O bazılarının bir kısmı da “Türk edebiyatı” yerine “Türkiye edebiyatı” terimini tercih ediyor. Bunlara karşı çıkanlarsa “Türk” kavramının etnik bir anlam taşımadığını, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının hepsinin “Türk” olarak nitelendirilmesi gerektiğini ve nasıl ki “İngiltere edebiyatı”, “Fransa edebiyatı” şeklinde terimler kullanılamıyorsa, “Türkiye edebiyatı” şeklinde de bir terimin kullanılamayacağını savunuyorlar.
Doğrusu, yukarıdaki girizgâha bakarak bu yazının maksadının yangına körükle gitmek olduğu düşünülmemeli. “Türkiyeli” terimine dilde zorlamayla bir yer açmak için de yazılmadı bu yazı. Ancak “Türkiyeli” kavramının da acaba bugünkü Türkçemizde bir kullanım alanı olabilir mi? Bu terim bir ihtiyacı karşılamakta mıdır? Yoksa, siyasi ve ideolojik bir tercihin ürünü müdür? Bunun üzerinde düşünmek de her hâlde ufkumuzu genişletmek için gereklidir, diye düşünüyorum.
Meseleye biz Irak Türk(men)lerinin penceresinden yaklaştığımızda bu konunun başka bir boyutu daha karşımıza çıkıyor. Öyle ki Irak Türk(men)leri olarak bir kısmımız hemşehrilerimiz durumundaki hanımlarla evlenmişken, bazılarımız anavatan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olan hanımlarla evliyiz. Elbette, bazı kadınlarımızın da kocaları Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı. Günlük hayatta bize zaman zaman sorulan, “Eşiniz de Türkmen mi?” sorusuna bazen, “Hayır, yerli.”; bazen de “Türk” cevabını veriyoruz. Fakat bu durumda şu çelişki ortaya çıkıyor: Biz Iraklı, onlar “Türk”. Çünkü, onlara “yerli” veya “Türk” dersek ister istemez kendimizi Türk olmayan yabancı göçmenler konumuna düşürmüş oluyoruz. Bu da gerçekleri yansıtmıyor. Zaten, bir asırdır Türkiye’de yaşayanların çok büyük bir kısmına bizim de Türk olduğumuzu, Türk kimliğini taşıyan insanların sadece Türkiye’de yaşamadığını bir türlü anlatamadık. İşte bu yüzden, bana göre, bazı Türk(men) kardeşlerimizin, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olan hanımları için, esprili şekilde, Arapçanın Irak lehçesinden alıp “yerli” karşılığında türettikleri “ġa‘i” (گاعي)[1] kelimesini kullanmalarındansa bazılarımızın eşlerinin “Türkiyeli” olarak nitelendirilmesi pek de mantıksız olmasa gerek. Hatta, daha kibar bir ifade olduğu bile söylenebilir. Bu durumda “Türkiyeli” milliyeti değil; kişinin, hangi Türk yurdundan olduğu ayrıntısını karşılıyor. Kazak Türk’ünün Kazakistanlı, Kırgız Türk’ünün Kırgızistanlı olduğu gibi…
Buraya kadar yazdıklarım işin dilcilik boyutuydu. Ben dilde bu kelimeye yukarıda vurguladığım anlamıyla ihtiyacımız olduğunu, bunun karşısında durulmaması gerektiğini düşünüyorum. Ancak, günümüzde cereyan eden tartışmalara da biraz olsun değinmek bizim de hakkımız. Bir kere, “Türkiyeli” kavramını “Türk” kavramı yerine ikame etmek isteyenlerin siyasi ve ayrılıkçı kaygılarla bu meseleyi alevlendirdikleri ma’lûm-ı cihandır. Yani, bunu dedem de biliyor. Belki şimdilik ülkemizin adını değiştirmeye cesaret edemediklerinden “Türkiyeli” kavramının ardına saklanmaktalar. Bu zavallılar, Allah’ın verdiği akıl nimetini kullanıp düşünürlerse bir kısır döngü içinde olduklarını anlarlar. Öyle ya, “Türk”ten kaçıp yine “Türk” kavramından türetilmiş olan “Türkiyeli”ye sığınmak olsa olsa dillerinin altındaki baklayı çıkarmaya cesaret edemediklerindendir.
Şimdi insan merak ediyor. Bu gibiler bir kafeye (“cafe” değil) gittiklerinde ne içerler? “Türk kahvesi” mi “Türkiye kahvesi” mi?...
[1] Bu kelime Arapçada “yer, zemin” anlamına gelen “قاع” kelimesinden uydurmadır. Arapçada “yerli” kavramı “beledî, vatanî, mahallî, dahilî” gibi kelimelerle karşılanmaktadır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.