlı mücadeleyi terk etmiş değiller. Bununla birlikte Fetih gibi örgütler ve onun dışında Arap dünyasının geneli meselenin müzakereler üzerinden çözüleceğine inanıyor. Yatırımını buna yapmış, elma ve armutları aynı sepete koymuştur. Halbuki, İsrail bırakın BM’nin aldığı paylaşım kararlarını tanımayı aynı zamanda Arapların 1967 önceki sınırlara dönme teklifini de elinin tersiyle itiyor. Arapların ‘barış girişimlerine’ cevap bile vermedi. Arapların 2002 yılında yaptıkları, tümünün İsrail’i tanıma karşılığında 1967 sınırlarına dönme teklifi havada kalmıştır. İslam dünyasının duyarsızlığı nedeniyle de İsrail baskınlarla ve oldu bittilerle Filistin’in ruhu Kudüs’ü ve onun ruhu Mescid-i Aksa bölgesini yani Harem-i Şerif’i çalmak, yutmak derdinde. Bu nedenle de 1968 yılında Salahaddin-Nureddin minberi sözde bir Yahudi kaçık tarafından prova kabilinden ateşe verilmiştir. Sonrasında İKÖ kurulmuş ama bu yönde gerçekçi bir fonksiyon icra edememiştir. Bu nedenle de Muhammed Behiy’in ifadesiyle, mesele yüzüstü kalmıştır. Bu da gösteriyor ki ‘kolektif hilafet’ çağrıları beyhudedir. Arkasında irade olmayan hiçbir yapı çözüm getiremez.






























Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.