Türkiye yüzlerce yıllık travmaların gelip biriktiği bir memleket. Hiç bir travmasıyla yüzleşmemiş.
Osmanlı’dan ayrılan devletler gibi yüz yılın başında ulus devlet olmaya karar verdik.
Lakin Türkiye çokuluslu Osmanlıdan geriye kalan bir diğer ulusun kurduğu bir ülke değildi. Türkiye küçülmüş bir Osmanlıydı aslında. İki yüz yıllık gerileme döneminin ve çöküşün yol açtığı travmaların daha sert ve daha keskin bir şekilde gelip sıkıştığı alana dönüştü. Travmalar çözümlenmeden birikti, üst üste bindi.
Bu gerçek 1920’lerde fark edildi ve ona göre bir çözüm üretildi. Bu çözüm kimliklere hapsolmayan ve travmalar ile yüzleşmeye imkân sağlayan bir birliktelik formülüydü. Anadolu’yu adeta diriltti.
Türkiye 1921 Anayasası ile kendi tarihinin ilk ve tek doğru hamlesini yapmıştı aslında. Arınma imkânı doğmuştu.
Ama bu hamleyi ayakta tutacak sosyo-kültürel dinamikler ve iktidarlar oluşamadı.
Ölümcül bir kimlik projesi hızla bu coğrafyanın doğasına uygun olmayan bir sisteme dönüştü. Sözleşme parçalandı. Toplum kimlikler kalıbına dökülmeye ve ona göre formatlanmaya çalışıldı. Toplum hiçbir travmayla yüzleşmeden yeni bir cendere içine sokuldu.
Yazının devamı için: http://www.aksam.com.tr/yazarlar/osman-can/olumcul-kimliklerden-arinmaya-ve-hayata-c2/haber-352336






























Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.