• İstanbul 19 °C
  • Ankara 26 °C

Prof. Dr. Ali Birinci: Mehmet Âkif’in Tahsil Hayatından Bir İsim Hoca Mehmet Kadri Nâsıh Efendi

Prof. Dr. Ali Birinci: Mehmet Âkif’in Tahsil Hayatından Bir İsim Hoca Mehmet Kadri Nâsıh Efendi
Jöntürklerin ulema takımının en dikkate değer simalarından biri de gazeteci ve yazar Hoca Kadri Efendi veya tam ismiyle Hoca Mehmet Kadri Nâsıh’tır.1
1.      Doğumu ve Tahsil Hayatı
 
Jöntürklüğün nevi şahsına münhasır denmeye lâyık nadir şahsiyetlerinden2 biri, belki de birincisi olan Hoca Kadri Efendi, Boşnak asıllı olup Hersek köylerinde birinde doğdu (1855).3 Çocuk yaşta Koniça’ya gitti. Yazları köyünde koyun çobanlığı yapıyor, kışları da okuyup yazmak için büyük bir gayretle çalışıyordu. Bütün arzusu ise üç lisan üzere neşriyat-ı İslâmiye ile meşgul olmaktı. Yirmi yaşında Türkçe öğrenmeye başlamıştı.4 V. Murad’ın tahta çıkışından (30 Mayıs 1876) birkaç ay önce bahar başlangıcında yirmi bir yaşında İstanbul’a giderek bir müddet Fatih medreselerinde okuduğu hakkında, delilden mahrum bir rivayet vardır. Ancak üç sene okuduğu Darülmuallimîn’den 1881’de, yirmi altı yaşında, birincilikle mezun olduğu bilinmektedir.5
 
2.      Meslek hayatı, Yurtdışına Firarı ve Mısır Seneleri
 
Hoca Kadri mezuniyetinden sonra İstanbul rüştiyelerinde on altı sene muallimlik yaptı.6 İfadesine göre kendisi de Türk yazarlarından Ziya Paşa ve Nâmık Kemal’i okumuştu.7 Mısır ve Paris senelerinde Arapça, Farsça ve daha sonra öğrendiği Fransızcadan başka Paris’te Darülfünun’a devam ettiği ve bu lisanlara ilâveten İngilizce ve Rusça da öğrendiği ifade edilmektedir.8
 
Hoca Kadri’nin ders verdiği rüştiyelerinden biri de Fatih Merkez Rüştiyesi’ydi. Buradan mezun olan (1889) Mehmet Âkif’in şahsiyeti üzerinde derin bir tesir bıraktığı hususunda bütün yazarlar müttefiktir. Âkif’in en çok sevdiği ve ismen zikrettiği hocası olmuştur.9 Hocasından şöyle bahsediyordu10: “Bu seyyar hocaların en mühimi son sınıfta kendisinden Türkçe okuduğum Hoca Kadri Efendi’dir. Hoca Kadri Efendi Abdülhamit devrinin hürriyetperver şahsiyetlerindendir. O devirde evvelâ Mısır’a kaçtı. Orada Kanun-i Esasî gazetesini çıkardı. Sonra Paris’e gitti. Paris’te Harb-i Umumî ortalarına kadar yaşadı. İlmen ve ahlâken çok yüksek bir zât. Aslen Herseklidir. İngiliz Kerim Efendi’den, Hoca Tahsin Efendi’den okumuş. Arapçası, Acemcesi çok kuvvetli. Fransızca da öğrenmişti. Paris’te ilerletmiştir. Bu zât lisan itibariyle üzerimde çok müessir oldu. O kadar yüksek bir adamın alelâde nasihati bile tesir eder.”
 
1895 baharında İstanbul’da kurulan ve 1 Aralık 1895’ten itibaren Paris adına Meşveret gazetesi neşredilen Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin yurtdışındaki faaliyetleri, gençlerin yanı sıra bu on altı senelik kırk yaşındaki muallimi de tesir altında bırakmış olmalıdır. Esasen daha yurtdışına kaçmadan önce Laleli’de, Yeşil Tulumba kahvehanelerinde Fransızca çalışıyor, siyasî sohbetlerde bulunuyordu.11 Hoca Kadri firar hususunda fazla bir tereddüt göstermemiş, muallimliğinin on altıncı senesinde, 1896’da İstanbul rüştiyelerine veda ederek Mısır’a kaçmıştır. Onun önce Paris’e, daha sonra Mısır’a geçtiği yolundaki iddialar12 doğru değildir. Mısır’a firar ettiği zaman en yaşlı Jöntürklerden biri ve belki de birincisiydi. Hakkındaki mahkeme kararlarında (15 Ocak 1902) yaşı ve şemaili hakkında “orta boylu, sarı benizli, kuru çehreli, kırca sarı sakallı, şişman, elli beş yaşlarında fi’l-asl Boşnak taifesinden” olduğu bildirilmişti.13
 
Hoca Kadri’nin Kahire senelerine dair Bekir Fahri14 tarafından yapılan bir başka tasviri de yine aynı minvaldedir: “Köşede gür sakalı üzerinden sarkan nargilenin marpucu ağzında sıkışmış yazı ile meşgul… muallim iri vücudu, pejmürde hâliyle muttasıl yazıyordu ara sıra, ayakta dolaşan Rum garsonu çağırır, nargilesini ateşini değiştirir, bir müddet yumuk gözleriyle kahvenin geniş kapısından dışarıya dalgın baktıktan sonra başını yüzüne kadar yükselttiği kâğıdın arkasına saklardı.”
 
Hoca Kadri, Jöntürklük hareketine ilk katılanlardan15 biri sıfatıyla Mısır’da bulunduğu esnada (1896-1901) ve bilhassa ilk senelerde hareketin en mühim kalemlerinden biri oldu.16 Kendisinden önce Mısır’a gelen ve Kânun-i Esasî gazetesini17 çıkarmaya başlayan Şeyh Alizâde Hoca Muhittin’in çevresine dahil oldu.18 Hoca Muhittin ile Hoca Kadri’nin rengini verdikleri Mısır şubesi İttihat ve Terakkî’nin ulema ağırlıklı olarak tavsife en yakın şubesiydi. Bu şubenin en güçlü bir şube olarak dikkati çektiği zamanlardı.19 Bu şubenin yabancı müdahalesine karşı olduğu yorumu doğru olsa bile yabancı himayesine karşı olmadığı ve bizzat Hoca Kadri’nin, tıpkı Mısır’da şahit olduğu gibi İngiliz himayesine taraftar olduğu hakkında bizzat kendi kitabında çok dikkate değer deliller bulunduğu biliniyor.20 Kahire şubesinin reisi Hoca Kadri, kâtibi Rodoslu Salih Cemal, sandıkkârı ise Ali Ziya (Salman, ölümü 1950) Bey’di.21 Salih Cemal matbaanın ve gazetenin de sahibiydi ve cemiyetin merkezine (Paris) mâlî bakımdan bir hesap verme ihtiyacı da duymuyordu. Salih Cemal’in 2 Aralık 1897’de bütün neşriyatını tatil ve basılan risâle ve gazetelerin İstanbul’a tesliminden sonra müstakil hareket ettiği anlaşılmaktadır. Yapılan pazarlıklar neticesinde Kanun-i Esasî gazetesinin kapatılması karşılığında bin İngiliz lirası alınmıştı. Bu para Hidiv Abbas Hilmi tarafından, Mısır Divan-ı Türkî başkâtibi İzzet Bey vasıtasıyla Rauf Ahmet (Hotinli) Bey’e verilmiş ve Jöntürkler arasında büyük bir ihtilâf sebebi olmuştu. Cemiyet nâmına görüşmelerde bulunan İshak Sükûtî ile Ahmet Reşit beyler ile Ahmet Celâlettin Paşa’nın mutemedi Karadağlı Milo ise Süleyman Bey ismiyle müzakerelerde bulunmuştu.22
 
Salih Cemal, İttihat ve Terakki merkezi tarafından risâle ve kitap baskısından elde ettiği paraları tamamen hesabına geçirmekle suçlanıyordu ve merkeze karşı mücadelesinde ise en büyük desteği de Hoca Kadri’den görüyordu.23 Diğer taraftan kendisinin dürüst bir vatan evlâdı olduğunu beyan edenler de vardı.24 Matbaatü’l-Osmaniye’ye merkezin el koyma mücadelesi başlattığı 1899 baharında Mısır şubesi Hoca Kadri ile Salih Cemal’den25 ibaret bulunuyordu. Eski Kânun-i Esasî Matbaası’nı kurtarmak için Cenevre şubesi Tunalı Hilmi’yi Kahire’ye göndermişti (Nisan 1899). Ancak çok alıngan, ilim sahibi, yaşlı ve en kıdemli olduğu için muhataplarından daima hürmet bekleyen Hoca Kadri ile son derece hürmetkâr bu lisanla konuşmuş olmasına rağmen bir netice elde edememiş, hatta cemiyetin evrak ve muharebe kayıtlarına bile bakamamıştı. Bu arada matbaaya bazı Jöntürklerin yardımıyla girerek el koyma teşebbüsü de işin mahkemeye intikaline ve tatiline sebep olmuş26; dâvayı ise Salih Cemal kazanmıştı. Mısır şubesi reisi olarak Hoca Kadri, matbaanın kendi emrinde ve kendisine bir mürit sadakatiyle bağlı olan Salih Cemal’in idaresinde kalmasında ısrar etmişti.27 Zaten sarayla yapılan pazarlık neticesinde Kânun-i Esasî kapatıldıktan sonra resmen Cemiyet adına kayıtlı bulunmayan matbaayı Salih Cemal kabüllenmişti.28 Bu arada Kanun-i Esasî yerine cemiyet, 3 Eylül 1899 tarihinden itibaren, Hak gazetesini çıkarmaya başlamıştı.29 Salih Cemal ise Kanun-i Esasî’ye ilâve diyerek Hakk-ı Sarih ismiyle ikinci bir gazeteyi, kendi adına, dört sayı kadar çıkarmıştı.30
 
Matbaa meselesinde en ziyade mesuliyet payı tabiatıyla Hoca Kadri’ye çıkarılıyordu. Hoca Kadri’nin merkezden müstakil davranmasında 1897 anlaşmasında isteklerinin yerine getirilmemesinin payı olmalıdır. Intinsaf isimli eseri için 600 lira verilmesini ve birikmiş maaşlarının tediyesini istemiş, ancak alamamıştı. Bunun mesuliyetini ise cemiyet adına arabuluculuk yapan Ali Suat’a31 yüklemiş ise de sonradan dostluk göstermişti.32 Bu sırada Salih Cemal ile kendisine, şubeye verilen iki yüz liradan başka Cenevre’den iki bin frank daha gönderilmişti. Matbaa dâvâsını kaybeden Cemiyet 1899 sonbaharında Mısır şubesini yeniden teşkilâtlandırdığı zaman Hoca Kadri ile Salih Cemal’i teşkilât dışında bırakmıştı. Nitekim akim kalan Brindizi kongresine davet edilenler arasında Hoca Kadri ile Salih Cemal’in davet edilmemeleri bu bakımdan mânîdardır.33 Bu bakılmadan kendisini artık Jörtürklüğün müstakil bir mensubu olarak kabul etmek gerekir.34 Esasen başta ben zaten hep müstakil bir hareket içinde olan Hoca Kadri bu sırada kendi adına zaman zaman Havâtır isimli kendi gazetesini (1898-1900) çıkarıyordu.35 Bu gazetede fikirlerini İslâmî delillere dayandırmasının Saray’ı ürkütmesi tabiî bir hâdiseydi.36 Öyle anlaşılıyor ki, 1899 parçalanmasının en mühim sebebini sayardan alınan 1000 liranın paylaşılmasındaki anlaşmazlıklar teşkil etmişti. 1899 sonrasında cemiyetin en tesirli ve tehlikeli düşmanı olan Hoca Kadri’nin bu sırada (14 Aralık 1899) İstanbul’dan iki oğluyla firar eden Damat Mahmud Paşa’nın Jöntürklüğün başına geçmesinden yana olduğu dikkati çekiyordu.37 Mizancı Murat Bey’in Avrupa’dan dönüşünü tasvip etmemiş ve bu dönüş üzerine Ahmet Rıza’nın sebat ve metanetinden bahseden yazılar yazmıştı.38
 
3.      Paris Seneleri ve Ölümü
 
Hoca Kadri’nin Mısır’dan ne zaman ayrıldığına dair herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak gazetesi Havâtır’ın bilinen son sayısını (Nu. 16,25 Şubat 1316 – 10 Mart 1901) çıkardıktan ve bu sıralarda en samimi dostu Salih Cemal’in ölümünden sonra Mısır’dan en geç 1901 senesinin sonunda ve belki de 1902 senesinin ilk aylarında ayrılmış olduğu muhakkaktır. Çünkü yakın dostu Salih Cemal’in bu sıralarda ölümü üzerine artık Mısır’daki en büyük bağı da kopmuş oluyordu. Diğer taraftan hakkında Mısır Hidivi’nden İstanbul’a 22 Aralık 1901 tarihindeki Yıldız’dan Sadâret’e gönderilen bir tezkirede ise Ramazanda Yıldız civarına dinamit vaz’ı için Dâmât Mahmud Paşa ile Hoca Kadri’nin, Siret39 nâm şahsı dinamit almak üzere, Avrupa’ya gönderdikleri yolunda bir telgraf çekilmişti.40
 
Hoca Kadri Efendi, gittiği Avrupa’da da alâka merkezlerinden biri ve belki de birincisi olmuştu. Cazip şahsiyeti ve belki de karmakarışık ve serâpa muhalif fikirleri bu cazibesinin en büyük sebebi olarak görülebilir. 4 Şubat 1902’de Paris’te toplanan Jöntürk Kongresi’ne katılanlardan biri de odur.41 Bu kongreye Mısır, Bulgaristan, İsviçre (Cenevre) ve Avrupa’nın diğer memleketlerinden gelmiş bulunan kırk yedi kişi katılmıştı. Bunlar Türk, Arap, Rum, Arnavut, Yahudi, Ermeni, Çerkez ve Kürt idi. Hoca Kadri kongrede Ahmed Rıza, Halil Ganem42, Ahmet Ferit (Tek), Dr. Nâzım ve Silistreli Mustafa Hamdi (erkân-ı harp yüzbaşısı)43 ile beraber, yabancı müdahalesine karşı çıkmıştı. Hoca Kadri de Merkeziyet taraftarları arasındaydı.44
 
Hoca Kadri’nin Paris hayatı ölünceye kadar devam etti. Bu müddet zarfında Paris’ten, muvakkaten de olsa, ayrıldığına dair herhangi bir bilgi de yoktur. Herhâlde bu şehirden hiç ayrılmadığını kabul etmek gerekiyor. Ancak Paris’te, tıpkı Mısır’da olduğu gibi, tamamen müstakil bir hâlde bulunuyor; zaten çevresinde müritlerinden başka birine tahammül edemeyen ve kalabalıktan hiç hoşlanmayan Ahmet Rıza’nın reisi olduğu İttihat ve Terakki’ye de diğer herhangi bir cemiyete de girmek yolunda en ufak bir arzu duymuyordu. Başta Meşveret olmak üzere bu devrede herhangi bir gazetede ve mecmuada yazı yazdığı hususunda en ufak bir bilgi bulunmamaktadır. Meşveret’teki yazılarından bahsedenler45 Hoca Kadri’yi bir başka Mehmed Kadri ile karıştırılmaktadır.46 Üstelik yazının basıldığı 1 Aralık 1895 tarihinde onun yurtdışında olduğu hususunda en ufak bir ihtimal bile bulunmadığı unutulmamalıdır.
 
Herhangi bir teşkilât bağından tamamen âzâde olmasına rağmen Hoca Kadri Jöntürklüğün ilk safında bulunan mühim isimlerinden biri olarak kalmıştır. Paris’te kendisine hayran olan gençlerden Yahya Kemal’in, müşkülpesentliğinin istisnası olarak, sitayişle bahsettiği nâdir insanlardan biri, belki de birincisi Hoca Kadri olmuştur.47 Zaten Paris’teki hayatı hakkında en mühim bilgi kaynağı olarak da ortada sadece bu genç şairin yazdıkları bulunmaktadır.
 
“Bu zat Boşnak’tı ve Fatih medreselerinde tahsil görmüş, (Genç Türkler) arasında daha o zaman bir ehemmiyet kazanmış, nihayet Mısır’a kaçmış, orada Kânun-i Esasî gazetesini çıkarmış, Abdülhamid’in hal’ine dair fetvalar neşretmiş, nihayet yavaş yavaş neşriyattan ve doğrudan doğruya hareketten bezmiş, Paris’te ücra bir sokağa çekilmiş bir zattı. Hoca Kadri Efendi her gün öğleden akşama kadar bir kahve köşesinde vaktini geçirir ve orada ziyaret olunurdu. Asâbî, huysuz, su ve hamam görmez, gayet pis, fikirleri karışık, fakat emsali nâdir görülür derecede fazilatkâr bir insandı. Mevkie paraya istiğnası mutlaktı. Tab’an muhalif doğmuştu. Yaşadığı müddetçe her hükümete var kuvvetiyle muhalefet etti.”
 
Yahya Kemal’in anlattıklarına bakılırsa Hoca Kadri’nin Paris hayatı bir siyasî muhaliflikten ziyade, bir siyasî dervişlik ve mürşitlik manzarası gösteriyordu. II. Meşrutiyet’in ilânından sonra da Hoca Kadri İstanbul’a dönmeyi hemen hemen hiç düşünmemişti.48 Ancak bir ara Hüsnü Sadık (Durukal), kendisinin aşırı ısrarları üzerine dönmeye razı olduğunu, ancak kendisi acele dönmek zorunda kalınca bu kararının gerçekleşmediğini bildirmektedir.49 Bu devrede O’nun yeni düşmanları bu defa da dünkü siyaset yoldaşları olmuştu. Yine ömrü Paris’in Türklerin meclislerine mekân teşkil eden ünlü Lilas ve Soufflot kahvehanelerinde ve zaman zaman da dinleyici olarak katıldığı Sorbon dershanelerinde geçiyordu. II. Meşrutiyet’in ilânından sonra Jöntürklerin İstanbul’a dönmesi üzerine bu mekânlardaki Türklerin miktarı ve artık Abdülhamit’in mevzu yapılamadığı sohbetlerin de tadı azalmıştı. Artık Abdülhamit aleyhtarlığı yerini İttihat ve Terakki aleyhtarlığına bırakmıştı. Bu sohbetlere Türk talebelerinden bazıları, ezcümle İzmirli Veliyyüddin (Saltık), Haşim Nahit (Erbil) ve Kemal Bey; kıdemli Jöntürklerden Ressam Köprülüzade Galip, Paris konsolosluğu memurlarından Davut Bey ve 31 Mart Vak’asından sonra İstanbul’u terk etmek zorunda kalan Ali Kemal, Mevlanzade Rıfat gibi muhalifler veya Mehmet Ubeydullah (Hatiboğlu) Efendi, iki tabip İzzet ve Reşit Beyler, Dr. Bahriyeli Sâmi Bey, Bahriyeli Şevki Bey, Bedirhanîlerden Abdürrezzak Bey gibi Paris’e yolu düşenler katılıyordu.50 İstanbul’a niçin dönmediğini soranlara verdiği rivayet olunan cevabı51 dikkate değer: “Ahmet Rıza’nın Meclis-i Mebusan reisi, Ali Kemal’in gazete başmuharriri olduğu bir memlekette oturulmaz.”
 
Yahya Kemal, Paris senelerinde (1903-1912)52 yakinen tanıdığı ve devamlı bir şekilde sohbetlerinde bulunduğu Hoca Kadri Efendi’yi Jöntürkleri tasnif ettiği yazısında53 üçüncü sınıfın bir mümessil şahsiyeti olarak zikretmektedir:
 
“Bunlar, bizde, iktidar mevkiinin mutlaka fena adamlar tarafından gasp edildiğini farz ederler. Bunların bazıları o kadar marazidirler ki iyi kalpli, meziyetli, namuslu ve muktedir olarak tanıdıkları iktidar mevkiine geçseler onları o günden itibaren kötü görmeye başlarlar. Bazıları da yine marazî bir iffetle daima mesuliyetten korkarlar, iktidara ya bizzat geçseler yahut da geçmiş olanlara yardım etseler halk nazarında kirleneceklerini zannederler. Bu sınıfın müşahhas bir timsali Paris’te vefat eden maruf Hoca Kadri idi. Bu zat, Abdülhamid’e muhalif ve Paris’te firarî olarak yaşıyordu. Çok ahlâklı ve bedbin idi. Daha Abdülhamid devrinde, Genç Türklerin ileride Abdülhamid’e rahmet okutacak derecede fena olacaklarını söyler dururdu. Halâskâr vakası olunca yine vatana dönmedi. Çünkü iktidar mevkiine kim geçerse geçsin mutlaka fena bir netice hasıl olacağına inanmıştı. Bu büyük, bedbin ve merdümgiriz (adam) Paris’te ömrünü geçirdiği kahvelerde daima hükümete geçmişlerin aleyhinde söylenir durur ve son söz olarak Boşnak lehçesiyle –Biçâreyüz, biçâreyüz, ah bilmezsün ne biçâreyüz- derdi. Bu nakaratı ile bizim cemiyetimizin ahlâken çok aşağı bir seviyeye düştüğünü, binaenaleyh bizden çıkacak her hükümetin mutlaka fena bir unsur olduğunu söylemek isterdi.”
 
Bedbinliği içinde yaşadığı Paris’te ölen (1918) Hoca Kadri’nin cenazesine birkaç Fransız vekili, Cezayir müftüsü el-Mukranî katıldı. Müslüman Fransız askerleri askerî merasim yaptılar. İvry’deki kabristana defnolundu.54
 
4.      Eserleri
 
Hoca Kadri’nin Mısır’a firarından önce yazı yazıp yazmadığı hususunda herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak Mısır’daki Kânun-i Esasî (1896-1901) gazetesinde ve daha sonra kendi adına çıkardığı Havâtır (1898-1901) isimli gazetelerde devamlı yazılar yazmış ve fikirlerini esas itibarıyla ve tabiatıyla Kur’an, Hadis ve diğer şer’î delillere dayandırmıştır. Yazı ve kitaplarındaki fikirlerini, bir tasnife tâbi tutulmayacak kadar, karışık ve karmaşık bulmayan hemen hemen hiçbir okuyucusu yoktur.
 
Mehmed Kadri Nâsıh ismiyle imzaladığı kitaplarından birincisi gazetedeki yazılarından yapılmış bir derlemedir. İstinsaf55 ismindeki bu eseri önce Rodoslu Salih Cemal’in gayretiyle Mısır’da (Kahire, 1315, 121 s.) daha sonra Amasya Mebusu İsmail Hakkı Paşa tarafından İstanbul’da (1316, 140 s.) bastırılmıştır. İmzasını taşıyan ikinci kitabı 22 Rebiyü’l-âhir 1326 – 22 Mayıs 1908 tarihini taşıyan ve Paris’te basılan Zulüm ve Adl (1316, 230 s.) isimli eseridir. Bu kitap muhalif ulema tarafından alâka görmüş ve ilmihâl-i siyasî olarak isimlendirilmişti.56
 
Bu ilk iki eseri II. Abdülhamid ve devri aleyhinde iken bu defa yine Paris’te 1911’de basılan en hacimli kitabı Serayih57 (454 s. Librairie Geuthner), bir taraftan daha önce Havâtır’da, Meşrutiyet’in ilânından sonra da Paris’te Şerif Paşa’nın mâlî desteğiyle Mevlanzâde tarafından çıkarılan Serbestî (1910) gazetesinde, İttihat ve Terakkî, yani yeni devrin devletlileri aleyhinde yazdığı makalelerden de iktibaslar ihtiva etmektedir.58 Kendisini İttihat ve Terakkî’ye karşı mecmuası Meşrutiyet’e yazı yazmaya davet eden Şerif Paşa’nın mektubuna verdiği uzun cevabı da bu kitabına eklemiş (s.7-44) ve bu mektubunda yer yer hayatına dair bilgiler vermiştir. Bu kitabında kadınlara siyasî haklar verilmesinden yana fikir beyanında bulunması dikkati çekmiştir.59 Diğer taraftan İttihatçılara karşı yabancı müdahalesine taraftarlığını gösterir satırları bulunmaktadır.60 Avrupa’daki Jöntürk neşriyatının Osmanlıların gözüne ilişmediği ve Avrupa’daki ellerine geçen paraları zevk peşinde harcadıkları gibi başka fikirleri de ileri sürüyordu.61 Türk talebelerinin Kitabın ilk 183 sayfasından sonra sayfa numarası yeniden 104’ten başlamakta ve 375’e kadar devam etmektedir. 197. sayfasında 15 Haziran 1911 tarihi bulunmaktadır.62 Süleymaniye Kütüphanesi’nde Hoca Kadri nâmına kayıtlı Ahlâk ve Terbiye (İzmirli kitapları, no. 1453-17) bu kitabın bir kısmından (s. 56-375) ibarettir.63 Diğer taraftan Avlonyalı İsmail Kemal’den tercüme ettiği Meselütü’l-Transvaal (Matbaa-i Osmaniye, 1318, 193 s.) isimli bir kitabı (Y. E. Sarkıs, c. II, s. 1689) bulunmaktadır.
 
Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi, İstanbul, 1999, C.2, s. 144-146’dan genişletilerek aktarıldı ve dipnotları eklenmiştir.
 
Kaynakça ve Dipnotlar
 
1.      Kısa bir hayat hikâyesi için: Mehmet Zeki Pakalın, Sicill-i Osmanî Zeyli, C. 12, s. 2814-2818
2.      Hoca Kadri Efendi’ye ilk defa dikkati çeken bir yazı için: Cahit Tanyol, “Tanımadığımız Bir Türk İdealisti: Hoca Kadri Efendi”, Cumhuriyet, Nu. 11433 (26 Mayıs 1956), s. 2. Cahit Tanyol bu yazıda hayatına dair verdiği bilgileri daha sonra da kitabına almıştır: Hoca Kadri Efendi’nin Parlamentosu, İstanbul, 2003, 168 s. Gendaş Kültür.
3.      Kendisi Rumî 97’de (1876) yirmi altı yaşında Darülmualimin’den mezun olduğunu yazıyor: Mehmet Kadri Nâsıh, Serayih, Paris, 1911, s.9
4.      Mehmet Kadri Nâsıh, Serayih, Paris, 1911, s. 8, 36
5.      Mehmet Kadri Nâsıh, Serayih, s. 8, 9
6.      Mehmet Kadri Nâsıh, Serayih, s. 26, 43. Darülmuallimin muallimleri arasında görülen Kadri Efendi’nin de Hoca Kadri olma ihtimâli bulunmaktadır: Sâlname – 1302, s. 399
7.      Bu bilgileri kendisi vermektedir: Serayih, s. 8-9
8.      Abdülahrar Tahir, Mâlûmu İlâm, Mısır, 1908, arka kapak yazısı. Müstear Abdullah Cevdet’indir.
9.      Bu tesir hakkında: M. Emin Erişirgil, Mehmet Âkif, İstanbul, 1956, s. 33 ve dipnot
10.  Nakleden: Eşref Edip (Fergan), Mehmet Âkif, İstanbul, 1357-1938, C. I, s. 517-518 ve daha sonraki iktibas: M. Orhan Okay, Mehmet Âkif, Ankara, 1989, s. 6
11.  Ahmet Cevat Emre, İki Neslin Tarihi, İstanbul, 1960, s. 35-36
12.  Şerif Mardin, Jön Türklerin Siyasî Fikirleri 1895-1908, Ankara, 1964, s. 139-140
13.  Ceride-i Mehakim-i Adliye, Nu. 28 (2 Kânun-i sânî 1317) s. 1
14.  Bekir Fahri (İdiz), Jönler, İstanbul, 1326, s. 32
15.  M. Şükrü Hanioğlu, Bir Siyasal Örgüt Olarak Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti ve Jön Türklük 1899-1902, İstanbul, 1986, s. 178, dn. 35. Hanioğlu, Leskovikli Mehmet Rauf’un (Kırçak, 1879-30 Ekim 1952) kıymetli bilgiler ihtiva eden kitabına (İttihat ve Terakkî Cemiyeti Ne İdi, İstanbul, 1327, s. 17) dayanarak bu hükmü veriyor. Bu hüküm doğru olmakla beraber M. Rauf’un bu sayfasında ve hatta bu kitabının hiçbir yerinde Hoca Kadri’nin ismi geçmemektedir.
16.  Yazı yazdığı gazeteler için: Avram Galanti, Küçük Türk Tetebbular, İstanbul, 1925-1341, s. 134-135
17.  Kânun-i Esasî gazetesi Mısır Komiseri Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın yaveri Ahmet Saip’in nakit desteğiyle çıkarılıyordu ve Rauf Ahmet (Hotinli) ile Hoca Kadri de yazı işlerini deruhte ediyordu. Bu bilgi için: Ahmet Bedevi Kuran, İnkılâp Tarihimiz ve İttihat ve Terakki, İstanbul, 1948, s. 119. Şerif Mardin (age, s. 117) gazetenin sağ kanatta bulunduğunu ifade ediyor.
18.  Hoca Muhittin, Hürriyet Mücadeleleri yahut Firak ve Menfa Hâtıraları, İstanbul, 1326, s. 3. 16 Nisan 1930 tarihinde irtihâl eden Hoca Muhittin’in irtihâli için: Cuumhuriyet, Nu. 2138 (19 Nisan 1930), s.4
19.  M. Şükrü Hanioğlu, age, s. 243-144
20.  Bu isimlendirme için: M. Şükrü Hanioğlu, age, s. 247. İngiliz himayesi hakkında: Serayih, s. 283-284, 312. Bu kitaptan yapılan iktibaslar için: Ali Birinci, Tarih Yolunda, İstanbul, 2001, s. 120-121
21.  Ali Ziya hakkındaki bilgiyi Ömür Çelikdönmez’e borçluyum.
22.  Ahmet Bedevi Kuran, İnkılâp Tarihimiz ve İttihat ve Terakki, İstanbul, 1948, s. 119
23.  İttihat ve Terakki – Bahattin Şakir Beyin bıraktığı vesikalara göre, Milliyet, Nu. 2951 (30 Mayıs 1934), s. 2
24.  Ahmet Bedevi Kuran, İnkılâp Tarihimiz ve Jön Türkler, İstanbul, 1945, s. 130
25.  Salih Cemal, İshak Sükûtî ile Çürüksulu Binbaşı Ahmet Beyi Rodos’tan kaçıran buralı bir posta memuruydu. Bu bilgi için: Ahmet Bedevi Kuran, 1948, s. 110, dn.
26.  Ahmet Bedevi Kuran, 1948, s. 111-114
27.  Ahmet Bedevi Kuran, 1948, s. 111; M. Şükrü Hanioğlu, age, s. 568-569
28.  Ahmet Bedevi Kuran, 1948, s. 110, 113-114, 125
29.  Ahmet Bedevi Kuran, 1948, s. 114
30.  Ahmet Bedevi Kuran, 1948, s. 150
31.  Meşrutiyet’in ilânından sonra İstanbul’a dönen (Mehmet) Ali Suat Türkçede üslûp sahibi bir yazardı. Hayat hikâyesi için: Ali Birinci, Tarihin Gölgesinde, İstanbul, 2001, s. 109-132
32.  Ahmet Bedevi Kuran, 1948, s. 118
33.  Ahmet Bedevi Kuran, 1948, s. 130
34.  M. Şükrü Hanioğlu, age, s. 333
35.  Bu gazete için “cedide-i hususiyem” demektedir: Serayih, s. 15
36.  M. Şükrü Hanioğlu, age, s. 289
37.  M. Şükrü Hanioğlu, age, s. 346, dn. 906
38.  Ahmet Bedevi Kuran, 1948, s. 117
39.  Burada zikredilen Hüseyin Sîret Özsever’dir. Hâtıralarını yazdığı biliniyorsa da henüz basılmamıştır.
40.  BOA-YEE, Zarf nu. 120, karton nu. 5, kısım nu. 11, evrak nu. 1324; Ahmet Bedevi Kuran, 1948, s. 183
41.  Ahmet Bedevi Kuran, 1948, s. 151
42.  Halil Ganem (Beyrut, 1846 – Paris, 23 Haziran 1903) Marunî Araplardandı: Ölümü üzerine yazılan bir yazı için: Ahmet Rıza, “Halil Ganem”, Mechveret, Nu. 142 (1. Juillet 1903), s. 1-2
43.  Hamdi Bey, Osmanlı İttihat ve Terakki’nin 1895 senesindeki kuruluş çalışmalarında ismi zikredilen Batumlu Mustafa Reha’nın Erkân-ı Harbiye Mektebi’nde sınıf arkadaşı olan topçu erkân-ı harp yüzbaşı Silistreli Mustafa Hamdi’dir. Şeref vapuru ile 1897’de Fizan’a sürülen yetmiş yedi Jöntürk arasındadır ve bu hâdise hakkında tiyatro şeklinde bir kitap neşretmiştir: Aff ile Mahkûm yahut Şeref Kurbanları, Mısır, 342+7 s. Osmanlı Matbaası. Bu kitabının ismi aynı vapurla sürülen Ali Fahri’nin Emel Yolunda isimli kitabının yeni baskısına, garip bir tasarrufla, verilmiştir. Bu ikinci kitapta da Mustafa Hamdi sürülenlerin ilk sırasında zikredilmiştir: Ali Fahri, Şeref Kurbanları (Haz. Ali Buğra – Mehmet Kuzu), İstanbul, 2007, s. 60 Cemiyetin Kuruluş çalışmaları için: Ali Birinci, Tarih Yolunda, s. 45-53. Erkân-ı Harbiye’nin bu sınıfı için: Muharrem Mazlum İskora, Harp Akademileri Tarihçesi, 1846-1965, Ankara, 1966, C. I, s. 187-188
44.  “Le Congrés des Libéraux Ottomans”, Mechveret, Nu. 126 (15 Février 1902), s. 3; Ali Haydar Midhat, Hâtıralarım 1872-1946, İstanbul, 1946, s. 168
45.  M. Şükrü Hanioğlu, age, s. 243
46.  Bu ikinci Kadri Mehmet Kadri isminde başka bir Jöntürktür ve Türkiye’de Meclis-i Mebusan (Kahire, 1907, 363 s.) isimli mühim bir kitabın yazarıdır. Başka bir kitabı da Türkiye’de Sansür Eğlenceleri isimli tercümesidir.
47.  Nihad Sâmi Banarlı, Yahya Kemal’in Hâtıraları, İstanbul, 1960, s. 42. İktibas için: Yahya Kemal, Çocukluğum, Gençliğim, Siyasî ve Edebî Hatıralarım, İstanbul, 1973, s. 182-184
48.  Serayih, s. 22
49.  Hüsnü Sadık’ın Hoca Kadri hakkındaki günlükleri: Cahit Tanyol, age, s. 101
50.  Hüsnü Sadık’ın günlüğü, Cahit Tanyol, age, s. 95-101
51.  Mithat Cemal (Kuntay), Mehmet Âkif, İstanbul, 1939, s. 82
52.  Beşir Ayvazoğlu, Yahya Kemal, İstanbul, 2007, s. 330-332
53.  Yahya Kemal, Tarih Musahabeleri, İstanbul, 1975, s. 56
54.  “İki Ziya”, Alemdar, Nu. 87 (18 Mart 1335), s. 2
55.  Bu kitabının ilânı kendisi hakkındaki bilgilere yenilerini ekliyor: “Cidden mütebahhir ulema-yı dinimizden faziletli Mehmet Kadri Nâsıh Efendi hazretlerinin âsâr-ı güzîdesindendir. Hazret-i müellif umumiyetleri itibariyle kara cahil, nasara – yansurcu ulemamızdan değildir. Arap, Fars, Türk lisanlarından maada Fransız, İngiliz, Rus lisanlarına vâkıf ve sinin-i vâfireden beri Paris darülfünunlarına müdavim bir arif-i hakk ve hakikattir. Bu eseriyle ehl-i İslâm’ı insafa davet ediyor. 131 sahifeliktir. Bahası posta ücretiyle beraber bir buçuk franktır. Mercii idare-i mecmua-i İçtihat’tır.” İlân için: Abdülahrar Tahir, Mâlûmu İlâm, Mısır, 1908, arka kapak yazısı. Müstear Abdullah Cevdet’indir.
56.  Kırksekizoğlu Âli Osman, Beyza, İstanbul, 1938, s. 33
57.  Bu kitabın bir hülâsası ve yorumu için: Cahit Tanyol, age, s. 17-89
58.  Bu kitabın çıkış ve satış ilânı: “Efâzıl-ı ulema-yı İslâmiye ve pîşiva-yı fedakârân-ı ümmetten Paris’te mukim fâzıl-ı hürriyetperver Bosnavî Hoca Kadri Efendi hazretlerinin otuz seneden beri mücadele-i vataniye uğrunda birçok fedakârlıkla mevki-i istifadeye va’z buyurdukları cerait ve resaile bir zamime-i fakire olarak bu kere de ahlâk, iman, kaza ve kader talim ve terbiye mesailine ve diğer gayret müfit ve mutenâ birçok hakayık-ı siyasiye ve beyanatı muhtevi olmak üzere neşrine himmet buyurdukları Serayih nâmındaki eser-i ûlviyeleri inkılâb-ı ahire dolayısıyla Türkiye’nin geçirdiği ve geçirmekte olduğu ahvâl ve ehvâl-i müellime ve mühlikeyi musavver, necat ve selâmet-i vataniyenin neye mütevakkıf olduğunu mübîn ahlâfa yadigâr ibret-âmiz makalât ve mekâtibi havi bulunduğundan Millet-i Osmaniye’ye, düştüğü esbâbını bihakkın idrakle tenvir-i efkâr eylemesi hususunda eser-i mezmûrun mütalâasını ehemmiyetle tavsiye eyleriz. Otuz formaya karip olan birinci cildi yirmi kuruş fiyatla Bâbıâlî civarında Ebussuut caddesinde 55 numaralı Nefaset matbaasında satılmaktadır.” Bu ilân için: Şerif, Meşrutiyet Doğru. Ben … ve Hayatım, İstanbul, 1911, 63 s. Nefaset Matbaası, Arka Kapak yazısı.
59.  Bu gibi paragrafları Asaf Tugay (İbret, İstanbul, 1961, C. I, s. 12, dn.) tarafından iktibas edilmiştir.
60.  Serayih, s. 54-55, 283-284, 312
61.  Serayih, s. 339, 344-345
62.  Şerif Mardin (age, s. 41, dn. 121; 139, 235) kitabın 1910’da basıldığını yazıyor.
63.  Hilmi Ziya Ülken bu isimde bir kitap ismi veriyorsa da bu kitap da Serayih’in bir parçasıdır (s. 56-375). Bu kitap Süleymaniye Kütüphanesi’nde İsmail Hakkı İzmirli kitapları arasında nu. 1453-170’de kayıtlıdır.
 

"Mehmet Âkif, Dönemi ve Çevresi" Vefatının 71. Yılında Mehmet Âkif Ersoy Bilgi Şöleninde sunulan bildirilerinden oluşan TYB'nin 32. Mehmet Akif Ersoy Araştırmaları Merkezinin 3. kitabı. Mart 2008

Bu haber toplam 3044 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim