• İstanbul 14 °C
  • Ankara 15 °C

ŞEHİR ADLARINA YENİ İSİM EKLEME MODASI NE DEMEK?

M. Ali ABAKAY

Şehirler, kuruluşundan ulaştıkları döneme kadar, isim değişikliğine kimi zorunlu haller dışında yeni adlarla anıldığı zaman, ortaya çıkan sonuç ne olur?

Yakın zamanda Şehirlerle ilgili yeni yapılanmaları kapsayan şuranın yapıldığı gündemi belirleyen konuların başında gelir.

 

Toplu Konut İdaresi’nin kurulmasıyla birlikte şehirde siteler halinde yaşam alanları ortaya çıkalı, gerek devlet gerek özel teşebbüs, yaygın şekilde yapılaşmaya giderken, şehir içinde kimi yapılaşmaların şehrin siluetini bozmasına aldırış edenlerin sayıca azlığı, şehirlerin mimarî bütünlüğünün korunmamasına, zaman içinde acayip görünümlere bizi, tanıklık etmeye zorlamaktadır.

 

Bu garip hallerin devamı, şehirle ilgilenenlerin nezdinde kısık seslerle itirazların kaale alınmayışı, hakikatten düşündürücüdür. Şehrin imar yapısını ciddiye almayan, modern yaşam mezarlıkları olarak gördüğümüz, kişinin çok katlı apartman hayatının zamanla bireylerde oluşturacağı yalnızlığı, psikolojik sorunları, iletişimsizliği, aile içindeki tartışmaları, komşuluk ilişkilerini, insanların yerleşime bağlı statü farklılığı, zengin-fakir ayrımının derinleşmesi gibi hususlarla siteleri yapanların karşısına çıkma, beyhude uğraştır.

 

Yasaca teminat altına alınmayan, alınmakta zorlanılır görünen, medeniyetimizin bizde miras kalan yerleşik hayat anlayışını değiştirmeye kararlı bu durum karşısında nelerin yapılıp yapılamayacağı masaya konulmadıkça görünen, yapılanların daha da artacağına emsaldir.

 

Toplu yerleşim alanlarının her boş olan arsaya, alanlara serpiştirilmesi olarak gördüğümüz yeni yapılanma, şehir içinde olmamalı, en az şehrin yirmi beş-otuz kilometre dışında gerçekleşmelidir.      

 

Oldukça uçuk fiyatlarla alıcı bulan, araç meselesini özel vasıtalarıyla hal eden, şehrin kalabalığından uzak, kafasını dinlendiren, yaşam alanının kendi ihtiyaçlarına cevap verdiğini kabullenenler, görevleri gereği şehre gelir, mesaileri bitince istediği zaman saray yavrusu evlerine gider.

 

Bu zevat için alışveriş merkezlerinin o yaşam bölgesinde olması elzemdir.

Bu zevat için spor alanları gereklidir.

 

Bu zevat için yüzme havuzundan golf sahasına kadar uzayan çeşitli aktivitelerin olduğu alan şarttır.

 

Bu zevat için olması gereken ne varsa yerine getirilmelidir.

 

Yahu, bu zevat yazılı olmayan şehir kurallarını ihlâl ederken hiç mi suçlu görülmez, yasalar karşısında?

 

Şehrin böğrüne hançer gibi sapladıkları otuz-kırk katlı binalara dur demek, buna karşı çıkmak, çıkılmasını istemek, vatana ihanetle eş değer durum mudur?

 

Rahatı bu sebeple bozulan, yaşamı alt-üst olan her yaş grubundaki insanların hak talepleri ne olacak?

 

Bizim gibi şehir araştırmacılarının parmakla sayılı olduğu günümüzde şehirlerin acınacak hallerini, kapalı salonlarda ele almak, olmayacak çözümler ileri sürmek, yeşili balkonlar, birçok katlı yapılara iki dönümlük yeşil alanlar açılarak, etraf yeşillenerek çözüm mü bulunur?

 

***

 

Bir milyon TL gibi, bir insanın, devlet memurunun alması mümkün olmayan konutların bankalarca kredi sistemiyle memura pazarlanması, her halde dönmesi gereken ekonomi çarkının gereğidir.

 

Bu memur anlayışıyla ev sahibi olan, iki çalışanın yirmi-otuz sene ödediği para ile ev sahibi olması, akla mugayirdir. Bu terslik ve tezat, zıtlıklar içinde bulunduğumuz sosyal yaşamda fazla göze batmamaktadır.

 

Her şeyin en güzeline, alımlısına, rahatına gönlü meyyal olan insanın, kendi hevasına ve hevesine seslenen bu tür yapıların olmaması düşünülemez; elbette elinde parası olan için sözümüz olmaz. Lakin toplum içinde diğer bireylerin bu alanlarda yaşam haklarının olduğu yönündeki istekleri, zamanla aile içi nâ-hoş durumlara, tartışmalara, önü alınamaz anlaşmazlıklara, şiddete, boşanmaya, intihara, cinnete, psikolojik rahatsızlıklara sebebiyet verip vermediği araştırmalarda yer almış mıdır?

 

Oldukça pahallı alınan evlerin dayatılıp döşenmesi, kişilerin arasındaki yaşam standardının gittikçe fay hataları misali belirginleşmesi kimin araştıracağı konudur?

 

***

 

İlk mektepte iken herkesin aynı tip kıyafeti giyme zorunluluğu, varsılla-yoksul arasındaki ayrımın çocuklara yansıtılmamasıydı, kanaatimizce.

 

Günümüzde bol ışıklı, boyalı, süslü, makyajlı yapıların dur durak bilmeyen insan isteklerine açık oluşu, kısa dünya hayatına karşılık adeta iki yüz senelik yaşamın garantiye alınması şeklindeki adımlar, insanın manevî cephesinde nasıl yorumlanmaktadır?

 

***

 

Eğri oturup doğru konuşmaya mecbur olduğumuz ortamda, hayatın şekillenmesinde her şeyi paraya-pula tahvil eden anlayışlarla zıt olan dünyamızda, tabiatın sade görünümüne gölge olan, olmaya devam eden bu tarz yaşam anlayışının artık önünün alınması gerekir.

 

Şehirlerde gittikçe azalan merkezdeki yapılaşmalar için açık alanlar, gittikçe yok olmaktadır. Şehir merkezinde bu tarz yapılaşmaların önünün kapatılması değil, hiçbir zaman söz konusu edilmemesi gerekir. Kişinin ya da kişilerin şehir merkezinden oldukça uzak mesafede olan yerlerde istedikleri şekilde yapılar kurması, içinde yaşaması, hayat düzenleri bizi ilgilendirecek durum değildir, yaşadığımız şartlar gereğince.

 

Şehrin merkezi alanında gökdelenler dikeceksiniz, plazalar inşâ edeceksiniz, rezidanslar yapacaksınız- zaten yapmaktasınız-  kalkıp şehrin tarihî, kültürel yapısından ve değerlerinden bahsedeceksiniz… Bu bir çelişkidir, arka plâna yansıyan şehir yapısıyla, sosyal değerlerle.

 

Şehir merkezlerinde devasa alışveriş merkezlerini hayata geçirenler, etrafında öbekleşen yapılarla anılırken, şehir dışına çıkarılmayla ya da yenilerinin şehirden oldukça mesafeli yerlerde yapılmasına olumlu bakmaz. Getirisi şehir merkezinde oldukça fazla olan iş yeri ve konutların şehir dışında oluşu, kendilerine ne kadar mantıksız gelirse, şehir içinde buna izin verilmesi bizim için o kadar i’zan ve vicdan dışı durumdur.

 

Şehir merkezinde çocuk parklarını, oyun alanlarını, yeşil alanları, yaşlıların dinleneceği, oturacağı, kişilerin rahat nefes alacağı yerleri betona çevireceksiniz ve bu yerlere kondurduğunuz beton-demir mezarlarla övüneceksiniz.

 

Batının düştüğü ve süratle terk ettiğini gizlediğiniz bu yapılaşma şeklini-tarzını bizde uygulayanlar, zamanla şehir siluetini bozacak, şehirleri yapı mezarlığına çevirecektir.

 

Cevaplamasını istediğimiz sorulara hiçbir zaman dönüş yapılmayacağını ifade edelim.       

 

Bu soruları yukarıda bir paragrafta vermiştik, tekrarlayalım: ” Şehrin imar yapısını ciddiye almayan, modern yaşam mezarlıkları olarak gördüğümüz, kişinin çok katlı apartman hayatının zamanla bireylerde oluşturacağı yalnızlığı, psikolojik sorunları, iletişimsizliği, aile içindeki tartışmaları, komşuluk ilişkilerini, insanların yerleşime bağlı statü farklılığı, zengin-fakir ayrımının derinleşmesi gibi hususlarla siteleri yapanların karşısına çıkma, beyhude uğraştır.

 

Evet, beyhude uğraşın muhattabı kim olmalıdır?

 

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, muhattap olanların başında gelir. Şehir ile ilgili Kültür ve Turizm Bakanlığı söz sahibidir. Sağlık Bakanlığı, belirttiğimiz durumlar için muhattaptır. Buna ilgisiz gibi bakılabilecek Millî Eğitim Bakanlığı da  esasında müdahil edilmelidir.

 

Hiç kimsenin standart halde olan şehir yapılaşmasına müdahale hakkı yoktur. İsteyen şehirden oldukça uzak yerde, ileride şehrin gelişmesi halinde şehre engel olmayacak tarzda yapılaşmaya gidebilsin.

 

İstediğimiz Tarihî-Kültürel-Mimarî Doku’nun korunması ve bu güne aksak-topal gelen mirasın yarına taşınmasıdır. Kimi ülkelerde  yüz senelik yapılar etrafında inşaata izin verilmezken, bu yapılar tarihî öneme haiz görülürken, bizde yüzlerce değil, binlerce senelik yapıların bitişiğine gecekondu yapılar kondurulur, tarihi eser harap hale getirildikten sonra tarihî eser konumundan çıkan metruk alana, kahrolduğumuz yapılar inşâ edilir.

 

Bir şehir araştırmacısı olarak,  “Şehir Araştırmaları Merkezi üzerinde durmamızın sebebini anlamayanlar çıkabilir.” Düşüncesiyle ilgi alanımıza bu durumların girdiğini belirtirsek, isteğimizin, amacımızın ne olduğu daha net anlaşılabilir mi?

 

Şehir Araştırmaları Merkezi’nin her şehirde oluşması, bu tarz oluşumların önüne aşılması zor engeller koyar. Ne yazık ki bunu bir türlü gerçekleştiremiyoruz, ülke genelinde.

 

***

 

-Apartman hayatınızda mutlu musunuz?

 

-Evladım, yirmibeşinci katta balkona çıkmaya korkuyorum.     

 

-Siz, balkonunuzda hangi çiçekleri yetiştirirsiniz?

 

-Çiçekleri vazoya bırakıyoruz, balkonda ne çiçek yetişir ki toprak olmayınca…

 

Son soruyu soruyoruz, muhattabımıza:

 

-En son çıplak ayakla toprağa ne zaman bastınız?

 

-Vallahi hatırlamıyorum, çocuklukta olan durumdu, belirttiğiniz.

 

Ne diyelim, ahvalimiz bu, hallerimiz bu.

 

***

 

Biz, şehir isimlerinin neden değiştirilmemesini yazacaktık, yazı başlığına sadık kalmadık!..

 

Ne toprakta yuvasına yem taşıyan karınca görebilirsiniz ne ağaç dalında bir meyve… Belki bu tür toplu konut alanlarına bir de hayvanat bahçesi şart, çocuklar tavşanın ne olduğunu, eşeğin nasıl bir hayvan olduğunu, kertenkelenin nasıl kaçtığını bilsinler.

 

O da iş mi?

 

Akvaryumlarda balık olmak üzere birçok su canlısını besleyenden tutun, kediden, köpekten, timsahtan yılana kadar onlarca hayvanı evinde besleyenin sıkıntısı nedir, dersiniz?

 

Sahi insan, küçücük bir evde onca hayvanı neden besler?

 

Buyrun cevaplayınız, nâ-muhteremler!..    

Bu yazı toplam 863 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 1
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
    Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim