• İstanbul 14 °C
  • Ankara 15 °C

ŞEHİR ARAŞTIRMALARINDA MÜKERRER YANLIŞLAR ÜZERİNE

M. Ali ABAKAY

Şehir araştırmalarımız kapsamında seksen bir ili, aynı çatı etrafında buluşturma çalışmamızda görülen en büyük eksikliklerden biri, şehre dair araştırmalarda bulunanların kaynaklara ulaşım güçlüğüdür. Gerek şehir konulu eserler yayınlayan yerel yönetimlerle mülkî idarelerin gerekse yayınevlerinin kitaplarına ulaşım zorluğu, araştırmacının önünde engeldir.

Bir şehri gereği gibi ele almak, yayınlanmış konuyla ilgili eserlere ulaşmak, yeni bir eseri farkındalık oluşturmak için okura sunmak, araştırmacının hayalini gerçekleştirmesidir, aynı zamanda. Bazen yüzü aşkın eseri okuyan, o eserlerin işlendiği mekâna dair yerinde gözlemler yapan, mekânları dolaşan, gezen, dağı-taşı gözü kapalı bilen Araştırmacı, Şehir Araştırmacısı eli böğründe, çaresizlikler içinde kalabiliyor.

Şehir Araştırmacısı,  ilgilendiği konuya dair araştırmalarında birbirini tekzip eden eserler arasında tercih yapmakta zorlanıyor. Akademik yayınlarla diğer yayınlar arasındaki med-cezirler, araştırmacının eserinde karşılaştırma yapmak yoluyla bir noktaya gelmesini sağlıyorsa bile, tarihe dair konularda bunu gereği gibi yapma oldukça güçtür.

Mimarî yapılarda belirtilenler arasındaki zıtlık-tezat-çelişki, araştırmacının rahatlıkla kaynakları kullanmasının önünde engel teşkil ederek, belirtilmesi gereken araştırma sonuçlarının muğlakta olmasına zemin hazırlamaktadır.

Yeterince araştırmadan, kaynaklara gelişigüzel ulaşanların sorgulama zahmetine girmemiş olması, okur nezdinde yazılı olanların doğru kabul edilmesi, araştırma konulu eserlerin masa başı hazırlanması, önü alınamaz fahiş hatalara sebebiyet vermekte ve sonuçta doğru bilinen birçok yanlışın eleştirisiz kabul edilmesini sağlamaktadır.

Bulunduğumuz ile dair yaptığımız şehir araştırmalarında gördüğümüz kadarıyla şehir merkezinde bir kalenin mevcudiyeti ortada iken, kale burçlarının on altısı kale olarak kayıtlara geçmiş ve bu yanlışlık birçok kitaba yansımıştı.

Bulunduğumuz ille alakalı bir kitapta on altı kale arasında sayılan burcun yaptıranı, 1091-1092 Yılında öldüğü sabit iken, burcun yapım tarihi 1286 olarak belirtilmişti.

Bu iki basit misalden yola çıkıldığında bir yanlışın önünün alınmasının ne denli zor olduğunu ifade etmeye gerek var mı?

Sanal ortamdan devşirilen bilgilere dayanılarak hazırlanan kimi gezi kitaplarında Diyarbakır’da Dicle Nehri’nin yerine Fırat Nehri’nin yazıldığını, Esfel Bahçeleri’nin olduğu alana yayla denildiğini söylememize rağmen değişen durumun olmadığını belirtelim.

“UNESCO” adlı BM alt kuruluşu-organı-komisyonu olan kuruluşa sunulan ve “Diyarbakır Kalesi-Esfel Bahçeleri “ şeklinde kabul edilen projenin resmiyette ismi, “Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri” olarak geçmiştir.

Surların hükmünün kale yanında ne kıymeti vardır?  

Madem tarihe duyarlılık söz konusudur ve madem tarihi değerleri koruma amaçlı girişimler söz konusudur, kaynaklarda geçen “Esfel” adı, halkın söyleyişine göre neden “Hevsel” olarak değiştirilmektedir?

Konuyu kaynaklardan araştırmama sonrası ortaya çıkan bu basit gibi görünen aymazlık-umursamazlık, uyarılarımıza rağmen değişecek gibi değildir.

Kabul edilmiş bir projenin ismini değiştirmek, deveye hendek atlatmaktan daha zor.

Sorulmaz mı, “Kale dururken kalenin burçları varken duvarları neden ele alınır?”

Sorulmaz mı, tarihte “Esfel” olarak geçen bahçeler niçin “Hevsel” şeklinde projede yer alır?

Bizim işimiz oldukça sıkıntılıdır.

Önemli konuda karar alınırken soruşturulmayınca, danışılmayınca, masa başı ifadeler kabul edilince, suçlu kim olacak?

Bir yerin ismini gerekçe göstererek değiştirmek oldukça kolay mıdır?

Siz, bir şehrin, ilçenin adını orada yaşayanların çoğunluğunun kararını göz önünde bulundurarak değiştirirsiniz, bunu neden yaptığınızı ortaya koyarak, sebepleriyle izah edebilirsiniz. Bu şehrin ismi zaman içinde kabullenilir, ilçe yeni adına alışır.  Halk itiraz etmeyince, resmiyette geçerli olan yeni adlandırma söz konusudur.

Traihe mal olmuş yapıların adını yüzyıllarca belirtilen şekilde kabul görmüşse değiştirmek, hoş durum arz etmez ve bu daima yargılanır, kabul edilmez, Şehir Araştırmacılarınca.

Diyarbekir Kalesi, uzun zamandır yok hükmünde sayılarak, surların uzunluğu ile Çin Seddi’nden sonra ikinci olarak kitaplarda yer aldı, sempozyumlarda bahse konu oldu, makalelere malzeme kılındı.

Şehrin merkezinde burçlarla anılması bile yanlış olan surlar, nihayetinde kalenin isminin önüne geçti.

Kalenin mevcudiyeti, belirtilen yanlışlıklar o derecede yoğunlaştı, delinin kuyuya attığı taşı kırk akıllı çıkaramaz oldu: Diyarbakır Surları!..

Gören gözler, İstanbul Surları’nı görmemiş mi, Antakya Kalesi’ne uzunluk açısından karşılaştırma yapma gereği duymamış mı?

Nedense bunun hikmeti sorulmaz, genel kabul gördüğü varsayıldığı için Diyarbekir Kalesi, Diyarbakır Surları olarak ad değiştirmiş.

Esfel Bahçeleri, “Esfel” Kelimesinin söyleyişte zorluk çekildiği için zamanla Hevsel’e dönüşmüş de artık, “Hevsel Bahçeleri” olarak kabul görmeliymiş…

Şehrin kalesinin Roma Dönemi olduğunu bilen olarak, bilenlerden biri sıfatıyla kalkıp şehre Roma ismini bırakmak, Roma Devleti hayatta olmadığı için oldukça absurd durum teşkil eder. Şehrin isminin “Diyar-ı Bekir” olarak bilinmesi, herkesçe kabul edilmişken, zorlama yollarla Bakır Eli şekline dönüşmesi, “Diyarbakır” şeklinde resmîleşmesi de o denli gariptir.

Ayasofya’yı halen ismiyle anmaktayız, bu güne kadar. Bu kabul görmüş, bir adlandırmadır. Esfel Bahçeleri, oldukça geniş bir alanı içine alır. İsminin değişmesi, tarihe biraz değil oldukça mugayirdir.

İstanbul’da Ok Meydanı, eski işlevini yitirmişse de aynı isimle yaşıyor.

İstanbul’da Nişan Taşı aynı şekilde.

Şehir Araştırmacısı’nın önemini daha kavramamışa benziyoruz, günümüzde.

Bu isimlendirme, senelerdir, tarafımızdan sıklıkla dile getirilmekte, birçoğu kişi tarafından kabul görmüşse de henüz resmiyette kullanılmıyor.

Şimdi “Kale” yerine “Surlar”, “Esfel” yerine “Hevsel” denildiğinde aradaki mana uçurumunun ne denli olduğunun farkında mıyız?

Şehir hakkında birbirinin kopyası olarak gördüğümüz birçok şehir kitabında belirtilen yanlışlıkların zaman içinde geçer kaîde haline gelmesinin doğurduğu sonuçların şehre dair isimlendirmelerin yanlışlığının tarihe karşı bizi nasıl zor duruma soktuğunun farkında mıyız?

Pîr’i “Pire” diye okuyanın içine düştüğü zavallı durumu açıklamanın yeri değildir, aslında.  Şehir Araştırmacısı, gerektiğinde danışılması gerekenlerin başında yer alır.

Meşhûr bir şairemiz vardır, herkesçe bilinen: Sırrı Hanım.

“Sırrı Hanım” adına bir okul açılır ya da ismi okula verilir: Şair Sırrı Hanım

Daha önce kadına “Şaire” denirdi, erkeğe “Şair”. Müennes ve Müseddes meselesi. Arapçada, kelimelerde erkek ve dişi tabiri vardır, bilenler bilir. Ali ve Aliye misali, Reşid ile Reşide gibi. Şair, erkeği ifade eder, şaire kadını.

Kim isim vermişse vermiştir, o dönemde, okulun adı, Şair Sırrı Hanım olarak kalmış… Allah’tan “Hanım” ilavesi var da “Sırrı” tek başına kalmamış, ortalıkta.

Biz, diğer illerimizin kaynak eserlerini okurken, karşılaştırırken benzeri hatalara, yanlışlıklara sıklıkla rastlarız, aslında. Sadece bir ilden üç-dört misal vermemiz konunun dağılmaması içindi.

Bizim bu yanlışlara tahammülümüz yok, Şehir Araştırmacısı olarak.

İsminin manasını bilmekten yoksun kimisi, bizim dilimizden ne anlar, sonuçta.

Baba, çocuğunun ismini şarkıcıdan, türkücüden, futbolcudan seçmişse ve çocuk, ömrü boyunca isminin manasını araştırmıyorsa, anlamını bilmiyorsa kalkıp şehirler üzerine yaptığımız araştırmalara nasıl dikkat kesilecek?

Şehir Yazarlar Birliği’nin neden kurulmasını, her şehirden en az bir araştırmacının bu birliğe katılmasını istememizin sebebini anlatabilmek adına çektiğimiz sıkıntılara tanıklık ediyorsunuz, “Canlı Şahid “ olarak.

***

Metin dışı özür beyanıyla yer verdiğimiz ilgilisine notumuz:

Hala şehir kaynağı beklediğimiz kurumlar ve kuruluşlar var.  Bize gelen mesajlarda yayınladıkları eserlerini ücret mukabilinde göndereceklerini, aldıkları meclis kararıyla buna uyma mecburiyetinde olduğunu ifade eden belediyeler var. Anonim Şirket’e dönüştürdükleri Kültür ve Sanat Müdürlükleri’nce taleplerimize, havale numarası ile cevap verenler mevcut. Kimisi sitelerinde “PDF” tabir edilen sanal kitapları tavsiye ediyor.

Sahaflara yüzlerce, binlerce adet kitabınızı verip, depolarınızı boşaltanlar kimdir? Bunu sorgulayın, sonrasında hesap-havale-bahane numaranızı gönderiniz. Şehir Araştırmacısı olarak, yıllarını bu alana vermiş olarak seksen bir ili ele almak, kültür ve düşünce dünyamıza yenilik getirme amacında olan yazar sıfatıyla her ile ait otuz eser aldığımızda, her il için en azından 1000 TL harcama yaptığımız vakit, dev kütüphanemiz olacak!..

Biz, şehirler konusunda şirket değiliz, yayınevi olamadık; sadece şehirlere gönül vermiş insanız. Amacımız, ülkeye farklı pencereden bakmak, kültür ve düşünce dünyamıza günümüze dek düşünülmemiş oluşumu kazandırmak, her şehirde bir Şehir Araştırmaları Merkezi açmak ya da açtırmaktır.

Biz, Burdur’da, Kars’ta, Van’da, İzmir’de, Manisa’da, İstanbul’da, Karabük’te böyle birer merkez açılırsa sermayemize sermaye katmayacağız.

Son söz, bizim isteklerimize bakılarak, biz ayda 10.000-15.000 TL Maaş alanlarla karıştırılmışız… Gelin bu hatada ısrar etmeyiniz. Olan şehirlerimize oluyor, farkında mısınız?

 

Bu yazı toplam 870 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim